30 Ağustos 2009 Pazar

sinema

V For Vandetta
Alan Moore’nin çizgi romanından beyazperdeye uyarlanan 2006 yılı başlarında vizyona girmiş güzel bir film. Ülkedeki faşist iktidarın kurduğu yoğun baskıdan kurtulmanın ışığı filmin kahramanı V. Böylece tek bir kişi bile yetebilir ateşi yakmaya diyor bize film. Bay V işte ateşi yakan kişi oluyor.

Ortaçağ Tiyatrosu

Tiyatronun doğuşuyla başladığımız yazılarımızda Roma dönemi tiyatrosundan sonra şimdi sıra Ortaçağ tiyatrosunda. Ortaçağ tiyatrosu daha çok Hıristiyanlığın etkisinde kalmış bir tiyatro. Ortaçağda her alanda olduğu gibi tiyatroya da kilisenin büyük bir müdahalesi söz konusu. Hıristiyanlık, geleneğinin sürekliliğinin parçalandığı bir ortamda, kendi tiyatrosunu oluşturdu, kendi inançlarından yeni bir tiyatro türetti.

29 Ağustos 2009 Cumartesi

Adam

“Karanlıktan korkuyor muyum?, Bir sabah güneşi görmesem ne yaparım?, Karanlık sadece etrafta hiç ışık görememek mi?, Aslında ben de karanlıkta değil miyim?’’ kafasını bu sorular meşgul ederken ‘oturup bir çay içmek en iyisi ‘ dedi içinden adam, önünden geçtiği sahil kahvesini fark edince. Çay hep içtiğinden daha sıcaktı, içtikçe içi ısınmış, bu his ona bir şarkıyı anımsatmıştı söylemeye başladı: ‘Tvtavia u-ğavri minna resgare kela şela, Şela tre lave utre nişkanna, Nışıkla u hışla lı-şarre, Lavi kima lıg vara, Lavi keme ligvara h'abdolo lavo, Hlule kemtarri varra hey lave, Surtevan u kosi hivara h'abdolo lavo, Hayoni tela şorşete slela, Deşore bi-tope bitre u pela, Tela min parre odanoti kleta.' Rave’ydi

Bir Graffiti Sanatçısının Ağzından

Graffiti, bir sokak sanatı. Graffiti günümüzde çok fazla yaygınlaşmış bir sanattır. Kimileri bunu bir sanat olarak kabul etmese de bu böyledir. Kökü aslında çok eskiye dayanan bir kültürdür.

Graffiti tek başına ya da birkaç kişiyle yapılabilir. Legal ve illegal olarak ikiye ayrılır. İllegale “bombing” adı verilir. Başlıca kullanılan aletler sprey (can), cap (sprey başlığı), marker ( genellikle kalın yazan ispirtolu kalemler) olmak üzere daha birçok alet sayabiliriz.

Okuldan Yükselen Sesler

Sabah saat 06.00 sularında saatim çalar ve sıcacık yatağımdan kalkıp, okula gitmek üzere hazırlanırım. “Kahretsin bu okul da nereden çıktı şimdi…”
Saat 07.00 sularında okuldayım. Hava buz gibi. Sınıfların ışıkları yanıyor. Öğrenciler yanan kaloriferlerin başına üşüşmüş ısınmaya çalışıyorlar. Bizim için adeta bir hapishane… Bahçenin etrafında demir parmaklıklar, kapıda görevliler, her tarafta kol gezen öğretmenler…
Saat 07.20 bütün öğrenciler okul bahçesinde “teftiş”e hazır! Sıra oluruz ve denetleneceğimiz, öğretmenlerden oluşan dar ve uzun koridordan geçmek için bekleriz. Sıramız gelir ve bütün gözler üzerimizde dolaşmaya başlar. Küpemize sataşan, eteğimize sataşan, saçımıza, saçımızın rengine sataşan, hırkamıza, ayakkabımıza, sakalımıza, tarzımıza “tek tip” üniformaların içinde bile sataşan (sataşmak için kusur bulan) öğretmenlerin sesleri yankılanır kulaklarımızda… “kızım! Sen şöyle kenara gel, ne bu kılığın! …”
Saat 07.30 ve ders başlar. Tek tek sayılırız, sayımız müdüre rapor edilir. Durumundan mutlu olmayan, hoşnutsuzluğunu öğrencilere yansıtmaktan çekinmeyen; o gün, o sınıfta olduğu için her gün içinden lanet ettiği yüzünden anlaşılan, sinirli, agresif, öğrenciye saygı göstermediği halde ondan saygı bekleyen, öğrencileri bir avuç aptallar sürüsü olarak gören, ay sonunu getiremeyen(malum memur maaşları), geleceğin işsizlerini yetiştiren öğretmenimiz derse başlar. “Evet çocuklar bu günkü konumuz (yalan) tarih”…
Bir sonraki ders, yukarıda betimlediğim gardiyanlardan bir başkası gelir sınıfa… Bir başka ders… “Arkadaşlar bu ders sizi düşünmekten bir adım daha uzaklaştıracağım… Bize verilen müfredat böyle, elimizden bir şey gelmez. Benim görevim müfredata uymak”…
Bir başkası ve bir başkası daha…

GULFİROŞ

Ez ji xew rabûm, gulfiroşek dî,
Pir gelek şa bûm, gul bi dil didî.
Gul bi dil didî.

Hebû me yek dil, tev jan û kul bû,
Ne bûme bawer, gul bi dil bidî.
Gul bi dil bidî.

Bazar me kir go, ser bi ser nadim,
Ê gulperest bî, can û dil didî.
Can û dil didî.

Min go kî didî, can û dil bi gul,
Go: ev bazar e, dil bi kul didî.
Dil bi kul didî.

Min can û dil dan, dil kiriye qêrîn,
Go ho Cegerxwîn, dil bi gul didî.
Dil bi guk d
Cigerxwîn

28 Ağustos 2009 Cuma

Meslek Yüksekokullarında Okumak

Her ile bir üniversite, her ilçeye de bir meslek yüksekokulu mantığıyla hareket eden devlet, hiçbir altyapı oluşturmadan her yere üniverstite açıyor. Tabii hal böyle olunca, hiçbir sosyal imkanı olmayan, hatta öğrencilerin barınma imkanı bulunmadığı, bu imkanı bulanlarınsa kaldığı yerle okul arasında mekik dokumaktan başka bir şey yapmamak zorunda olduğu yerlerde üniversite açılıyor.

Nereden Çıktı Bu Fanzin Meselesi?

PDF Biçiminde İndirmek İçin Tıklayın

1980’lerin sonlarına doğru hızla tek kutupta toplanan dünya gençlerinden son bir çığlık gibi duyuldu sesi. Buruşturulmuş atılan kâğıtların sesi, kimsenin beğenmediği kapitalizmde para etmeyen çizimler, samimi üç beş cümleden oluşan imla kurallarının olmadığı meta fetişizmini pompalamayan şiirler, yazılar, kolâjlar, notalar tüm gürültüleriyle atıldıkları çöplerden saklandıkları çekmecelerden çıkarıldılar. Epey gürültülü olan bu sahneye çıkış onların yaralı kirli yüzlerini sidik kokan giysilerini ve evsiz insanların sülflülüğüyle metalar dünyasında uzaydan inmişçesine garip bir etki yarattı. Giysileri sözcükleri konuşmaları başkaydı. Çizimlerinde umutsuz kinli kişiler hayvanlar. Ağızlarına geldiği gibi konuşan. Burjuva kültürünün gölgesinde büzüşmüş, patronların saçtığı şiddetten ve sermayenin yaydığı rahatsızlıktan grange müzik ve punk müzik notalarıyla sıyrılan.

27 Ağustos 2009 Perşembe

Aleviler’in Talepleri ve Yine Yeni Açılımlar

Artık sonuna yaklaştığımız bu yılın Ocak ayında, AKP’nin Alevi kökenli milletvekili Reha Çamuroğlu’nun girişimi ile düzenlenen Muharrem iftarı sonrasında gündeme gelen ve bir süre tartışılıp, rafa kaldırılan “Alevi Meselesi”, yeniden ülke gündemini meşgul etmeye başladı. Bu, elbette sebepsiz değil. Aleviliğin ve Alevilerin sorunlarının tartışılıyor olması içinden geçtiğimiz süreçle doğrudan ilgili. Bu konunun yeniden gündeme gelmesini sağlayan ana etken ise 9 Kasım’da Ankara’da düzenlenen Alevi mitingi oldu.

25 Ağustos 2009 Salı

Ekim Devrimi ve Sosyalizm/III

Daha önceki yazılarda sosyalizmin bir dünya sistemi olduğunu, ulusal sosyalizm gibi bir şeyin de mümkün olmadığını -bunun da yaşanılan Stalinist diktatörlükler örnekleriyle yeterince kanıtlandığını- göstermeye çalıştım. Aslında bu iki yaklaşım, temelden farklı iki bakışa dayanıyor. Biri, kapitalizmin hiçbir şeklinde anlaşılmaması, bunun sonucunda da, kapitalizmin ürünü olan ulus-devletler üzerinde sosyalizmi kurmaya çalışmak biçimindeki 'milliyetçi komünizm' ütopyalarının ortaya çıkması: yani Stalinizm. Diğeri de, Marksizmin temel ilkelerine sahip çıkan dünya sosyalist devrimi mücadelesi veren 'Troçkizm' olarak da bilinen Marksist enternasyonalizm.

İşsizlerin Edebiyatı

Her sabah işsizliğe uyanmak çok zor
bu işsiz şairler şehrinde.

Aman! üzülme
İşsiz Kundera’nın bu Şakasına
Hiçbir iş yapamadın mı
iş edinip, işsizliğe yaz bari.

Duydunuz mu şiirler,
sonra
Tiyatrolar, oyunlar
Dekorlar, kostümler işsiz
Nazımın mektupları,
Osmanlı postacıları,
Merdivenler,
Orhan Kemal’in Cemilesi
Turgut Uyar’ın planya tezgâhı işsiz

Karikatürler işsiz,
Gökyüzü, bulutlar
Üç kuruşluk Operalar işsiz
Benden duymuş olma ama
Adına kelepçeler takılan duvarlar,
Duvar önündeki solcular bile işsiz
Dört Mevsim
Meclis-i Mebusan işsiz
Ada vapurları
Sehirlerarası otobüs yolculukları işsiz

Yerel Seçimler, Marksistler ve bir kitap

Bu yazının amacı, Türkiye’de bugün kendisini Marksist olarak tanımlayan bazı çevrelerin yaklaşan seçimler öncesinde sendikacılığa ve ulusalcı akımlara ilişkin tavrını kısaca ele almak. Bunu yaparken, Prinkipo Yayıncılık’tan Ağustos ayının sonunda çıkan Uluslararası İşçiler Birliği (Birinci Enternasyonal) adlı kitaptan yararlanacak ve küreselleşme sürecinin “sol” üzerindeki etkisine değineceğim.

Yunanistan'daki Ayaklanma

7 Aralık günü Yunanistanın Atina kentinde 16 yaşında bir gencin polis kurşunuyla öldürülmesinden sonra çıkan ayaklanma, günlerce süren çatışmalarla birlikte hiç geri çekilmeden bugüne kadar geldi. Olayların bir gencin ölümüyle birlikte başlaması sadece bardağı taşıran son damla olmuştur. Asıl sebep ayaklanmacıların da dediği gibi kriz, işsizlik,kötü yaşam koşulları gibi toplumsal sebeplerdir ve aslında kapitalizmin de doğal sonucudur bu sebepler.

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Kapitalizmin Roma Misali Çöküşü

Dikkatlice incelendiğinde günümüz dünyasının 1600 yıl öncesinin Avrupasıyla büyük benzerlikler taşıdığı görülebilir. O zamanlarda köleceliğin yegane uygulayıcısı durumuna düşmüş bir Roma İmparatorluğu vardı. Avrupa'nın her yerinde ekonomik olarak bir kriz, her gün yüzlerce isyan ve savaş, derin siyasal krizler, kültürel bir çöküş, kimlik bunalımları, her gün ortaya çıkan yeni dinler, efsaneler ve mesihler, ve tabi sömürünün en ağır biçimine maruz kalan ve ona karşı savaşan, hatta kendi çapında bir enternasyonal (hıristiyanlık) örgütleyen o dönemin devrimci sınıfı köleler.

Üniversitelerde Faşist Saldırılar

Geçtiğimiz eğitim-öğretim yılında, Uludağ ve Akdeniz üniversitelerinde solcu öğrencilere yönelik bıçaklı, satırlı ve silahlı faşist saldırılar düzenlenmişti. Çok geçmeden üniversitelerin açılması ile birlikte her yıl olduğu gibi bu yıl da geleneksel faşist saldırılara yenileri eklendi. Faşist saldırıların yoğun olduğu İstanbul Üniversitesi’nde, YÖK’ ün 6 Kasım kuruluş yıldönümü protestosu öncesi faşistler solcu-devrimci öğrencilere sopalı satırlı saldırıda bulundu. İstanbul Üniversitesi’nde gerçekleşen faşist saldırıdan bir ay geçmeden, önce Pamukkale Üniversitesi’nde okuyan bir Kürt öğrenci, bir grup faşist tarafından saldırılarıya uğrayarak 17 yerinden bıçaklandı, sonra İTÜ Maçka Kampüsü’nde 7-8 civarında solcu öğrenciye 15 kişilik faşist grup bıçaklarla satırlarla saldırarak 4 öğrenciyi yaraladı. Saldırıda yaralanan solcu öğrencilerden birinin kalbine bıçak isabet etti, yoğun bakıma alınan öğrencinin ciddiyetini koruduğu belirtilmişti. Aynı hafta içersinde faşist saldırıların sıcaklığı soğumadan, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde solcu öğrencilere sabah saatlerinde faşistlerin sözlü tacizde bulundular, solcu öğrenciler ile faşistler arasında başlayan çatışma, polislerin kampüse gelerek kampüsü kuşatması sonrasında çatışmalar gün boyu devam etti.

Yunanistan Olayları

Yunanistan'da 15 yaşındaki bir gencin, polis kurşunuyla ölmesiyle tüm dünyaya yayılan olaylar herkesi ilgilendirecek boyutlara ulaşmaya başladı. Yunanistan 1968'den beri anarşist nitelikli hareketlerin sıkça yaşandığı bir yer. Üniversite ve lise işgalleriyle sık sık anarşist gruplar ses getiren eylemlerde bulunuyor.

Krizi Yenmek

Küresel ekonomik krizin faturası Türkiye'ye çıkmaya başladı. Başbakan Tayyip Erdoğan her ne kadar 'bu sadece finans sektörünü ilgilendiren bir krizdir' dese de aslında durumun hiç de öyle olmadığı açık. Birçok fabrika sahibi krizin büyüklüğünden korkup kendini kurtarmak için işten çıkarmalara, ücretsiz izinlere, yarı ücretli izinlere başladı. Fakat hükümet ve bazı ekonomistler ısrarla işten çıkarmaların çözüm olmadığını, ücretli işçilerin aynı zamanda tüketici olduğunu ve krizde yapılan en büyük hatanın bu olduğunu söylüyor. Kısacası hükümet fabrikatörlere, şirketlere ve yöneticilerine, büyük yatırımcılara, bu krizden ancak halkın, işçilerin cebindeki sıcak parayla çıkabiliriz diyor. Yıllarca çalıştıkları fabrikalarda ezilen, üç kuruşa çalıştırılan işçiler, bir krizle birlikte ekonominin can damarı olmaya başladı. Yüzde seksen ikiye varan zamlar, çıkarılan türlü türlü yasalarla boynu iyice bükülen, cebinde ekmek parası olmayan insanlar için hükümet aracılığıyla mağazalarda indirim kampanyaları başlatılıyor. Peki ne için? Krizin etkisini bir an önce söndürüp fabrikatörlerin, patronların sömürüsüne devam etmesi, servetlerine servet katması için.

18 Ağustos 2009 Salı

Roma Dönemi Tiyatrosu

Bir önceki sayıda antikçağ tiyatrosundan yani tiyatronun doğuşundan bahsetmiştik. Yine tiyatro dönemlerini incelemeye devam ediyoruz. Bu sayede günümüze kadar tiyatronun gelişimiyle ilgili bilgi sahibi olmak tiyatronun dönemlerini anlamak günümüzde tiyatronun temellerinin nereye dayandığını görebilmek mümkün olacak. Antik çağ tiyatrosundan farklı olarak Roma tiyatrosu daha az bir gelişme gösteriyor. Bunun sebebi:

ayaküstü patron muhabbetleri

...
gocunmayın güzel beyler
hanımlar
alınıp incinmeyin
silah silah çatmayın o güzel kaşlarınızı
imdatlara saldırmayın
basmayın düğmelere
yürekleri hoplatmayın
güzel beyler
hanımlar…
Hasan Hüseyin

Ayaküstü Patron Muhabbetleri

Cezmi: Selamın Aleyküüüm!

işverenlere açık mektup



Patron Aranıyor…

(Bir işsizin macerası;
Kitap yapsak satar mı?)

Merhaba… Ben bir işsizim. Ama işsizliği meslek edinmeyi düşünmüyorum. İş arıyorum.

15 Ağustos 2009 Cumartesi

bir kaç küçük şiir...

...
Çınar ağacı gibiyim,
Yaşlandıkça irileşiyor,
Daha heybetli bir hal alıyorum .
Gelip geçenler imreniyor da heybetime,
Burun kıvırıyor hep birileri de işe yaramaz koca budala diye.

Çınar ağacı gibiyim ama…
Bakmayım heybetime,
Mağrur durduğuma bakmayın.
Ürkeğim,
Korkağım da hattaa
Ama korkum ne ormancıdandır
Ne işbirlikçi baltadan
Keserse beni hain bir balta dağılır karışırımda toprağa,
Bin olur çıkarım karşısına yine
Yine
Yine
Dedim ya çınar ağacı gibiyim
Heybetli,mağrur,ürkek
Korkağımda hatta
Bir çınar gibide öleceğim elbet,
Bir çınar gibi dimdik ayakta .
Göğsünü kabartarak yoldaşlarının,
Ve örnek olurcasına sarmaşığa…
Şirin Baba

Manisa’da Öğrenci Olmak

Manisa öyle bir şehir ki, isteyerek gelip de istemeden kalınan bir yer. Nasıl oluyor derseniz, bal gibi de oluyor. İlk bakışta ben de nasıl oluyor diyordum, ama ne yazık ki gerçekten öyle. Büyük umutlarla, hayallerle Celal Bayar Üniversitesi'ni kazanan arkadaşlar, kayıt sırasında kampüsün yerleşim yerinden uzak olması ve üç binadan ibaret olması dolayısıyla "şoka" uğruyorlar. Ben de kayıt sırasında şok oldum desem yalan olmaz. Okul kaydı bitiyor, sıra yurt kaydına geliyor. Öğrenci ve aileler yorulmasın diye, sağolsun yurt sorumluları kampüse geliyor. Bu zamanda öğrenci gibi nerde müşteri bulacaklar. Onlar için en iyi fırsat.

9 Ağustos 2009 Pazar

Dersimiz Felsefe’den Kaçış

Milli Eğitim’in yeni uygulamaya geçirdiği felsefe müfredatı “dini bütün, milliyetçi ve saygılı” gençlik hedeflerken felsefe anlatmayı ihmal etmiş! Bu durum ilk başta öğretmenlerin büyük tepkisini topladı. Öğretmenler bu sistemle felsefe dersinin tamamen yok olacağını söylediler. Bu durumda öğrencilerin de öğretmenlerine destek olması gerekiyor.

Ekim Devrimi ve Sosyalizm/II







(El Lissitzky)

Aynı başlıklı ilk yazının sonunda; “…bir sonraki yazıda, Sovyetler Birliği’nde 1920’lerin ortasındaki Stalinist karşı devrimin nedenlerine, onun sosyalizm olarak sunduğu şeye, gerçekte ise sosyalizmin (komünizmin yani sınıfsız toplumun ilk evresi) ne olduğunun Marksist dünya görüşündeki yerine” değinmeye çalışacağımızı söyleyerek yazıyı noktalamıştık. Öyle ki, bugün hem işçi sınıfında, hem de gençlikte “(Doğu Bloğu ülkeleri dahil olmak üzere) Sovyetler Birliği’nde yaşananın “sosyalizm” ya da “komünizm” olduğu, onun da 1989-91 sürecinde çöktüğü” görüşünün yaygın olduğunu görüyoruz.

Sosyalist Devrimin Dünya Partisi Üzerine

Marksistlerin en çok önem verdikleri konuların başında hiç şüphesiz enternasyonal konusu yer alıyor. Marksistler kadar pablocular [1] da her fırsatta Dördüncü Enternasyonalci olduklarını belirtiyorlar. Fakat nasıl bir enternasyonal diye de sormak gerekiyor.

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Burjuvalaştırılan Bilim ve CERN’de Yapılan Deneyler

Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi(CERN)’nde yıllardır hazırlıkları süren deneylerin başlaması ile tüm dünyanın gözü bir süreliğine buraya döndü. Basında, deneylerin içeriğinden tutun maliyetine kadar ayrıntılı bilgiler verildi. Deneyi destekleyenler olduğu gibi karşı çıkanlar da oldu. Karşı çıkanlar, felaket senaryolarından, yaratılışın aşağılanmasına kadar pek çok anlamsız laf ettiler.

kadın olmak




Kadınlık hali son günlerde yine çok konuşuluyor. Ankara’da bir annenin kızının ilk regl oluşunu bir partiyle kutlamak istemesi üzerine bu olay bir anda insanlar tarafından ‘doğru mudur, sünnetle kıyaslanır mı’ gibi komik sorularla sorgulanmaya başlandı.

sifr* tolerans






Amerikan Rüyası

Dünya gündemini bir yıla yakın süredir meşgul eden ve sonucu merakla beklenen, ABD’deki başkanlık seçimleri nihayet neticelendi. Cumhuriyetçi Parti adayı John McCain ile Demokrat Parti adayı Barack Obama arasında geçen seçim mücadelesinde ipi, “siyahî” aday, “değişimin sesi”, “demokrasinin ve dünya barışının nefesi” olarak servis edilen Obama göğüsledi.

Ekim’in Ardından

Bol hüzünlü bir ayı daha geride bıraktık. Hüznün olduğu yerde neşe de vardır tabii.
Şöyle ki; kimi kapitalistler batarken kimileri bu krizden daha da zenginleşerek çıkar, neşelidirler…
Kimileri işkenceden öldürülürken, kimileri de işkence ederek rahatlarlar, stres atarlar bir nevi…
Kimileri taciz, tecavüz, ya da öldürme olaylarında “mağruz kalan” iken, kimileri de bu fiiliyatın ardından serbest kalmakta, neşelenmektedir…
Kimisi, Kürt olduğundan hüzünlenirken (saldırıya uğrarken), kimisi Türk olduğundan neşelenir (bayrak asar, pompalı tüfekle saldırır). Dünyaya bedel olduğunu düşünen beyin kendine bile yetmez, ama neşelidir…
Kimisi Obama kazandı diye sevinirken, kimisi hüzünlenir…

1 Ağustos 2009 Cumartesi


4. sayının arka kapağıdır.

ariel dorfman

Birinci Ses
_Başlarda çalışacak ne kâğıdım vardı ne kalemim.
Altıncı Ses
_ Bunu biliyorsun.
Başka ne yapsan ağzında kül tadı bırakırdı. Bunu biliyorsun.
Dünyanın fakir insanları haykırıyor.
Dünyanın fakir insanları haykırıyor
ama general ve silah istedikleri için değil
okul ve doktor istedikleri için.
Sadece yaptığın şeye inanmak zorundasın, hepsi bu.

kitap köşesi

Şubattan Geçen Yol
Kabalcı yayınevinden çıkan Şubattan Geçen Yol, Avusturya’daki Dollfus rejimine bakmamızı sağlıyor…1934 Şubat'ında Avusturya işçileri faşist Dollfuss rejimine karşı ayaklandıklarında Anna Seghers bir yıldır Paris'te sürgündeydi. Ayaklanma beş gün içinde bastırıldı, önderi Koloman Wallisch asıldı. "Şubat", Avrupa faşizminin genel bir provasıydı.
Yenilgiden iki hafta sonra Anna Seghers olayın izlerini araştırmak üzere Avusturya'ya gitti. Bu yolculuğun ilk ürünü Koloman Wallisch'in Son Yolu adlı öykü oldu. 1935'te bunu Şubattan Geçen Yol izledi. Bu roman, belgesel değeriyle olduğu kadar, çok dallı kompozisyonu ile de dikkat çekti.