tag:blogger.com,1999:blog-43035369169234260622024-02-20T01:04:21.196-08:00İktisat-Siyasetyeni bir dünya için...İKTİSAT-SİYASEThttp://www.blogger.com/profile/16318194942944217269noreply@blogger.comBlogger527125tag:blogger.com,1999:blog-4303536916923426062.post-16611339188889644422013-05-13T14:24:00.000-07:002013-05-13T14:24:04.640-07:00Haberler<br />
<div class="MsoNormal">
<b>Faşistlerin
Bıçakladığı Lise Öğrencisi Hayatını Kaybetti</b></div>
<div class="MsoNormal">
İstanbul
Ümraniye’de faşistlerin saldırısı sonucu ağır yaralanan 17 yaşındaki lise
öğrencisi Kahraman Kaya hayatını kaybetti. Haberin alındığı gün okul önünde
toplanan öğretmenler ve öğrenciler konuyla ilgili açıklama yaparak saldırıya
tepki gösterdiler.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
22 Nisan
tarihinde Ümraniye Dudullu 75. Yıl Cumhuriyet Sağlık Meslek Lisesi’nde öğlen
saatlerinde özel bir araçla okul önüne gelen faşistler üç Kürt öğrenciye
saldırmıştı. Çekmeköy Ülkü Gençlik Başkanı Nurullah Ç.’nin de (30) aralarında
bulunduğu grubun saldırısına maruz kalan öğrencilerden Mazlum Çelik (17)
ve Kahraman Kaya (17) bıçaklanırken, Salih Koçin isimli öğrencinin ise aldığı
darbeler sonucu elmacık kemiği kırılmıştı.</div>
<a name='more'></a><o:p></o:p><br />
<div class="MsoNormal">
Saldırıda
ağır yaralanan ve dalak, böbrek, karaciğer ve safra kesesinde ciddi hasarlar
oluşan Kahraman Kaya 5 Mayıs akşamı, iki haftadır verdiği hayat mücadelesini
kaybetti. Kaya’nın cenazesi otopsi işlemlerinin ardından Diyarbakır’a
götürülecek. Öte yandan saldırganlardan sadece bir kişinin tutuklandığı
bildirildi.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Ankara
Üniversitesi’nde Soruşturma Terörü<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
Ankara
Üniversitesi Rektörlüğü, yemekhane zamlarına karşı gerçekleştirilen eylemlerle
ilgili “öğrenci taleplerini aşan istemler” gerekçesiyle Cebeci ve Tandoğan
Kampüsleri ile DTCF’de onlarca öğrenciye soruşturma açtı.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Ankara
Üniversitesi (AÜ) dönem başında yemekhane zamlarına karşı “nitelikli, sağlıklı
yemek, yemek fiyatlarının 1 liraya düşürülmesi ve işçilere iş güvencesi
sağlanması, sosyal haklarının verilmesi” talepleriyle başta Cebeci
yerleşkesindeki yemekhaneler olmak üzere diğer yemekhanelerde bir dizi eylemler
gerçekleştirilmişti. Düzenledikleri boykot, yemekhane işgali, alternatif
yemekhane kurma gibi eylem ve etkinlikler “kamu düzenini bozmak” suçundan
soruşturmanın nedeni oldu. Ayrıca parasız, nitelikli ve doyurucu beslenme hakkı
talebiyle yapılan eylemler “öğrenci talebini aşan istemler” olarak
nitelendirilerek soruşturmanın gerekçesi oldu. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Bu
soruşturmanın yanı sıra AÜ Rektörlüğü, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü
anmasından ve Newroz kutlamalarından dolayı da öğrencilere soruşturma açmış,
toplamda yüze yakın öğrenci bu soruşturmalara maruz bırakılmıştır. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<b>İTÜ'de bir
araştırma görevlisine soruşturma açıldı</b><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
İTÜ Rektörü
tarafından, Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi’ndeki bir araştırma
görevlisine okulun “huzurunu bozmak”tan disiplin soruşturması açıldı.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Soruşturma
nedeniyle açıklama yapan İTÜ Asistan Dayanışması, “Bu soruşturma, Karaca’nın
despotça kararlarına karşı sesini çıkaran tüm İTÜ mensuplarına gözdağı vermek
için ibretlik bir vaka yaratma girişimidir” dedi.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
İTÜ Rektörlüğü’nün
60'dan fazla araştırma görevlisini haksız yere işten çıkarması üzerine direnişe
geçen İTÜ Asistan Dayanışması, eylemlere katılan bir araştırma görevlisi
hakkında "izinsiz olarak afiş asmak ve okulun huzurunu bozmak" fiili
gerekçe gösterilerek açılan disiplin soruşturmasını protesto eden bir yürüyüş
ve basın açıklaması gerçekleştirdi.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Direniş
çadırının kurulduğu Dayanışma Meydanı'nda toplanan ve "Rektör Karaca,
asistana dokunma", "Direne direne kazanacağız" ve "Kurtuluş
yok, tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz" sloganları atan üniversite
emekçileri ve öğrenciler, rektörlük binasına yürüyüş gerçekleştirdi.<o:p></o:p></div>
İKTİSAT-SİYASEThttp://www.blogger.com/profile/16318194942944217269noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4303536916923426062.post-22240839767458541632013-05-13T14:21:00.002-07:002013-05-13T14:21:55.956-07:00koç üniversitesi taşeron işçilerinin direnişi üzerine<br />
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span lang="EN-US" style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt; line-height: 115%;">Nisan ay</span><span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt; line-height: 115%;">ının ilk yarısında
Koç Üniversitesi’nde taşeron işçilerinin gerçekleştirdiği direniş ve onların
yeni taşeron şirketlerde çalışmaya devam etme talebini kabul ettirmesi, genel
olarak bir “zafer” gibi kabul edildi. Oysa son derece kısmi bir ücret artışıyla
ve işçilerin yeni taşeron şirketlerde istihdam edilmesiyle sonuçlanan bu
direnişin kazanım olarak kabul edilmesi gereken tek yanı, işçisi, öğrencisi ve
akademisyeni ile bütün üniversite bileşenlerinin üniversite yönetimine karşı
aynı cephede, militanca yer almasıydı. Bu yazıda, 2-8 Nisan tarihleri arasında
gerçekleşen direnişi ve sonuçlarını ele alacağız.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Koç Üniversitesi’nde çal</span><span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">ışan 161 taşeron işçisi, Integrated Service Solutions (ISS) adlı uluslararası
taşeron şirketle üniversitenin imzaladığı sözleşmenin sona ermesiyle birlikte,
13 Mayıs 2013 itibariyle işten çıkartılacaktı. Taşeron işçileri, buna karşı, 1
Nisan’da üniversitede bir eylem düzenlemiş ve “taşerona karşı kadro” talebini
ileri sürmüşlerdi. Öğrencilerin ve akademisyenlerin de destek verdiği bu
eylemin ardından, üniversitenin rektörü Umran İnan, 161 işçinin sözleşmesinin 2
Nisan günü ile sona erdirildiğini açıkladı. Umran İnan, bu açıklamada <i>“üniversitelerin
asli fonksiyonlarının yemek ve temizlik olmadığını, tüm dünyada olduğu gibi
kendilerinin de bu ihtiyaçları taşeron aracılığıyla karşılayacaklarını ve
bundan vazgeçmelerinin mümkün olmadığını”</i> ifade ediyordu. Direnişin ve
sonucunun değerlendirilmesinin kilit noktasını burası belirlemektedir. Taşeronu
ortadan kaldırmayı ve iş güvencesini hedefleyen eylem üniversite yöneticilerini
büyük bir telaşa düşürmüştü. Fakat ileride göreceğimiz gibi, direniş sürecinde
“taşerona karşı kadro” talebi geri çekildi.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">İşçiler, bu açıklamanın ardından, öğrencilerin ve
akademisyenlerin desteğiyle, bir direniş başlattılar ve 8 Nisan günü, yeni
taşeron şirketlerde istihdam edilerek işlerine iade edilene kadar üniversiteyi
terk etmediler.</span></div>
<a name='more'></a> <o:p></o:p><br />
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Direnişe, farklı üniversitelerden öğrenciler
ve akademisyenler ile özelleştirmeden dolayı taşeronlaştırılan PTT ve Çapa
Hastanesi’ndeki taşeron işçileri destek ziyaretinde bulundu. Direniş sürerken,
üniversite kampüsünün temizliği öğrenciler ve akademisyenler tarafından
yapıldı. Yeni taşeron firmayla işe başlayacak olan işçiler, direnişi gördükten
sonra iş başı yapmadan geri döndüler.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Üniversitedeki akademisyen, ö</span><span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">ğrenci ve direnişteki işçilerin aralarından seçtikleri temsilciler, 6 Nisan
günü, taşeronun tasfiyesi ve kadro talebi yerine işçilerin 6 aylık iş
güvencesi, eski sözleşmelerin ve eski kıdemin devamı, hafta sonu mesaisi için
ek ücret, bir “taşeron işçi komisyonu” kurulması ve daha yüksek maaş
taleplerini Koç Üniversitesi yönetimine iletti. 7 Nisan sabahı, üniversite
yönetimi ile temsilciler arasında yapılan toplantının ardından, basına,
direnişteki işçilerin, işe iadesini ve iş güvencesini içeren bir dizi talebin
üniversite yönetimi tarafından kabul edildiği sızdırıldı. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Oysa üniversite yönetimi, temsilcilerin
belirtti</span><span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">ği 22 maddelik talep listesindeki bazı maddeleri taahhüt altına alırken,
onların asli taleplerini görmezden gelmişti. İşçilerin “direnişe devam” kararı
aldığı ertesi gün, üniversite yönetimi, yeni taşeron firmaların (Eurest
Services ve Mavi Yaka) iş sözleşmesine, işçilerin kimi taleplerini de ekletti.
İşçiler, bu yeni sözleşmeleri imzalamaya karar vererek direnişi sonlandırdılar.
<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Koç Üniversitesi’ndeki temizlik işçileri
Eurest Services, ofis destek birimlerinde çalışan işçiler ise Mavi Yaka adlı
şirketlerle sözleşme imzaladılar ve taşeron işçisi olarak çalışmaya devam
ediyorlar.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<b><span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Gerçek bir kazan</span></b><b><span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">ım elde edilmedi<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Taşeron işçilerinin Koç Üniversite’sindeki
direnişinde üniversite bileşenlerinin sergilediği dayanışma, kuşkusuz, tüm
çalışanların örnek alması gereken bir deneyimdir. Direniş boyunca,
üniversitenin asli bileşenleri olan işçiler, öğrenciler, asistanlar ve
akademisyenler üniversite yönetimine karşı ortak bir mücadele geliştirdiler.
Onlar, kendilerine verilen unvanlar ne olursa olsun, direnişi, “üniversite
emekçileri” olarak sürdürdüler. Bilim emekçilerinin ve öğrencilerin taşeron
işçilerine verdiği desteğin yalnızca direnişe fiziki katılımla sınırlı
kalmadığının; kampüsün temizliğinden, ortak hareket etmeye kadar geniş bir
yelpazeye yayıldığının altını çizmek gerekir. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Bununla birlikte, Koç Üniversitesi’ndeki bu
mücadele, yal</span><span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">ın bir sınıf perspektifine sahip olmadığı için,
gerçek ve kalıcı bir kazanımla sonuçlanmamıştır. Koç Üniversitesi yönetimi ile
varılan anlaşmada, direnişin başında talep edilen taşerona karşı kadro
hakkından vazgeçilmiş ve taşeron sistemi kabul edilmiştir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Buna karşılık, “sol” çevreler, geniş işçi
kesimlerini birleştirecek militan bir talep olarak “taşeronun ortadan
kaldırılması ve herkese kadro”dan geri adım atılmasını ve taşeron sisteminin
işçilere kabul ettirilmesini görmezden gelerek, direnişi, “taşeron işçilerin
örgütlü mücadelesi büyük kazanımlarla sona erdi!” biçiminde yorumladılar. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Gelin, Mavi Yaka ve Eurest Services’in sözleşmelerindeki
maddelere bakalım ve sonucun olduğunu görelim:<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">1. ve 2. maddeler, direnişçi işçilerin işe iadesini
konu alıyor. Yani üniversitenin kadrolu çalışanı olması gereken işçiler, yeni
ihaleyi kazanan taşeron şirketlerde çalışmaya devam ediyorlar. Bu, işçiler
açısından önemli bir değişikliğin olmadığı anlamına gelir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">3, 4 ve 5. maddeler, “sol” çevreler taraf</span><span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">ından, direnen taşeron işçilerinin iş güvencesi olarak sunuluyor. Oysa bu,
büyük bir yanılsamadır! Çünkü bu maddelerde üzerinde anlaşılan “iş güvencesi”
tanımlaması, İş Kanunu’nun 18. Maddesi’ne atıfta bulunuyor. Bu madde, en az
altı aylık kıdemi olan işçinin iş sözleşmesinin feshini onun “yeterliliği” ve
“işyerinin ihtiyaçları” gibi son derece esnek gerekçelerle sınırlamaktadır. Bu
da, süreli iş sözleşmesi ile çalışan taşeron işçileri için iş güvencesi değil,
tersine, keyfi işten çıkarmalar demektir. “6 aylık iş güvencesi”, taşeron ve
sözleşmeli çalışmanın bir yasasıdır ve bunu kazanım olarak yorumlamak gerçekte
taşeron sistemini bir bütün olarak kabul etmek anlamına gelmektedir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Taşeron sistemin işleyişi yüzünden işlerinden
çıkarılan işçilerin, işe iade sırasında hak kaybı yaşamamalarını düzenleyen 6.
ve 7. maddeler, işçilerin çalışma şartlarında mevcut durumun korunmasını
öngörmektedir. 7. maddedeki, asgari ücret artış dönemlerinde en az asgari ücret
artış oranında zam yapılması talebi ise mevcut iş hukukuyla dahi olması
gerekenden öte bir talep değildir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">8. madde, “puantaj kontrolü” ad</span><span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">ı altında, sermayenin hemen her alanda yaygınlaştırdığı performans
denetimini içermektedir. Bugün kamu çalışanlarına da uygulanmaya başlanan
performansa dayalı çalışma, özel sektörün işçileri daha yoğun sömürmesine zemin
oluşturan ve onlara karşı kullandığı bir silahtır. Performans düşüklüğü, İş
Kanunu’nun 18. maddesine göre işten çıkarma sebebidir. İlgili madde, işçilerin
performansa göre çalıştırılmasına karşı çıkmamaktadır. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Kazan</span><span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">ım gibi gösterilmeye
çalışılan bir diğer nokta da, performans denetiminde kullanılan retina
taraması, parmak izi gibi yöntemlerin yerine daha “yumuşak” olanların
geçirilmesidir ve bunlar, performansa dayalı çalışmayı engelleyen bir durum
yaratmamaktadır. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">9, 10 ve 11. maddeler ise (işçinin
dinlenebileceği alanların yaratılması, idari tatillerde çalışılmaması,
işyerince verilen iş giysilerinin mevsim koşullarına uygunluğu vb.) işçilerin
en temel haklarını ifade ediyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Kimi “sol” çevrelerin “en önemli kazan</span><span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">ım” olarak gördükleri Taşeron İzleme Kurulu’na gelince. Bu kurulun işlevi,
üniversite yönetiminden bağımsız bir kurulun, işçilerin sorunlarını dinleyerek
bunlara “çözüm getirmesi”dir. Bu, 19. yüzyıldan beri var olan son derece geri
bir yaklaşımın ifadesidir. Koç Üniversitesi’nde, tam da işçilerin, öğrencilerin
ve öğretim görevlilerinin ortak örgütlenmesi sağlanmışken, bunu
kalıcılaştıracak bir “işyeri meclisi” kurmak yerine şikâyet kurulu oluşturmak,
son derece ciddi bir geri adımdır. Üniversite bileşenlerinin ortak
örgütlenmesinin yerini asla tutamayacak olan bu “sorun giderici”, “arabulucu”
kurul, hem ismi hem de işleviyle üniversitede taşeron çalışmayı
meşrulaştırmaktadır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<b><span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Uluslararas</span></b><b><span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">ı taşerona karşı uluslararası mücadele<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Son olarak, Koç Üniversitesi ile sözleşmesi
biten ISS’nin 1901 yılında Danimarka’da kurulmuş olan uluslararası bir taşeron
şirket olduğunu anımsatalım. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Onun yerini alan yeni taşeron şirketlerden
Eurest Service, Dünyanın en büyük yiyecek, içecek, servis ve organizasyon
kuruluşu olan COMPASS GROUP PLC’ye bağlı uluslararası bir şirkettir. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Di</span><span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">ğer yeni taşeron,
Mavi Yaka ise küresel sermaye ile göbekte bağlı Koç Grubu’nun üst düzey
yöneticilerinin kurduğu ve uluslararası şirketlerin de yer aldığı geniş bir
yelpazeye hizmet sunan bir taşerondur. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Bu küresel şirketlerle işyeri bazında
“pazarlık” yapmak ve kitlesel mücadele örgütleri kurmak yerine “şikâyet ve
çözüm” kurulları oluşturmak, işçi sınıfı için kazanımlar elde etmek değil;
giderek kötüleşen kapitalist çalışma koşullarına karşı kendini
silahsızlandırmak anlamına gelmektedir. Pazarlıklar, taşeron sistemin
yıkılmasını ve ücretli emek sömürüsü sisteminin lağvını değil ama onların
varlığını kabul etmeye, performansa dayalı çalışmanın ve artı-değer sömürüsünün
yeni maskeler altında sürdürülmesine yol açar. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Tüm dünyada işçilere karşı toplumsal bir
karşı-devrim başlatmış olan uluslararası şirketlere ve bankalara karşı
mücadelenin aracı, şikâyet komisyonları değil,tüm işçileri kapsayan militan ve
kitlesel mücadele örgütleri olarak işyeri meclisleridir. İşyeri meclisleri,
kendi işkollarından başlayarak bütün sektörleri kucaklamalı ve işçilerin
uluslararası düzeyde ortak mücadelesini örgütlemelidir. Unutmayalım ki, Koç
Üniversitesi’ni direnişe bir an önce son vermeye zorlayan en önemli etmenlerden
biri, belki de en önemlisi, yöneticilerin, direniş nedeniyle üniversitenin
uluslararası düzeydeki “saygınlığının” zedelenmesinden korkmasıydı. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Sermaye karşısında gerçek kazanımlar elde
etmek için ihtiyacımız olan şey, lokal direnişleri aşarak, kendi militan
kitlesel örgütlerimiz eliyle ulusal ve uluslararası ölçekte organize edeceğimiz
sınıf mücadelesidir. Bu mücadelelerin başarısı için de sosyalist bir perspektif
geliştirmemiz gerekiyor. Koç Üniversitesi taşeron işçilerinin direnişinden ve
diğer onlarca direnişten doğru derslerin çıkartılması, önümüzdeki mücadelelere
hazırlanmakta büyük önem taşıyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
Zeynep sencer</div>
İKTİSAT-SİYASEThttp://www.blogger.com/profile/16318194942944217269noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4303536916923426062.post-12037919423994851762013-05-13T14:12:00.002-07:002013-05-13T14:18:38.635-07:00 Bangladeş’te çöken fabrika ve kâr dürtüsü<span style="background-color: white; font-family: Arial; font-size: 12px; text-align: justify;">Bangladeş’te sekiz katlı Rana Plaza binasının çökmesinin ardından çoğu hazır giyim işçisi 300’den fazla insan öldü ve çok daha fazlası yaralandı [ölü sayısının 1000’e ulaşması bekleniyor, çev.]. Bu, dünyada, en kötü iş felaketlerinden biri ama küresel şirketler ucuz ve kötü koşullarda çalıştırdıkları işgücü dolayımıyla daha fazla kâr peşinde koştukları için sonuncusu olmayacak.</span><br />
<div class="article-content" style="background-color: white; font-family: Arial; font-size: 12px; margin: 15px 0px 0px; padding: 0px;">
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
Rana Plaza komleksi, Bangladeş’in -şimdi Çin’in ardından dünya ikincisi olan- giyim sanayisinin büyük çapta büyümesi boyunca, ülkedeki sınırlı güvenlik ve imar kanunlarına aldırmadan aceleyle inşa edilmiş çok katlı binaların tipik bir örneğiydi. Bu kompleks, binlerce işçiyi istihdam eden beş hazır giyim fabrikasına ve bir labirenti andıran dükkanlara ev sahipliği yapıyordu. Rana Plaza komleksinin, iktidardaki Avami Birliği partisiyle bağlantılı yerel bir politikacı olan sahibi, yalnızca beş kat için ruhsat almış ama ona üç kat daha eklemişti.</div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
Salı günü, işçiler binada geniş çatlaklar olduğunu fark ettiğinde, geçici bir tahliye yaşanmıştı. Ama binanın sahibi Sohel Rana, tersine uyarılara rağmen binanın sağlam olduğunu açıkladı. Üretim planlarını karşılamaya kararlı olan fabrika yöneticileri işçileri işe dönmeye zorladılar. Bina, Çarşamba günü aniden çöktü. Aradan üç günden fazla zaman geçtiğinde, kurtarma ekipleri, enkaz altında beden bulmaya devam ediyordu.<br />
<a name='more'></a></div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
Önceki felaketlerde olduğu gibi, ülkenin ucuz emeğinden yararlanan Bangladeş hükümeti, şirket grupları ve küresel giyim şirketleri, bu felaketin ekonomik ve siyasi yansımalarını sınırlandırmak için harekete geçti.</div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
Başbakan Şeyh Hasina kurtarma operasyonunu bir “seferberlik” haline getirdi; işçilerin öfkesini bastırmak için, aralarında adı kötüye çıkmış Acil Müdahale Birliği’nin de yer aldığı asker ve polis birliklerini sevketti. Perşembe ve Cuma günleri, yüz binlerce hazır giyim işçisi Dakka’da ve kentin çevresindeki sanayi bölgelerinde sokaklara döküldü.</div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
Başbakan, binanın sahibini suçladı ve onun cezalandırılacağını açıkladı. Hasina da, benzeri felaketleri önlemek için hiçbir şey yapılamayacağını belirtti. O, ülkedeki binaların yüzde 90’ının yasal imar planlarına uygun olmadığını teslim etti ama <i style="margin: 0px; padding: 0px;">“hemen şimdi bütün binaları yıkmamız mı gerekiyor”</i> diyerek konuyu bir kenara itti.</div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
Bangladeş Hazır Giyim Üreticileri ve İhracatçıları Birliği (BGNEA), Rana Plaza’da faaliyet gösteren şirketlerin üyeliğine son verdi ve binanın çökmesinden sorumlu olanların cezalandırılması çağrısında bulundu. Bununla birlikte, güvenilir olmayan koşulların tüm sektörde yaygın olduğunu, aynı hükümet gibi, patron grupları da çok iyi biliyor.</div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
Geçtiğimiz Kasım ayında, Ashulia sanayi bölgesindeki Tazreen hazır giyim fabrikasında çıkan ülke tarihinin en kötü fabrika yangınında 112 işçi ölmüştü. Yöneticiler, yangın alarmının çalmasının ardından işçilere işe dönmelerini emretmiş ve onların üst katlarda hapsolmalarına yol açmıştı. Bangladeş’te, 2005’ten bu yana, fabrika yangınlarında 700 işçi öldürüldü. 2005’te ve 2010’da hazır giyim fabrika binalarının çökmesi, 79 kişinin yaşamına maloldu.</div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
Hükümetin ve işverenlerin ağır basan kaygısı, Bangladeş’in ihracatının yüzde 80’ini sağlayan binlerce hazır giyim fabrikasının her zaman olduğu gibi çalışmaya devam etmesini sağlamaktır. Onlar, ücretlerde (ortalama aylık 67 TL) ya da milyonlarca hazır giyim işçisinin içinde bulunduğu kötü koşullarda herhangi bir iyileştirmenin ülkenin uluslararası rekabet gücüne zarar vereceğinin farkındalar.</div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
Küresel perakende satış devleri, iyi örgütlenmiş bir zarar kontrolüne giriştiler; biraz timsah gözyaşı döktüler, yapabildikleri yerde bu tür işyerleriyle ve özelinde Rana Plaza kompleksindeki üreticilerle bağlantılarını inkâr ettiler; bunları, koşulların gelecekte iyileştirileceğine ilişkin boş sözler izledi. Enkazın içinde, dünyanın en büyük tüketim malları şirketleri olan Wal-Mart’ın, İspanyol zinciri El Corte Ingles’in ve JC Penney’in etiketleri bulundu. Binadaki fabrikaların web sayfaları, onların aynı zamanda Almanya’nın Kik’ine, Belçika’nın C&A’ine, Benetton UK’ye, İspanya’nın Mango’suna, Kanada’nın Trimark’ına ve İrlanda’daki Premark’a da ürün sağladıklarını gösteriyor.</div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
Bu şirketlerin felaket karşısında “şoka” uğradıklarına ilişkin ifadeleri özellikle siniktir. Bütün bu şirketler, onların talep ettikleri fiyatlarda giysilerin üretilmesinin, kötü koşullarda ucuz işçi çalıştırılan koşulların varlığını gerektirdiğini çok iyi bilmektedirler. Onlar, mevcut üretim süreçleri ile aralarına mesafe koymak için, karmaşık bir aracılar ve taşeronlar sistemi dolayımıyla faaliyet gösteriyorlar. Onların çoğu, bu güvenlik ve çalışma koşullarını iyileştirmeyi değil ama şirketlerinin imajlarını ve marka isimlerini korumak amacıyla görüntüyü kurtarmak için, bir fabrika denetim sistemine sahip.</div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
Trajedinin hemen ardından, hükümetler, medya, sendikalar ve çeşitli STK’ler, şu ya da bu biçimde, bir şeyler yapılması gerektiğini açıkladılar ve hazır giyim işçilerinin güvenliğini ve yaşam standartlarını yükseltmek için küresel şirketler ile Bangladeş hükümetine baskı yapılabileceği yanılsamasını canlandırdılar. Gerçek şu ki, hükümet, ihracatı ya da kârları tehlikeye sokacak hiçbir şey yapmayacaktır. Küresel kapitalizmin derinleşen çöküşünün ortasında, güvenlik standartları iyileşmeyecek, kötüleşecektir.</div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
Benzeri süreçler uluslararası düzeyde yaşanmaktadır. Geçtiğimiz Eylül ayında, Pakistan’ın Karaçi kentindeki Ali Enterprises’ta çıkan dünyanın en kötü fabrika yangınında yaklaşık 300 işçi öldürüldü. Çin’de, ülkenin herkesin bildiği gibi güvensiz olan madenlerinde yaşanan patlamalarda ve çökmelerde, her yıl binlerce işçi öldürülüyor. Geçen ayın sonlarında, Babao kömür madenindeki iki patlamada 34; Tibet’te, bir bakır madeninde toprak kayması sonucunda 83 işçi öldü.</div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
İşçilerin sağlığı, refahı ve yaşamı, yalnızca Asya, Afrika ve Latin Amerika’nın kötü koşullarda ucuz işçi çalıştırılan işyerlerinde değil, ileri kapitalist ülkelerde de, sürekli olarak kâr dürtüsüne kurban ediliyor. Daha geçen hafta, Texas’ta bir gübre fabrikasındaki patlamada 14 kişi öldü, 200 kişi yaralandı. Nisan 2011’de, Meksika Körfezi’nde ABD tarihindeki en büyük çevre felaketiyle sonuçlanan Deepwater Horizon petrol platformunda gerçekleşen bir patlamada 11 işçi öldü.</div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
Bu trajediler, nihayetinde kâr sisteminde kökleşmiş suçlardır. Gezegendeki herkese insanca bir yaşam standardı sağlama potansiyeli taşıyan küresel üretim, kapitalizm altında zengin azınlığa devasa kârlar sağlıyor ve işçilerin yoksulluğunu tüm dünyada derinleştiriyor.</div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
Tek çözüm, uluslararası işçi sınıfının, bir bütün olarak insanlığın acil toplumsal gereksinimlerini karşılamak için, bu miadını doldurmuş gerici toplumsal düzeni ortadan kaldırmak ve akılcı bir şekilde planlanmış bir dünya sosyalist ekonomisini kurmak üzere birleşik mücadelesinde yatmaktadır.</div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: right;">
<br /></div>
</div>
İKTİSAT-SİYASEThttp://www.blogger.com/profile/16318194942944217269noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4303536916923426062.post-67775151199933278162013-05-13T14:09:00.004-07:002013-05-13T14:16:10.193-07:00Anayasa taslakları üzerine<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">Geçtiğimiz hafta Cuma günü (5 Nisan) dört siyasi parti kısmi
anayasa taslakalarını Anayasa Uzlaşma Komisyonu'na sundu. TBMM Başkanı Cemil
Çiçek, anayasa çalışmalarıyla ilgili yaptığı açıklamada,</span><i style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">"Toplumun beklentileri de dikkate alınarak iki komisyon halinde
çalışma kararı alındı." </i><span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">dedi.</span><br />
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">Hükümet
ve parti yetkililerinin basındaki açıklamalarına baktığımızda dört partinin
başlangıç, genel esaslar, mali ve ekonomik hükümler ve son hükümlerden oluşan
taslakları, beklenenden çok da farklı değil. Parti taslaklarına geçmeden önce
belirtmek gerekir ki dört siyasi parti de, birkaç pürüz dışında, özellikle
“mali ve ekonomik hükümler” üzerinde anlaşmış bulunuyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<br /></div>
<a name='more'></a><br />
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">İktidar partisi AKP'nin komisyona sunduğu kısmi anayasa
taslağınının başlangıç kısmında açıkça Türk milleti vurgusu olmakla beraber,
mevcut anayasada da olduğu gibi, Türkiye'nin "Resmi dili Türkçedir."
ifadesi yer alıyor. Kürt hareketinin yasal siyasi temsilcisi BDP'nin sunduğu
taslakta da devletin "Resmi dili Türkçedir" ifadesi kabul edilmiş
olup, maddenin devamında, <i>"Türkiye
halkının kullandığı diğer ana diller bölge meclislerinin kararıyla ikinci resmi
dil olarak kullanılabilir." </i>ifadesi yer alıyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">Öcalalan'ın
21 Mart'taki açıklamalarıyla beraber PKK'nin silah bırakması ile "barış
süreci" olarak ifade edilen gelişmeler AKP eliyle yürütülmektedir.
Müzakerelerin, "demokrasinin güçlenmesi" ve “Kürt meselesinin
barışçıl çözümü" olarak süslenmesine karşın; AKP'nin, mevcut kısmi anayasa
taslağında açık bir şekilde Türk milleti vurgusu yapması ve başta Kürtler olmak
üzere diğer etnik kimlikleri burjuva anayasal eşitlik konusunda dahi
tanımaması, "barış" ve "demokrasi" yalanının açık bir
göstergesidir. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">Bununla
birlikte "Resmi dili Türkçedir" ifadesi bu yalanın sadece
keskinliğini ve gerici yüzünü örtmek, en önemlisi de başını ABD'nin çektiği
batılı emperyalist devletlerin memnuniyetle karşıladığı barış sürecini
baltalamamak adına ucu açık bir ifadedir. BDP taslağında da anadil hususunda uzlaşmacı
bir tavır hakimdir. Kaldı ki burjuva partilerin hiçbiri, bütün kamu
hizmetlerinin iki (Türkçe ve Kürtçe) ya da daha fazla resmi dilde ve ücretsiz
olarak verilmesi gerektiğini kesin bir şekilde ortaya koymuyor; bunu açıkça
savunmuyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">AKP'nin
kısmi anayasa taslağından devam edecek olursak; 1982 Anayasası'ndan farklı
olarak cumhuriyetin nitelikleri kısmındaki “Atatürk Milliyetçiliği” tanımı terk
edilmiştir. Ulusal-kalkınmacı ekonomi modellerinin dünya tarihi sahnesinde çöpe
atıldığı bir dönemde, küresel kapitalizmle bütünleşme sürecine büyük bir ivme
kazandıran AKP'nin, 10 yılı aşkın iktidarına, ulusal korumacı reflekslerle
sermaye sınıfının kürselleşmeci kanadı için birer engel teşkil eden ulusalcı
odakların, yapılan anayasa değişiklikleri ve Ergenekon, Balyoz vb.
operasyonlarla ezilmesi eşlik etmektedir. Dolayısıyla, AKP'nin taslakta
“Atatürk Milliyetçiliği”ni terketmesi, burjuvazinin gelişen İslamcı-liberal
kanadının bugünkü egemenliğini anayasal anlamda taçlandırma isteğinin
ifadesidir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">Anayasa
değişikliği kapsamında basında da sıkça dile getirilen tartışma konularından
biri olan başkanlık sistemi, AKP'nin kısmi anayasa taslağında birkaç maddede
yapılan atıflarla, "Yürütme yetkisi, Başkan tarafından kullanılır."
ifadesi ile sunulmakta. BDP de idari yapılanma olarak “adem-i merkeziyetçilik”
kavramına yer veriyor. AKP'nin başkanlık sistemi ile BDP'nin “adem-i
merkeziyetçilik” önerisi, her ne kadar “liberal demokrasinin güçlenmesi” ve
“Kürt sorununun demokratik çözümü” gibi sunulsa da, gerçekte, Türk ve Kürt
burjuvaları arasındaki ilişkilerde yeni döneme uygun bir işbirliğini ifade
etmektedir ve AKP’nin İslamcı motiflerle süslü otoriter rejim özlemiyle
çelişmemektedir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">Büyük
sermayenin devlet organları üzerinde tam denetim sağlamasını öngören başkanlık
sisteminin yerel yönetimlerin güçlendirilmesiyle tamamlanması, küresel sermaye
hareketlerinin (yatırımların) merkezi hantallıktan kurtularak hızlandırılmasını
amaçlamaktadır ki bu bakımdan AKP'nin başkanlık sistemi BDP'nin adem-i
merkeziyetçi yapılanma önerisini dışlamıyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">Bu
yolla, başta Kürt illeri olmak üzere, Türkiye’nin çeşitli bölgeleri, bölgesel
asgari ücret, devlet teşvikleri, vergi muafiyetleri vb. uygulamalar eşliğinde
küresel sermayenin azgın sömürüsüne açılacaktır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">“Mali
ve ekonomik hükümler” kısmının diğer siyasi partilere kıyasla daha kapsamlı
biçimde yer aldığı BDP'nin taslağında, Kürt işçilerinin ve yoksul köylülerinin
toplumsal çıkarlarına atıfta bulunan hiçbir madde yer almamaktadır. Bilakis,
BDP, Türkiyeli işçi ve emekçilerin küresel bankalar ve şirketler ile onun yerli
ortakları tarafından dizginsizce sömürüsü konusunda diğer burjuva partilerden
farklı bir noktada durmuyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">Ana
muhalefet partisi CHP'nin kısmi anayasa taslağında, "Türk ulusu"
ifadesi ve 1982 Anayasası'ndaki gibi resmi dil ayrımı yapılmadan "Devletin
dili Türkçedir" hükmü yer alıyor. Bununla birlikte anayasanın başlangıç
kısmında, 1924 Anayasası'nda yer alan "Türkiye Cumhuriyeti Ahalisi"
kavramı da kullanılıyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">CHP’nin
taslağı, bir yandan "Türk ulusu" ifadesi ile Türk milliyetçisi
söylemi benimserken, diğer yandan "Türkiye Cumhuriyeti Ahalisi"
kavramı ile Kürt sorununa ilişkin liberal burjuva “çözüm süreci”ne göz
kırpmaktadır. Esasında CHP içindeki liberal ve ulusalcı kanatlar arasında
yaşanan siyasi kriz anayasa taslağında da ifadesini bulmaktadır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">Kürt meselesi üzerine MHP'yi aratmayan Türk milliyetçisi
söylemlere karşı, “<i>Etnik kimlik
üzerinden siyaset yapılmasına karşıyım”</i> sözleriyle hatırladığımız
Kılıçdaroğlu, “denge” siyaseti yapma gayesi taşısa da, partisi içindeki liberal
kanat ile Türk milliyetçisi ulusalcılar arasındaki bu kriz, taslaktaki
maddelerden de anlaşılacağı üzere daha da derinleşmekte.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">Türk
şovenisti MHP'nin kısmi anayasa taslağında ise 1982 Anayasası'nın ilk 3 maddesi
olduğu gibi korunuyor ve 4. maddede de değişikliğe karşı çıkılıyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; text-align: justify;">
<b><span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">Sonuç olarak<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">İçinde
bulunduğumuz küresel ekonomik kriz koşullarında, hele de Ortadoğu gibi,
emperyalist müdahalelerin yaşandığı ve savaş bulutlarının toplandığı bir
bölgede işçi sınıfı ve ezilenlere demokrasinin geliştiğinden söz etmek, ya
korkunç bir cehaletin ürünüdür ya da pervasızca söylenmiş bir yalandır.
Bilindiği gibi bu, asıl olarak burjuva iktidarların söylemidir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">Küresel
şirketler ve bankalar ile onların yerli ortakları, bütün ikiyüzlü demokrasi
söylemlerine karşın, bu durumun farkındalar. On yıldır iktidarda olan AKP’nin
siyasi önderliğinde önemli yol kat etmiş olan burjuvazi, yeni anayasayı,
Türkiye’de ve bölgede kendi çıkarlarına çok daha uygun bir düzenleme olarak
görüyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">Kürt
meselesinin burjuva anayasal güvence altında "demokratik çözümü"
söylemi ile ifade edilen süreç, esasında Batılı emperyalistlerin siyasi
taşeronluğunu yapan AKP iktidarının, uluslararası tekellerin ve onların
Türkiyeli ortaklarının çıkarları doğrultusunda Ortadoğu’daki daha kapsamlı
hesapların bir parçası olarak planlanmaktadır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">AKP, on
yıllık iktidarı süresince, mevcut parlamenter sistemi demokratikleştirmek için
hiçbir adım atmamış, sözde herkesin şikâyet ettiği seçim barajını korumuş,
yargıyı siyasi iktidarın tam denetimi altına almış, üniversiteler, basın vb.
bütün kurumlar üzerinde tekelci sermayenin ve kendisinin mutlak egemenliğini
kurmuştur. On yılı aşkın iktidarı boyunca, aralarında on bine yakın Kürt
siyastçisinin de bulunduğu binlerce muhalifi hapse atmış olan ve dış politikada
açıkça savaş kışkırtıcılığı yapan AKP’nin bu topraklara “demokrasi”
getireceğinden söz edilebilir mi?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br />
<span style="color: #333333; font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 15px; font-style: italic;">Yeliz Bulut / 13.04.2013</span></div>
İKTİSAT-SİYASEThttp://www.blogger.com/profile/16318194942944217269noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4303536916923426062.post-14811348746222232632013-05-13T14:08:00.003-07:002013-05-13T14:16:27.256-07:00Patronların İşten Çıkarma Konferansı<br />
<div class="MsoNormal">
Özel bir şirket, 27 Nisan tarihinde İstanbul’da
Sheraton Maslak Otel'de “İnsan Kaynakları Yönetiminde İşten Çıkarma
Stratejileri” başlıklı bir konferans düzenleyeceğini duyurdu. Çalışma
Bakanlığı’ndan iki bürokratın da katılacağı konferansta, patronlara en az maliyetle
işten çıkarmanın yolları, işten çıkarmanın hukuksal işlemleri gibi konular
anlatılması planlanıyordu. Ancak konferansın gerçekleşeceği gün, otel önünde
toplanan DİSK üyeleri "Milyonlar aç milyonlar işsiz, işte kapitalist
sisteminiz", "Çalışma Bakanı işçi düşmanı" sloganlarıyla
konferansı protesto ettiler.</div>
<div class="MsoNormal">
<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Çalışma hakkı ve işten çıkartmalar konusunda,
kendisini tek söz sahibi olarak gördüğünü bir kez daha ilan etmek isteyen
patronlar, bu hamlesinde umduğundan fazla tepkiyle karşılaştı. Duyurusu yapıldığı
günden itibaren tepki toplayan konferans DİSK’in düzenlediği protestonun
arından iptal edildi. Fakat bu sembolik eylem, bir bütün olarak işsizlik
sorununa veya kapitalistlerin işten atma saldırılarına karşı gerçek bir
mücadele vermeyen sendikal önderlikler açısından "günü kurtarma"
biçiminde yorumlanmalıdır.<br />
<a name='more'></a> <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Küresel krizin derinleştiği koşullarda, dünyanın
genelinde işçi sınıfına kemer sıkma adı altında
krizin faturası çıkarılırken, Türkiyeli kapitalistler de bu süreçten
bağımsız değiller. Krizin yansımaları, Türkiyeli egemenleri de
pervasızlaştırıyor ve işçi sınıfına krizin faturasının nasıl ödetileceği
hususunda hazırlıklar yaptırıyor. Böyle bir konferansın düzenlenmek istenmesi
dahi kapitalistlerin hedeflerini gözler önüne seriyor. <span style="color: #1f497d;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
Kapitalistlerin ayan beyan ifade ettiği
"işten çıkarma" uygulamalarının meşruiyeti, kapitalizme ilişkin
üretilen ideolojik yanılsamalarla bir bütünlük taşıyor. Öyle ki, "özel
mülkiyet hakkını" elinde bulunduran patronlar, aynı şekilde işçilerin
çalışma hakkı üzerinde de söz sahibi olduklarını ifade ediyorlar. Fakat üreten
sınıf, işçi sınıfı olmasına rağmen, kökeni yağmaya ve sömürüye dayanan özel
mülkiyet tahakkümünü ellerinde bulunduran kapitalistler üretim sürecini tayin
ediyor. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Kapitalizmin temel işleyişini oluşturan, işçi
sınıfı tarafından üretilen artı-değerin gaspı ve bu azgın sömürünün
çelişkileri, burjuva sınıfının aydınları tarafından ideolojik manipülasyonlarla
gizlenmeye çalışılır. Örneğin, kapitalistler için olmazsa olmaz olan artı-değer
sömürüsü için işçilerin çalıştırılması bir "zorunluluk" iken, sanki
işçilere tanınan "çalışma koşulları" bir lütufmuş gibi sunulur. Bu
yanılsamayı da "işveren" kavramı tamamlar. Beraberinde bu çarpıtma
işçilerin yaşamlarını sürdürebilmek için gerekli parayı kazanmak noktasında kendilerini
kapitalistlere bağımlı ve borçlu hissetmelerine neden olur. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Aynı zamanda, emek gücünden başka satacak bir
şeyi bulunmayan ve sınıf bilincine sahip olmayan bir işçi bu yanılsamanın
sonucu olarak, emeğinin karşılığı kadar ücret aldığını zanneder. Dolayısıyla ne
kadar çok çalışırsa o kadar fazla ücret alabileceğini düşünür. Oysaki bu büyük
bir yalan olmakla beraber, bu yanılsama işçinin daha fazla sömürülmesini
sağlar. Bununla birlikte, "adil ücret" kavramı da tek başına ifade
edildiğinde, yine düzenin sürdürülebilirliği ve sömürü koşullarını gizlemek
için ifade edilir. Gerçekte ise işçiler emekleri karşılığında ücret almazlar,
yaşamalarına yetecek bir ücret alırlar; adil ücret diye bir şey yoktur çünkü
kapitalist sistem sömürü üzerine kuruludur. Dolayısıyla ücret miktarının
yükselmesi sömürüyü ortadan kaldırmaz.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Özetle kapitalistlerin mülkiyet tahakkümü
hırsızlığa ve vurgunculuğa dayandığı gibi, kapitalist sistem bir bütün olarak
sömürüye dayanır. Aynı zamanda tüm bu süreç, bir yanda deyim yerindeyse her
şeyi üreten emekçiler olmasına rağmen, zenginleşenlerin kapitalistler olmasını
sağlar. Dolayısıyla kapitalistlerin bizleri "işten çıkarma" hakkı
yoktur. Emekçi sınıfların tepesine asalakça çöreklenmiş kapitalistlerin üretim
araçları üzerindeki mülkiyetini, asıl işçi sınıfının toplumsallaştırma hakkı
vardır! <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Küresel kriz koşulları altında, kapitalistler
kendi krizlerini bir toplumsal karşı-devrim biçiminde emekçilere ve yoksullara
ödetme stratejilerini sürdürecekler. Kapitalizmin tüm bu dayatma ve yıkımlarına
karşılık, işçi sınıfının ve geleceksizliğe mahkûm edilen gençliğin örgütlü bir
sosyalizm mücadelesi gerekmektedir. Bu yakıcı gerçeklik beraberinde işçilerin
kendi mücadele araçlarını, yani taban örgütlerini, öz örgütlenmelerini
kurdukları birleşik bir mücadeleyi de zorunlu kılmaktadır. <o:p></o:p></div>
<div align="right" class="MsoNormal" style="tab-stops: 68.85pt; text-align: right;">
S.Umut<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
İKTİSAT-SİYASEThttp://www.blogger.com/profile/16318194942944217269noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4303536916923426062.post-3555454887329550112013-05-13T14:07:00.004-07:002013-05-13T14:17:29.215-07:00Emek Sineması eylemi ve polis müdahalesi<br />
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 10.0pt; mso-line-height-alt: 5.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span lang="EN-US" style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">7 Nisan’da Beyo</span><span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">ğlu İstiklal Caddesi’nde
Emek Sineması’nın yıkılmasını protesto eden binlerce kişi polisin saldırısıyla
karşı karşıya kaldı. Yürüyüşe pek çok oyuncu, yönetmen ve yazar katıldı. Saat
16.00’da toplanan grup “<i>Emek bizim İstanbul bizim</i>” sloganlarıyla
yürüyüşe geçti. Yaklaşık iki bin kişilik grup Emek Sineması’nın olduğu sokağa
girmek isteyince polis biber gazı kullandı ve cadde boyunca tazyikli su sıkarak
kalabalığı dağıttı. Olayda İstanbul Film Festivali’nde Jüri olan Berke Göl ve
diğer üç kişi gözaltına alındı. Pek çok kişi polis tarafından darp edildi.
İstanbul Üniversitesi’nden bir kadın öğrenci de tazyikli suyun etkisiyle yere
düşüp polis tarafından defalarca tekmelendi. Sadece eylemciler değil o sırada
orada bulunan yurttaşlar da biber gazından ve sudan etkilendiler.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 10.0pt; mso-line-height-alt: 5.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">20 Nisan’da ise tutuklanan 4 kişi hakkında
“görevi yaptırmamak ve direnme” ile “toplantı ve yürüyüş” kanununa muhalefet
suçlarından 6 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 10.0pt; mso-line-height-alt: 5.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Yap</span><span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">ılan sert müdahalenin ardından pek çok sanatçı,
yazar, kurum ve kuruluş olaya tepki gösterdi. Son derece meşru olan bir eyleme
böylesi sert bir polis saldırısı hükümetin ne kadar pervasızlaştığının bir
ifadesidir. Kapitalistlerin rantsal çıkarları için kültürel alanları sermayeye
peşkeş çeken AKP hükümeti, burjuvazinin çürümüşlüğünün en somut örneğidir ve o
bu yüzden karşısına çıkan muhalefete azgınca saldırmaktan geri durmamaktadır.</span><br />
<a name='more'></a><span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;"> <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 10.0pt; mso-line-height-alt: 5.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Olaylar</span><span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">ın ardından durumu değerlendiren Hüseyin Çelik </span><span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">her zamanki “devlet a</span><span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">ğzını” kullanarak, yapılan müdahaleyi demagojik
söylemleriyle meşrulaştırmaya çalıştı. Çelik, kendince bir suçlu hedef kitlesi
yaratarak, ortada polis terörü değil “marjinal” grupların sabotajı varmış gibi
gösterme derdindeydi. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 10.0pt; mso-line-height-alt: 5.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span lang="EN-US" style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">AKP'nin, Emek Sinemas</span><span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">ı’na gözünü
dikmesinin altında ise kentsel dönüşümle birlikte sermaye gruplarının rant elde
etme isteği var. Artık yeni sinemalarla rekabet edemeyecek olduğu söylenen Emek
Sineması'nın, yıkılıp yerine daha fazla kâr getiren bir alışveriş merkezinin
kurulması planlanıyor. Dünya çapında küresel kapitalizmin bugün geldiği
noktada, kentlerin, tüketim, turizm, eğlence ve finans odaklı planlandığı ve
yeniden inşa edildiği bir gerçektir. Türkiye’de bu süreç AKP iktidarı ile
hızlandı ve ülke çapında kentsel dönüşüm projeleri uygulamaya kondu; bu bir
strateji haline geldi. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 10.0pt; mso-line-height-alt: 5.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Türkiye ekonomisinin “can damarı” olan inşaat
sektörünün ihtiyaçları elbette bu olgunun önemli bir parçası. Kentsel dönüşüm
projeleriyle işçi ve emekçiler gecekondu mahallelerinden uzaklaştırılıp kent dışına
sürüklendi ve onların boşalttığı yerlere alışveriş merkezleri, plazalar,
şirketler ve lüks konutlar dikildi. Tabii bu uygulamalar sırasında pek çok
tarihi ve kültürel alan da tahrip edildi. Bu uygulamalarla kâr ve rant elde
etmeye doymayan şirketler ve devlet bu kez tarihi-kültürel alanlarda da dönüşüm
çalışmalarına başladı. Bunu yaparken de kenti kültürsüzleştirmek, tek tip
‘modern’ yapıları inşa edip toplum hafızasını silerek insanları tekdüzeliğe
itmek başlıca görev oldu. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 10.0pt; mso-line-height-alt: 5.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Beyoğlu, biliyoruz ki gerek mimari yapısıyla,
gerek tarihi misyonuyla İstanbul’un belleğinde çok önemli bir semt.
Burjuvazinin rant politikalarından nasibini alan Beyoğlu bölgesi, özellikle
Tarlabaşı'nın kentsel dönüşüm kapsamına alınmasıyla dikkatleri üzerine
çekmişti. Ayrıca Emek Sineması'nın yıkımı ve yerine yapılacak olan alışveriş
merkezi projesinden önce, Demirören AVM'nin inşaatı da gündemde yer
almıştı. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 10.0pt; mso-line-height-alt: 5.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Bununla birlikte bilinen bir gerçek var ki, o da
Emek Sineması'nın yıkımının bu uygulamaların son örneği olmayacağıdır. Kentsel
dönüşüm kapsamında, pek çok tarihi, kültürel mekân çok daha fazla kâr elde
etmek için yok edilecek. Çünkü AKP'nin başını çektiği ve onun açtığı yolda
kentleri adeta yağmalayan vurguncu burjuvazi için fazla kâr getirmeyen hiçbir
bölgenin veya mekânın kültürel-estetik açıdan bir değeri yoktur! Kentleri
toplumun ihtiyaçlarına göre, toplumun kültürel-tarihsel hafızasının
cisimleştiği alanları koruyarak yeniden inşa etmek için kâr amaçlı üretime
dayalı kapitalizme ve burjuva egemenliğine son verilmesi mücadelesi
yükseltilmelidir.
<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 10.0pt; mso-line-height-alt: 5.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Leyla Koç<o:p></o:p></span></div>
İKTİSAT-SİYASEThttp://www.blogger.com/profile/16318194942944217269noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4303536916923426062.post-33862771271133573602013-05-13T14:03:00.004-07:002013-05-13T14:03:37.556-07:00 İstanbul’da polisin 1 mayıs terörü sürüyor<br />
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">Hey Tekstil işçilerinin, 1
Mayıs'ta polis saldırısı sonucu hastanelik olan ve tedavisi süren direnişçi
işçilerden Ali Alp'in kızı Dilan Alp için Taksim'de gerçekleştirmek istedikleri
yürüyüşe polis saldırdı. </span></div>
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">4 Mayıs Cumartesi günü Taksim
Meydanı’nda toplanan Hey Tekstil işçileri ve onlara destek için gelen
devrimcilerden oluşan yaklaşık 50 kişilik grup, "Marjinal değil işçiyiz,
Dilan bizim kızımız. 499 gündür direnişteyiz" yazılı pankartla Galatasaray
Lisesi'ne doğru yürüyüş yapmak istedi. Fakat çok sayıda çevik kuvvet ve
TOMA'larla İstiklal Caddesi girişine barikat kuran polis, işçilere önce
tazyikli suyla, ardından da coplarla saldırdı. Azgın polis terörüne karşı
direnmeye çalışan işçiler "Katil Emniyet", "Direne direne
kazanacağız", "Katil polis hesap verecek" sloganlarını attılar.
Polis, dağılan kitleye yönelik saldırısını, Taksim Meydanı'ndan Gümüşsuyu’nun
ara sokaklarına kadar sürdürdü. </span></div>
<a name='more'></a><o:p></o:p><br />
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">Dilan Alp, AKP iktidarının ve
İstanbul Valisi’nin talimatıyla 1 Mayıs’ta estirilen polis terörü sonucunda
ağır yaralanan gençlerden biriydi. Bir polis tarafından kafasına nişan alınarak
yakın mesafeden atılan gaz bombası sonucu yaralanan Alp, yoğun bakıma
kaldırılmıştı ve tedavisi hala sürüyor. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">Polisin 1 Mayıs’taki saldırısını
protesto eden Hey Tekstil işçilerine ve devrimcilere aynı 1 Mayıs’ta olduğu
gibi saldırması, dört gün önce Taksim'de estirilen polis terörünün pervasızca
sürdürüleceğinin göstergesidir. Başbakan Erdoğan'ın Taksim'in ve Kadıköy’ün
mitinglere kapatılacağını duyurmasının ardından gelen bu sert polis müdahalesi,
sermaye sınıfının temsilcisi AKP'nin şehir merkezlerini emekçilerin her türlü
eylemine kapatma iradesinin ifadesidir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">Polis güçlerinin gerek 1 Mayıs
günü gerekse dün Taksim'de sergilediği işçi ve devrimci düşmanlığı, basit bir
“tahammülsüzlük” veya saldırganlık değildir. Bu saldırılar, “kentsel dönüşüm”
adı altında yıllar önce başlatılmış olan kapsamlı bir projenin parçasıdır. Bu
proje, kent merkezlerini, satın alarak ya da “kamulaştırarak”; bunların yetmediği
yerde de polis terörü eşliğinde işçilerden ve emekçilerden arındırmayı ve
vurguncu burjuvalara peşkeş çekmeyi amaçlamaktadır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">Bu asalak “mutlu azınlığın”
siyasi temsilcisi olan AKP iktidarı, “kentsel dönüşüm” adı altında, şehir
merkezlerini emekçilerin yaşam alanı olmaktan çıkartıp salt finans, tüketim ve
eğlence odaklı alanlar haline getirerek bankalara ve şirketlere yeni kâr
alanları açmaktadır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">Emekçilerin iş ve yaşam
alanlarını ellerinden alarak onları kent dışında inşa edilen gettolara süren “kentsel
dönüşüm” adlı projenin kent merkezlerinde gösteri ve yürüyüş yasaklarıyla
tamamlanması, asalak burjuvazinin rantını ve “güvenli hayatını” her türlü
tehditten koruma çabasının ürünüdür. Zira onlar, milyonlarca emekçi için artık
katlanılmaz hale gelmiş olan yoksulluğun ve artan toplumsal eşitsizliğin işçi
sınıfı içinde kitlesel bir öfke patlamasına yol açacağının farkındalar. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">1 Mayıs’ın Taksim’de
kutlanmasının engellenmesi, “kentsel dönüşüm” adlı yağma projesinin gerici
yüzünü bütün çıplaklığıyla açığa çıkarmıştı. Polisin 1 Mayıs’taki barbarlığı
protesto eden Hey Tekstil işçilerine ve devrimcilere yönelik dünkü saldırısı,
devlet terörünün süreceğini gösteriyor. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">Bu terör dalgasının, burjuva
medyada “marjinal” olarak adlandırılan sosyalist ve devrimci işçilerle gençleri
hedefliyor olması kimseyi yanıltmasın. Bir bütün olarak emekçileri hedefleyen
bu terör dalgası, AKP iktidarı eliyle sürdürülen toplumsal karşı-devrimin temel
unsurudur.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">AKP iktidarının estirdiği
terörün hedefi, aynı zamanda, bu toplumsal karşı-devrimi bozguna uğratabilecek
olan gücü de göstermektedir: İşçi sınıfı ve gençlik. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt;">İşçiler ve gençlik, sermayenin
AKP iktidarı eliyle sürdürdüğü saldırıyı püskürtebilmek için, öncelikle, elini
kolunu bağlayan ve yönünü şaşırtan bütün güçlerden (öncelikle de mevcut
sendikal ve siyasi önderliklerden) kurtulmak; yeni türde devrimci kitlesel
örgütlenmelerini yaratmak zorundadır. Bu mücadele de, yalnızca enternasyonalist
sosyalist bir perspektifle oluşturulmuş bir siyasi programın yol gösterdiği
devrimci partinin önderliğinde başarıya ulaşabilir.<o:p></o:p></span></div>
<div align="right" class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 11.25pt; text-align: right;">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt;">Toplumsalesitlik.org'dan
alıntıdır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
İKTİSAT-SİYASEThttp://www.blogger.com/profile/16318194942944217269noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4303536916923426062.post-4663400867527622102013-05-13T14:02:00.001-07:002013-05-13T14:02:22.408-07:00Burjuva basından üniversitelere provokatif yaklaşım<br />
<div class="breadcrumb" style="background-color: white; font-family: Arial; font-size: 13px; margin-bottom: 15px; margin-top: 15px; padding: 0px;">
<span style="font-size: 12px; text-align: justify;">Geçtiğimiz günlerde Milliyet gazetesinin üniversitelere dair bir haberi oldukça dikkat çekiciydi. İstihbarat birimlerinin raporuna dayandırılan haberde,</span><span style="font-size: 12px; text-align: justify;"> </span><i style="font-size: 12px; margin: 0px; padding: 0px; text-align: justify;">"El Muhaberat’ın Suriyeli sığınmacılar arasından Türkiye’ye sızdırdığı 30 kişilik ajan ekibinin, son dönemde Dicle Üniversitesi başta olmak üzere bazı olaylarda aktif olarak rol aldıklarının"</i><span style="font-size: 12px; text-align: justify;"> </span><span style="font-size: 12px; text-align: justify;">saptandığı belirtilerek, bahsi geçen "ajanların" özellikle Dicle Üniversitesi, ODTÜ ve İstanbul Üniversitesi'ndeki olaylarda bizzat faaliyet yürttükleri iddia edildi. </span></div>
<div class="article-content" style="background-color: white; font-family: Arial; font-size: 12px; margin: 15px 0px 0px; padding: 0px;">
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
Hiç şüphesiz bu provokatif haber, üniversitelerde bir süredir yükselen gerici-faşist saldırılara ilişkin, burjuva basın eliyle adres şaşırtma amacı güdüyor. Gerçekleşen gerici-faşist saldırılarda, özellikle polisin ve üniversite yönetimlerinin açık desteği görmezden gelinirken, şimdi de nasıl oluyorsa saldıran güruhların içerisine eğitimli Suriyeli ajanların sızdığı iddia ediliyor! <a name='more'></a></div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
Öyle ki, haberin devamında, <i style="margin: 0px; padding: 0px;">"Türkiye üzerindeki 'operasyonel' faaliyetlerini artıran El Muhaberat bu kez üniversitelere yöneldi. El Muhaberat’ın, kaos planı doğrultusunda 20 ile 25 yaş arasındaki 30 kişilik ajan ekibini özel olarak yetiştirdiği belirlendi. Bu ekipteki ajanlara toplumsal olaylarda nasıl hareket edecekleri, Türkiye üniversitelerindeki 'hassas' konular ve provokasyon konularında ayrıntılı olarak eğitim verildiği bildirildi."</i> ifadesi kullanılıyor. Onyıllardır milliyetçi devlet ağzının bir geleneksel ifadesi haline gelen ve her türlü muhalif toplumsal eylemi veya mücadeleyi manipüle etmek için başvurulabilen "dış güçlerin kışkırtması" söylemi, bu sefer emperyalistler ve Türkiye tarafından Suriye'de yürütülen kirli savaştan yola çıkılarak üniversitelere uyarlanıyor. </div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
Üniversitelerde yükselen gerici-faşist saldırıların sebeplerini ve gerçek ortaklarını gizlemek, üniversitelerde polis ile istihbarat güçlerinin etklinliğini arttırmak adına burjuva basının da bu haberden anlaşılacağı üzere önemli bir rol üstlendiği aşikardır. Bu haberle de, gerçekte Esad rejimine karşı savaşan şeriatçı gruplara emperyalistlerin ve AKP hükümetinin verdiği destek gizlenmeye çalışılarak Suriye’ye karşı hükümetin savaşçı söylemine destek veriliyor.</div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
Bununla birlikte, saldırıların yoğun biçimde sürdüğü Nisan ayında Radikal gazetesinde yer alan bir haber de yine benzer bir manipülasyon içeriyordu. Özellikle İstanbul Üniversitesi'nde, "Müslüman Gençlik" adlı grubun tertiplediği saldırılar konusunda çelişkili haberler yayınlayan Radikal, daha da ileri giderek polisin tüm bu olayların arkasında yer alan "görünmez el"i araştırdığını iddia etmişti.</div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
Basında yer alan bu tarz provokatif içerikli haberler birbirini tamamlıyor ve bütüncül bir amaca hizmet ediyor. Üniversitelerde bu saldırıları fırsat bilerek polisin denetimini arttırmak ve üniversite muhalefeti üzerinde baskıları yoğunlaştırmak, böylesi siyasi kırılmalara açık bir süreçte gün geçtikçe otoriterleşen AKP iktidarının da tercihidir. Suriye topraklarında emperyalistlerin ve onların müttefiki AKP hükümetinin yürüttüğü vekil savaşının girdiği yeni aşamanın siyasi sonuçlarını ve bunun iç gündeme dönük yansımalarını olabildiğince bulanıklaştırma görevini hiç şüphesiz burjuva basın layıkıyla yerine getiriyor. Beraberinde bu politikalar önünde engel haline gelebilecek ve iktidar aleyhinde gelişebilecek, bir bütün olarak işçi sınıfından öğrenci gençliğe, toplumsal güçlerin kitlesel bir eylemliliğe girişmesinden duyulan korku, aynı zamanda baskı ve saldırıları her alanda yoğunlaştırıyor. Üniversiteler de işte tüm tablonun içerisinde önemli bir yer kaplıyor.</div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
<b style="margin: 0px; padding: 0px;">Peki üniversitelerde ne olmuştu?</b></div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
Burjuva basın elinden geldiğince manipüle etmeye çalışsa da özellikle sosyal medyada yer alan görüntüler ve saldırılara maruz kalanların aktardıkları ayrıntılar, saldırılar boyunca üniversite yönetimlerinin ve polisin saldırganları destekleyen tutumunu gizleme çabasını boşa düşürmüştü.</div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
Hatırlanacağı üzere Nisan ayının başlarında Dicle Üniversitesi'nde (DÜ), Hizbullah bağlantılı olduğu iddia edilen gerici güruh Kürt ve devrimci öğrencilere saldırmıştı. "Kutlu Doğum Haftası" sebebiyle üniversite içerisinde etkinlik yapmak isteyen Hizbullah sempatizanı grubun, asli işlevi çok süre geçmeden ortaya çıkmıştı. İlk gün saldırı gerçekleştiren ve ertesi günü gerçekleştirdikleri etkinlikte "zalimler için yaşasın cehennem" sloganları atan güruh, ayrıca uzun süre ellerinde satır ve sopalarla polis eşliğinde yürüyüş gerçekleştirip saldırı düzenlemişti. </div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
Ayrıca DÜ’lü öğrencilerin bir gün önceki saldırıyı protesto etmek için konferans salonunun olduğu binanın önünde basın açıklaması yapma istekleri de polis tarafından engellenmişti. Bunun üzerine eğitim fakültesine geçen öğrenciler etkinliğin bitmesiyle, fakülteye yaklaşan eli sopalı, saldırganlarla karşı karşıya kalmıştı. Görüntülerin de internette yer almasıyla, organize edilen saldırı teşhir olmuştu. Bu saldırı sonucunda yaralananlar olurken, satır ve sopalarla öğrencilere saldıran gerici güruh polis müdahalesiyle karşılaşmamış, aksine gözaltına onlarca Kürt ve devrimci öğrenci alınmıştı. </div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
Bununla birlikte, birkaç gün süren bu saldırı dalgası boyunca, gerici gruba ilişkin önlem almak bir tarafa, şeriatçıların üniversite içerisinde sopalarla ve satırlarla rahatça saldırabilme imkanının bizzat üniversite yönetimi ve polis işbirliğiyle önü açılmıştı. Burjuva basınının da "karşıt görüşlü öğrenciler" arasında çatışma olarak çarpıtarak yansıttığı olaylarda çok açık bir saldırı girişimi vardı. Polisin ve üniversite yönetiminin açıkça taraf olduğu bu organizasyonun sonucunda ise, eğitime üç gün ara verilmişti.</div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
Saldırılarla ilgili Hüda-Par genel başkanı Hüseyin Yılmaz basına verdiği röportajda, "BDP'li öğrencileri" suçlarken, "Türk solu ve Aleviler" tarafından PKK-Hizbullah çatışması yaratılmak istendiğini savundu. Bu açıklama oldukça provokatif olmakla birlikte aslında üniversite yönetimlerine ve polise solcu öğrencileri açıkça hedef gösterdi. </div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
Dicle Üniversitesi'nde meydana gelen büyük gerginlik İstanbul Üniversitesi'ne de sıçrarken, kendilerine "Müslüman Gençlik" adını veren grup, DÜ'deki saldırıları teşhir eden bir afişi asan öğrencilere, "Yaşasın şeriat" sloganlarıyla ve sopalarla saldırmıştı. Saldırının ardından İstanbul Üniversitesi'nde günlerce süren bir saldırı dalgası başlamıştı. Öyle ki, İÜ yönetiminin ve polisin önünü açtığı bu güruh, yüzlerinde maskelerle Beyazıt Anakapı önünde basın açıklaması yapmak isteyen solcu öğrencilere saldırmıştı. Polisin sadece izlediği bu saldırının dışında üniversite içerisine sis bombası, satır ve bıçakla girmek isteyen aynı gruba gözaltı yapıldı. Fakat göstermelik önlemlerin saldırıları engellemediği, yine bir gün sonra aynı grubun Edebiyat Fakültesi'ne saldırarak dört öğrenciyi yaralamasıyla ortaya çıktı. Fakat saldırganlar yerine, polis tarafından saldırıya uğrayan devrimci öğrencilerden 56'sı gözaltına alınmıştı. </div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
<b style="margin: 0px; padding: 0px;">Polis-rektörlük-medya işbirliğine karşı mücadele</b> </div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
İçerisinden geçtiğimiz süreçte, üniversitelerde gerici-faşist çetelerin saldırılarının yoğunlaşması ihtimali güçleniyor. İç politikada, gündemi belirleyen burjuva çözüm süreci dolayımıyla radikalleşen MHP'nin milliyetçi ayrışmayı ve çatışmayı yaratmak için üniversiteleri hedef listesinde bulundurduğu bilinirken, bu durum önümüzdeki dönem faşist çetelerin üniversite muhalefetine dönük saldırılarını veya provokasyonlarını yoğunlaştıracağına işaret ediyor. Ayrıca bu saldırıların diğer bir ayağını oluşturan şeriatçı örgütlenmelerin son dönemde saldırılarını arttırması tesadüf değildir. Çünkü Suriye'de yürütülen emperyalist vekil savaşının mevcut durumu, şeriatçı-gerici örgütlenmelere ekstra motivasyon ve imkan sağlarken, onlara siyaset zemini de yaratıyor. </div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
Bununla birlikte, gerici-faşist örgütlenmelerin üniversitelerde yükselttiği saldırılara karşı, öğrenci gençliğin birleşik ve kitlesel mücadelesi olmazsa olmaz bir önem taşıyor. Çünkü bu saldırılar tekil örnekleri aşarak artık üniversitelerde bir gelenek halini alan, rektör-polis-faşist işbirliğiyle gerçekleşiyor. Dolayısıyla böylesi bütünlüklü ve organize bir baskının üstesinden gelmek için, üniversite bileşenlerinin devrimci bir program ekseninde ortak mücadelesi zorunluluk halini alıyor. </div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
En son yaşanan örneklerden de ortaya çıkan bir diğer gerçek, burjuva medyasının son derece etkin ve manipülatif temelde, saldırıların akabinde polisin ve üniversite yönetimlerinin ortaklaşa uyguladığı, solcu-devrimci öğrencilere dönük soruşturmaların, uzaklaştırma cezalarının ve tutuklamaların, psikolojik altyapısını kuruyor oluşudur. Bu yüzden bu çarpıtmaların ve yanlış yönlendirmelerin etkisinde kalan üniversite öğrencilerine, emekçilere, kısacası tüm üniversite bileşenlerine bu saldırıların ardında yatan nedenleri ve nasıl gerçekleştiklerini teşhir etmek devrimci öğrencilerin önünde bir görev olarak duruyor.</div>
<div style="margin: 10px 0px 0px; padding: 0px; text-align: justify;">
Üniversitelerde arttırılabilecek polis denetimine ve baskılara karşı hazır olmak ve şimdiden mücadele araçlarını oluşturmak gerekiyor. Önümüzdeki dönem, şoven milliyetçiliğe karşı enternasyonalizmi ve toplumsal eşitliği; dinci gericiliğe karşı bilimi ve aydınlanmayı savunan öğrencilere yönelik saldırıların yoğunlaşabileceği bir dönem olacak. Polis baskısından, gerici-faşist saldırılara ve rektörlüklerin soruşturma kampanyalarına kadar tüm saldırılar, ancak üniversite emekçileri ve öğrencilerinin ortak devrimci bir program ekseninde kendi örgütlenmelerini kurarak vereceği kitlesel ve militan bir mücadeleyle püskürtülebilir. </div>
</div>
İKTİSAT-SİYASEThttp://www.blogger.com/profile/16318194942944217269noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4303536916923426062.post-78898426823698300552013-05-13T13:59:00.004-07:002013-05-13T13:59:48.695-07:00Sınıf mücadeleci yeni kitlesel örgütlenmeler yaratmak ve sosyalist 1 Mayıslar’ı hazırlamak gerekiyor<br />
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10pt; text-align: center;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt; line-height: 115%; text-align: left;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10pt; text-align: center;">
<span style="font-family: Calibri, sans-serif; font-size: 11pt; line-height: 115%; text-align: left;">1 Mayıs 2013 başta Ankara, İzmir, Bursa, Adana ve
Diyarbakır olmak üzere birçok kentte sendkaların önderliğinde düzenlenen
gösterilerle kutlandı; İstanbul Taksim’deki kutlama girişimi ise üç yıl aradan
sonra yeniden İstanbul’u işgal eden 22 bin kişilik polis ordusunun estirdiği
terörle engellendi. İktidar, kendisiyle işbirliği içinde olan sendika
bürokrasilerinin 1 Mayıs 2013’ü kitlesel şekilde kutlamamak için elinden geleni
yapmış olduğunu çok iyi bilmesine karşın, Haliç’teki köprüleri açarak ulaşımı
engelleyecek ve toplu taşıma seferlerini iptal edecek kadar abartılı
“önlemlere” başvurdu.</span></div>
<a name='more'></a><br />
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">AKP iktidarının Taksim’deki kutlamayı engellemesi,
onun kitlesel bir kutlamanın denetim dışına çıkabilecek bir muhalefet
hareketine dönüşme olasılığı karşısında duyduğu kaygının ve “devlet
otoritesi”ni sergileme ihtiyacının ürünüdür. İktidar, bu yolla, PKK ile
sağlanan anlaşmanın -ulusalcı muhalefetin iddialarının tersine- devlet
otoritesinde herhangi bir “zaaf”a yol açmadığı mesajını vermektedir. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Öte yandan, 1 Mayıs günü İstanbul’da estirilen
devlet terörü, iktidarın önümüzdeki dönemde kaçınılmaz olarak yükselecek olan
toplumsal muhalefet hareketleri karşısında alacağı tavrın bir tür provası
olmuştur. İstanbul Valisi, önümüzdeki dönemde işçi sınıfına yönelecek olan
saldırıların, “marjinal” ya da “radikal” olarak adlandırdığı devrimci çevreler
üzerinden, onlara karşı mücadele bahanesiyle gerçekleşeceğinin işaretini
vermektedir. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<b><span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Bu sınıfsal bir saldırıdır<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">AKP iktidarı eliyle uygulanan işçi sınıfı düşmanı
politika, onunla ilişkilendirilen etnik, dinsel, kültürel vb. kimlik
referanslarına karşın, bütünüyle sınıfsal bir eksende sürdürülmektedir.
Krizinin faturasını işçi sınıfına ödetmek ve sermayeye daha fazla kaynak
aktarmak amacıyla dünya çapında saldırıya geçen küresel sermaye, aynı zamanda,
dünyanın, başta enerji olmak üzere, bütün stratejik kaynaklarını yağmalama peşindedir.
AKP iktidarının gerek içeride gerekse dışarıda atmış olduğu bütün adımlar, bu
uluslararası toplumsal karşı-devrim ve emperyalist yağma sürecinin bir
parçasıdır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Türkiyeli egemenlerin siyasi kararlarına,
“demokrasi” ve “insan hakları” gibi soyut değerler değil; küresel şirketlerin
-dolayısıyla kendilerinin- sınıfsal çıkarları yön veriyor. AKP, mutlu bir azınlığın
sınıfsal çıkarları uğruna, kendisinden önceki iktidarların açmış olduğu
toplumsal karşı-devrim yolunda önemli adımlar atıyor. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">AKP iktidarının sürdürdüğü toplumsal
karşı-devrimin siyasi ifadesi, adım adım yaşanmakta olan rejim değişikliğidir.
Son 10 yıl içinde gerçekleştirilen anayasa değişiklikleri ve çıkartılan yasalar
yoluyla, burjuva kimlik politikalarıyla desteklenen otoriter bir rejim inşa
edilmektedir. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<b><span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Danışıklı dövüş<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Bütün sorunları patronlarla ya da ilgili bakanlarla
yaptıkları kapalı toplantılarda “çözmeye” alışmış olan sendikal önderlikler, üç
yıl önce, sosyalist ve devrimci işçilerle gençlerin verdiği uzun mücadeleler
sonucunda kazanılan Taksim’i gaspetmeyi başarmıştı.<span style="color: #1f497d;"><o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">AKP iktidarı, Taksim’i bu yıl geri almıştır. AKP’nin
bu adımında, Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerin basıncı altında biçimlenen PKK
ile barış sürecinde, sendikal önderlikler arasında yaşanan ayrışma da önemli
bir rol oynadı. Bununla birlikte, 1 Mayıs’ı İstanbul’da Taksim’de birlikte
kutlayacaklarını ilan etmiş olan sendikal önderliklerin (Türk-İş, Hak-İş, KESK
ve DİSK) hepsi, en baştan itibaren iktidar ile “danışıklı dövüş” içindeydi.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-bidi-font-style: italic; mso-fareast-font-family: Calibri;">Sendikal önderlikler,
Taksim’de birkaç ay önce başlayan kazı çalışmalarının 1 Mayıs’ın kitlesel bir
şekilde kutlanmasını engelleyeceğini elbette biliyorlardı. Ama onlar, ‘kentsel
dönüşüm’ çerçevesinde başlatılan bu çalışmayı durdurmak ya da 1 Mayıs sonrasına
erteletmek için parmaklarını bile kımıldatmadılar. Çünkü sendikalar, 1 Mayıs’ın
kitlesel bir şekilde kutlanmasını istemiyorlardı. Bürokratların, işçi sınıfının
ve gençliğin birikmiş öfkesini denetim altına alamayacağı kitlesel bir 1 Mayıs,
sermayenin ve iktidarın hizmetindeki sendika bürokrasilerinin en son isteyeceği
şeydir. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<b><span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Hesap hatası</span></b><span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;"> <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Öte yandan, sendika bürokratları, özellikle de
DİSK ve KESK bürokrasisi bir hesap hatası yaptı. Onlar, 1 Mayıs’a kitlesel
katılımı engellemek için kendi adına her şeyi yapmış olan İstanbul
Valiliği’nin, DİSK / KESK önderliğindeki birkaç bin kişilik yürüyüş kolunun Taksim’e
girmesine izin vereceğini düşündüler.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Bu sözde solcu bürokratlar, AKP iktidarının,
başta işçi sınıfı olmak üzere bütün halka, devlet otoritesinin PKK ile barış
sürecinde zedelenmediğini gösterme ihtiyacı içinde olduğunu hesaba katmadılar. Tam
da PKK’nin sınır dışına çekilme sürecinde ve Suriye’ye askeri müdahale
hazırlıklarının hızlandığı bir dönemde “solcu” DİSK / KESK bürokratlarına
böylesi bir “jest” yapmak, geniş emekçi kitleler tarafından, “iktidarın geri
adım atması” ve “muhalefetin zaferi” olarak algılanacaktı. Bu, bütün gücüyle
bir toplumsal karşı-devrim sürdüren AKP’nin atabileceği en son adımdı.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<b><span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Yeni önderlikler gerekiyor<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Bir anayasa değişikliği ile taçlandırılması
hesaplanan toplumsal karşı-devrime Suriye’ye yönelik açık savaş işaretlerinin
eşlik ettiği bir süreçte gerçekleşen 1 Mayıs 2013, sermayenin ve AKP
iktidarının önünde yerlere kapanan mevcut sendikal ve siyasal önderliklerin
işçi sınıfına ve emekçilere sunabileceği hiçbir ilerici çözüm olmadığını
göstermiştir. İşçi sınıfını temsil ettiğini iddia eden bütün geleneksel
sendikal ve siyasi yapılar, kabaca son otuz yıl içinde yaşadıkları evrim
sürecinde şirketlerin ve burjuva iktidarların organik uzantıları haline gelmiş
durumdalar.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Öte yandan, AKP iktidarının 1 Mayıs 2013’te
İstanbul’da başvurduğu olağanüstü hal uygulaması, iş çevreleri ve burjuva
medyası tarafından estirilen “barış” rüzgârına ne tür fırtınaların eşlik
edebileceğinin de işaretlerini vermektedir. Egemen sınıflar, ekonomik kriz ve
savaş bulutlarının yoğunlaştığı bir ortamda kaçınılmaz olarak patlayacak
toplumsal fırtınalara, devletin baskı aygıtlarını güçlendirerek
hazırlanıyorlar.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">Egemenlerin en büyük korkusu, işçi sınıfının harekete
geçmesi; sosyalist bir perspektife ve onun ifadesi devrimci bir örgütlülüğe
sahip olmasıdır. Bunu başarabilmenin tek yolu, burjuvazinin çeşitli kesimleri
ve sendikal bürokrasiyle bayrakları karıştırmamak; işçi sınıfının devrimci
politikasında ısrar etmektir. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; text-autospace: ideograph-numeric;">
<span style="font-family: "Calibri","sans-serif"; font-size: 11.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Calibri; mso-fareast-font-family: Calibri;">İşçi sınıfının, burjuvazinin bu saldırısını
püskürtebilmesi ve Ortadoğu’da içine sürüklendiği savaşı engelleyebilmesi için,
yeni türde kitlesel örgütlenmelerini ve Marksist devrimci partisini inşa etmesi
gerekiyor. Kitlesel ve sınıf mücadeleci yeni 1 Mayıslar’ın yaratılması, işçi
sınıfının bu uğurda vereceği uzun soluklu mücadelenin ürünü olacaktır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
İKTİSAT-SİYASEThttp://www.blogger.com/profile/16318194942944217269noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4303536916923426062.post-1665729813726408162013-03-05T14:37:00.000-08:002013-03-12T14:48:43.330-07:00Karl Marx’ın ölümünün 130. yılı <br />
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="color: black;">… Marx'ın
bilimler tarihine adını yazdığı birçok ve önemli bulgular
arasında, biz burada ancak ikisini belirtebiliriz.<br />
</span></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgrePZ5oqlSvH4RFFpnhnV_s4FeXiq6M58pfY4GB-W3Wp5owpHDhDAIY6cnR9Kk29gZfnZGY6I3EPWlxJLDO3IaL9sv9m-plMo_0mDTZ607flE6z_9iXnZqbfBnTJbjCyVnQWJNYGu15s0/s1600/images.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgrePZ5oqlSvH4RFFpnhnV_s4FeXiq6M58pfY4GB-W3Wp5owpHDhDAIY6cnR9Kk29gZfnZGY6I3EPWlxJLDO3IaL9sv9m-plMo_0mDTZ607flE6z_9iXnZqbfBnTJbjCyVnQWJNYGu15s0/s1600/images.jpg" /></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="color: black;">Birincisi, genel dünya tarihi anlayışında onun tarafından
gerçekleştirilen devrimdir. Ondan önceki tüm tarih anlayışı,
bütün tarihsel değişikliklerin son nedenlerinin, insanların
değişken fikirlerinde aranması gerektiği ve, bütün tarihsel
değişiklikler içinde en önemli olanların, tüm tarihi
egemenlikleri altına alan değişikliklerin, siyasal değişiklikler
oldukları fikrine dayanıyordu. Ama fikirlerin insanlara nereden
geldikleri ve siyasal değişikliklerin belirleyici nedenlerinin
neler oldukları hiç sorulmuyordu. Yalnız, yeni Fransız
tarihçileri ile kısmen de yeni İngiliz tarihçileri okulu, hiç
değilse ortaçağdan bu yana, Avrupa tarihindeki itici gücün,
gelişme yolundaki burjuvazi ile feodalite arasındaki toplumsal ve
siyasal egemenlik savaşımı olduğu kanısına değin gelmiş
bulunuyordu. Oysa Marx, günümüze değin, tüm tarihin bir sınıf
savaşımları tarihi olduğunu, basit ve karmaşık bütün siyasal
savaşımlarda, toplumsal sınıfların toplumsal ve siyasal
egemenliğinden başka, eski sınıflar için bu egemenliğin korunup
sürdürülmesi ve yükselen sınıflar için ise iktidarın
fethinden başka bir şeyin söz konusu olmadığını tanıtladı.
Ama </span></span><br />
<a name='more'></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="color: black;">bu sınıflar nasıl doğuyor ve varlıklarını nasıl
sürdürüyorlar? Her zaman toplumun belli bir anda yaşamı için
zorunlu olan şeyleri içlerinde ürettiği ve değişime soktuğu
maddi, elle tutulur koşullar gereğince. Ortaçağın feodal
egemenliği, gereksinme duyduğu hemen her şeyi üreten, değişim
nedir hemen hemen bilmeyen ve yabancı ülkelere karşı, onlara
ulusal, ya da hiç değilse siyasal bir bağlılık veren savaşçı
soyluluk tarafından korunan, kendi kendine yeterli küçük
köylü toplulukları ekonomisine dayanıyordu. Kentler
büyüyüp ayrı bir zanaatsal sanayi ile, ilkin salt ulusal, sonra
uluslararası bir ticaret oluşunca, kentsel burjuvazi gelişti ve,
soyluluğa karşı savaşımında, ayrıcalıklı toplumsal sınıf
olarak feodal rejim içindeki yerini kazandı. Ama 15. yüzyıl
ortalarında başlayarak, yeni kıtaların bulunması, burjuvaziye
ticari etkinliğini yayma olanakları ve sanayi için yeni bir alan
sağladı. Tezgâh, en önemli etkinlik kollarında, yerini
manüfaktüre bıraktı, manüfaktürün yerine de, sırası gelince,
son yüzyılın buluşlarından, özellikle buhar makinesinin
bulunmasından sonra olanaklı duruma gelen büyük sanayi sayesinde,
fabrika geçti. Bu sonuncu da, geri kalmış ülkelerde eski elle
çalışmanın yerine geçerek, daha gelişmiş ülkelerde güncel ve
yeni iletişim araçlarını, buhar makinelerini, demiryollarını ve
elektrikli telgrafı yaratarak, ticareti etkiledi. Böylece
burjuvazi, soyluluk ve soyluluğa dayanan krallık elinde bulunan
siyasal iktidardan daha uzun zaman uzakta kalırken, elleri arasında
gitgide daha çok zenginlik ve toplumsal güç topluyordu. Ama belli
bir gelişme derecesinde -örneğin Fransa'da, Büyük Devrimden
sonra- burjuvazi siyasal iktidarı da fethetti ve bu kez proletarya
ve küçük köylüler karşısında yönetici sınıf durumuna
geldi. Eğer her an toplumun, tarih uzmanlarımızın hiç mi hiç
bilmedikleri iktisadi durumu üzerine yeterli bir bilgi sahibi
olunursa, bütün tarihsel olaylar bu açıdan en kolay biçimde
açıklanır. Bunun gibi, her tarihsel dönemin kavram ve fikirleri
de, bu dönemin iktisadi yaşam koşulları ve bunlara bağlı
toplumsal ve siyasal ilişkiler aracıyla en kolay biçimde
açıklanırlar. İlk kez olarak tarih, kendi gerçek alanı üzerine
konmuş bulunuyordu. İnsanların, her şeyden önce, yemeleri,
içmeleri, barınmaları ve giyinmeleri, yani iktidar için
savaşabilmelerinden, siyaset, din ve felsefe ile uğraşabilmelerinden
önce </span><span style="color: black;"><i>çalışmaları</i></span><span style="color: black;"> gerektiği
yolundaki elle tutulur, ama o zamana değin tamamen savsaklanmış
bulunan gerçek, bu gözle görülür gerçek, ensonu tarihte yer
alma hakkını elde ediyordu.</span></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="color: black;"> Sosyalist
fikir bakımından, bu yeni tarih anlayışı son derece önemliydi.
O zamana değin tüm tarihin sınıf karşıtlıkları ve sınıf
savaşımları içinde devindiğini, her zaman yöneten ve
yönetilen, sömürücü ve sömürülen sınıflar olduğunu, ve
insanların büyük çoğunluğunun her zaman ağır bir çalışma
ile azıcık bir yaşama sevincine yargılı bulunduğunu
tanıtlıyordu bu yeni anlayış. Peki neden? Şundan ki, insanlığın
gelişmesinin daha önceki bütün evrelerinde üretim henüz o denli
güçsüzdü ki, tarihsel gelişme ancak bu karşıt biçim altında
kendini gösterebilirdi; tarihsel ilerleme gerçekte küçük bir
ayrıcalıklı azınlığın etkinliğine ayrılmıştı, oysa büyük
yığın, küçük bir ayrıcalıklı azınlığın geçim araçları
durmadan artarken, kendi çerden çöpten geçim araçlarını kendi
emeğiyle kazanmaya yargılanmış kalıyordu. Ama, o zamana değin
yalnızca insanların kötülüğü ile açıklanabilir bir şey olan
varolan sınıf egemenliğini doğal ve akla-uygun bir biçimde
açıklayan bu tarih irdelemesi, üretici güçler tarafından bugün
erişilmiş bulunan o şaşırtıcı gelişmeyi gözönünde tutarak,
insanları yöneten ve yönetilen, sömürücü ve sömürülen
olarak bölmek için, hiç değilse en ileri ülkelerde, artık
hiçbir bahane kalmadığı; iktidardaki büyük burjuvazinin kendi
tarihsel görevini tamamladığı, artık yalnızca toplumu yönetmeye
yetenekli olmamakla kalmadığı, ama ticari bunalımların, ve en
başta son büyük çöküntünün,47 ve sanayiin bütün ülkelerdeki
durgunluğunun da gösterdiği gibi, üretimin gelişmesine bir engel
durumuna da gelmiş bulunduğu; tarihsel yönetimin proletaryaya,
kendi toplumsal durumu gereği, kendini ancak her türlü sınıf
egemenliğini, her türlü bağımlılığı ve genel olarak her
türlü sömürüyü ortadan kaldırarak kurtarabilecek olan sınıfa
geçtiği; burjuvazinin elinden kaçan toplumsal üretici güçlerin,
toplumun bütün üyelerinin yalnızca üretime değil, ama toplumsal
zenginliklerin dağıtım ve yönetimine de katılmalarını
sağlayacak, ve tüm üretimin akla-uygun işletilmesi sayesinde,
toplumsal üretici güçleri ve onların ürünlerini, herkesin butün
akla-uygun gereksinmelerinin karşılanmasını durmadan artan
ölçüler içersinde sağlayacak biçimde artıracak bir rejimin
kurulması için, birleşik proletarya tarafından ele
geçirilecekleri andan başka bir şey beklemedikleri kanısına da
götürür.</span></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="color: black;"> Karl Marx'ın ikinci önemli
bulgusu, sermaye ile emek ilişkilerinin ensonu yapılmış bulunan
açıklaması, bir başka deyişle, işçinin kapitalist
tarafından, bugünkü güncel toplumda, varolan kapitalist üretim
biçimi içinde sömürülmesinin gerçekleşme biçiminin
tanıtlanmasıdır. Ekonomi politiğin, tüm zenginlik ve tüm
değerin tek kaynağının emek olduğunu ortaya koymasından bu
yana, nasıl olup da ücretlinin kendi emeği ile üretilen tüm
değeri almadığı ve bunun bir parçasını kapitaliste bırakması
gerektiği zorunlu olarak sorulacaktı. Marx'ın, çözümü ile
birlikte ortaya çıktığı zamana değin, burjuva iktisatçılar
ile sosyalistler, bu soruya geçerli bir bilimsel yanıt vermek için
boşuna çabaladılar. Bu çözüm şuydu: Bugünkü kapitalist
üretim biçimi, iki toplumsal sınıfın varoluşunu içerir: bir
yanda, üretim ve geçim araçlarını ellerinde tutan kapitalistler
sınıfı; öte yanda ise, her türlü mülkten dıştalanmış, bir
tek metadan: kendi emek-güçlerinden başka satacak hiçbir şeyi
olmayan, dolayısıyla, geçim araçları elde etmek için bu
emek-gücünü satma zorunda olan proleter sınıf. Ama bir metaın
değeri, onun üretimi ve yeniden-üretimi için toplumsal bakımdan
gerekli-emek miktarı ile belirlenir; öyleyse, ortalama bir insanın
bir günlük, bir aylık, bir yıllık emek-gücü değeri, bu
emek-gücünün bir gün, bir ay, bir yıl boyunca bakımı için
gerekli ürünler miktarı içinde bulunan emek miktarı ile
belirlenir. Bir işçiye bir gün için gerekli ürünlerin
üretimleri için altı saatlik çalışma gerektirdiklerini, ya da,
bir başka deyişle, bu ürünler içinde bulunan emeğin, altı
saatlik bir emek miktarını temsil ettiğini kabul edelim. Bu
durumda, bir günlük emek-gücü değeri, kendini gene altı saatlik
çalışma gerektiren para tutarı ile dışa vuracaktır. Gene kabul
edelim ki, işçimizi çalıştıran kapitalist ona bu tutarı, yani
onun emek-gücünün tam değerini ödesin. Eğer işçi kapitalist
için günde altı saat çalışırsa, kapitaliste harcamalarını
tamamen geri vermiş olur: altı saatlik emek için altı saatlik
çalışma. Ama o zaman da kapitaliste hiçbir şey kalmazdı. Bundan
ötürü, kapitalist başka türlü düşünür: Ben, der, bu işçinin
emek-gücünü altı saat için değil, ama bütün bir gün için
satın aldım. Bunun sonucu, işçiyi, koşullara göre, 8, 10, 12,
14 saat, hatta daha da çok çalıştırır, öyle ki, yedinci,
sekizinci ve daha sonraki saatlerin ürünü, ödenmemiş bir
çalışmanın ürünüdür ve kapitalistin cebine gider.
Böylece kapitalistin hizmetindeki işçi, yalnızca kapitalist
tarafından ödenen kendi emek-gücü değerini yeniden üretmekle
kalmaz, ama kapitalistin ilkin kendine maletmekle başladığı ve,
sonradan, belirli iktisadi yasalar gereğince, tüm kapitalist sınıf
üzerine dağılan ve toprak rantının, kârın, kapitalist
birikimin, kısacası aylak sınıflar tarafından tüketilen ya da
biriktirilen bütün zenginliklerin çıktığı başlıca kaynağı
oluşturan </span><span style="color: black;"><i>artı</i></span><span style="color: black;">-</span><span style="color: black;"><i>değeri</i></span><span style="color: black;"> de
üretir. Ama, bugünkü kapitalistler tarafından edinilen
zenginliklerin, tıpkı köle sahiplerinin ya da serflerin emeğini
sömüren feodal beylerin zenginlikleri gibi, bir başkasının
ödenmemiş emeğinin maledinmesinden geldiklerinin, ve bütün bu
sömürü biçimlerinin, birbirlerinden ödenmemiş emeğin maledinme
biçimlerinin çeşitliliğinden başka bir şeyle ayrılmadıklarının
tanıtlanmasıdır bu. Ama bu, bugünkü toplumsal düzende hukuk ve
dürüstlüğün, hak ve ödev eşitliğinin, çıkarlar arasında
genel uyumun egemen olduğunu ikiyüzlüce ileri süren varlıklı
sınıfların son siperlerinden kovulmalarıdır da. Bugünkü
burjuva toplumun yüzündeki maske, halkın engin çoğunluğunun,
çok küçük, durmadan da küçülen bir azınlık tarafından
devsel bir sömürü kurumu olarak, kendisine öngelen toplumların
yüzündeki maskelerden daha az çıkarılmamıştı.</span></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="color: black;">
Modern bilimsel sosyalizm, işte bu iki önemli olgu
üzerine kurulmuştur. </span><span style="color: black;"><i>Kapital</i></span><span style="color: black;">'in
ikinci cildinde, kapitalist toplumsal sisteme ilişkin bu bilimsel
bulgular ile bunlardan daha az önemli olmayan başkaları çok geniş
bir biçimde sergilenecek, ve ekonomi politiğin birinci ciltte
incelenmemiş bulunan yanları da, böylece tam bir devrim konusu
olacaklardır. Dileyelim ki Marx bu ikinci cildi kısa zamanda
yayımlayabilecek durumda olsun.<br /> </span></span></div>
<div style="text-align: right;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="color: black;"><span style="color: black;"> </span><em><span style="color: black;"><span style="font-style: normal;">Friedrich
Engels-1877</span></span></em></span></span></div>
<br />İKTİSAT-SİYASEThttp://www.blogger.com/profile/16318194942944217269noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4303536916923426062.post-76657118061291103192013-03-05T14:35:00.000-08:002013-03-12T14:52:37.924-07:00Komünist Manifesto’ya Soruşturma!<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div align="JUSTIFY" style="line-height: 115%; margin-bottom: 0.35cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span lang="en-US">Geçti</span><span lang="tr-TR">ğimiz
günlerde, Kocaeli Üniversitesi HukuK Fakültesi öğretim
emekçilerinden Yrd. Doç. Dr. Seydi Çelik’e, derste Komünist
Manifestoyu okutması gerekçesiyle soruşturma açıldı.
Soruşturma, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi
ve Kamu Yönetimi Bölümünde okuyan bir öğrencisinin dilekçe
vermesi üzerine başlatıldı. </span>
</span></div>
<div align="JUSTIFY" style="line-height: 115%; margin-bottom: 0.35cm;">
<span lang="en-US" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 115%;">S</span><span lang="en-US" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 115%;">eydi
Çelik, verdiği Anayasa </span><span style="color: black; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 115%;"><span lang="en-US">Hukuku’na
Giriş dersin</span></span><span style="color: black; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 115%;"><span lang="en-US">de,
öğrencilere Komünist Manifesto’yu okuttuğu ve Micheal Moore’un
“Sicko” ve “Kapitalizm: Bir Aşk Hikâyesi” belgesellerini
izlettiği için bir öğrencisi tarafından Başbakanlık İletişim</span></span><span style="color: black; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 115%;"><span lang="tr-TR">
Merkezi’ne(BİMER) şikayet edildi. BİMER'de bu şikâyeti
Yükseköğretim Kurulu’na(YÖK) yönlendirdi ve YÖK’ün
şikayeti üniversite yönetimine iletmesinin ardından Çelik’in
savunması istendi. Olaya medyada da yer verilmesinin üzerine YÖK,
açıklama yaparak Seydi Çelik hakkında doğrudan ya da dolaylı
olarak açılan herhangi bir soruşturmanın bulunmadığını
bildirdi. Öğrencileri de, “Bilimsel Özerkliğe Saldırıyı
Kınıyoruz, Seydi Hocamızın Yanındayız!” sloganıyla imza
kampanyası başlattılar.</span></span></div>
<div align="JUSTIFY" lang="en-US" style="line-height: 115%; margin-bottom: 0.35cm;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"></span></span><br />
<a name='more'></a><span style="color: black;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Daha
önce Bologna Süreci ile başlayan ve Yeni YÖK Yasa Tasarısı ile
açıkça ilan edilerek uygulamaya konan, özetle üniversitelerin
ticarileştirilmesi ve bilimin metalaştırılarak şirketlere
satılması süreci tam gaz devam etmektedir. Bununla bağlantılı
olarak, YÖK ve ünversite yönetimleri, bilimsel çalışmaları ve
bilimsel özgürlükleri, akademik tartışma ortamlarını yaratmak
yerine, onları sabote ederek bilimsel ve devrimci düşünceleri
yayan üniversite emekçilerine, öğrencilere saldırma görevlerini
aksatmadan sürdürmektedirler. Beraberinde, Kocaeli Üniversitesi'nde
okuttuğu kitap ve izlettiği film gerekçe gösterilerek bir eğitim
emekçisine soruşturma açılması da kapitalist düzenin
bekçilerinin pervasızlığını gözler önüne seriyor.</span></span></div>
<div align="JUSTIFY" lang="en-US" style="line-height: 115%; margin-bottom: 0.35cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="color: black;">Bilimsel
ve eleştirel düşünceyi üniversiteden defedebilmek için elinden
geleni yapan YÖK ve üniversite yönetimlerine karşı, bizler
ısrarla bilimi ve özgür bir dünyayı savunmaya devam edeceğiz. </span>
</span></div>
<div align="RIGHT" lang="en-US" style="line-height: 115%; margin-bottom: 0.35cm;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Kardelen</span></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
İKTİSAT-SİYASEThttp://www.blogger.com/profile/16318194942944217269noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4303536916923426062.post-84335636220145075812013-03-05T14:34:00.000-08:002013-03-12T14:47:38.635-07:00Kızıl Kitap'ı* okumak; Rus Termidorunun Doruk Noktası: 1936-38 Moskova Duruşmaları<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div align="JUSTIFY" style="border: none; margin-bottom: 0.4cm; margin-top: 0.4cm; padding: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="color: black;"><i><b>*Not:</b></i></span><span style="color: black;"><i>
</i></span><span style="color: #333333;"><i>11.02.2009</i></span><span style="color: black;"><i>
tarihinde "toplumsalesitlik.org" adresinde yayınlanan bu
yazıyı tekrar yayınlıyoruz. İçinden geçtiğimiz dönemde,
özellikle küresel krizin derinleştiği ve "kemer sıkma
politikaları" adı altında işçi sınıfına ve emekçi
kesimlere dönük olarak, burjuvazinin yürüttüğü kapsamlı
saldırılara karşı Marksist devrimci bir dünya partisinin
inşasının yakıcılığı her geçen gün artmaktadır. Dünya
partisinin inşasına omuz verecek olan öğrencilerin ve genç
işçilerin Marksist hareketin tarihini tüm gerçekleriyle öğrenmesi
ve bu tarihi sahiplenmesi adına Lev Sedov'un 1936 yılında Moskova
duruşmaları üzerine yazmış olduğu "Kızıl Kitap" çok
önemli bir değer taşıyor. Bununla birlikte, son dönemde
Marksizme/Troçkizme dönük olarak eski iftiracı ve düzeysiz
kampanyalar yeniden örgütlenmeye başlamıştır. Dolayısıyla
Kızıl Kitap'ın dünya Marksist hareketinde çok önemli bir
kırılmayı da içeren gerçek bir siyasi tarihi değerlendirmeye
dayanan bir kaynak olması itibariyle, bu gerici ve Marksizm düşmanı
kampanyalara karşı önemli cevaplar taşıdığını düşünüyoruz.
İyi okumalar dileriz.</i></span></span></div>
<div align="JUSTIFY" style="border: none; margin-bottom: 0.4cm; margin-top: 0.4cm; padding: 0cm;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"></span></span><br />
<a name='more'></a><span style="color: black;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Prinkipo
Yayıncılık, Lev Sedov’un “1936 Moskova Duruşmaları Üzerine
Kızıl Kitap”ını yayınlayarak siyasi tarih alanında son derece
önemli bir yapıtı Türkçeye kazandırdı. Kitabın önemi sadece
kitapta aktarılanlarla ilgili değil; tek başına kitabın
konusu/başlığı dahi gerçeğin ortaya çıkmasında önemli bir
adım. 1988 yılında yayınlanan Sınıf Bilinci Dergisi’nden
yaptığımız aşağıdaki alıntı, bunun nedenini açıkça
göstermektedir.</span></span></div>
<div align="JUSTIFY" style="border: none; margin-bottom: 0cm; margin-top: 0.26cm; padding: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="color: black;">“</span><span style="color: black;">Moskova
duruşmaları sanıklarının yeniden saygınlaştırılması için
açılan son kampanyanın, tek başına Buharin için açılmış
olan bir önceki kampanyaya oranla uluslararası düzeyde olsun SSCB
içinde olsun daha elverişli koşullar altında başladığına
yukarıda değinmiştim. Aynı şeyi Türkiye açısından söylemeye
ne yazık ki olanak yok. Kampanyanın Türkiye’de yürütülmesini
zorlaştıran kimi etkenleri aşağıda ele almak istiyorum.
Zorlukların başında Moskova duruşmalarının iç yüzünü ortaya
koyacak kaynakların eksikliği, buna karşılık Stalinci
bürokrasinin (ve Stalin’in kendisinin) bu duruşmalar çerçevesinde
oluşturduğu efsane ve yalanları aktaran kaynakların göreli
bolluğu geliyordu.” </span>
</span></div>
<div align="JUSTIFY" style="border: none; margin-bottom: 0cm; margin-top: 0.26cm; padding: 0cm;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bu
makalenin üzerinden yaklaşık 20 yıl geçmesine, bu süre zarfında
SSCB’nin ve diğer Stalinist diktatörlüklerin yıkılmasına
rağmen Türkçede Moskova Duruşmaları’nın gerçek yüzünü
açığa çıkarmaya çalışan (birkaç kitaptaki değinme ve birkaç
makale dışında) bir yayınla karşılaşmadık. Stalinistlerin bu
konudaki suskunluğunda elbette şaşılacak birşey yok! Ancak
“Troçkistler”in de bu konuda çok fazla çaba sarf ettiğini
söyleyemeyiz. Türkiye’de “Troçkist” hareketin Stalinistlerle
olan göbek bağını bir türlü koparamaması Moskova
Duruşmaları’na “Troçkistler” tarafından yeterince önem
verilememesinin önemli nedenlerindendi. Diğer yandan Bolşevizmin
zorunlu olarak Stalinizme yol açacağı iddiasında olan sol
liberallerimiz de Stalinizm dışında Marksist bir alternatifin
olduğunu gizlercesine bu konuda susmaktaydı. Böylece Bolşevik
Parti ve Uluslararası Komünist Hareket içindeki Sol Muhalefet’in
varlığı ve mücadelesi yıllarca genç kuşaklardan gizlenmiş
oluyordu. Stalinistlerden “Troçkist”ine sol yelpazenin tümü
için bu kitap önemli bir sorun olarak önlerinde durmakta.</span></span></div>
<div align="JUSTIFY" style="border: none; margin-bottom: 0cm; padding: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br />
</span></div>
<div align="JUSTIFY" style="border: none; margin-bottom: 0cm; padding: 0cm;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><b>Moskova
Duruşmaları</b></span></span></div>
<div align="JUSTIFY" style="border: none; margin-bottom: 0cm; padding: 0cm;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Kirov’un
1934 yılı sonunda, GPU’nun örgütlediği bir komplonun parçası
olarak bir terörist tarafından öldürülmesi SSCB’de Stalin’in
önderliğindeki bürokrasinin cadı avını başlatması için
olanak sağladı. Kirov’un öldürülmesinden sonraki üç yıl
içinde yürütülen temizlik kampanyasının kısa bir bilançosunu
kitabın girişindeki yayınevi notundan aktaralım.</span></span></div>
<div align="JUSTIFY" style="border: none; margin-bottom: 0cm; margin-top: 0.26cm; padding: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="color: black;">“</span><span style="color: black;">1938
yılına gelindiğinde, 1917 Ekim Devrimi’ni gerçekleştiren
merkez komiteden geride yalnızca Stalin ile Kolontay kalacak; ‘Zafer
Kongresi’nin 1.966 delegesinden 1.108’i ortadan ‘kaybolacak’tı.
Stalinist terörden Kızıl Ordu da nasibini aldı: Beş mareşal,
sekiz amiral (yani amirallerin hepsi), 80 kişilik Yüksek Askeri
Konsey’den 75’i, 11 savaş komiseri yardımcısının tamamı,
generallerin üçte ikisi ve alay komutanlarının yarısı; yani
Kızıl Ordu’nun en seçkin kadrolarının yarıya yakını
öldürüldü, görevden alındı ya da sürgüne gönderildi.
Stalin, bu süreçte, 1.600.000 dolayında komünistin öldürülmesine
önderlik etti -ki bu, tarihteki en büyük komünist katliamıdır.”
</span>
</span></div>
<div align="JUSTIFY" style="border: none; margin-bottom: 0cm; margin-top: 0.26cm; padding: 0cm;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">1936-38
yılları arasında yürütülen üç ana duruşma vardı. 19 Ağustos
1936’da başlayan birinci duruşmada başlıca sanıklar Zinovyev,
Kamanev, Evdokimov, Bakayev, Smirnov, Mraçkovski gibi Bolşevik
Parti ve Komintern yöneticilerinden; Ter-Vaganyan, Pikkel, Golzman,
Dreitzer ve Reingold gibi Bolşevik Parti ve muhalefet üyesi olan
tanınmış kişilerden; ve tertibin bir parçası olarak davaya
dahil edilmiş muhbirlerden oluşmaktaydı. Bunların dışında
mahkemede hazır bulunmayan iki sanık daha vardı: baş sanık
Troçki ve oğlu Lev Sedov. Birinci Moskova Duruşması, partinin ve
ülkenin önderlerine karşı terörist saldırılar hazırlayıp
uygulamakla görevlendirilmiş bir “merkez”e katılmakla suçlanan
16 sanığın 25 Ağustos’ta kurşuna dizilmesiyle sona erdi.</span></span></div>
<div align="JUSTIFY" style="border: none; margin-bottom: 0cm; margin-top: 0.26cm; padding: 0cm;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bu
duruşmayı, 23-30 Ocak 1937 ve 2-13 Mart 1938 tarihleri arasında
yapılan ikinci ve üçüncü Moskova Duruşmaları izledi. İkinci
duruşmada birbirine karıştırma yöntemiyle seçilmiş ve
aralarında Pyatakov, Radek, Serebriyakov, Sokolnikov, Dobnis ve
Muralov gibi tanınmış Bolşeviklerin bulunduğu 18 sanık
“Troçkist-Zinovyeci merkez”i kurmak, işçileri zehirlemek,
iktisadi kundakçılık gibi suçlarla yargılandılar. Pyatakov,
Radek ve Sokolnikov hapis cezasına çarptırılırken diğer 15
sanık ölüme mahkum edildi. Üçüncü duruşmada ise aralarında
Buharin, Rikov, Rakovski, Kretinski gibi Bolşevik önderlerin olduğu
21 sanık bir “sağcılar ve Troçkistler bloku”na katılmakla ve
düşman devletlerle ittifak halinde SSCB’yi parçalamakla
suçlandılar. Sanıkların on dokuzu idam edildi.</span></span></div>
<div align="JUSTIFY" style="border: none; margin-bottom: 0cm; padding: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br />
</span></div>
<div align="JUSTIFY" style="border: none; margin-bottom: 0cm; padding: 0cm;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><b>Stalin
bu duruşmaya neden gereksinim duydu?</b></span></span></div>
<div align="JUSTIFY" style="border: none; margin-bottom: 0cm; padding: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="color: black;">Sedov’un
birinci Moskova Duruşması’nı anlattığı Kızıl Kitap’ın
ilk kısmı bu başlığı taşıyor. Sedov bu duruşmanın
nedenlerini iç ve dış siyasal nedenler başlığında
değerlendiriyor. “İç siyasi nedenler” başlığı altında
Sedov, SSCB içinde toplumsal eşitsizliğin arttığı bir ortamda
bürokrasinin ayrıcalıklarınını savunma gereksinimi üzerinde
duruyor. Stalin iktidarının başından itibaren orta sınıf ve
köylülüğün iktidardaki etkisi gittikçe artmış; işçi sınıfı
her geçen gün iktidardan dışlanmış; “bürokrasi, yasal ve
yasadışı yollarla ulusal gelirin son derece büyük bölümüne el
koymakta”ydı. Bürokrasinin artık savunması gereken birşeyleri
vardı. Ancak eşitsizliğin artması, aynı zamanda hoşnutsuzluğun
artması anlamına da gelmekteydi. İşte bu nedenle “Stalin,
infazlarıyla, Bonapartist bürokrasinin, gasp etmiş olduğu
iktidarı elinde tutma ve ayrıcalıklarını koruma mücadelesinde
hiçbir şeyden geri duramayacağını” işçi sınıfına ve
muhaliflere göstermek istiyordu. “Stalin, Zinovyev ile Kamanev’in
cesetlerini göstererek, ‘eğer benim yanılmazlığımdan kuşku
duyarsanız ve bürokrasinin sessiz köleleri olmayı kabul
etmezseniz, sizi bekleyen şey işte budur’ demektedir.” </span>
</span></div>
<div align="JUSTIFY" style="border: none; margin-bottom: 0cm; margin-top: 0.26cm; padding: 0cm;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Sedov
diğer yandan “dış siyasal nedenler” başlığında bu davanın
uluslararası nedenleri üzerinde duruyor. Stalinist bürokrasinin
konumunu sağlamlaştırması ve dünya burjuvazisine rüştünü
ispatlaması için işçi sınıfıyla, dünya devrimiyle ve
sosyalizmle hiçbir ilişkisinin olmadığını göstermeye ihtiyacı
vardı. “Tek ülkede sosyalizm”, “anayurdu savunma” gibi
teoriler; Stalinizmin Çin, Almanya v.b. ihanetleri bunun için
yeterli olmamıştı. Bu nedenle Stalin, Zinovyev, Kamenev ve diğer
Bolşeviklerin cesetlerine, sadece işçi sınıfını baskı altında
tutma amacıyla değil; aynı zamanda dünya burjuvazisine proleter
enternasyonalizmiyle ve Bolşevik devrimci geçmişiyle (onlara
düşman olmak dışında) hiçbir bağının kalmadığını
göstermek için de ihtiyaç duyar.</span></span></div>
<div align="JUSTIFY" style="border: none; margin-bottom: 0cm; padding: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br />
</span></div>
<div align="JUSTIFY" style="border: none; margin-bottom: 0cm; padding: 0cm;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><b>Gerçekler</b></span></span></div>
<div align="JUSTIFY" style="border: none; margin-bottom: 0cm; padding: 0cm;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Moskova
Duruşmaları’nın hiçbir maddi delili yoktu. Tek delil sanıkların
itiraflarıydı. Birçoğumuzun kafasında Moskova Duruşmaları
sırasında Bolşevik önderlerin suçlamaları neden kabul ettiği
sorusu oluşmuştur. Burada kısaca şunu belirtmekle yetinelim:
sanıklar (aynı zamanda eşleri ve çocukları) ağır bir baskı ve
işkence altındaydı; hayatta kalmalarının tek yolunun iftiraları
kabul ederek mahkemeye çıkabilmek olduğunu düşünüyorlardı;
üstelik birçoğu çok daha önceden Stalin’e siyasi olarak teslim
olmuş durumdaydı. Sedov kitabının önemli bir kısmını
“itiraflar” konusuna ayırmış. Kitap okurun kafasındaki bu tür
sorulara önemli ölçüde yanıt verecek ve gerçeklerin
aydınlanmasına katkıda bulunacaktır.</span></span></div>
<div align="JUSTIFY" style="border: none; margin-bottom: 0cm; margin-top: 0.26cm; padding: 0cm;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Ancak
gerçeklerin tam olarak aydınlanması sadece kitaplarla mümkün
değil. Gerçeklerin ortaya çıkması işçi sınıfının dünya
devrimi mücadelesinin ayrılmaz bir parçasıdır. Troçki,
'Stalin’in Cinayetleri' adlı kitabını şu anlamlı cümlelerle
bitirir: “Tarih, keyfilik ve ayrıcalıkların ahir zaman mabuduna
kurban edilen kanların tek bir damlasını affetmeyecektir…
Devrim, bütün gizli dolapları açacak, bütün davaları gözden
geçirecek, iftiraya uğrayanları temize çıkaracak, keyfiliğin
kurbanları için anıtlar dikecek, cellatların adını sonsuza
değin lanetleyecektir.”</span></span></div>
<div align="RIGHT" style="border: none; margin-bottom: 0.4cm; margin-top: 0.4cm; padding: 0cm;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">M.Özgür
Demir</span></span></div>
İKTİSAT-SİYASEThttp://www.blogger.com/profile/16318194942944217269noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4303536916923426062.post-46424551941876763632013-03-05T14:33:00.001-08:002013-03-12T14:52:22.434-07:00“Zengin Mutfağı” gösterimden kalktı<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div style="line-height: 115%; margin-bottom: 0.35cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span lang="en-US">1977
y</span><span lang="tr-TR">ılında
ilk kez sahnelenen, Vasıf Öngören’in yazdığı ve günümüzde
Şehir Tiyatroları’nda tekrar gösterime sunulan Zengin Mutfağı
gerçekleşen bir provakasyon sonucu gösterimden kaldırıldı. </span>
</span></div>
<div lang="tr-TR" style="line-height: 115%; margin-bottom: 0.35cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Aslı
Öngören’in yeniden tiyatro sahnesine aktardığı oyun, faşist
bir grup tarafından kurt işaretleriyle geçtiğimiz ay protesto
edilmiş ve oyun esnasında yapılan sözlü tacizlerle oyunun
oynanması engellenmeye çalışılmıştı. Bu girişime tüm salon
tarafından tepki gösterilirken, provokatörler alkışlı
protestolarla salondan kovulmuştu. Ve yaşanılan bu olay bahane
edilerek oyun gösterimden kaldırılmıştı.</span></div>
<div style="line-height: 115%; margin-bottom: 0.35cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span lang="tr-TR"></span></span><br />
<a name='more'></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span lang="tr-TR">Gösterimden
kaldırılma kararıyla ilgili ise </span><strong><span style="color: black;"><span lang="tr-TR"><span style="font-weight: normal;">İ</span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span lang="tr-TR"><span style="font-weight: normal;">BB
Şehir Tiyatroları, “</span></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span lang="tr-TR"><i><span style="font-weight: normal;">Başka
oyun tercih ettik, arkasında birşey yok</span></i></span></span></strong><strong><span style="color: black;"><span lang="tr-TR"><span style="font-weight: normal;">"</span></span></span></strong><span lang="tr-TR">
ifadesini kullanmıştı. Elbette bu uygulama AKP'nin geçen yıl
gündeme getirdiği ve Erdoğan'ın “</span><span lang="tr-TR"><i>devletin
tiyatrosu olmaz, hepsini özelleştireceğiz</i></span><span lang="tr-TR">”
biçiminde ifade ettiği kültür-sanat alanlarına müdahale ve
ehlileştirme sürecinden bağımsız ele alınmamalıdır.</span></span></div>
<div style="line-height: 115%; margin-bottom: 0.35cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span lang="en-US">Özellikle
15-16 Haziran i</span><span lang="en-US">şçi
olaylarını, 1971 asker diktatörlüğünün toplumda yarattığı
kargaşayı, insanları muhbir olarak kullanan asker zihniyetini
kıyasıya eleştiren ‘Zengin Mutfağı’, işçi olaylarının
göbeğinde, zengin bir malikânede çalışan fakir insanların
dramını konu edinir. Oyun 1970’li yıllarda ise, Fatih’te
İstanbul Şehir Tiyatroları oyuncularının prova alırken, bombalı
saldırıya uğramıştı. </span>
</span></div>
<div lang="tr-TR" style="line-height: 115%; margin-bottom: 0.35cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Zengin
Mutfağı, 1988 yılında Başar Sabuncu’nun sinemaya aktardığı,
tiyatral haline dokunulmaksızın beyazperdede kendisine yer bulmuş,
Şener Şen’in konudaki başrolü oynaması bir anda tüm
dikkatleri bu oyunun üstüne çekmiştir.
</span></div>
<div style="line-height: 115%; margin-bottom: 0.35cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span lang="en-US">Fa</span><span lang="en-US">şist-provokatör
grupların, sınıf hareketi içerisindeki rolünü çıplak biçimde
teşhir eden “Zengin Mutfağı”nın gösterimden kaldırılması,
egemenler açısından işçi sınıfının deneyimlerini konu alan
ve sınıfa kendi bilincini kavratan bir tiyatro oyununun dahi
“tehlikeli” görüldüğünün aynı zamanda kanıtıdır. Ayrıca
oyunun kaldırılması, özellikle muhalif içerikli sanat
eserlerinin uğradığı fiili ya da yasal sansürü, eleştirel
düşünce ve kültürel alan da dahil uygulanan baskının
şiddetinin her geçen gün arttığına da bir işarettir.</span></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
İKTİSAT-SİYASEThttp://www.blogger.com/profile/16318194942944217269noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4303536916923426062.post-4387555865516336062013-03-05T14:33:00.000-08:002013-03-12T14:52:58.109-07:00Yolsuzluk belgeleri ve üniversite yönetimlerinde çürümüşlük <span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Yaptığı
birçok eylemle kamuoyunda ses getiren sosyalist hacker grubu
Redhack, kısa zaman önce YÖK dosya sisteminden yetkililer
tarafından adeta halı altına süpürülen belgeleri ortaya
çıkarmasıyla birlikte dikkatleri tekrar üzerine çekmişti.
Redhack gerçekleştirdiği eylemle, muhalif ODTÜ öğrencilerine ve
akademisyenlere karşı, birçok üniversite yöneticisinin ve YÖK
yetkililerinin katılımıyla sözüm ona kurulan “Kutsal
İttifak'ın” dayandığı temelleri de bizlere belgelemiş oldu.</span></div>
<div lang="tr-TR" style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br />
</span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span lang="en-US" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Redhack;
</span><span lang="en-US" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">YÖK
dosya sisteminden 60 bin belgeyi ele geçirdi ve bunlar</span><span lang="tr-TR" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">ı
yayınladı. Bu belgeler sayesinde üniversite yöneticilerinin
düzenle kurduğu kokuşmuş bağların ne kadar ileri gittiğini
görmüş bulunuyoruz.</span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br />
</span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span lang="en-US"></span></span><br />
<a name='more'></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span lang="en-US">Redhack’</span><span lang="tr-TR">in
Twitter hesabı üzerinden yayımladığı binlerce döküman
arasındaki üniversite yönetimlerine dair bazı yolsuzluk
icraatları şöyle:</span></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span lang="en-US">-Hacettepe
Üniversitesi’nde Onkoloji Hastanesi Projesi kapsam</span><span lang="tr-TR">ında
yabancı bir şirketten ihale ile alınan 171 kalem makine, malzeme
ve ekipmanla ilgili olarak idari soruşturma açıldı.</span></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span lang="en-US">-Giresun
Üniversitesi’nde 1 profesör, 3 doçent, 2 yard</span><span lang="tr-TR">ımcı
doçent hakkında, “Kalkınma Bakanlığı’ndan 83 kalem makine
teçhizat alımı için tahsis edilen 2.832.000 TL ödeneğin
tamamının sadece 9 kalem makine teçhizat alımı için
kullanılarak, geri kalan 74 kalem teçhizatın alınmaması”
iddiasıyla soruşturma yürütülüyor.</span></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span lang="tr-TR">-</span><span lang="en-US">Uluda</span><span lang="tr-TR">ğ
Üniversitesi’nde, 2007 yılında harç tahsilâtları ve personel
ödemelerinin yapılması karşılığı bir bankanın üniversite
bütçesine aktarması gereken 535 bin TL’nin, rektörlüğün
istemi üzerine Uludağ Üniversitesi Güçlendirme Vakfı’na
aktarılması araştırılıyor.</span></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span lang="en-US">-</span><span lang="tr-TR">İstanbul
Üniversitesi’nin 2009 yılı hesabına ilişkin, bir bankadan
bankacılık işlemleri karşılığında alınan nakdi yardımların
bütçe geliri olarak muhasebe kayıtlarına alınmaması
araştırılıyor. Sayıştay raporunda, 756 bin lira değerindeki
yedi lüks binek otomobilin üniversitenin vakfına verildiği, yine
bankadan verilen yaklaşık 1.5 milyon liralık nakdi yardımın da
bütçe geliri olarak muhasebe kayıtlarına alınmadığı
kaydedildi.</span></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span lang="en-US">-Maliye’nin
belirledi</span><span lang="tr-TR">ği,
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde bazı öğretim üyelerine
toplam 17 milyon TL fazla ödeme yapılması araştırılıyor.</span></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br />
</span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span lang="en-US">Ayrıca
Redhack’</span><span lang="tr-TR">in,
Akdeniz Üniversitesi’ne ilişkin yayınladığı belgeler
arasında, üniversitenin bazı birimlerine ilişkin inşaat işleri,
Olbia Çarşısı’ndaki dükkanların ihaleleri ve 880 adet dizüstü
bilgisayar alımına ilişkin yolsuzluk iddialarını içeren
detaylar da bulunuyor. Üniversite paralarının bir bankanın
hesabında tutulması karşılığında rektör Kurtcephe’nin
kardeşi Y.K’ye banka şubelerinin tamirat işlerinin verildiği
iddiasının yer aldığı belgelerde, aynı bankanın üniversitenin
bir yöneticisini 10 günlük transatlantik gezisine gönderdiği öne
sürülürken, üniversitenin başarı seviyesinin son 3,5 yıl
içinde 18. iken 27. sıraya düştüğü notu dikkat çekiyor.</span></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br />
</span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span lang="en-US">Redhack’</span><span lang="tr-TR">in
Akdeniz Üniversitesi’ne ait yayınladığı belgeler arasında
dikkat çeken bir başka iddia ise; Yabancı Diller Yüksek Okulu’nda
yaşandığı öne sürülen yolsuzluklar. Derse girmeyen bazı
kişilerin hesabına derse girmiş gibi her ay para yatırıldığı
öne sürülen belgelerde, bu bölümde görevli olmayan 5 kişinin
okutman olarak listeye dahil edilip yine derse girmedikleri halde
hesaplarına para yatırıldığı iddialarına da yer veriliyor.</span></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br />
</span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span lang="en-US">Yüksekö</span><span lang="tr-TR">ğretim
Kurulu, özel bir güvenlik sistemine sahip olmasına rağmen nasıl
hacklendiğini ortaya çıkarmak için de kendi içinde soruşturma
başlattı. YÖK yetkilileri belgelerin YÖK’e ait olduğunu
doğruladı.</span></span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br />
</span></div>
<div style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span lang="en-US">Tüm
bu bilgiler göz önünde bulunduruldu</span><span lang="tr-TR">ğunda,
gelecekleri bizzat sistemin ürettiği savaş, vahşi sömürüye
dayanan iş koşulları ve işsizlik tehlikeleriyle “yok edilen”
öğrencilerin yüksek öğrenim gördüğü üniversitelerin ve
onların yönetimlerinin kapitalist sistemle ne kadar bütünleşerek
birer ticari işletmelere dönüştükleri belgelerle görülüyor.
Çeşitli düzenbazlıkların, insan kayırmaların, yolsuzlukların
maddi temellerini oluşturan rekabete dayalı kapitalist sistem bütün
dünyada işçi sınıfının öncülüğünde ortadan kaldırılmadığı
müddetçe, üniversiteler parasız, bilimsel bir eğitim üretmek
yerine kapitalist şirketlere hizmet ve işgücü üreten
ticarethaneler olma yolunda ilerlemeye devam edeceklerdir. </span>
</span></div>
<div align="RIGHT" style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">hande
yıldız</span></div>
İKTİSAT-SİYASEThttp://www.blogger.com/profile/16318194942944217269noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4303536916923426062.post-77638374537286179602013-03-05T14:31:00.000-08:002013-03-12T14:53:50.122-07:00Küresel kriz ve patronların artan saldırıları üzerine<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div style="line-height: 115%; margin-bottom: 0.35cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span lang="en-US">Küresel
ekonominin 2008’deki krizinin ard</span><span lang="tr-TR">ından
içinde bulunduğumuz dönem içinde pek çok ülkede ve çeşitli
sektörlerde işçilere yönelik büyük bir kıyım başlatılmış
durumda. Bu kriz dönemi içinde en büyük işten atma
saldırılarının özellikle sanayi sektöründe artış
gösterdiğini ve bu sektörlerin büyük bir bunalım içinde
olduğunu görüyoruz. </span>
</span></div>
<div style="line-height: 115%; margin-bottom: 0.35cm;">
<span lang="en-US" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 115%;">Ocak
ay</span><span lang="tr-TR" style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 115%;">ında
Yurtiçi Kargo’nun İstanbul, Ankara ve Konya’daki işyerlerinde
çalışan 60 işçi işten atıldı. Şirketin işten atma gerekçesi
“iş daralması ve performans düşüklüğü” ama gerçekte
işçiler DİSK’e bağlı Nakliyat-İş sendikasında
örgütlendikleri için işten atıldılar. İşe geri alınmak için
savcılığa suç duyurusunda bulunan işçiler direnişe geçti ve
yurtiçi kargoya boykot çağrısı yapıldı ancak bu sürece kadar
bir sonuç alınamadı.</span></div>
<div style="line-height: 115%; margin-bottom: 0.35cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span lang="en-US">Taral
Tar</span><span lang="tr-TR">ım
Makina ve Aletleri Fabrikası’nda 27 işçi DİSK’e bağlı
Birleşik Metal-İş Sendikası'na üye olduklar için işten
çıkarıldı. 8 Şubat’ta fabrika önünde basın açıklaması
yapan işçiler “işe sendikalı olarak dönme” talepleri
karşılanana kadar fabrika önündeki bekleyişlerinin süreceğini
belirttiler. İşten atılan işçiler basın açıklamasını hala
fabrikada çalışmakta olan işçi arkadaşlarıyla
gerçekleştirdiler.</span></span></div>
<div style="line-height: 115%; margin-bottom: 0.35cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="color: black;"><span lang="en-US"></span></span></span><br />
<a name='more'></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="color: black;"><span lang="en-US">Trabzon'da
KTÜ Farabi Hastanesi'nde y</span></span><span style="color: black;"><span lang="tr-TR">ılbaşı
gecesi 68 temizlik, 17 güvenlik elemanı olmak üzere toplam 85
taşeron işçisinin işine son verildi. Hastane yönetimi önce ‘Biz
değil taşeron şirket işten çıkardı’ dese de gerçek kısa
sürede anlaşıldı. Üniversite yönetiminin ‘kamunun ihtiyacı
ve tasarruf’ gibi gerekçeler öne sürmesiyle asıl muhatabın
kendisi olduğu ortaya çıktı. İşlerine bir gece yarısı son
verilen işçiler tam 48 gündür KTÜ Acil Servisi önünde
direnişte.</span></span></span></div>
<div style="line-height: 115%; margin-bottom: 0.35cm;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="color: black;"><span lang="en-US">Tekirda</span></span><span style="color: black;"><span lang="tr-TR">ğ’ın
Çorlu ilçesindeki Avrupa Serbest Bölgesi’nde bulunan Daiyang-SK
Networks Fabrikası’nda Koreli patronla Birleşik Metal-İş
sendikası arasında yapılan toplu sözleşme görüşmelerinde
ücretlerin arttırılması konusunda uzlaşma sağlanamamış ve 150
işçi, 14 Kasım 2012 tarihinde greve çıkmıştı. Bu fabrikadaki
işçiler, 2010 yılında DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş
sendikasında örgütlenmiş; işçilerin sendikaya üye olduğu
haberini alan Koreli patron da, sendikadan ayrılmaya “ikna
edemediği” 16 işçiyi işten atmıştı.</span></span></span></div>
<div lang="tr-TR" style="line-height: 115%; margin-bottom: 0.35cm;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">İzmir
Pınarbaşı bölgesinde BMC şirketine ait iki ayrı fabrikada Türk
Metal sendikasında örgütlü olarak çalışan 1800'e yakın BMC
işçisi, maaşlarını 8-10 aydır düzenli olarak alamadıkları
için, iş bırakma eylemi yaptı. İşçilerle patronları karşı
karşıya getirmemeyi amaçlayan sınıf işbirlikçi politikalarıyla
ve Türk milliyetçiliğiyle tanınan Türk Metal sendikası ile BMC
şirketi arasındaki görüşmelerde, şirket yöneticileri defalarca
maaşların ödeneceği sözü vermiş; maaşlar buna rağmen düzenli
olarak ödenmediği için, Türk Metal sendikası BMC işçisinin
biriken öfkesini yatıştırmak için göstermelik eylemlere
başvurmuştu. Mücadeleyi yasal sınırlar içinde tutmaya çalışan
sendika, işçilerin yaptığı basınca dayanamayarak önderliği
almak zorunda kaldı.</span></span></div>
<div lang="tr-TR" style="line-height: 115%; margin-bottom: 0.35cm;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Yanlış
bir şekilde işçi örgütü olarak adledilen sendikalar ise, bu
saldırılara cevap vermek şöyle dursun, sermaye sınıfının
gardiyanlığına soyunmuş durumdadırlar. Onlar işçi sınfının
mücadelesini düzen sınırları içerisinde tutmak için
çabalamaktadır ve bugün işçi sınıfının taban örgütlerini
inşa etmesinin aciliyeti hiç olmadığı kadar bulunmaktadır.</span></span></div>
<div style="line-height: 115%; margin-bottom: 0.35cm;">
<span style="color: black;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span lang="tr-TR">İşçiler,
bu yolda işyeri ve fabrika komiteleri biçiminde kendi öz
örgütlerini kurmaya başladıkça, gerçekte sermaye sınıfından
daha güçlü olduklarının da adım adım bilincine varacaklardır.
Bu mücadelede Marksistlere düşen görev, bu perspektifi işçi
sınıfı içerisinde ısrarla anlatmak, öğrencileri ve ezilen
kesimleri bu mücadelede ortaklaştırmak ve işçi sınıfının bu
süreçte başlıca ihtiyacı olan Marksist devrimci partisini inşa
etmektir.</span></span></span></div>
İKTİSAT-SİYASEThttp://www.blogger.com/profile/16318194942944217269noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4303536916923426062.post-65472191475939891662013-03-05T14:28:00.000-08:002013-03-12T14:51:42.720-07:00Erkek egemenliğine ve kapitalizme karşı toplumsal eşitlik mücadelesinde birleşelim!<blockquote class="tr_bq">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="line-height: 100%;">Bugün “Dünya
Emekçi Kadınlar Günü” vurgusunu öne çıkarmak her zamankinden
daha fazla önem kazanıyor. Egemenler işçi sınıfının tarihsel
olarak en önemli mücadele günlerinden biri olan 8 Mart’ın
gittikçe daha çok içini boşaltmaya çalışıyorlar. Kapitalist
tüketim çılgınlığıyla sınıfsal özünü boşaltma çabası
veren egemenlere karşı 8 Mart’ın işçi sınıfının birleşik
mücadele günü olduğunu vurgulamak büyük önem taşıyor.</span><span style="line-height: 100%;">Emekçi kadınlar,
işyerinde, fabrikada ve evde çalışan tüm kadınlardır. Onlar,
dünyanın her yerinde başbakan veya bakan olarak ya da büyük
şirket ve bankaların sahibi, yöneticisi olarak bu sistemin ve
cinsel baskının sürdürücüsü olan kadınlar değiller. Emekleri
sömürülen, evde, işte, okulda ve sokakta taciz edilen ve tecavüze
uğrayan; geceleri sokağa çıkamayan, şiddet gören, bedenlerini
satmaya zorlanan ve katledilen kadınların ve lgbt’lerin
ezilmelerinin nedeni tüm kurumlarıyla erkek egemenliğini savunan
burjuva toplumdur.</span><span style="line-height: 100%;">Cinsel baskı ve
eşitsizliğin kökeni üretim araçlarının özel mülkiyeti
üzerine kurulu sınıflı toplumlardır ve onun en gelişmiş hali
olan kapitalizmin kadın-erkek tüm işçi sınıfı eliyle ortadan
kaldırılması sorunun çözümünün başlangıcı anlamına
gelecektir.</span></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="line-height: 16px;"><br /></span>
</span><br />
<a name='more'></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="line-height: 100%;">Bugün, patronların,
erkek işçilerle eşit değerde işe eşit ücret vermediği emekçi
kadınlar esnek, güvencesiz çalıştırılmakta, işyerlerinde
cinsel ayrımcılığa ve mobbinge (iş yerinde yıldırma ve
psikolojik şiddet) maruz kalmaktadır. Son yapılan araştırmalar,
Türkiye’de 3,5 milyon kadının kayıt dışı çalıştığını
gösteriyor. Kadınların çalışma hayatındaki istihdam oranı her
geçen gün azalmaktadır. Evden çalışmayla, esnek ve güvencesiz
çalışma koşullarıyla, kadınlar ucuz iş gücüne dahil
edildiler. Böylelikle kadınlar izin, ihbar ve kıdem tazminatı
gibi haklardan da mahrum bırakıldı.</span><span style="line-height: 100%;">Ayrıca, devletin
sorumluluğu olan çocuk, yaşlı ve hasta bakımı gibi işler,
sadece kadınların yapması gereken işler haline getirilmiş
durumda. Hükümetlerin ürettiği politikalarla kadınların asıl
yerinin evi ve kocasının yanı olduğu anlayışı yerleştirilmeye
çalışılmaktadır. Kısacası kadınlar eve hapsedilmek
istenmektedir. Kürtaj ve sezaryen hakkının gasp edilmeye
çalışılması hiç şüphesiz egemenlerin nüfus politikalarının
ve kadınları “çocuk üretim aracı” olarak görmelerinin bir
ürünüdür. Kadınların cinsiyetçi işbölümüne dayanan ev
işlerinden kurtulması için çocuk yetiştirme, yaşlıların
bakımı ve ev işlerinin toplumsallaştırılması, kadınların
istihdamının önündeki tüm engellerin kaldırılması
gerekmektedir.</span><span style="line-height: 100%;">Tüm bu sorunlar
emekçi kadınların ve lgbt’lerin değişmez kaderi değildir.
Burjuva cinsel kimlik politikaları ise maruz kaldığımız bütün
sorunların kaynağı olan özel mülkiyet ve ücretli emek sömürüsü
sistemine son vermek şöyle dursun, bizi bu sisteme karşı
mücadeleden alıkoymaktadır. Cinsel baskı ve ezilmeye, cinsiyet
temelinde karşı çıkmaya çalışmak tam da egemenlerin istediği
gibi sorunun çözümünü yaratacak özneyi, yani işçi sınıfını
kadın ve erkek olarak bölmek anlamına geliyor. Kadınların
ezilmesinin nedeni tek tek birey olarak erkekler değil, ama bir
bütün olarak erkek egemen kapitalist sistemdir.</span><span style="line-height: 100%;">Kurtuluşumuz,
cinsel kimliğimizi ve tercihlerimizi bir yana atmadan, tüm cinsel,
ulusal ve dini kimliklerden emekçileri bir araya getiren işçi-emekçi
kimliğimiz altında mücadeleye girişmekten geçiyor. Erkek
egemenliğine karşı sınıf mücadelesi temelinde örgütlenmek,
uğradığımız hak ihlallerine, cinayetlere, cinsiyetçi iş
bölümüne ve cinsiyete dayalı her türlü eşitsizliğe karşı
bir mücadele anlamına geliyor.</span><span style="line-height: 100%;">Bu, sınıf
kardeşleriyle birlikte, 1857 yılında greve giden, eşit işe eşit
ücret ve 8 saatlik işgünü mücadelelerinde, 15-16 Haziranlar ve
Zonguldak Madenci Yürüyüşü’nde en önde olan; Paris </span><span style="line-height: 100%;">Komünü
barikatlarında savaşan, 1917 Şubat Devrimi’ni başlatan kadın
emekçilerin yoludur.</span><span style="line-height: 100%;">Bu yol, cinsiyete
dayalı eşitsizliklere karşı siyasi eşitlik mücadelesini bu
eşitsizlikleri ortadan kaldıracak bir toplumsal devrim hedefiyle
birleştiren sosyalist kadınların yoludur.</span><span style="line-height: 100%;">“Erkek egemen
kapitalizme karşı, devrimci sınıf mücadelesi ve sosyalizm”
sloganını kadın-erkek tüm emekçilerle birlikte yükseltelim.
Okullarda, iş yerlerinde, sokaklarda ve evde erkek egemen sınıflı
toplumun üzerimizde kurmaya çalıştığı tahakküme birlikte son
verelim!</span><span style="line-height: 100%;">Yaşasın
kadın-erkek emekçilerin birleşik mücadelesi!</span><span style="line-height: 100%;">Yaşasın Dünya
Emekçi Kadınlar Günü!</span></span></blockquote>
<div style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">
</div>
<div style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">
<blockquote class="tr_bq">
<br /></blockquote>
</div>
İKTİSAT-SİYASEThttp://www.blogger.com/profile/16318194942944217269noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4303536916923426062.post-1682868075997231372012-12-16T20:12:00.004-08:002012-12-16T20:12:45.513-08:00Rektör Adayları Sözde Seçim İçin Yarışıyor!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5Db9iJra_y-eWj80aE4sjk_QDG_dQHNpu6SVZPtpLm_LfZpS0FV6_UqdI8EqtNk13PcgTcK5qWWzMgOQaQZGHTD_mDOGCLUopkO-0NdTI6wCh9cMnZHigFFmHPm54fp6_SBXRyj4jgHE/s1600/afis-bild-rekt.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="426" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5Db9iJra_y-eWj80aE4sjk_QDG_dQHNpu6SVZPtpLm_LfZpS0FV6_UqdI8EqtNk13PcgTcK5qWWzMgOQaQZGHTD_mDOGCLUopkO-0NdTI6wCh9cMnZHigFFmHPm54fp6_SBXRyj4jgHE/s640/afis-bild-rekt.jpg" width="640" /></a></div>
<br />İKTİSAT-SİYASEThttp://www.blogger.com/profile/16318194942944217269noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4303536916923426062.post-30785883571801232102012-12-16T20:06:00.001-08:002012-12-16T20:06:07.820-08:00Üniversite-Sermaye İşbirliğine Hayır! Yaşasın Özgür Emekçiler Üniversitesi!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTB-RMddVQ-kNkBhzxflsDJnIuLlSlF-EK7fBHNxNjkpf3NANBcIyz8FxQ0xt8MpD7Yj3TTl6Ph9d4PUCh_DjnNR5w5t2lg6EbY5eYKmDDtXUHSXFyX2JGZfNBAoA67Xb7BgM3WddJAr4/s1600/rekt-afis1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTB-RMddVQ-kNkBhzxflsDJnIuLlSlF-EK7fBHNxNjkpf3NANBcIyz8FxQ0xt8MpD7Yj3TTl6Ph9d4PUCh_DjnNR5w5t2lg6EbY5eYKmDDtXUHSXFyX2JGZfNBAoA67Xb7BgM3WddJAr4/s640/rekt-afis1.jpg" width="452" /></a></div>
<br />İKTİSAT-SİYASEThttp://www.blogger.com/profile/16318194942944217269noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4303536916923426062.post-12946957168690051172012-12-16T19:59:00.001-08:002012-12-16T20:00:06.023-08:00Üniversiteler Şirket, Öğrenciler Müşteri Değildir!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3Wpf6NvMgLxKzEYS6Y4bXHxBsBrf4uF9uUV7wZ0AKfUr8MiExsQ0KXumZHPneGa07-PCk2DgFfh4Ajwgy_WLZGHeXhz0ta2rPtygParcU3cAxuJsm1iqUqTQJ79jlHzB1do4aXUHFM0g/s1600/rekt-afis2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3Wpf6NvMgLxKzEYS6Y4bXHxBsBrf4uF9uUV7wZ0AKfUr8MiExsQ0KXumZHPneGa07-PCk2DgFfh4Ajwgy_WLZGHeXhz0ta2rPtygParcU3cAxuJsm1iqUqTQJ79jlHzB1do4aXUHFM0g/s640/rekt-afis2.jpg" width="452" /></a></div>
<br />İKTİSAT-SİYASEThttp://www.blogger.com/profile/16318194942944217269noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4303536916923426062.post-13545688468325065672012-11-07T14:03:00.001-08:002012-11-07T14:03:52.300-08:00Kapitalizme Karşı Tek Gerçek Alternatif Sosyalizmdir!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEinhX8KJHxtSm1HVKaTYSyq9y6NMchrlYkGcfCTRd3_zHIE9m0vZrb363LMkhyk_kVRzQOVquRqOZIG2g3lUGPGp8sSdoUYVr4URVUBBuZCZZZZn-K4Y_B9fC0C7wNLEQ1NvBB8td77gFc/s1600/y%C3%B6k2-3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEinhX8KJHxtSm1HVKaTYSyq9y6NMchrlYkGcfCTRd3_zHIE9m0vZrb363LMkhyk_kVRzQOVquRqOZIG2g3lUGPGp8sSdoUYVr4URVUBBuZCZZZZn-K4Y_B9fC0C7wNLEQ1NvBB8td77gFc/s640/y%C3%B6k2-3.jpg" width="452" /></a></div>
<br />İKTİSAT-SİYASEThttp://www.blogger.com/profile/16318194942944217269noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4303536916923426062.post-27550526006359326762012-11-05T11:06:00.000-08:002012-11-05T11:06:33.329-08:00Kapitalizme ve YÖK'e Karşı Yaşasın Özgür Emekçiler Üniversitesi!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3VUrMry0s2hMx1JgHOEORTxjUThbyCCnoA-f0n7-l_3cnuzX4-tvVSEYkX5i4TQvVCk55s2gSL_C_VeKM0gQOHXlf4B9Uv0hwlv5eSMZDqkG3whXiBM-sieED1dnLtZtvX7dEIl06auc/s1600/y%C3%B6k1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3VUrMry0s2hMx1JgHOEORTxjUThbyCCnoA-f0n7-l_3cnuzX4-tvVSEYkX5i4TQvVCk55s2gSL_C_VeKM0gQOHXlf4B9Uv0hwlv5eSMZDqkG3whXiBM-sieED1dnLtZtvX7dEIl06auc/s640/y%C3%B6k1.jpg" width="452" /></a></div>
<br />İKTİSAT-SİYASEThttp://www.blogger.com/profile/16318194942944217269noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4303536916923426062.post-6752636331318592052012-11-03T08:57:00.001-07:002012-11-03T09:46:30.436-07:00Türkiye’de Yüksek Öğretim ve YÖK <div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 9pt;">12 Eylül rejiminin bir kalıntısı olan Yüksek Öğretim
Kurumu (YÖK), askeri diktatörlüğün üniversiteleri/ üniversite öğrencilerini
disipline etmek ve yüksek öğretimi serbest piyasa ekonomisine dahil etmek için
oluşturduğu bir kurumdur. YÖK, siyasi iktidarda yaşanan değişikliklere ve
ekonominin ihtiyaçlarına paralel olarak zaman içinde bir değişim yaşamakla
birlikte, öz olarak kurulduğu andan itibaren bu işlevlerini
sürdürmektedir.</span><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 9pt;"> </span><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 9pt;">Bununla birlikte,
özellikle 28 Şubat sonrasında ve AKP iktidarının ilk yıllarında YÖK üzerinden
yaşanan iktidar mücadelesi, bu kurumun sadece öğrenciler üzerinde bir baskı
aygıtı olmadığını; burjuvazi için kapitalist sistemin ekonomik ve ideolojik
yeniden üretimi açısından vazgeçilmezliğini gözler önüne sermiştir.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; mso-ansi-language: TR;"></span></b></div>
<a name='more'></a><div style="text-align: justify;">
<b>YÖK’ün kuruluşu<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; mso-ansi-language: TR;">Gerek ülkenin 1960’ların sonlarından başlayarak içine
girdiği ekonomik ve siyasi krizi aşmak gerekse 1977’de doruk noktasına ulaşmış
olan işçi sınıfı ve devrimci hareketin yükselişini önlemek görevi, burjuvazinin
en büyük iki partisi CHP ve AP tarafından yerine getirilememişti. Bu durum,
Türkiye’yi yeni bir askeri müdahaleyle karşı karşıya getirdi. <o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; mso-ansi-language: TR;">Türkiye burjuvazisinin 12 Mart döneminden çıkardığı
başlıca derslerden biri, genel olarak devrimci hareketi ve onun beslendiği en
önemli kaynak olan gençlik hareketini ezmenin ve işçi sınıfına geri adım
attırmanın yolunun daha fazla fiziksel ve ideolojik baskıdan geçtiğiydi.
Gençlik hareketi, 12 Mart müdahalesinin ardından kısa süre içinde toparlanıp
daha güçlü bir şekilde ortaya çıkmıştı. Buna karşın, 12 Eylül askeri
diktatörlüğü sonrasında böyle bir toparlanma yaşanmadı. Bunun en önemli nedenlerinden
biri, tekelci burjuvazinin işçi sınıfına ve gençliğe yönelik çok yönlü ve
kapsamlı saldırısıdır. <o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; mso-ansi-language: TR;">Öğrencilerin toplumsal yaşamdan kopartılması yönünde
düzenlemelerin ve idari-siyasi baskıların üniversitelerdeki uygulayıcısı YÖK
oldu. Devlet, özellikle 1960’lardan sonra kitleselleşen öğrenci hareketiyle
birlikte, üniversiteler üzerindeki denetimini yitirmekte olduğunu fark etmişti.
Devletin kapitalist ideolojiyi yeni kuşağa aktardığı; sistemin devamı ve
gelişmesi için ona gerekli olan kalifiye elemanları yetiştirdiği
üniversitelerdeki denetimi elinde tutması yaşamsal öneme sahipti. Devlet,
1970’li yıllarda elinden kaçırmış olduğu bu denetimi, 1980 darbesinden sonra,
YÖK ile kurumsallaştırdı. <o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; mso-ansi-language: TR;">YÖK, devletin üniversiteler üzerindeki doğrudan
egemenliğini sağlayacak merkezi bir yönetim arayışının ürünü oldu. YÖK’ün
kontrolü altında, öğrencilerin her türlü sistem karşıtı hareketinin eritilmesi
amacıyla, ilk elde öğrenci dernekleri kapatıldı. YÖK’ün uygulamalarına karşı
çıkan binlerce öğrenci okuldan atıldı, üniversitelerde kalanların ise öğrenci
kitlesi ile bağları zayıflatıldı ve öğrenciler üzerinde bir kışla disiplini
kuruldu. Sol ve sosyalist dünya görüşünün öğrenciler üzerindeki etkisi,
Atatürkçülük kılıfı altında sunulan “Türk-İslam Sentezi” eliyle geriletilmeye
çalışıldı. Kısacası tüm bu uygulamalarla hedeflenen, 80 öncesinden tamamen
farklı bir öğrenci kitlesi yaratmak, sinmeyen öğrenciler üzerinde de
soruşturma, uzaklaştırma, tutuklamalarla baskı kurmaktı. <o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; mso-ansi-language: TR;">YÖK bu amacını gerçekleştirmek için sadece öğrenciler
üzerinde değil öğretim elemanları üzerinde de yoğun baskı kurdu. Bu amaçla,
1402 sayılı sıkıyönetim yasasına dayanılarak, yüzlerce öğretim elemanı yüksek
öğretim kurumlarından uzaklaştırıldı, kalanlar da istifaya zorlandı. Böylece
saf dışı bırakılan muhalif öğretim elemanlarının yerine üniversitelerde
politikaya ilgisiz ya da Türk-İslam Sentezci, askeri diktatörlüğün
politikalarıyla uyumlu bir öğretim elemanı kadrosu yaratıldı.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; mso-ansi-language: TR;">YÖK’ün kuruluşunun ikinci bir amacı daha vardı:
Yeni-liberal politikaların bir parçası olarak üniversite eğitiminin serbest
piyasa içinde alınıp satılan bir meta haline getirilmesi ve
araştırma-geliştirme faaliyetlerinin sermayenin talepleri doğrultusunda
yürütülmesi. Daha önce devletin tekelinde olan alanlar özelleştirmeler yoluyla
piyasa sürecine dahil edilirken, eğitim kurumları da kamusal kaynakların
kıtlığı, devlet okullarındaki eğitimin kalitesiz olduğu, yüksek eğitimin özel
faydasının toplumsal faydadan daha fazla olduğu (yarı-kamusal hizmet tanımı),
eğitimin de diğer hizmetler gibi piyasanın gereklerine uyarlanması gerektiği
vb. argümanlarla özelleştirilmeye başlandı.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; mso-ansi-language: TR;">Küreselleşen dünya ekonomisiyle bütünleşmek için gerekli
teknolojik gelişmelerin ana kaynağı olan üniversitelerin araştırma
çalışmalarının tamamen sermayenin talepleri doğrultusunda yürütülmesi
gerekiyordu. Bu, üniversitelerin içine girdiği yeni dönemin manifestosu olan
1994 TÜSİAD Raporu’nda “girişimci üniversite modeli” olarak ifade edilmişti. Bu
model üniversitelerin kapitalist şirketlerle çok daha dolaysız bir şekilde
bütünleşmesini öngörüyordu. Kısacası, YÖK’ün kurulmasının altında yatan amaç;
üniversitelerin serbest piyasa sistemiyle bütünleşmesi ve hiçbir şeye tepki
göstermeyen, apolitik bir öğrenci kitlesinin yaratılmasıydı.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; mso-ansi-language: TR;">İktidar mücadelesinin aracı olarak YÖK<o:p></o:p></span></b></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; mso-ansi-language: TR;">90’lı yıllarda kurulan koalisyon hükümetleri, tekelci
burjuvazinin küresel sermaye ile bütünleşme projesini uygulamakta yetersiz
kalmış; ülke ekonomisi, kısır siyasi tartışmalar eşliğinde ciddi bir krize
girmişti. Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi’nin oluşturduğu “Refah-Yol”
hükümeti, 8 Temmuz 1996'da Meclis'te güvenoyu aldı. Bu hükümetin kimi popülist
uygulamaları ve RP yetkililerinin İslamcı açıklamaları gerek Genelkurmay’da
gerekse egemen sınıf içinde rahatsızlık yaratıyordu. Bu ortamda, 28 Şubat
1997'de yapılan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı dokuz saat sürdü. MGK,
"laikliğin Türkiye'de demokrasi ve hukukun teminatı olduğunu" sert
bir şekilde vurguladı.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; mso-ansi-language: TR;">Türkiye tarihinde daha önce gerçekleşen tüm darbe,
müdahale ve muhtıralarda olduğu gibi 28 Şubat 1997 sürecinde de tekelci
burjuvazinin programı uygulamaya kondu. Bu programın en önemli
uygulayıcılarından biri YÖK’tü. O dönemde Kemal Gürüz’ün başkanlığında olan
kurum, bir anda, siyasi iktidar mücadelesinin merkezine yerleşti. <o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; mso-ansi-language: TR;">YÖK, AKP hükümetinin ilk yıllarında, 28 Şubat
programındaki rolünü oynamaya devam ediyor; AKP hükümeti de YÖK’e karşı
ihtiyatlı davranıyordu. AKP hükümeti 2003 yılında “idari ve akademik özerklik”
gerekçeleriyle YÖK yasasının yerini alacak Yüksek Eğitim Kurumu (YEK) yasa
tasarısını hazırlamış ancak bunu yasalaştıramamıştı. AKP, 2004 yılında, YÖK’ün
yetkilerini Milli Eğitim Bakanlığı’na devrederek bu kurumu işlevsizleştirmeye
çalıştı. Bir yıl önce özerklikten bahseden AKP, üniversiteye giriş sürecinde
katsayı hesaplamalarını doğrudan kendisi belirlemeye başlamıştı. 2003 yılında
Kemal Gürüz’ün yerine YÖK’ün başkanlığına getirilen Erdoğan Teziç, AKP’nin bu
politikasına karşı muhalefeti sürdürdü. Yıllardır öğrenciler üzerinde kışla
disiplini uygulamış olan YÖK, AKP’nin müdahaleleri karşısında, özerkliği
savunmaya başlamıştı.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; mso-ansi-language: TR;">Bu yıllarda AKP'nin eğitim alanındaki politikalarına
baktığımızda, gerçekte YÖK'ün uyguladığı politikaları hiç şaşmadan devam
ettirdiği görülecektir. AKP hükümeti YÖK'ün öğrenciler ve eğitim sistemi
üzerindeki baskısını ortadan kaldırıp eğitim kurumlarının demokratikleşmesi
yönünde adımlar atmıyor; tam tersine, YÖK'ün görev ve yetkilerini kendi elinde
toplamak istiyordu. <o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; mso-ansi-language: TR;">AKP ile YÖK arasındaki hegemonya mücadelesi, 2007 yılında
Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte AKP lehine sonuçlandı.
YÖK’ün AKP’nin denetimine girdiği bu yıllar sadece bu kurum üzerinde değil;
AKP’nin ordu dahil birçok devlet kurumunda kontrolü ele geçirdiği bir döneme
denk düşmektedir. Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesi öncesinde “Cumhuriyet
mitingleri” ile ulusalcı-statükocu kanat son kozunu oynamış ve AKP karşısında
yenilgiye uğramıştı. Cumhurbaşkanlığı makamı, hem üniversite rektörlerini hem
de YÖK başkanını atama yetkisiyle, yüksek öğretim üzerinde belirleyiciydi.
Abdullah Gül, Erdoğan Teziç'in görev süresinin sona ermesinin ardından, Aralık
2007 tarihinde, hükümet yanlısı Yusuf Ziya Özcan’ı YÖK Başkanlığına atadı. <o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; mso-ansi-language: TR;">Kurulduğu günlerde YÖK tartışmasına ilgisiz kalan,
bilimsel özerkliği ve özgürlüğü pek fazla önemsemeyen AKP, ibre kendisine
döndüğünde YÖK‘ün yeminli düşmanı haline gelmişti. AKP’li kadrolar, türban
yasağına karşı, “bireysel özgürlüklerimiz elimizden alınıyor” diye dava üstüne
dava açıyor; konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi‘ne kadar taşıyorlardı.
Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül‘ün eşi Hayrünnisa Gül de bu davacılar
arasındaydı.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; mso-ansi-language: TR;">YÖK başkanlığına, Yusuf Ziya Özcan’ın ardından yine AKP’ye
yakınlığıyla bilinen Gökhan Çetinsaya’nın atanmasıyla birlikte “YÖK’te reform”
sesleri de tekrar yükselmeye başladı. Çetinsaya yönetimi üniversitelerin
ticarileşmesi ve Bologna süreci kapsamında bir dizi kararın kararlılıkla
sürdürüleceğini ifade ederken, TÜSİAD-YÖK görüşmesiyle güven tazelendi. Yine,
yakın dönemde değiştirilen YÖK yönetmeliği, YÖK’ün demokratikleştirildiği
yalanı üzerinden burjuva basına servis edildi. Fakat yeni YÖK yönetmeliği de
“afiş veya pankart asmak, basın açıklaması gerçekleştirmek” gibi en temel
demokratik hakları ceza kapsamına alıyor. <o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; mso-ansi-language: TR;">Tüm demokratikleşme yalanlarına karşın, son çıkan
yönetmeliklerin açık baskıcı yanları, devrimci ve Kürt öğrenciler üzerinde
artan baskılar ve yüksek öğretimin metalaşmasına dönük uygulamalar, YÖK’ün 12
Eylül’le başlayan işlevlerinin AKP egemenliği altında da devam ettirildiğini
gösteriyor. YÖK, hangi parti iktidarda olursa olsun, yönetici seçkinler için,
bir yandan üniversite gençliğini devlet denetimi altında uluslararası sermayeye
pazarlamanın, onları el altında tutmanın ve milliyetçi ya da dinci gerici
burjuva ideolojilerle zehirlemenin; öte yandan da sermayeye yüksek kâr
sağlamanın bir aracı olmaya devam ediyor.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
İKTİSAT-SİYASEThttp://www.blogger.com/profile/16318194942944217269noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4303536916923426062.post-80997328091458344272012-11-03T08:55:00.001-07:002012-11-03T09:47:19.938-07:00Tom Henehan’ın Öldürülmesinin 35. Yılı<br />
<div class="MsoNormal">
<!--[if gte vml 1]><v:shapetype
id="_x0000_t75" coordsize="21600,21600" o:spt="75" o:preferrelative="t"
path="m@4@5l@4@11@9@11@9@5xe" filled="f" stroked="f">
<v:stroke joinstyle="miter"/>
<v:formulas>
<v:f eqn="if lineDrawn pixelLineWidth 0"/>
<v:f eqn="sum @0 1 0"/>
<v:f eqn="sum 0 0 @1"/>
<v:f eqn="prod @2 1 2"/>
<v:f eqn="prod @3 21600 pixelWidth"/>
<v:f eqn="prod @3 21600 pixelHeight"/>
<v:f eqn="sum @0 0 1"/>
<v:f eqn="prod @6 1 2"/>
<v:f eqn="prod @7 21600 pixelWidth"/>
<v:f eqn="sum @8 21600 0"/>
<v:f eqn="prod @7 21600 pixelHeight"/>
<v:f eqn="sum @10 21600 0"/>
</v:formulas>
<v:path o:extrusionok="f" gradientshapeok="t" o:connecttype="rect"/>
<o:lock v:ext="edit" aspectratio="t"/>
</v:shapetype><v:shape id="Resim_x0020_1" o:spid="_x0000_i1025" type="#_x0000_t75"
alt="http://www.wsws.org/images/2012oct/o16-tomh-navy-480.jpg" style='width:5in;
height:288.75pt;visibility:visible'>
<v:imagedata src="file:///C:\Users\Simge\AppData\Local\Temp\msohtmlclip1\01\clip_image001.jpg"
o:title="o16-tomh-navy-480"/>
</v:shape><![endif]--><!--[if !vml]--><!--[endif]--><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNmeoL5gc8-4if6inSaJ_uQ9RnZksNAEBCSHomAc7aOahK04DXlaKOu18ymc8aM4Nedn0SyrytiElUyCub1wMn0TkJBOjX96H-vbz2akYnEeB_ucrsx5T2cehXdJ51ZsAyb9MIkRB0Ruk/s1600/tom.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="160" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNmeoL5gc8-4if6inSaJ_uQ9RnZksNAEBCSHomAc7aOahK04DXlaKOu18ymc8aM4Nedn0SyrytiElUyCub1wMn0TkJBOjX96H-vbz2akYnEeB_ucrsx5T2cehXdJ51ZsAyb9MIkRB0Ruk/s200/tom.jpg" width="200" /></a><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 9pt; line-height: 15.9pt;">Ekim 2012,
Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin ABD’deki şubesi Sosyalist
Eşitlik Partisi’nin (SEP) önceli İşçiler Birliği’nin Siyasi Komite üyesi Tom
Henehan’ın öldürülmesinin otuz beşinci yıldönümü.</span><br />
<div class="MsoNormal" style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-color: white; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; line-height: 15.9pt; margin-bottom: 0.0001pt;">
<span style="color: #333333; font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; mso-bidi-font-family: Arial; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Tom, 16 Mart
1951’de Wisconsin eyaletinin Milwaukee kentinde doğmuştu. Yaşamını işçi
sınıfının siyasi eğitimine ve kurtuluşuna adamış olan Tom, Mart 1973’te İşçiler
Birliği’ne katılmıştı.</span><span style="color: #333333; font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 9.0pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-color: white; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; line-height: 15.9pt; margin-bottom: 0.0001pt;">
<span style="color: #333333; font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; mso-bidi-font-family: Arial; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Tom,
partideki dört yıllık yaşamı boyunca ABD’de ve uluslararası düzeyde gençlik
hareketinin gelişiminde önemli bir rol oynamıştı. </span><br />
<a name='more'></a><span style="color: #333333; font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; mso-bidi-font-family: Arial; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">İşçiler Birliği’nin Batı
Virginia’daki ve Kentucky’deki maden işçileri içinde yayılmasında özellikle
aktifti. O, tanıştığı ve birlikte çalıştığı herkesin üzerinde büyük ve
unutulmaz bir etki bıraktı.</span><span style="color: #333333; font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 9.0pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-color: white; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; line-height: 15.9pt; margin-bottom: 0.0001pt;">
<span style="color: #333333; font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; mso-bidi-font-family: Arial; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">İşçiler
Birliği’nin ve Genç Sosyalistler’in üyeleri, fabrika kapılarında, kömür
madenlerinde, alışveriş merkezlerinde ve yüksek okul yerleşkelerinde, Tom
Henehan’ın öldürülmesinin bütün işçi sınıfına yönelik siyasi bir saldırı
olduğunu anlattılar. O saldırı, İşçiler Birliği’ni yıldırmayı ve onun Amerikan
işçi sınıfı içinde sosyalist bir önderlik inşa etme çabalarını durdurmayı amaçlıyordu.
Tom’un ölümü, partinin New York’taki belediye işçileri, Batı Virginia ile
Kentucky’deki madenciler ve diğer militan işçi kesimleri içinde önemli bir etki
oluşturmaya başladığı bir dönemde gerçekleşmişti.</span><span style="color: #333333; font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 9.0pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
</div>
</div>
İKTİSAT-SİYASEThttp://www.blogger.com/profile/16318194942944217269noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4303536916923426062.post-33121569122761249242012-11-03T08:49:00.003-07:002012-11-03T09:45:50.346-07:00Küreselleşme ve Üniversitelerin Dönüşümü <div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 9pt; line-height: 115%;">Üniversiteler, geçmişte de
sermayenin nitelikli/beyaz yakalı işgücü ihtiyacının başlıca karşılayıcısı
işlevini yerine getiriyorlardı. Özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında, tüm
dünyada üniversiteler işçi sınıfından gençlerin de gidebileceği şekilde
dönüştürüldü. Bunun nedeni, kapitalizmin, artık toplumun geniş kesimini
oluşturan işçi çocuklarına da ihtiyaç duymasıydı. Dönemin ulusal pazar üzerinde
yükselen ithal ikameci kalkınma modeli çerçevesinde, her bir ülkenin burjuvazisi
ağırlıklı olarak kendi ulusal pazarındaki sermaye birikimini geliştirmek ve
ihtiyaç duyduğu işgücünü buna uygun biçimde üretmek gerekliliğiyle karşı
karşıyaydı.</span></div>
<a name='more'></a><div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Bu dönem, üniversitelerin,
dolayısıyla akademik özgürlüklerin ve özerk üniversitenin altın çağıydı.
“Sosyal devlet”, ulusal ekonominin ihtiyaçları gereği üniversiteleri mali
olarak destekliyor, akademik çalışmanın önünü açıyordu (elbette bu egemen
sınıfı tehdit eden bilimsel çalışmaların farklı yollarla engellenmesini
önlemiyordu). Bu sermaye birikim modelinin 1970'lere gelindiğinde içine girdiği
kriz, kapitalist küreselleşmenin başlıca tetikleyicisi oldu. Bugün, 60'ların ve
70'lerin üniversite modelinden tamamen farklı bir modelin yaratılması, söz
konusu ekonomik modelin iflasının ve küresel kapitalizmin yükselişinin
ürünüdür. Burjuvazinin ihtiyaçları dün olduğu gibi bugün de ana etmen olma
özelliğini korurken, eğitim-öğretim sistemi, ekonomik altyapıya uygun biçimde,
büyük şirketler ve bankalar yararına dönüştürülmektedir. <o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Bu süreçte, önceki dönemin “sosyal
devlet”inin sorumlulukları olarak kabul edilen sağlık, barınma, ulaşım ve
eğitim gibi alanlar tüm dünyada kapitalizmin kâr ve rekabet yasasına tabi
kılındı, ticarileştirildi. Bu çerçevede, yüksek öğretim dünya çapında 300
milyar dolarlık bir pazarı ve 130 milyonu aşkın bir öğrenci kitlesini ifade
etmektedir.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Bologna Süreci</span></b></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Türkiye'nin de dahil olduğu ve
1999 yılında Bologna'da düzenlenen uluslararası konferansta çerçevesi çizilen
süreç, asıl olarak Avrupa ülkelerini kapsamaktadır. Bologna Deklarasyonu ile
ilan edilen yüksek öğretimin ticarileştirilmesi hedefi, Avrupa'nın birçok
şehrinde bugüne kadar yapılan toplantılarla geliştirilmiş; öngörülen dönüşümün
ana gövdesinin kapitalist talepler üzerine kurulduğu giderek daha açık şekilde
ortaya konmuştur. <o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Türkiye'de AKP öncesi dönemde
başlayan bu dönüşümde başlıca rolleri, siyasi iktidarlar, YÖK, TÜSİAD ve
TÜBİTAK üstleniyor. YÖK'ün de dönüştürülmesiyle hızlanan bir süreçte, Bologna
sürecinin gereklerini yerine getirmeyen üniversiteler kadro ve mali
kısıtlamalarla dize getirilmeye çalışılmıştır. 2001 yılında YÖK başkanı Kemal
Gürüz eliyle Bologna sürecine eklemlenmeyi ifade eden Avrupa Yükseköğretim
Alanı'na dahil olundu; program, Erdoğan Teziç ve Yusuf Ziya Özcan'ın başkanlık
dönemlerinde hızla uygulandı.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Bu yeni süreçte, üniversitelerden,
Avrupa çapında tek bir programı ve ortalama bir diploma standardını hayata
geçirmeleri; kendilerini küreselleşme doğrultusunda dönüştürmeleri istendi.
Erasmus ve benzeri öğrenci değişim programları, eğitilen işgücünün küresel
standartlara uygun olmasına hizmet ederken, devlet desteğinden mahrum kalan
üniversiteler araştırmalar için dış kaynak bulmaya, buluşlar ve markalar
üretmeye, teknoparklar ve bilim parkları kurmaya yönlendirildiler. “İnovasyon”,
bu süreçteki kilit sözcüklerden birisi olarak karşımıza çıkarken, kâr ve
piyasada rekabet için bilimsel çalışmalar yapılması ve yeni teknolojilerin
geliştirilmesi gereğine vurgu yapılmaktadır. İnsanlığın ortak malı olması ve
onun çıkarları için kullanılması gereken eserlerin, buluşların ve
teknolojilerin “düşünsel mülkiyet” adı altında kapitalist tekellerce gasp
edilmesi de bu sürecin bir parçasıdır. <o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Türkiye'nin hızlı bir şekilde
eklemlendiği Bologna (üniversitelerin ticarileşmesi) sürecinde, üniversitelere
olan devlet desteği iyice kısıtlanmaktadır. Bundaki amaç, üniversitelere kendi
kaynaklarını yaratmasını dayatmak ve onların “mali özerklik” adı altında
kapitalist kuruluşların tam denetimi altına girmesini sağlamaktır. Üniversite
şirkete dönüştükçe, öğrenciler müşteri olarak algılanmakta; daha fazla para
kazanmak için, öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı artırılırken,
araştırmalar için ayrılan kaynaklar kısılmaktadır. <o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Öte yandan, öğrencilerin
müşterileştirilmesi eğitimin tamamen paralı hale getirilmesini hızlandırmaktadır.
Eğitim hakkının piyasada işlem gören (alınıp satılan) bir hizmete
dönüştürülmesi, üniversiteler arasında daha fazla öğrenciye sahip olma yönünde
bir rekabeti kızıştırmakta; bilim emekçileri -deyim yerindeyse- “okul
pazarlamacısı” olmaya zorlanmaktadır. Bu süreç, üniversitelerin kendi
gelirlerini sağlamak üzere piyasaya iş yapmalarını yani üniversite-şirket
işbirliğini geliştirmelerini dayatıyor; oyunun kurallarına uymayan
akademisyenleri ise işsizlik bekliyor. <o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">En ileri uygulamasını ABD'de
gördüğümüz bu uygulamayla, öğretim görevlileri, eğer işlerini korumak
istiyorlarsa şirketlere iş yapmalı ve onların çizdiği sınırları aşmamalıdırlar.
Ekonomik ve sosyal hak kayıplarının eşlik ettiği bu süreçte, bilim tamamen
sermayenin denetimine girmekte, zaten sınırlı olan akademik özgürlükler,
üniversitelerin kapitalistlerin doğrudan denetimine tabi kılınmasıyla, ortadan
kaldırılmaktadır.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Üniversiteler, genç işsiz oranının
yüzde 20'yi aştığı, üniversite mezunu işsizlik oranının da yüzde 18'lere
ulaştığı (500 bin kişinin üzerinde) bir ortamda, işsizliğin gizlenmesinde
önemli bir rol oynuyor.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Bologna düzenlemelerinde sıkça
dillendirilen “kalite” baskısıyla, kaliteli ve nitelikli bir eğitim değil,
kaliteli ve kârlı hizmet üretilmesi kastedilmektedir. Bu kalite baskısı, eğitim
emekçilerinin “performansa dayalı” sömürüsünün önünü açarken, özellikle
Türkiye'de ezberci ve niteliksiz eğitim alan gençleri “yüksek lise” niteliğini
aşmayan üniversitelerde sermayenin uysal köleleri olarak yetiştirmek anlamına
geliyor.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Hızla ticarileştirilerek Bologna
sürecine uyumlu hale getirilen üniversitelerde hâlihazırda yapılmak istenen ve
yasal altyapısı büyük ölçüde hazırlanmış olan bir diğer değişiklik de “mütevelli
heyetleri” oluşturmak. Üniversite yönetiminin demokratikleştirilmesi, yönetime
öğrencilerin de katılması, özerkliğin hayata geçirilmesi gibi sahte ideolojik
söylemlerle meşrulaştırılmaya çalışılan bu adım, gerçekte üniversitelerin
şirketlerin ve bankaların yan kuruluşlarına dönüşümü ve tam anlamıyla
şirketleşmeleri anlamına gelecektir. <o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Bologna kararlarının bir diğer
dayatması, “ortak diploma” uygulamasıdır. Üniversite fakülteleri Avrupa çapında
merkezi bir programa bağlanırken, örneğin mühendislik-mimarlık bölümü
öğrencilerinin ortalama bir yeterlilikte yetiştirilmeleri, böylece işgücü
piyasasının Avrupa çapında ortaklaştırılması hedefleniyor. Bu süreçte
Türkiye'de Fen-Edebiyat fakültelerinin yenilerinin açılmasına son verilmiş ve
bundan sonra fakülteye giren öğrencilerin formasyon eğitimi alarak öğretmen
olmalarının önüne geçilmiştir.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Daha teknik ağırlıklı, sermaye
piyasasının doğrudan ihtiyaçlarına yanıt veren ve artı-değer sömürüsünün
yoğunlaştırılabileceği bölümlere ağırlık verilmeye başlanması; yani bilimsel
çalışmanın yerini tamamen sermayenin doğrudan ihtiyaçlarının almaya
başlamasıyla, bütün Avrupa ülkelerinde felsefe, sosyoloji, edebiyat gibi
bölümler -deyim yerindeyse- para getirmediği için kapatılmaktadır. Benzer bir
süreci Türkiye'de de yaşayacağımız kesin. Bu durum, burjuvazinin çürümesinin ve
insanlığın kültürel ilerlemesine duyduğu nefretin de bir ifadesidir.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Eğitim Fakültesi mezunlarını
bekleyen kaçınılmaz sonun dershane öğretmenliği, ücretli öğretmenlik veya
sözleşmeli öğretmenlik gibi esnek ve güvencesiz çalışma koşulları veya işsizlik
olduğu herkesin malumu. Öğretmenliğin ücretli emekçiliğe dönüşüm sürecini,
tıptaki sınavlarla doktorlar, yetkin mühendislik şartıyla mühendisler, stajyer
avukatlıkla avukatlar yaşamaktadırlar. İktisadi ve İdari Bilimler ile Siyasal
Bilgiler mezunu öğrencileri KPSS “umudu”nun ardından bankalarda ya da çeşitli
şirketlerde asgari ücrete yakın bir ücretle çalışma ve ağır sömürü koşulları
beklemektedir.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Süreç nasıl durdurulabilir?<o:p></o:p></span></b></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Bu süreçte öğrencilere yönelik
siyasi baskılar, soruşturmalar, uzaklaştırmalar ve tutuklamalar hiç şüphesiz
üniversite muhalefetinin en canlı kesimini susturmaya, süreci durduramasa da
kesintiye uğratabilecek adımların atılmasını engellemeye hizmet ediyor. <o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Mevcut perspektifler ve mücadele
programları, tam da sermayenin istediği gibi sistem içi bir “özerk-demokratik
üniversite” hedefine kilitlenmiş (ki bunu sermaye tam da bu sistem içinde
olabileceği gibi hayata geçirmeye çalışıyor) ve mücadelenin öznesi olarak öğrenci
gençliği belirlemiştir. Bu, sorunun gerçek öznesini ve toplumsal gücünü göz
ardı etmek ve aynı zamanda işçi sınıfı ile gençliğin birleşik mücadelesinin
daha baştan ihtimal dışına çıkarılması anlamına gelmektedir.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Buraya kadar yazılanlardan çıkan
başlıca sonuçları maddeler halinde özetlersek: 1) üniversitelerin dönüşümü,
bizzat kapitalist üretimin son otuz yıllık küreselleşme sürecinin bir ürünüdür;
2) bu süreç, kapitalizmin doğası gereği uluslararası ölçekte işlemektedir; 3) dolayısıyla,
kapitalist dünya ekonomisi göz ardı edilerek sağlıklı bir mücadele hattı
oluşturulamaz; 4) gelişen sürecin sınıf mücadelelerindeki yansıması, dünya
burjuvazisinin işçi sınıfının yalnızca üniversitelerde okuyan çocuklarına değil
ama bu kurumlarda çalışan ve üniversite mezunlarını kapsayan en kalifiye
kesimine yönelik toplumsal saldırısıdır.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Bu sonuçlar, üniversitelerdeki
mücadelenin hangi temeller üzerinde yükselmesi gerektiğini de açıkça ortaya
koyuyor. Öncelikle, öğrencilerin burada tek başına saldırı hedefi olmadığının,
başta araştırma görevlileri olmak üzere tüm üniversite emekçilerinin toplumsal
bir saldırıya tabi tutulduğunun, saldırıyı gerçekleştirenin de büyük şirketler
ve bankalar olduğunun bilince çıkarılması gerekmektedir. <o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Sorunun sınıfsal olduğu ve
uluslararası temelde ilerlediği kavrandığında, mücadelenin de yalnızca
uluslararası temelde ve işçi sınıfı ekseninde örgütlenebileceği görülecektir.
Bunun anlamı, öğrenci gençliğin kendisine yönelik saldırıyı püskürtebilmek
için, öncelikle, anne-babalarının da içinde yer aldığı işçi sınıfına yönelik
saldırının püskürtülmesi gerektiğini görmesi ve onun önderliğinde mücadeleye
katılmasıdır. <o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Bu uzun soluklu mücadele,
kapitalizm altında kurtarılmış üniversiteler yaratılamayacağı; gerçek ve kalıcı
kazanımların ancak kâr ve rekabet üzerine kurulu bir dünya sistemi olan
kapitalizmin işçi sınıfı eliyle tasfiye edilmesi durumunda elde edilebileceği
bilinciyle verilebilir. Bu yüzden, dünya işçi sınıfının sosyalizm mücadelesinin
bir parçası olarak gençliğin ve öğrencilerin enternasyonal örgütlenmesinin
yaratılması da aciliyet taşıyor.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
İKTİSAT-SİYASEThttp://www.blogger.com/profile/16318194942944217269noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4303536916923426062.post-66035942322636141762012-11-03T08:48:00.003-07:002012-11-03T09:44:29.950-07:00Toplumsal Eşitlik İçin Uluslararası Öğrenciler’in (ABD) İlkeler Bildirgesi - 2011 <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://tulane.collegiatelink.net/images/W170xL170/0/noshadow/Organization/cc3df91f1cee4891964652fbc0ae6168.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="http://tulane.collegiatelink.net/images/W170xL170/0/noshadow/Organization/cc3df91f1cee4891964652fbc0ae6168.jpg" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 9pt; line-height: 115%;">İnsanlık, 21. yüzyılın ikinci on
yılına işsizlik, savaşlar, eşitsizlik ve yoksulluk ile kuşatılmış şekilde
girdi.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Teknolojideki ve iletişimdeki
büyük ilerlemelere rağmen, ABD’de 25 milyon insan işsiz. Dünya çapında,
milyarlarca insan açlık içinde ve insanlık sonu gelmeyen savaşlarla karşı
karşıya. <o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">ABD yönetimi (hem federal hem de
merkezi düzeyde), bankalara trilyonlarca dolar verdikten sonra, eğitimde ve
diğer sosyal harcamalarda daha önce tanık olunmadık kesintileri dayatıyor. Bu
arada mali seçkinler, bir aristokrasinin ruh hali ve kibriyle, kendi
krizlerinden işçi sınıfı zararına zenginleşmek için yararlanmaktadır. Her iş
yerinde, doğrudan zenginlerin yararına ücretler düşmekte ve işyükü artmaktadır.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Çalışanlara yönelik bu savaşa,
dışarıdaki savaşlar eşlik ediyor. Bush’un “21. yüzyıl savaşları”nı devam
ettiren Obama, aralarında İran ve Çin’in de bulunduğu birçok ülkeye yönelik
tehditlerle birlikte, Afganistan’da bir “akın” ve Libya’ya karşı yeni bir
emperyalist savaş başlattı.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;"></span></b><br /></div>
<a name='more'></a><div style="text-align: justify;">
<b><span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Sosyalist bir program<o:p></o:p></span></b></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">2008’de başlamış olan krizin
ekonomik bir sıkıntıdan çok daha ileride olduğu açığa çıkmış durumda. Bu, bütün
bir toplumsal sistemin, kapitalizmin tükenişidir.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Toplumsal Eşitlik İçin
Uluslararası Öğrenciler (ISSE), dünyanın dört bir yanındaki öğrencilerin,
kronik toplumsal sorunların yalnızca sosyalist bir işçi hareketi dolayımıyla
çözülebileceğinde ısrar eden örgütüdür. İnsanlığın ilerlemesi, her şeyi
şirketlerin kârlarına ve servetin az sayıda insanın elinde toplanmasına tabi
kılan kapitalist sistem tarafından engellenmektedir.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">ISSE şunları talep eder:<o:p></o:p></span></b></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Çalışmak isteyen herkese iş!
Milyarlar eğitime ve sosyal harcamalara! <o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Biz dünya çapında bütün
kaynakların gereksinim duyan herkese istihdam sağlamaya tahsis edilmesini
istiyoruz. Yapılacak çok iş var ve bunlar arasında, insanların temel beslenme
ve barınma gereksinimlerini karşılama, okulları yeniden inşa etme, sağlık
hizmetlerine erişimi arttırma, işçilere ve gençlere kültür kurumlarına erişim
sağlama da bulunuyor.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Irak’taki, Afganistan’daki ve
Libya’daki savaşlara son! ISSE bütün ABD birliklerinin ve paralı askerlerinin
Irak’tan, Afganistan’dan ve ABD’nin buyruğu altına almaya çalıştığı bütün diğer
ülkelerden derhal çekilmesini istemektedir. Amerikan savaş makinesi
parçalanmalı; ona harcanan büyük paralar acil toplumsal gereksinimleri
karşılamada kullanılmalıdır.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Toplumsal eşitlik için! Demokrasi,
ABD’de ve bütün dünyada hüküm süren toplumsal eşitsizlik düzeyi ile
bağdaşmamaktadır. ISSE, zenginlerden alınan vergilerin keskin biçimde
arttırılmasını ve hileyle elde edilmiş bütün servetin kamulaştırılmasını içeren
bir servetin yeniden paylaştırılması programı çağrısı yapar.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Bankalar ve büyük şirketler
kamulaştırılsın! Milyarlarca insanın karşılaştığı krizin çözümünün önündeki
başlıca engel mali aristokrasidir. ISSE, onun dünya ekonomisi üzerindeki mutlak
gücünü kırmak için, bankaların ve büyük şirketlerin halkın demokratik denetimi
altında kamulaştırılması çağrısı yapar.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">İşçi sınıfının siyasi bağımsızlığı için<o:p></o:p></span></b></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Öğrencilerin karşı karşıya olduğu
sorunlar (öğrenim harcı, işsizlik, borçlar ve kamusal eğitime ayrılan
kaynakların azlığı), işçi sınıfının karşısındaki daha genel sorunlardan
kopartılamaz. Bu sorunların hiçbiri, yalnızca okullarda ve yerleşkelerde
çözülemez. Toplumsal eşitsizliğe, işsizliğe ve savaşa karşı koymaya çalışan
öğrenciler, ülkenin tamamında ve uluslararası düzeyde işçilerle ilişki kurmak
zorundadır.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">İşçi sınıfına yönelmek,
sendikaları desteklemek anlamına gelmez. Sözde işçi sınıfının savunucusu olan
bu örgütler, gerçekte, hali vakti yerinde yöneticilerin ve şirket
yönetimlerinin ortaklarının egemenliğindeler. Onlar, işçileri egemen siyasi
çevrelere bağlamaya çalışırken, ödünler dayatmada [şirketlerle] işbirliği
yapmaktadırlar. ISSE, farklı işçi ve gençlik kesimlerini ortak bir mücadelede
birleştirmek için, mevcut sendikalara karşı bağımsız işyeri, eğitim ve mahalle
komitelerinin inşa edilmesi çağrısı yapar.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">İşçi sınıfının, öncelikle, egemen
sınıfların partileri olan Demokratlara ve Cumhuriyetçilere karşı kendi siyasi
partisine ihtiyacı vardır. ISSE, mevcut partilerin sola çekilebileceği
düşüncesini reddeder.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Üç yıl önce, çok sayıda genç, Bush
yönetiminden “değişik” olacağı umuduyla Obama’ya oy verdi. Yeni yönetim,
öncülünün sağcı politikalarını genişletmekten başka bir şey yapmadığı için,
onların umutları hayal kırıklığına ve öfkeye dönüşmüş durumda.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Obama yönetimi deneyimi, varolan
kurumlar dolayımıyla herhangi bir değişim yaşanamayacağını göstermektedir. ABD,
yalnızca kağıt üstünde bir demokrasidir. Seçim görünümünün ardında, mali
aristokrasiye minnettar, bütünüyle yozlaşmış bir siyasi sistem yatmaktadır.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">ISSE, iktidarı almak, bir işçi
hükümeti kurmak ve toplumu demokratik, eşitlikçi ve akılcı temelde yeniden
düzenlemek için mücadele edecek kitlesel bir siyasi işçi hareketini inşa etmeye
çalışır.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Sosyalizm ve enternasyonalizm için<o:p></o:p></span></b></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Kapitalizmin iki asli özelliği
(üretim araçlarının özel mülkiyeti ve dünya ekonomisinin ulusal sınırlarla
bölünmesi), insan soyunun üretici güçlerinin akılcı kullanımını ve gelişmesini
engellemektedir. İnsanlığın karşı karşıya olduğu sorunların hiçbiri ulusal
düzeyde çözülemez.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Bütün ülkelerdeki çalışanların ve
gençliğin karşı karşıya olduğu sorunlar, özünde aynıdır. ISSE, bütün ülkelerde,
işçi sınıfını bölmek ve zayıflatmak anlamına gelen ulusalcılığa, şovenizme ve
ırkçılığa karşı çıkar. Bütün ülkelerin işçileri ortak bir mücadelede bir araya
gelmelidir.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Sosyalizm (ekonominin, kâr için
değil ama toplumsal gereksinimleri karşılamak amacıyla akılcı ve demokratik
denetimi), kapitalizmin çöküşünden kaynaklanan tarihsel bir gereklilik olarak
doğmaktadır. ISSE, uluslararası sosyalist hareketin gelişeceğine sarsılmaz bir
güven duymaktadır; çünkü sosyalizm insanlığın büyük çoğunluğunu oluşturan işçi
sınıfının nesnel çıkarlarına denk düşmektedir.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Sosyalist hareketin yeniden canlanması için<o:p></o:p></span></b></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Sosyalist Eşitlik Partisi’nin ve
Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) öğrenci hareketi
olan Toplumsal Eşitlik İçin Uluslararası Öğrenciler, işçi sınıfının
uluslararası sosyalist hareketinin bir parçası olarak, ülkenin her yanında
gençlik içinde sosyalist bir hareketin canlanması için mücadele eder.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">ISSE, Marksizmin 1840’lardaki
kökenlerinden çıkarak 1917 Rus Devrimi’nden ve Stalin yönetimindeki Sovyetler
Birliği’nin bürokratik yozlaşmasına karşı Lev Troçki önderliğinde verilen yeri
doldurulmaz mücadeleden geçen gerçek devrimci sosyalist enternasyonalizm geleneğinde
yer alır. Troçkist hareket, 20. yüzyıl boyunca Stalinizme, reformizme ve işçi
sınıfının bağımsız devrimci seferberliğinin yerine başka şeyler bulmaya çalışan
bütün girişimlere, sosyalist bir program temelinde karşı koydu.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">21. yüzyılda, ISSE ve DEUK, işçi
sınıfını siyasi iktidarı almaya ve gerçekten demokratik, eşitlikçi ve sosyalist
bir toplumu kurmaya hazırlamak için, işçi sınıfını ve gençliği uluslararası
düzeyde birleştirip seferber etme mücadelesi veriyor.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Bütün öğrencileri ve gençleri bu
mücadeleyi ilerletmeye ve ISSE’yi inşa etmeye çağırıyoruz.<o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Sosyalizm mücadelesine katıl! ISSE’ye katıl!<o:p></o:p></span></b></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 9.0pt; line-height: 115%; mso-ansi-language: TR;">Bütün öğrencilere, Dünya Sosyalist
Web Sayfası’nda yer alan (wsws.org) programı, tarihi ve çözümlemeleri
incelemelerini tavsiye ediyoruz. ISSE’ye katılmaya karar verin ve okulunuzda ya
da üniversitenizde bir ISSE kulübünün kurulmasına yardımcı olun.<o:p></o:p></span></div>
</div>
İKTİSAT-SİYASEThttp://www.blogger.com/profile/16318194942944217269noreply@blogger.com0