14 Nisan 2011 Perşembe

İstanbul Üniversitesi’nde 1 Mayıs Çalışmaları Başladı

13 Nisan günü sabah saatlerinde İktisat-Siyaset okuru öğrenciler tarafından İstanbul Üniversitesi Merkez Kampüsü’nde havuzlu bahçeye “Yaşasın 1 Mayıs, Yaşasın Sosyalizm” sloganı yazılı 4. Enternasyonal simgesi taşıyan büyük bir pankart asıldı. Bununla birlikte okuldaki fakültelerin çeşitli yerlerine Rosa Luxemburg’un 1 Mayıs’ın tarihsel kökenini anlattığı ’1 Mayıs’ın Kökenleri Nedir?’ başlıklı metninin ozalitleri asıldı. Okulda açıkça devrimci siyasi faaliyeti engellemek ve öğrencileri baskı altında tutmak için varolan Özel Güvenlik Birimleri (ÖGB) ise her ne kadar ozalitlerin kaldırılması yönünde İktisat-Siyaset okuru öğrencilere “haklarında tutanak tutma” yönünde tehditte bulunmuş olsalar da öğrenciler afişlerini kaldırmadılar.

5 Nisan 2011 Salı

19. Sayı

PDF Biçiminde Görüntülemek İçin Tıklayın

nisankapakters

İçindekiler

1 Mayıs'a Giderken 2

Bunun Adı Hizmet Aşkı 6

İsyan Dalgasının Devamında: Bahreyn, Yemen ve Suriye 9

Bahanesi Çok 15

Yurtseverlik Üzerine 18

İstanbul Üniversitesi'nde 8 Mart Etkinliği 21

Filmmor'dan Notlar 23

Yoldaş Pançuni 25

Aykırı Yazılar 27

Kariyer Günleri'ne Bir Alternatif: Mühendislik Günleri 29

Kariyer Günleri-Kariyer Masalları 30

2623. Newroz'u Geride Bırakırken 31

Extreme Ways 32

Ömer ve Nesih Okula Geri Dönüyor 33

Yurtkur'a Dair 34

Gazi'de Karakol Yemeği Üzerine Notlar 36

9. Bağımsız İktisat Kongresi Üzerine 37

Sivil İtaatsizlik Eylemleri: Kürt Halkıyla Dayanışmaya 41

bize yazın: iktisatsiyaset@gmail.com

tüm yazılar iktisatsiyaset.org'dan alınmıştır

1 Mayıs’a Giderken

Yoğun bir Mart ayının ardından Nisan sayımızla yeniden beraberiz. İktisat-Siyaset'in Nisan sayısına yazıları ve çalışmalarıyla katkı sunan birçok şehirden arkadaşımıza teşekkür ederek “içeride” değinemediğimiz gündem maddelerine geçelim...

Bunun Adı Hizmet Aşkı

Sevgili okurlarım, bu haftaki köşemi yazmaya hazırlandığım sırada açık olan televizyonumda ilginç bir habere denk geldim. İlginç dediğime bakmayın, aslında biraz can sıkıcı bir haberdi bu. Daha doğrusu can sıkıcı olan, haberin sunuluş biçimiydi. Haberin içeriğini sizinle de paylaşmak istedim. Hatta haberin içeriğini paylaşmışken, “bari bu haber üzerine yazayım bu haftaki köşemi” diye düşündüm kendi kendime. Hem böylece, oturup iki saat “acaba bu hafta ne yazsam” diye kafa patlatma derdinden de kurtuldum.

İsyan Dalgasının Devamında: Bahreyn, Yemen ve Suriye

bahreynKuzey Afrika ülkesi olan Tunus’ta işsiz bir gencin kendini yakmasıyla başlayan ve Mısır, Libya gibi ülkelerde ilerleyen isyan dalgası Ortadoğu’da yayılmaya devam ediyor. Bahreyn, Yemen ve Suriye’de siyasal ve ekonomik yönden reform talepleriyle sokaklara çıkan kitlelere güvenlik kuvvetleri tarafından yoğun şiddet uygulanıyor. Son zamanlarda kolluk kuvvetlerinin sokaklarda eylem yapan kitlelere karşı gerçekleştirdiği saldırılarda birçok insan hayatını kaybetti. Bununla birlikte binlerce insanın sokaklara dökülmesi anlamına gelen bu gösteriler kuşkusuz bölgedeki diğer gerici burjuva rejimleri de “rahatsız” etti.

Meçhul Öğrenci Anıtı

Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
Bir teneffüs daha yaşasaydı
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
Devlet dersinde öldürülmüştür

Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:
-Maveraünnehir nereye dökülür?
En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:
-Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir.

Bu ölümü de bastırmak için boynuna mekik oyalı mor
Bir yazma bağlayan eski eskici babası yazmıştır:
Yani ki onu oyuncakları olduğuna inandırmıştım

O günden böyle asker kaputu giyip gizli bir geyik
Yavrusunu emziren gece çamaşırcısı anası yazdırmıştır:
Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler

Arkadaşları zakkumlarla örmüşlerdir şu şiiri:
Aldırma 128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında
Her çocuğun kalbinde kendinden daha büyük bir çocuk vardır
Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek.


Ece Ayhan

Bahanesi Çok

“Kıskandım vurdum”, ”namusumuzu temizledik”, ”boşanmak istedi vurdum”, ”nafaka istedi vurdum”, ”çocuklarımı göstermedi vurdum”, ”beni aldattığını düşünüyordum bıçakladım”, ”şüpheli hareketleri vardı kestim”, ”yan gözle baktı doğradım”, ”iznimi almadan dışarı çıktı boğdum”... Ne yazmakla bitiyor ne söylemekle, kadın cinayetlerinde katillerin hep bir bahanesi oluyor ve sistem katilleri koruyor. Bununla birlikte her gün 3 kadın öldürülüyor. Başbakanın kadın cinayetlerinin abartıldığını söylediği günlerde 2002’den bu yana kadın cinayetlerinin yüzde 1400 oranında arttığı açıklandı. İstatistiksel verilere göre kadınların %70'inin katilinin tanıdıkları erkekler (eşleri, sevgilileri, babaları, erkek kardeşleri, akrabaları, eski eş ve sevgilileri...) olduğu tespit edilmiş. Yani hepimizin bildiği mukaddes kurum olan, her zaman en güvenilir yer olarak belirtilen ‘aile’ -minyatür devlet- kadınların ölüm merkezi olarak karşımıza çıkıyor.

Yurtseverlik Üzerine

marxYurtseverliğin tarihsel kökeni 18. yy. Fransız İhtilali'ne uzanmaktadır. Feodal sistemin yıkılıp kapitalist sistem kurulmasına araç olarak ve ideolojik hegemonya açısından burjuvazi onu proleterlerin söylem ve düşüncelerini etkilemek için kullanmıştır. Açıkça belirtmek gerekir ki devrimci mücadelenin içini boşaltan ve burjuvazinin değirmenine su taşımayı amaç edinmiş bu görüş hiçbir zaman işçi sınıfına ait olmamıştır. Günümüzde de Marksizm’in yöntemini kavrayamamış olmasına rağmen Marksist olduğunu “iddia eden” bazı çevreler karşımıza “komünist yurtseverler” olarak çıkıyorlar.

Yurtseverlik, yabancılaşmanın bir ürünüdür. Her türlü yabancılaşmayı ortadan kaldırmayı amaç edinmiş komünistler için yabancılaşmanın bir ürünü olan bu düşüncenin de sahiplenilmemesi ve karşı çıkılması gereken bir kavram olduğu ortada. Marx, “Yurtseverlik, mülkiyet duygusunun en ülküsel biçimidir” [1] der.

İstanbul Üniversitesi'nde 8 Mart Etkinliği

10 Mart perşembe günü İstanbul Üniversitesi’nde İktisat-Siyaset okuru öğrenciler tarafından 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü için bir etkinlik gerçekleştirildi. Öğrenciler sabah saatlerinde Hukuk Fakültesi koridorunda bir fotoğraf sergisi açtılar. Kadın emekçilerin, Paris Komünü’ndeki kadınların, erkek ve devlet şiddetine uğrayan kadınların, mücadeledeki Kürt kadınların, Cumartesi Annelerinin, evde ücretsiz olarak çalışan kadınların ve Rosa Luxemburg ile Alexandra Kollontai gibi komünizm mücadelesine adanmış kadınların da yer aldığı sergide kadın sorununa dair hiçbir nokta atlanılmamaya çalışılmıştı.

Filmmor’dan Notlar

flimmor9. Filmmor Uluslararası Gezici Kadın Filmleri Festivali'nin bu yıl ki teması eşitlik. Bildiğimiz gibi, biz kadınlara, kanun önünde, anayasada, iş hayatında, okulda, evde, ailede, sokakta ve diğer bütün yaşam alanlarında eşit olduğumuz yalanı anlatılıp duruldu. Demokrasi kelimesinin arkasına saklanarak sinsice kadınları hayatın her alanından dışlayan ve onu değersizleştiren erkek egemen politikalara karşı ortaya çıkarılan bir iş Filmmor. İçerisinde sadece kadın emeği bulunuyor ve bizlere kadınların neler yapabileceğini gösteriyor. Kadına karşı sürdürülen ayrımcı, cinsiyetçi politikaların en yaygın aracı olan medya ve bu politikaların ürünü olan sinemanın tam karşısında duran yapısı ile sinemanın kadın bedeni üzerine kurulu olmaması gerektiğini anlatıyor festival ekibi. Kısacası kadınları bedenleriyle değil kimlikleriyle ortaya koyan bir çalışma. Basında, konuştuğumuz dillerde, gece hayatında, sokak tabelalarında ve daha birçok yerde alışmış olduğumuz cinsiyetçiliği bizlere kadınların kamerasından gösteriyor. Bu sene dokuzuncusu düzenlenen festival Türkiye’nin çeşitli illerine giderek kadınları yine kadınların gözünden göstermeye çalışıyor.

Yoldaş Pançuni

Yoldaş Pançuni’yi okumayan arkadaşlara duyurulur! Acil okunması gereken bir kitap... Kitabı okuduktan sonra belki biraz üzülebilirsiniz de, geç kalınmış bir okuma olduğunu düşünerek, ısrarla tavsiye edilir! Kitabın kısa reklamından sonra kitabın yazarından yine kısaca ve kendisinden bahsetmeye geçilebilir kanımca.

Aykırı Yazılar

Topluma yön veren, kendi iç sesleri, dinamikleri değil, onların iç sesleriyle konuşan kendilerine “lider” ve “iktidar” diyen erklerdir. Toplum kendi tarihsel gelişimini (evrimini) bin yılların ışığında gelişen bu tanrısal sürece borçludur. Kendi dinamiklerinden bi-haber, İncil"de belirtildiği gibi “hepimiz Tanrının birer koyunuyuz” sözüne (emrine) göre hayatını şekillendiren bir ilkel benliğe sahiptir. Bu doğrultuda kiliselerin ya da başka deyişle bütün dinlerde var olan tanrının temsilci ve hizmetkarlarının da kölesi konumunda olup bu hizmetkarları zengileştirme görevini edinmişlerdir.

Kariyer Günleri'ne Bir Alternatif: Mühendislik Günleri

kariyer gunleriÜniversitelerde gittikçe sıklaşan 'Kariyer Günleri', 'Liderlik' semineri vb. isimlerle sermayenin tanıtımını bir nevi meşrulaştıran ve bunu yaparken de yüksek ücretlerle, ileride hiçbir geçerliliği olmayacak sertifikaların dağıtımını yapan, kısacası rengini açıkça belli eden Kariyer Günleri kapımızı sık sık çalıyor bugünlerde. Tam da bu noktada üniversitelerin öznesi öğrenciler, uluslararası sermayenin bireyci yaklaşımlarına karşı toplumcu, katılımcı mesleki örgütlenmeler ve organizasyonlarla Kariyer Günlerine alternatif oluşturmayı amaçlıyor ve buna bağlı olarak Kocaeli'de TMMOB Öğrenci Komisyonları koordinatörlüğü ile 25 – 28 Nisan arasında 'Mühendislik Günleri' düzenlenmesi planlanıyor. Kocaeli Üniversitesi'nde yapılacak Mühendislik günlerinde güncel problemler eksenli paneller, Çizgisel Muhabbet ve Homur ile karikatür sergisi ve bir de konser organizasyonu düşünülüyor. Programda şu temalar öne çıkıyor: Eğitimdeki Süreç; Bologna Süreci, Mühendislik kavramı ve toplumsal işlevi, Hidroelektrik Santrallerin Çevresel etkileri.

Kariyer Kulüpleri-Kariyer Masalları

Artık üniversitelerde neredeyse ayda bir -hatta daha kısa aralıklarla- "kariyer kulüplerinin" düzenledikleri etkinliklere rastlar olduk ve kariyer etkinliklerinin afişlerini okuldaki panolarda, duraklarda, okulun etrafındaki duvarlarda görüyoruz.

2623. Newroz'u Geride Bırakırken

Tarihçesine göre Newroz; "Mezopotamya halklarının Zalim Kral Dehaq’tan, Demirci Kawa sayesinde; kurtuluşunun günüdür.

Bugün, zorbalığın ve baskının sona erdiği, hak, hukuk ve adaletin ön plana çıktığı, eşit, özgür ve aydınlık günlerin başlangıcı sayılır.

Bugün sömürünün ve her türlü baskının sona erdiği, eşit ve kardeşçe bir yaşamın başladığı gündür.” Kısaca anlatmak gerekirse böyledir Newrozun anlamı.

Extreme Ways

hayat dediğiniz şey terbiyesizlik yapıyor ona çok sırıttığınızda

bir arabesk çıkışı olmalı bu yalanın gibi bir hayal bazen oluyor

hayır imkansız olamaz başka birini saramaz öldürürüm kendimi

diye başlayan bir duvara dayıyorum omzumu kalleş saatler. olmuyor.

sayın tanrı bugünlük borca yaz; o çok sevdiğim şarkılar ve gökyüzü

hiçbir önemi yok hiçbir şeyin; bilinçaltı falan filanlarıyla cunda adası.

mesela kimse bunu söylemiyor: param olsaydı yalnız kalmazdım...

mesela kimse bunları söylemiyor 'şehrim unutma ben gidiyorum'

town center'ı yıkılmış bir birinci tekilden konuşuyorum: kırmızı alarm!

hepimize yetecek kadar arabesk nöbetleri var. ülser de tur bindiriyor.

şehrim hayır. inan sistemine kaldırımlardan ve devrimden bahsetmedim

hayal dediğin şeyi dudaklarında o kızın ve duştan çıkınca pencere olamamak

hayır adalet dediğin şey denilmiş bir yanılgı denenmiş bir güzel ikindi gibi

ama kabul etmiyorum böyle olabilirdiliğini olmuşluğun. ki bu hep böyledir.

sevgilimin dua etmediği gecelerde arabeskten korkup komedi filmlere

ağlarken; isimlerin ne demek olduğuna inanabilmek kuşkusu: lütfen!

sevgilim bana inan bu odalarda bir şeye benziyormuş gibi yapıyorum

sonra dönüp kendime gülüyorum. hala bir resmine kırılıyorum durup durup.

sen beni sabah akşam unutuyorsun... o çok sevdiğim şarkılar ve gökyüzü

geçmişimle bir sorunum yok. önünde saygı içiyorum ahmet erhan şiiri.

gidiyorum diyecekleri gecelerde gidiyorum diyebileceğime inanmak

bir mahalle kavgasının orta yerinde bıçakla göz göze gelmek kadar

sahte hayalleri anlamak. olur öyle çünkü ben çıkmışım kendimden

bir defasında kendime içmiştim kendimi kendime isterken senden!

o çok sevdiğim şarkılar ve gökyüzü; geride bıraktığım bir eşya gibi; neden

bir şeye neden olamayan bir parabellum gibi kaldım burada.

o

çok sevdiğim şarkılar

ve

gökyüzü...

Ulrike

Ömer ve Nesih Okula Geri Dönüyor

Manşetler büyük puntolarla şöyle yazmıştı:

‘Üniversite Öğrencisi Ömer Çalıştığı İnşaattan Düşerek Öldü’

Ömer’i hatırlayalım: 24 Ağustos 2010 tarihinde Muğla Fen Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Edebiyatı 2. sınıf Öğrencisi Ömer Çetin, İstanbul Ataşehir’de okul harçlığını çıkarmak için günlüğü 30 TL’ye inşaatlarda vasıfsız işçi olarak çalışıyordu. Harçlığını çıkarmak için her gün olduğu gibi, hiçbir güvenlik tedbiri olmadan, dördüncü kata çıktı ve çalışmaya başladı. Birden dengesini kaybetti ve yere çakılarak hayatını yitirdi.

Yurtkur'a Dair

Bir yanda 3 milyona yakın üniversite öğrencisi. Büyük çoğunluğu işçi ve emekçi ailelerin çocukları. Yani, başkaları adına çalışan, emeği ve hakları patronlarca gasp edilmiş ailelerin çocukları. Diğer yanda, ‘her ile bir üniversite’ sloganıyla eğitim kalitesini arttırmayı değil, ili kalkındırmayı hedefleyen eğitim politikaları. Bu iki gerçeklik bugün barınma ve beslenme gibi en temel ihtiyacının en büyük sorunu olduğu binlerce üniversite öğrencisini ortaya çıkarıyor.

Gazi’de Karakol Yemeği Üzerine Notlar

Tarihler 12 Mart 1995’i gösterdiğinde Gazi Mahallesi’nde, üç kıraathane ve bir işyeri “kimliği belirsiz” saldırganlarca taranmış ihtiyar bir Alevi yaşamını yitirmişti. Olayın ardından polis karakoluna haber verilmiş olsa da polisler gelişmelere kayıtsız kalmışlardı. Bunun üzerine başta olayda yaşamını yitiren Halil Kaya’nın dostları ve yaralananların yakınları olmak üzere binlerce kişi Cemevi önünde toplanarak Gazi polis karakoluna doğru yürüyüşe geçmişlerdi. Bir süre sonra mahallenin giriş kısmında bulunan çevik kuvvet polisleri halkın üzerine ateş açmış günlerce süren polis saldırısı sonrasında on dokuz kişi öldürülürken onlarca insan yaralanmıştı.

9. Bağımsız İktisat Kongresi Üzerine

Ankara ODTÜ'de 3-4-5 Mart tarihleri arasında 9. Bağımsız İktisat Kongresi düzenlendi. Başlangıcı bundan 8 yıl öncesine dayanan ve sadece Boğaziçi Üniversitesi'nin ve ODTÜ'nün katılımıyla, "varsayalım ki öğrenciler bir iktisat kongresi yapıyor..." sloganıyla gerçekleşen "Bağımsız İktisat Kongresi"ne artık onlarca üniversite ve yüzlerce öğrenci katılabilmektedir. Kongrenin reklam almayarak tamamen öğrencilerin katıkıları ve çabalarıyla düzenleniyor oluşu da önemli bir özellik olarak dikkat çekmektedir. Kongrenin isminin başındaki "bağımsız" kelimesiyle ilgili ise ODTÜ Ekonomi Topluluğu yayınladıkları bir yazıda şöyle bir açıklama yapıyor:

Anladım

Bulutları düşünüyorum kuşları ve aşkı 
Tarihleri var da onların hatta anıları 
Vatanları olmadı hiç bir zaman ki onlar 
Ayışığına karıştılar yeryüzünden göçerek 
Ve bırakarak metal bir uygarlığı geride 
Anladım ayaklarımın altındaki dünya değil 
Çocuk sevinçleri ipinden koparılmış uçurtmalar 
Bulutu ve suyu izliyor soluk bir sonsuzluk 
Anladım yüreğimdeki rüzgarla sürükleniyorum 
Üşüdüğümü unutuyorum yalnızlığımı da 
Yasaksa artık bu ülkeden çıkmamız 
Vatansız olduğumuzu bilelim diyedir 
Mayınlayarak ömrümüzün kalan kısmını 
Anladım vatansızlıktır bir şaire yakışan.

Ahmet Telli

Sivil İtaatsizlik Eylemleri: Kürt Halkıyla Dayanışmaya

sivil itaatsizlik2011 Newroz’unun başta Diyarbakır olmak üzere Kürt illerinde ve batı metropollerinde yüzbinlerce insanının coşkulu katılımıyla gerçekleşmesinin ardından devlet ve burjuva partileri gerçekleşen bazı olayları bahane ederek BDP’ye yönelik saldırılarını yoğunlaştırdılar. Özellikle BDP milletvekili Sebahat Tuncel’in bir polise tokat attığı iddiası üzerinden yoğun bir kara propaganda başlatıldı. Silopi’deki gösteride herhangi bir çatışma durumu yokken ve uyarı yapmaksızın polisin halka su sıkması ve gaz atmasının ardından gerçekleşen olay burjuva medyada tamamen çarpıtılarak yansıtılmıştı.