Sevgili okurlarım, bu haftaki köşemi yazmaya hazırlandığım sırada açık olan televizyonumda ilginç bir habere denk geldim. İlginç dediğime bakmayın, aslında biraz can sıkıcı bir haberdi bu. Daha doğrusu can sıkıcı olan, haberin sunuluş biçimiydi. Haberin içeriğini sizinle de paylaşmak istedim. Hatta haberin içeriğini paylaşmışken, “bari bu haber üzerine yazayım bu haftaki köşemi” diye düşündüm kendi kendime. Hem böylece, oturup iki saat “acaba bu hafta ne yazsam” diye kafa patlatma derdinden de kurtuldum.
Haberin içeriğini merak ettiğinizi ve “Haydi söyle ne söyleyeceksen, amma uzattın!” dediğinizi duyar gibiyim. Ama emin olunuz sevgili okurlarım, ele alacağım mesele öyle alelade bir mesele değil. Uzun yıllardır gidip göremediğim, ancak uydu yayını aracılığı ile izlediğim haberlerden takip edebildiğim aziz vatanımın geleceğini, yine uzun yıllardır bağrıma basamadığım ancak uydu yayını aracılığı ile izlediğim yarışma programlarından takip edebildiğim vefakâr halkımın huzur ve refahını ilgilendiriyor söyleyeceklerim.
Aday Olmak Suç mu?
Efendim, ülkemizin bundan sonraki serüvenine damga vurması beklenen 12 Haziran seçimleri yaklaşmakta. Seçimler yaklaşırken, pek doğal olarak, hizmet sevdasıyla yanıp tutuşan gerçek vatan evlatlarını da, tatlı bir telaş sarmış bulunuyor. Ne telaşı bu efendim? Elbette milletvekilliği telaşı, Meclis telaşı…
Hah işte, yazımın başında andığım haber de, bu hadise ile ilgiliydi. Bir an, ben ne yazacaktım acaba diye düşündüm; hemencecik hatırladım. Sevgili okurlarım, haber aşağı yukarı şu şekilde: Milletvekili aday adaylığı için görevinden istifa edip AKP’ye geçen TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar, “Seçilirsem emekli hayatı yaşarım, seçilemezsem de döner, tekrar TOKİ’nin başına geçerim.” dedi.
Sayın TOKİ Başkanı, kendisine mikrofon uzatanları insan yerine koymuş bir açıklama yapmış. Gelin görün ki bu samimi demeç üzerine kıyamet koparılıyor. -Vay efendim, milletvekilliği emeklilik hayatı yaşamak için miymiş; vay efendim, seçilmezse de garanti bir koltuğu varmış.- Bu demeç, böyle mi yorumlanır? Ayıptır, yazıktır ve hatta günah değil midir?
Anlamadan Dinlemeden Konuşmayın!
Bu demeç üzerine feryat figan eden bir kısım çıkar çevreleri –ki onlar kendilerini bilir-, bu ilkeli tavrın altında yatan halka hizmet aşkını görmüyorlar, görmek istemiyorlar. Sayın TOKİ Başkanı aslında ne diyor diye bakacak olursak, biraz olsun anlamaya çalışırsak, her şey kendiliğinden açıklığa kavuşur.
Sayın TOKİ Başkanı’nın torun torba sahibi bir insan olduğunu biliyoruz. TOKİ Başkanı oldu diye insan, torunlarıyla da mı ilgilenemeyecek? Bir insan düşünün ki, işin gücün peşine düşmüş, ekmek kavgasının yanında hizmet kavgası da veriyor ama torununu dizine yatırıp pışpışlayamıyor. Bir pışpışı o torunlara çok gören zihniyet solcu zihniyettir, komünist zihniyettir, sevgili okurlarım. Bugüne kadar, her zaman halkın menfaatlerini ön planda tutup, özel hayatından sürekli olarak ödünler veren bu hizmet aşıklarına reva görülen muamele, haklı mıdır sevgili okurlarım?
Kendisi açık ve samimi bir biçimde diyor ki: “seçilirsem ne âlâ, seçilmezsem de boş oturacak değilim, döner işimin başına geçerim” diyor. Hizmet aşkına, çalışma şevkine bakın sevgili okurlar. Yapılacak işler var, o koltuk boş kalsa, hizmetler aksasa daha mı iyi?
Milletvekilliğini Kolay İş Sanmayın!
Sayın bürokratın bu iyi niyetini görmemek vicdansızlık değildir de nedir? Sayın TOKİ Başkanı –belki de artık eski Başkan demek gerekiyor- tek örnek değil. Haberde başka isimler de zikrediliyor; kinayeli kinayeli bakan spiker, bu isimlerin görevlerini menfaat uğruna bıraktığını imâ ediyor. Alttan alta halkın bilincine fitne, fesat ve kışkırtıcılık tohumları ekilmek isteniyor. Ama bu halk, benim cefakâr halkım bu numaraları daha önce de gördü. Artık yemez diyorum, sevgili okurlarım.
Hem, milletvekilliği kolay iş mi, sevgili okurlarım? Tamam, maaşı iyi olabilir. Şahane emekliliği de var. Gözün biraz açıksa, her türlü yolunu bulursun ama bunlarla bitiyor mu? Kavgası var, gürültüsü var, küfürü, hakareti var, muhalefeti var. Kapalı oturumu, bütçe görüşmesi, kanun hükmünde kararnamesi, OHAL’i, tezkeresi var! Var oğlu var… Düşünün bir kere, Meclis kürsüsünde atıp tutarken sen, halkın dertlerini, yoksulun ahvalini anlatırken, karşıdan başka bir milletvekili bağıra çağıra gelse, ağzını yüzünü dağıtsa! O da milletin vekili, ağzını açıp bir şey de diyemezsin… Bir sürü hastane masrafı çıkar, onu ödemek için de çok maaş almak gerekir. Yani, demem o ki sevgili okurlar, o imkânlar öyle nedensiz yere verilmiyor!
Milletvekilliği herkesin harcı değil elbet! Bana, gel ol deseler olmam. Babayiğit, cesur ve atılgan olmak gerekir. Bürokratlarımızın arasından böylesi üstün vasıflara sahip bolca aday çıkarabiliyorsak, bu bizim için övünç kaynağı olmalı. Müsteşarlarımız, bakanlık personelimiz, emniyet müdürlerimiz, eski emniyet müdürlerimiz, valilerimiz, eski valilerimiz, savcılarımız, hukukçularımız, öğretim üyelerimiz ve hatta sendikacılarımız hizmet aşkı ile yanıp tutuşuyorlarsa eğer, bizim için neden kaygı kaynağı olsun ki bu? Keşke daha fazla bürokratımız, kamu görevlimiz taşın altına elini soksa. Uzaktan bakıp, atıp tutmak kolaydır! Taşın altına elini sokacaksın ki, bir anlamı olsun söylediklerinin.
Az Kaldı
Az kaldı, sevgili okurlarım. Lafı daha fazla uzatmak niyetinde değilim. Ama yukarıda sık sık eleştirdiğim yaklaşımın temelsizliğini bir başka açıdan da göstermek istiyorum. Hani diyorlar ya işte, milletvekilliği kıyak iş, seçilirsen mecliste rahat edersin, önün açılır, sülaleni kurtarırsın. Peki ya seçilmezsen? Risk alıyorsun sonuç olarak. Mevkiini, makamını bırakıp, bir bilinmeze doğru yola çıkıyorsun.
Gerçi seçilmezsen de, eski görevine geri dönme şansın var! Ama bunu ileri sürenler şunu unutuyorlar. Ya adam geri döndüğünde koltuğunda başkası oturuyorsa? Öyle ya, diyelim sen gittin diye, başkası geldi oturdu… Nasıl olsa geri dönmez diye bakıyor! O vakit ne yapacaksın. Orası benim yerimdi, kalk git de diyemezsin. Kaldın ortada!
Demem o ki sevgili okurlar, cesaretle, hizmet aşkıyla, mevkii-makam derdini bir kenara bırakmış ve iki adım öne çıkmış bürokratlarımıza, kamu personelimize yapılan bu muamele haksızdır, çirkindir. Bugün, bu güzel insanların arkasından atıp tutanlar, yarın bu güzel insanlar milletvekili olduklarında Meclis’e gidip, bir işlerini hallettirmeye çalışırlarsa taş olurlar. O zaman da, akılları başlarına gelir. Başka da birşeycikler demem.
Hoşça kalın sevgili okurlarım…
İ. B. İşler
(Mississippi Üniversitesi (MÜ) Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. İsmet Baki İşler’in yukarıdaki köşe yazısı, geçtiğimiz Mart ayında, Mississippi Postası gazetesinde İngilizce olarak yayınlanmıştır. Kendisi, anılan gazetede düzenli olarak köşe yazarlığı yapmakta ve bilimsel makalelerini yayınlamaktadır. Metni İngilizce orijinalinden Türkçe’ye İ-S için çeviren sevgili dostumuz Nezih Yelken’e teşekkür ederiz.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder