5 Nisan 2011 Salı

Yurtseverlik Üzerine

marxYurtseverliğin tarihsel kökeni 18. yy. Fransız İhtilali'ne uzanmaktadır. Feodal sistemin yıkılıp kapitalist sistem kurulmasına araç olarak ve ideolojik hegemonya açısından burjuvazi onu proleterlerin söylem ve düşüncelerini etkilemek için kullanmıştır. Açıkça belirtmek gerekir ki devrimci mücadelenin içini boşaltan ve burjuvazinin değirmenine su taşımayı amaç edinmiş bu görüş hiçbir zaman işçi sınıfına ait olmamıştır. Günümüzde de Marksizm’in yöntemini kavrayamamış olmasına rağmen Marksist olduğunu “iddia eden” bazı çevreler karşımıza “komünist yurtseverler” olarak çıkıyorlar.

Yurtseverlik, yabancılaşmanın bir ürünüdür. Her türlü yabancılaşmayı ortadan kaldırmayı amaç edinmiş komünistler için yabancılaşmanın bir ürünü olan bu düşüncenin de sahiplenilmemesi ve karşı çıkılması gereken bir kavram olduğu ortada. Marx, “Yurtseverlik, mülkiyet duygusunun en ülküsel biçimidir” [1] der.

Engels yurtseverlik ile ilgili olarak; “Bu kelimemin o kadar dar bir anlamı - veya daha iyisi, o kadar belirsiz bir anlamı var ki, hangisini isterseniz, kendime bu tanımı vermeye cesaret etmezdim.” [2] demişti. Zira bugün teorik bunalım yaşayanlar kendilerine hem komünistim, hem yurtseverim diyerek ortalıkta dolaşmaktadır.

Emperyalist-kapitalist sistemde ekonomik-politik, sosyal, kültürel vb. alanlar burjuvazinin elindedir. Üreticiler, kapitalist sistemde üretim araçlarına sahip olmadıklarından yaşamlarını sürdürebilmek için emek-gücünü satarlar ve ürettikleri artı-değere ise burjuvazi tarafından el konulur. Proleterler bu sömürüye dayalı sistemde kimi zaman askeri rol üstlenmiştir. Burjuvazi arasındaki rekabet savaşlara neden olmuştur ve onlar çıkarları birbirine ne zaman ters düşse proleterleri savaş(lar)a sürüklemekten çekinmezler. Bilinçsiz proleterlerin bir anlamda “halüsinasyon” görmesine yarayan yurtseverlik, onların üzerine bir karanlık gibi çöker ve öyle bir hal alır ki sahip olmadıkları bir şey için, savaş koşullarında savaşta kullanılmaya karşı geri adım atamazlar. Tarihte burjuvazi yurtseverliği en iyi şekilde kullanmasını bildiğini göstermiştir ve yine tarihte Marksist olduğunu idda eden sosyal-yurtseverler burjuvazinin dalkavukluğunu yaparak ve yurtseverlik propagandasıyla işçi sınıfını savaşlara, devrimci yenilgilere sürükleyerek bize yurtseverlik ile enternasyonalizmin asla bağdaşmayacağını göstermiştirlerdir. Örneğin Birinci Emperyalist Dünya Savaşı'nda II. Enternasyonal çizgisi, yani sosyal-yurtseverler kendi burjuva hükümetlerini destekleyerek işçi sınıfını gerici savaşa sürüklemiştir. Onların bu tutumunu Lenin sert bir dille eleştirmiştir;

lenin“İkinci Enternasyonal (1889–1914) önderlerinin büyük çoğunluğunun sosyalizme ihaneti, Enternasyonal’in politik ve ideolojik iflasının ifadesidir. Bu çöküşe, asıl olarak onun içinde hâlâ hüküm süren küçük-burjuva oportünizmi ve burjuva doğası yol açmıştır ki, bu tehlike bütün ülkelerdeki devrimci proletaryanın en iyi temsilcileri tarafından uzun süredir gösterilmişti. Oportünistler, sosyalist devrimi yadsıyıp onun yerine burjuva reformizmini geçirerek; sınıf mücadelesini ve onun belirli bir anda kaçınılmaz olarak iç savaşa dönüşümünü reddedip bunun yerine sınıf işbirliğini önererek; yurtseverlik ve anayurdun savunusu biçimindeki burjuva şovenizmini vaaz ederek; sosyalizmin, uzun süre önce Komünist Manifesto’da ilan edilen «işçilerin vatanı yoktur» biçimindeki temel gerçeğine katılmayarak ya da ona karşı çıkarak; militarizme karşı mücadelede bütün ülkelerin proleterlerinin bütün ülkelerdeki burjuvazilere karşı devrimci savaşı yerine, kendilerini duygusal cahil bir bakış açısına hapsederek; ….”[3] karşı devrim safına geçmişlerdi.

“İşçilerin vatanı yoktur!” sözü elbette ki boşa söylenmiş bir söz değildir. Bu söylemin dayandığı temelse şu; İşçi sınıfının üretim ilişkileri ulusal değil, uluslararasıdır ve burjuvazi; yani sınıf düşmanı da uluslararasıdır. Bununla beraber işçi sınıfı açısından kurtuluşun koşulları da uluslararasıdır. Bu yüzden işçi sınıfının kurtuluşu yurtseverlik ile değil enternasyonalizm ile mümkündür. Marksizm, “Tek bir ülkede gerçekleşebilecek devrim” ile işin bitmediği ve bununla beraber kapitalizmin bütün dünyada yıkılması, sınıf düşmanının bütün dünyada alt edilmesi gerektiğini ortaya koyar. Ancak yurtseverlik kavramını “politik açıdan” zararsız gören çevrelerce bu gerçeklik yadsınmaktadır.

Bize asıl olanı mükemmel bir şekilde tarif ederek; “İşçinin ulusu, ne Fransız, ne İngiliz, nede Almandır; onun ulusu, çalışma, ücret köleliği, kendini satmadır. Onun hükümeti, ne Fransız, ne İngiliz, ne de Almandır; onun hükümeti Kapital'dir. Onun doğuştan gelen havası, ne Fransız, ne İngiliz, ne de Almandır; aksine fabrika havasıdır. Ona ait olan toprak, ne Fransız, ne İngiliz ne de Alman toprağıdır; aksine yerin bir kaç feet (ayak) altındaki topraktır.” [4] diye yazıyordu Marx.

Yurtseverlik gibi burjuva argümanlar ile örgütlenme biçiminin sosyalizmle bağdaşmayacağı açık. Bu ulusalcı yaklaşımın sonucunda bir anlamda “devrim sloganları” atanlar esasen boş umutlara kapılmış olacaklardır. Bu açıdan Paris Komünü'nü incelerken, Lenin çıkardığı derslerde Komün'ün yenilgisinde şu hataların da payı olduğunu dile getirmiştir;

“Yurtseverlik fikrinin kökeni 18.yüzyıldaki Fransız Devrimi'ne dayanır. Bu fikir Komün sosyalistlerinin zihnini egemenliği altına almıştı ve örneğin devrimci ve sıkı bir sosyalist olduğu tartışılmaz olan Blanqui bile gazetesi için şu burjuva çığlığından daha uygun bir başlık bulamamıştı: Yurt tehlikede! [5]

...

Bu iki çelişik amacın -yurtseverlik ve sosyalizm- bir araya gelmesi, Fransız sosyalistlerin ölümcül yanılgısını oluşturdu.” [6]

Burjuvazinin dünya emekçilerini birbirine düşman etmek, itaatkar kitleler yaratmak ve zamanı geldiğinde savaşı sürmek için kullandığı milliyetçiliğin yumuşatılmış ifadesi yurtseverlik görüşü içine hapsolmuş bir devrimcilik ne kadar enternasyonalist olabilir? Tabii ki de hiç! Yurtseverlerce yadsınmaya çalışılan Marksizmin ustalarının söylemleri gerçekte yurtseverlere korku salmaktadır. Önderlerimizin bu konudaki görüş ve düşünceleri, pratikleri işçi sınıfının ve bizlerin insanlığın kurtuluşu mücadelemizde yolumuzu aydınlatmaya devam etmektedir ve edecektir de.

Ekim

25/01/2010

Dipnotlar:

[1] K. Marx, Louis Bonaparte'ın 18 Brumaire'i, Aralık 1851 - Mart 1852.

[2] F.Engels’in Paul Lafargue yazdığı 27 Haziran 1893 tarihli mektuptan.

[3] V.İ.Lenin, Collected Works, Progress Publishers, 4.bsk, c.21, s.15

[4] K.Marx, Über Friedrich list buch …. (1845)

[5] V.İ.Lenin, Komün Dersleri,23 Mart 1908 a.g.y Cilt 13 s.474

[6] V.İ.Lenin, Komün Dersleri,23 Mart 1908 a.g.y Cilt 13 s.375

Hiç yorum yok: