16 Aralık 2010 Perşembe

Avrupa'da Kitlesel Öğrenci Hareketleri Üzerine

Kapitalizmin küresel krizi derinleşiyor. Burjuvazi sermayeyi korumak ve onu yeniden üretebilmek için işçi sınıfına karşı tavrını açıkça ortaya koyuyor. İşçilerin kazanılmış haklarını gasp eden yasalar, işsizleri perişan edecek sosyal hak kısıtlamaları, işsizlik maaşının düşürülmesi, üniversite haçlarına yapılan zamlar, göçmen işçilere yönelik ırkçı yaklaşımlar... Bugün Avrupa işçi sınıfının ve öğrencilerin direniş sebepleri bunlar.

         2010 Yılında Avrupa Sokaklardaydı
         Ekonomik krizin yansımaları 2010 yılı içerisinde ilk olarak 5 Mayıs günü Yunanistan'da gerçekleşen kitlesel grevlerde görüldü. Hatıralanacağı üzere, Ekim 2009'da iktidara geklen sosyal demokrat PASOK, Yunanistan ekonomisinin dışarıdan yardım almaması durumunda tamamıyla batacağını açıkladı. PASOK liderinin bu açıklamasının ardından, IMF ve AB ülkenin kamu borçlarına önemli bir finansman sağladı ve Yunan işçi sınıfının ekonomik ve sosyal haklarına ciddi ölçüde kısıtlamalar getiren bir dizi 'kemer sıkma' programı yasalaştı. Ülkede sene başından beri yedi kitlesel grev gerçekleşti ve Yunanistan şehirleri işçi sınıfının talepleriyle günlerce yankılandı.

            Ardından Ekim ayı içerisinde Fransa'da onaylanan emeklilik yaşını, 62'ye çıkaran yasa tasarısı Fransız kitleleri sokaklara döktü. Günlerce sokakları işgal eden Fransız işçileri ve öğrencileri kitlesel grev ve eylemlerine rağmen yasa tasarısının onaylanmasıyla hayal kırıklığına uğradı.

Benzer bir şekilde Polonya'da Kasım ayı içerisinde, son 22 yılın en kitlesel işçi eylemleri gerçekleşti. İtalya'da ise öğrenciler 26 Kasım günü eğitim bakanının hazırladığı yasa tasarsına karşı ayaktaydılar. Yasa tasarısı üniversite bütçelerinde ciddi kısıtlamalar getiriyor. Yasa tasarısına karşı eylemler daha çok Pisa ve Roma kentlerinde gerçekleştiyse de, diğer kentlerde de öğrenci muhalefeti büyüyor.

            Bir ada ülkesi olan İngiltere ise yılların sessizliğini ilk olarak geçtiğimiz ay başlayan protesto gösterileriyle bozdu.  Kasımın ikici haftasından itibaren İngiltere'de birçok üniversitede işgaller yaşandı. Kitlesel direnişler henüz sona ermiş değil. 

            İngiltere'de öğrenciler, eğitim reformuna karşı örgütlendiler ve eylemlerde bulundular. Koalisyonun eğitim paketi üniversite öğrencilerinin geleceklerini ipotek altına alacak denli sert. Öncelikle tasarıda üniversite eğitim harçlarının üç kat daha arttırıldığını ifade edelim. Bunun yanı sıra tasarı, öğrencilerin okurken aldıkları kredilerin geri ödemelerini de düzenliyor. Ve emekçi çocuklarına üniversite eğitimini bir hayli zorlaştırıyor.  İngiltere'de öğrencilerin vurguladığı gibi hükümetin bu kararları öğrenciyi müşteriye, üniversiteleri de işletmeye çeviriyor.

            Ancak ne 10 Aralık günü İngiltere'de öğrencileri bir kez daha sokağa döken ve polisle çatıştıran olayları ne de Avrupa'nın geneline hakim öğrenci ve  işçi ayaklanmalarını birkaç yasa tasarısına bağlayamayız.

      Öğrenci Hareketleri ve Politik Bilinç
     Özellikle Avrupa ülkelerinde gerçekleşen kitlesel eylemlerin asıl örgütleyicisi işsiz gençler ve öğrenciler. Bu eylemlerde işçi sınıfı desteği yok değil ancak işçi sınıfı eylemlerin öznesi  değil henüz. Bu bugün Avrupa'daki genç nufusun 3'te birinin işsiz olduğu gerçeğini bir kez daha anımsatıyor.  

         İngiltere örneği, öğrenci ve gençlik hareketinin öfkesini anlamada bize yardımcı olabilir. Bildiğimiz üzere, küresel ekonomik krizin derinleşmesi İngiliz ekonomisini ciddi anlamda sarstı. Dünya ülkeleri üzerinde kamu borcu sıralamasında İngiltere'nin ikinci sırada olduğunu anımsatalım. İşsizliğin ciddi bir artış gösterdiği gerçeği, ülkenin kıyı kesimlerinin yoğun göç almasıyla birleşince ekonomik daralmanın boyutları daha iyi anlaşılyor. İngiltere'de yaşamak belki tarihte  hiç olmadığı kadar zorlaştı. Ekonomik kriz bu ülkede de işçi sınıfının kabaran öfkesini daha fazla taşıyamayacak durumda. Bugün Başbakan David Cameron öğrencileri yasa tasarısını okumamak ve anlamamakla eleştirse de aslında durum mevcut tasarıya karşı yapılan bir eylemden daha ciddi boyutta.
 
            Burjuva basının sık sık vurguladığı '68 Hareketi geri döndü çığlıkları çoğu 'sosyalist'in başını döndürse de ihtiyacımız olan '68 öğrenci hareketinden çok daha fazlasıdır. 1968 öğrenci hareketi, arkasından gelecek kitlesel işçi hareketinin bir ön habericisiydi yalnızca. Avrupa'da yaşananlar da bu anlamda bir ön haberci olma niteliği taşıyor olabilir ki bizlerin ihtiyacı olan şey tam da budur.

            Öncelikle kapitalistlerin de bugün en büyük korkusu bu kitlesel eylemlerin iyiden iyiye politikleşmesi, bir devrimci sınıf hareketine dönüşmesi ve uluslararası bir örgütlülüğe bürünmesidir. Bugün görece iyileştirilmiş çalışma koşulları, emeklilik yaşında yapılacak nispi bir iyileştirme ve harçlarda yapılacak küçük bir indirim kitleleri kısmen memnun edebilir. Ancak işçi sınıfı ve öğrenci gençliğin Marksist bir perspektifle örgütlenmesi ve harekete geçmesi onların bir daha asla iyileştirilmiş bir kapitalizmi benimsemeyecekleri anlamına gelir.

            Bugün enternasyonal bir örgütlülüğün olmayışı, alanlarda polislerin zor ve şiddet kullanarak kitleyi bastırmasına ve ülkelerin parlementolarında birbiri ardına geçen yasalarla da görülüyor. Bütün bunların karşısında durabilmek ve önümüzdeki dönemde harekete geçme potansiyle taşıyan işçi sınıfının devrimci bir rotaya girebilmesi içinse Marksist politik bilince ve örgütlülüğe ihtiyaç var.
m.
Aralık 2010, Ankara

Hiç yorum yok: