5 Nisan 2011 Salı

9. Bağımsız İktisat Kongresi Üzerine

Ankara ODTÜ'de 3-4-5 Mart tarihleri arasında 9. Bağımsız İktisat Kongresi düzenlendi. Başlangıcı bundan 8 yıl öncesine dayanan ve sadece Boğaziçi Üniversitesi'nin ve ODTÜ'nün katılımıyla, "varsayalım ki öğrenciler bir iktisat kongresi yapıyor..." sloganıyla gerçekleşen "Bağımsız İktisat Kongresi"ne artık onlarca üniversite ve yüzlerce öğrenci katılabilmektedir. Kongrenin reklam almayarak tamamen öğrencilerin katıkıları ve çabalarıyla düzenleniyor oluşu da önemli bir özellik olarak dikkat çekmektedir. Kongrenin isminin başındaki "bağımsız" kelimesiyle ilgili ise ODTÜ Ekonomi Topluluğu yayınladıkları bir yazıda şöyle bir açıklama yapıyor:

"Bağımsızlık kelimesi burada iki özelliği kapsamaktadır. Birincisi ana akım olan neo-klasik iktisattan olan bağımsızlığı. Bu ibare biraz da kongrenin çıkış noktasını yansıtmaktadır. Zaten üniversitelerde verilen iktisat eğitimi sırasında neo-klasik iktisata bağımlıyız. TÜÖBİK ise bu bağımlılığa tepki olarak neo-klasik iktisat dışında da iktisadi akımların olduğunu ve onların da bu kongrede tartışılması gerektiğini dile getirerek bağımsızlığını belirtmiştir. Bağımsızlık kelimesinin taşıdığı bir diğer anlam ise kongrenin herhangi bir ideolojiden ve görüşten bağımsız olmasıdır.[1]" Bağımsız İktisat Kongresi'nin siyasi çizgisine dair bir çerçeve sunan bu açıklamanın ne yazık ki Kongre toplamına ilişkin öz olarak sindirilmediğini belirtmek gerekiyor. Kongrenin ifade ettiği çizginin esas anlamda benimsenmemesinin yansımaları hem sunumların elendiği ve kabul edildiği düzenleme süreçlerinde, hem de sunumlar yapılırken varolan atmosferde açığa çıkmaktadır. Bunun sindirilebilmesi için de katılımcılara bu anlayışı aktaracak daha çok tartışma zemininin yaratılması gerekiyor. Bununla birlikte, yaşadığımız dünyada hiçbir şeyin, özellikle de böylesi bir kongrenin “herhangi bir ideolojiden ve görüşten bağımsız” olamayacağını da eklememiz gerek.

Bağımsız İktisat Kongresi'nin [2] birinci gününde ilk oturum "Prof.Dr. Yakup Kepenek'in açılış dersi" olarak gerçekleşti. Kepenek, gerçekleştirdiği konuşmasında, aslında gerici bir özlemden ötesini ifade etmeyen ulusal kalkınmacı\korumacı ve sosyal refah devletine atfen siyasi övgülerini dile getirdi. Ayrıca bütün bu çerçevenin dışında da, "Türkiye burjuvazisinin neden üniversitelerde Ar-Ge çalışmalarına yeterince ilgi göstermediği"ne ilişkin bir vurgu yaptı. Yani açıkça üniversite-sanayi işbirliğinin olması gerektiğini ve bunu da "Türkiye burjuvazisinin" yapması gerektiğini savundu (!).

İlk gün öğrencilerin gerçekleştirdiği oturumlardan ise "Son 10 yılda Ne Oldu?" ve "Kadın Emeği" oturumları dikkat çekti. "Son 10 Yılda Ne Oldu?" oturumu ulusalcı politik argümanların hakim olduğu bir oturum olarak öne çıktı. AKP’ye ve son 10 yıla ilişkin tarihsel maddeci yöntemden yoksun bir anlayışla yapılan sunumlarla birlikte, özellikle 1970'lerden itibaren dönüşen dünya konjonktürüne de ulusalcı perspektiften bakan sunumlar gerçekleşti. Bu siyasal geriliğin yansıması olarak "Neden 2008 küresel kapitalist krizinden Türkiye'nin çok etkilenmediği?" sorusuna dahi sunum yapan öğrenciler tarafından doyurucu bir cevap verilememiştir. Daha sonrasında gerçekleşen "Kadın Emeği" oturumunda ise sunum yapan iki erkek öğrencinin sunumlar esnasında kadın sorununa "duyarlı" bir profil çizip, soru\cevap kısmında katılımcıların soruları üzerine ise erkek egemen yüzlerinin teşhir olduğu bir durum ortaya çıktı. Bununla beraber "Kadın Emeği" oturumunda gerçekleşen bir sunum dışında diğer üçünün kadın sorununa dair net bir perspektif ve çözüm sunamadıklarını hatırlatmak gerek. Diğer sunumlarda kadın sorununun sadece istihdamdaki yansımalarına değinilirken ve çözüm önerileri açısından devrimci bir çözüm ortaya konulamazken, "Münferit Olaylar" sunumu, hem kadınların cins olarak maruz kaldığı baskı ve sömürü koşullarına hem de kadın sorununun tarihsel arka planına değinmesi açısından önemliydi. Sunumun sonunda üretim araçlarının toplumsallaştığı ve bedensel\cinsel alt-üst oluşların gerçekleştiği bir toplumda kadının ezilen bir cins olmaktan çıkacağı ortaya konuldu.

Kongrenin ikinci günü, oturumların saat olarak çakışması açısından salonlarda boşluklar gözüktü. Oturumların içeriğinin zenginliği açısından ise "Kalkınma ve Neo-Liberal Dönüşüm, Kürt Sorunu, Çalışma Yaşamı ve Sendikalar" oturumları göze çarptı.

Kalkınma ve Neo-liberal Dönüşüm oturumunda farklı konularda sunumlar gerçekleşti. "Ekonomi büyüyor! Kimin için?" sunumu daha çok ekonomik kriz dönemlerinde üretimde işçi sınıfı üzerine burjuvazi tarafından yapılan baskılardan ve krizin işçi sınıfının değil kapitalizmin krizi olduğunu ifade eden bir temelde gerçekleşti. Daha sonrasında gerçekleşen "Kapitalist Küreselleşmenin Krizi" sunumu ise kapitalizmin 1970'lerden başlayarak tüm dünyaya egemen olan küreselleşme sürecini ele alıp bu olgunun, ulus devlet yapısına ve Doğu bloğu ülkelerine yansımalarını anlatan bilimsel bir içeriğe sahipti. Bu sunumda konuşmacının ortaya koyduğu “Tek Ülkede Sosyalizm” iddiasının iflası ve bu iflasın Marksist dünya devrimi görüşünü somut olarak doğruladığı tezi, katılımcılar tarafından “Tek ülkede sosyalizm”i savunan sorularla karşılaştı. Verilen yanıtlar Marksist dünya devrimi görüşünün daha da açıklanabilmesini ve üretimin küreselleşmesinin dünya çapında sosyalist toplumun altyapısını oluşturduğunu ifade etmeyi daha da kolaylaştırdı. Fakat oturumda gerçekleşen son sunum olan "Türkiye'nin son 10 yılı ve neo-liberal politikalar"ın bilimsel içerikten yoksun ve genel olarak yüzeysel-gözlemci bir tarzda hazırlanmış bir sunum olduğunu belirtmek gerekiyor. Bununla birlikte sunum küreselleşme sürecini biçimsel anlamda uygulanan politikaların ürünü olarak görüp öz itibariyle ulusalcı argümanlara yaslanmaktaydı.

İlerleyen saatlerde gerçekleşen "Kürt Sorunu 1" oturumunda özellikle "Kürt sorununun bölge ekonomisi kapsamında incelenmesi" sunumunu gerçekleştiren arkadaş Kürt sorununa sadece ekonomik temelden yaklaştı ve sorunun siyasi boyutunu atlayarak “Kürt sorunu diye bir şeyin olmadığı ve bunun suni olarak yaratıldığı” gibi şovenist bir sonuca ulaştı. Aynı oturumdaki "Kapitalist uygarlık ve demokratik özerklik" sunumu ise daha çok devletin baskıcı-inkarcı tutumuna ve buna karşılık Kürt halkının taleplerine dair bir çerçeve sundu. Oturumda genel olarak ifade edilen görüş olarak, Kürt halkının sistem tarafından asimilasyoncu politikalarla ezildiği ve devletin bu konuda attığı adımların sorunu gerçekten çözecek adımlar olmadığı belirtildi. İkinci günün son oturumlarından biri olan "Çalışma yaşamı ve sendikalar" oturumu ise içerik bakımından yine önemliydi. Oturumda özellikle soruların da yoğun olarak geldiği "Tarihsel gelişim içinde sendikalar" sunumuydu. Sunumda esas olarak sendikaların tarihsel olarak ortaya çıkışlarından günümüze kadar geçirdikleri süreçlerden bahsedildi. Esas olarak vurgu sendikaların reformist örgütler olduklarına ve doğaları gereği işçi sınıfı açısından devrimci bir rol oynayamayacaklarına, esas devrimci örgütlenmelerin ise işçi sınıfının kendi öz-örgütlenmeleri olduğuna ilişkindi. Bu sunumda ortaya konan, “Küreselleşme süreci ve sendikalar” bölümü, katılımcı öğrencilerden gelen sendika bürokratlarını korumaya yönelik sorularla dikkat çekti ve soruları yine katılımcılar tarafından TEKEL işçilerine karşı Türk-İş bürokrasisinin savunulduğu, Bolşevik devriminin sendikalar üzerinden gerçekleştirildiği yollu tarih bilincinden ve Sovyet olgusunun varlığından yoksun konuşmalar izledi.

Kongrenin son günü olan üçüncü gün ise "Kürt Sorunu 2" oturumunda salon tamamen doluydu ve oturuma güncel bir konu olması dolayısıyla ilgi büyüktü. Oturumda üç farklı sunum gerçekleşirken esas vurgu Kürt sorununun çözümünün "konfederalist yapılanmada" olduğuna ilişkindi. Konfederalizmin içeriği bu açıdan devletsiz ve komünal toplum olarak ifade edildi. Komünal toplum üzerine sunum yapan arkadaşımız, aslına bakılırsa doğrudan tabandan tavana yükselen öz-örgütlenmeler üzerinde bir demokrasi anlayışı ortaya koydu. Bu elbette, üretim araçlarının nasıl toplumsallaştırılacağının ve sınıf vurgusunun atlandığı bir işçi demokrasisi tanımıydı.

Bitirirken...

ODTÜ'de gerçekleşen 9. Bağımsız İktisat Kongresi'nde belirtmek gerekir ki üç ana siyasal çizgi ön plana çıktı. Bunlardan birisi şüphesiz genel olarak küreselleşme sürecinin etkisiyle kendisini çeşitli politik argümanlarla güçlendirmeye çalışan fakat bu yetersiz ve bilimsellikten yoksun perspektifin sonucu olarak da dünyayı ve Türkiye'yi siyasal anlamda gerici bir biçimde çözümlemeye çalışan "ulusalcılık"tı. Bir diğeri genel olarak Kürt hareketinde 90'lı yıllardan sonra değişen ve yine aslında küreselleşme sürecinin de etkisiyle öne çıkan siyasal çizgi olarak "demokratik özerklik, konfederalizm"di. Esas olarak konfederalist çizgi, kongrede ifade edilen kısmıyla Marksizm üzerinde Stalinizmin yarattığı tahribatın üzerinden, aslında eksik ve yanlış bir "Marksizm" eleştirisi yapmaktadır. Buna örnek olarak "sosyalizmde devlet var mıdır?" sorusuna yanlış bir şekilde verilen “olumlu yanıt” örnek verilebilir. Stalinizmin tahribatının sonucu olarak ortaya çıkan "sosyalizmde devletin varoluşu" yanılgısı beraberinde Marksizmi de yanlış kavramayı doğurmuştur. Son olarak da üçüncü siyasal çizgi açısından Marksistlerin gerçekleştirdiği sunumlar ön plana çıkmıştır.

Bağımsız İktisat Kongresi, öğrenciler açısından üretim ve aynı zamanda üretilenlerin tartışıldığı bir platform olarak önemlidir. Birçok siyasal görüşün aktarıldığı ve bunların tartışıldığı bir yer olarak Bağımsız İktisat Kongresi'ne özellikle öğrencilerin önem vermesi ve bu alanda tartışmalara katılması için üniversite yerellerinde çeşitli çalışmalar yapılmalıdır. 10.’su Ege Üniversitesi'nde yapılması planlanan kongreye özellikle üniversite yerellerinde "atölyeler, çalışma grupları" gibi gerçekleşebilecek organizasyonlarla hem daha çok katılım sağlanabilir, hem de sunumlar açısından niteliği arttıran bir etki yaratılabilir.

Dipnotlar:

[1] 08.12,2010 tarihli Genç Hayat dergisinde yayınlanmış bir yazıdır.

[2] Genel olarak kongre programının elverdiği zor şartlardan dolayı her oturuma girme şansımız olmadı. Fakat büyük oranda takip edebildiğimiz 9. TÜOBİK'teki oturumlara ilişkin değerlendirmelerimizi bu nedenle genel politik atmosferi kapsayacak şekilde yapmaya çalıştığımızı özellikle belirtmek istiyoruz.

İktisat-Siyaset

Hiç yorum yok: