20 Haziran 2009 Cumartesi

ŞİİR


Niko’nun Kahvesi

Niko rakı içer sandalı boyamazsa.
Niko susar. Onun sessizliği bürümüş
Masaları. Onun yalnızlığıdır, kireç
Badanalı, yamrı yumru, bu ak duvarlar.
Semaverin hemen yanıbaşında durur
Köstence'de bir dükkândan aldığı gemi.
Bu resim Pire'nin, bu böcekler Batum'un,
Bu ağlar tonla balık akıttı karaya.
Niko, eski yazlarda çığrışan martılar,
Zıpkından kurtulmuş kılıçlar, ahtapotlar
Ve en sıcak güneşlerle karmış harcını
Kahvesinin. Lipsoslar yine derindedir.
Orfos, beygir gibi kısar kulaklarını
Kefalos'taki sivri taşın kovuğunda.
Morumsu işkineler, oynatarak ağır
Ağır kanatlarını, bakarlar Niko'ya.
Boz bulutlar gibi çatısında denizin
Uskumru sürüleri devinir yukarda.
Gölgesi vurur tırandilin ışıltılı,
Yosunların, kara süngerlerin üstüne
Ey kancık ve oynak deniz dibi burdasın,
Burdasın sen! Şu tüten dumandasın! Çayda,
Tabakta, dolaptasın! Seni verir Niko
Liranın üstünü uzatırken, seni yer,
Seni içer cıgarasında, seni uyur,
Seni bilir, seninle yatar geceleri.
Bir yelkenli süzülür kapıdan. Bir yengeç
Köşedeki masada yumar gözlerini,
İri bir mercan keser oltayı ve dalar.
Voliden sonra denize atılan, ezik,
Iskarta balıklar gibidir, başı sonu
Olmayan anılar. Niko atar onları.
Düşler, bu kahvede yavru kediler gibi
Oynaşırlar ayakaltında. Tutarsınız
Birini, dizinize alır okşarsınız.
Ana uzaktadır, peykede güneşlenir
Niko da uzaktadır. Durulan denize
Ve maviye benzer. Yudumlar bulut rengi
Akşam rakısını. Çatalının ucunda
Tuzlu bir kalamar parçası, tabağında
Bir düş kırıntısı, bir zeytin, dalar gider.
Karagözle gezer, harmanlar sinaritle.
Yıldızlarla düşüp kalktığı günler gelir
Aklına, tek katlı evler, damlar. Bir ırıp
Dizisi, Akdeniz rüzgârlarıyla yüklü
Kuzeyden güneye iner ay ışığında.
Bir deniz feneri karışır aramıza.
Sesleniriz: "Bir çay yap, Niko, demli olsun!"
Zaman genişler ve çoğalır her yudumda.
Bakarsınız bir çitlembik çevrilir camda
Çok eskiden gidilmiş limanlara doğru.
Ve bir zakkum kokmaya başlar, bodur, tozlu.
"Ah, havalar hep böyle güzel gitse, Niko!"
Oturur beklersiniz. Kimi beklersiniz?
Neden beklenen gelmez bir türlü! Sesleri
Dinlersiniz, o deniz ötesi sesleri
Yoksa şehirler midir özlenen, o yeşil,
0 kırmızı cam toplar mı manavlardaki,
Boncuklu kapılar mı, renkli kâğıtlar mı,
Karpuz sergileri mi, küçük berberler mi,
Yoksa güverteler, direkler, lombozlar mı?
Havaya benzer insanoğlu, bilinmez ki!
şiir horoz öter uzaklarda, deniz parlar.
Kuytu kahvesinde Niko'nun, kimi dönük,
Kimi yan, kâğıt oynar birtakım adamlar,
Niko rakı içer sandalı boyamazsa.
Sesleniriz: "Bir çay yap, Niko, demli olsun,
Koyulsun kederimiz! Efkârlıyım bugün!"


Oktay Rifat, Elleri Var Özgürlüğün, s. 224-226


Kibrit

Adam tırnağının içindeki pisliği çakısıyla çıkardı
Çıkarıp çakısının ucundaki pisliğe uzunca baktı
Gülümsedi sessiz bir karanfil kadar kırmızı,
Bir çocuğun ellerinde gerilmiş bir lastik gibiydi sakallarının arasından ağzı
Adam kararlı şunu düşünecek kadar:
“pislik bir aralık bulmaya görsün yerleşecek,
Ve yaşamın her yerinde bu böyle…”
Ama adam karasız şunu düşünemeyecek kadar:
“her pisliğe her araya uygun bir çakı var mı elimde?”
Sonra gözü yerdeki su şişesine takılır.
Sonra o aklına başka bir şeyi bırkır.
Sonra o yine bulur kendini düşünürken kendini.
Böyle işte…


Kapitalist

Efkarından korkar gece
Susar efkarından deniz
Uyku güzel, uyanmadan
Soyar bizi kapitalist

Biz ki dağların gülüydük
Olgun meyvenin dalıydık
Arıların kovanıydık
Kırdı bizi kapitalist

Daha dünkü çocuk deden
Kimler gelip geçti buradan
Abdal pir sultan yurdundan
Sürdü bizi kapitalist

Onlar firavun yavrusu
Azgın bir çakal sürüsü
Yoktur suali sorgusu
Buldu bizi kapitalist

Gaflettir bu uyan halkım
Uyanmazsan sonun yakın
Kene gibi akın akın
Emdi bizi kapitalist

Neyi Yaşamak İstiyorsan Onu Yaşa


Öyle bir hayat yaşıyorum ki,

Cenneti de gördüm, cehennemi de

Öyle bir aşk yaşadım ki,

Tutkuyu da gördüm, pes etmeyide.

Bazıları seyrederken hayatı en önden,

Kendime bir sahne buldum oynadım.

Öyle bir rol vermişler ki,

Okudum okudum anlamadım.

Kendi kendime konuştum bazen evimde,

Hem kızdım hem güldüm halime,

Sonra dedim ki " söz ver kendine"

Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin,

Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin,

Uçmayı istiyorsan, düşmeyi de bileceksin.

Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin.

Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım

Öyle çok değerliymiş ki zaman,

Hep acele etmem bundan,

Anladım...

Nietzsche


Imagine*
Imagine there's no heaven
It's easy if you try
No hell below us
Above us only sky
Imagine all the people
Living for today...

Imagine there's no countries
It isn't hard to do
Nothing to kill or die for
And no religion too
Imagine all the people
Living life in peace...

You may say i'm a dreamer
But i'm not the only one
I hope someday you'll join us
And the world will be as one

Imagine no possessions
I wonder if you can
No need for greed or hunger
A brotherhood of man
Imagine all the people
Sharing all the world...

You may say i'm a dreamer
But i'm not the only one
I hope someday you'll join us
And the world will live as one
John Lennon
*Hayal Et
Hayal et cennetin olmadığını
Denersen bu kolay
Altımızda cehennem yok
Üstümüzde sadece gökyüzü
Hayal et bütün insanların bugün için yaşadığını

Hayal et ülkeler olmasa
Bunu yapmak zor değil
Uğruna ölecek ve ya öldürülecek bir şey yok
Hayal et bütün insanların
Barış içinde yaşadığını

Bana bir hayalci diyebilirsin
Ama ben tek değilim
Umarım bir gün sende bize katılırsın
Ve dünya tek vücut yaşar

Hayal et mal mülk olmasa
Bunu yapabilir misin merak ediyorum
Açlığa ve aç gözlülüğe gerek yok
İnsanların kardeşliği
Hayal et bütün insanların
Dünyayı paylaştığını

Bana bir hayalci diyebilirsin
Ama ben tek değilim
Umarım bir gün sende bize katılırsın
Ve dünya tek vücut yaşar
John Lennon


...

Her balık unuttuğundan mı takılır oltaya
Belki de unutulduğundandır kancayı takması boğazına
Cinayet süsü verilmiş bir intihardır ölüm
Kim bilebilir balığın hayat hikâyesini
Kendisi bile doğru dürüst anımsayamazken
Kancanın paslı tadının neden ağzında dolaştığını


Balık Hafızası

Hiç yorum yok: