16 Aralık 2010 Perşembe

Üniversitelerde Özgürlüğün Sefaleti

                                                                                                       “...
                                                                             Haydi unutmayalım
                                                                                  Bu dayanışmayı
                                                                    Zenci, beyaz, sarı, esmer
                                                                              Birleşen özgür olur
                                                                                                    ...”
                                                                                                               (Dayanışma-Bertolt Brecht)


Üniversitelere öğrencilerin hangi kılık kıyafetle geleceğine elbette karışılamaz. Türbanın önündeki yasağın kaldırılmasına bu anlamda karşı çıkılması mümkün değildir. Burada sorun, burjuva partileri tarafından üniversitelerdeki özgürlüğün yalnızca türban meselesi üzerinden tartışılıyor olmasıdır. Üniversitelerde türbana özgürlük ajitasyonu ile “laiklik elden gidiyor” naralarının kafa kafaya tokuştuğu tam bu sırada, öncelikle şu soruyu sormak gerekmiyor mu? Üniversiteler özgür müdür?
Ve sorular devam eder...
 
En üst düzey yöneticisi olan rektörleri akademik kadronun demokratik iradesiyle değil, bir padişahın vali tayin etmesi gibi, cumhurbaşkanının tepeden atamasıyla yönetilen kurumlarda özgürlükten bahsedilebilir mi?
Öğretim görevlilerinin ve öğrencilerin tepesinde bir gardiyan gibi dikilerek, her türlü baskının, kovuşturmanın, gericiliğin ve faşizan zihniyetin çöreklendiği bir kurum olan YÖK'ün olduğu bir eğitim sisteminde özgürlükten bahsedilebilir mi?
Aynı eğitim sisteminde hüküm süren baskıcı, despot, gerici, faşizan zihniyetle cebelleşşip duran, eğitimin her alanında “resmi ideoloji”yi yalayıp yutmaya programlanmış üniversite gençliği için özgürlük nedir?
Özgürlük; bir insanın rüya gördüğü dilde, sevgisini, duygusunu en iyi ifade ettiği dilde, “ana dilinde” eğitim hakkından mahrum bireyler için neyi ifade eder?
Devletin bireye karşılıksız sağlaması gereken en temel hak olan eğitim hakkını edinmek için her yıl tonla parayı güç bela denkleştirip har(a)çlarını yatırarak, temel ihtiyaçlarını bile tıkıştırıldığı devlet yurtlarında karşılayamayan, sosyal-kültürel olanak ve ortamlardan yoksun üniversite öğrencilerine “özgürlük?” dediğinizde size ne derler?
Devletin ve sermayenin olası öğrenci muhalefetini engellemek için ittikatla öğrencilerin başına diktiği resmi-sivil polisler, jandarmalar ve özel güvenlik birimleri sözde çağdaş, ilerici bilim yuvalarında birer özgürlük sembolleri midirler?!
Bir kere, kapitalizmin doğasında yer edinen azgın sömürü zihniyetiyle yönetilen devlet düzeninde ve bu devlet düzenine hizmet eden kurumlarda – ki üniversiteler dahil- yaşamlarını sermayenin hizmetine adamışlar, zorunda kalmışlar için özgürlük tartışması en başından itibaren trajik midir, komik midir?
Yıkılmaya ve yok olmaya mahkum olan kapitalizmin ortadan kaldırılmasıyla kurulacak olan sosyalist dünya düzenin “özgür emekçiler üniversitesi”ni duydunuz mu?

Tüm bu olumsuzluklarla beraber çizilen çerçevede herhangi bir çözüm yolu varmıdır? Üniversiteler üzerinde tabakalaşan tüm bu sorunları ortadan kaldıracak tek güç işçi sınıfıyla birlikte yürüyen üniversite kitlesinin kendisidir. Fakat işçi sınıfının devrimci dinamiğinin dışa vurumu olacak Marksist önderlikten yoksunluk sorunsalı, öğrenci gençlik için de en yakıcı örgütsüzlük sorunudur. Hal böyle olunca, öğrenci kitlesi var olan gidişata dur deme aşamasında kollektif bir yapılanma ile bozuk düzeni alaşağı edecek birlikteliği sağlayamamıştır. Ancak bu durumdan yoksunluk el kol bağlamak yerine bireylerin elini taşın altına sokmalarını gerektirmektedir. Unutmamalıyız ki içinde bulunduğumuz düzen bozuk, çarpık ve yıkılmaya mahkumdur.



Nec-ATİ

Hiç yorum yok: