5 Nisan 2011 Salı

Bahanesi Çok

“Kıskandım vurdum”, ”namusumuzu temizledik”, ”boşanmak istedi vurdum”, ”nafaka istedi vurdum”, ”çocuklarımı göstermedi vurdum”, ”beni aldattığını düşünüyordum bıçakladım”, ”şüpheli hareketleri vardı kestim”, ”yan gözle baktı doğradım”, ”iznimi almadan dışarı çıktı boğdum”... Ne yazmakla bitiyor ne söylemekle, kadın cinayetlerinde katillerin hep bir bahanesi oluyor ve sistem katilleri koruyor. Bununla birlikte her gün 3 kadın öldürülüyor. Başbakanın kadın cinayetlerinin abartıldığını söylediği günlerde 2002’den bu yana kadın cinayetlerinin yüzde 1400 oranında arttığı açıklandı. İstatistiksel verilere göre kadınların %70'inin katilinin tanıdıkları erkekler (eşleri, sevgilileri, babaları, erkek kardeşleri, akrabaları, eski eş ve sevgilileri...) olduğu tespit edilmiş. Yani hepimizin bildiği mukaddes kurum olan, her zaman en güvenilir yer olarak belirtilen ‘aile’ -minyatür devlet- kadınların ölüm merkezi olarak karşımıza çıkıyor.

Mart ayı raporlarına göre –ki bunların sadece elde edilen rakamlar olduğunu ve gerçekte bilançonun daha vahim olduğunu belirtmek gerekiyor-; 22 kadın en yakınlarındaki erkekler tarafından katledilmiş, 2 kadın şüpheli bir biçimde öl(dürül)müş, 11 kadın intihara sürüklenmiş, 8 kadın tecavüze uğramış, 18 kadın fiziksel şiddete maruz kalmış ve sayısız taciz olayı meydana gelmiş. Cinayetlerin hepsinde katillerin bahaneleri, ’nedenleri’ hep aynı; sonuç ise sona ermeyen kadın cinayetleri...

Cinayet olayları

Cinayetlerin yalnızca bir kesime yönelmediğini, kadınlar arasında bir ayrım yapmadığını; erkeklerin, eğitimli, evli, genç, yaşlı, çocuk, zengin, fakir, ’namuslu’, çalışan, ev emekçisi olup olmadığına bakmaksızın bütün kadınları katlettiğini görebilmek adına Mart ayında katledilen kadınlardan bir kaçına bakmak yeterli olacak. 22 kadın arasından farklı vakalar seçerek durumun ne kadar vahim olduğunu gözler önüne sermek istiyorum.

Uludağ Üniversitesi Felsefe Bölümü 1.sınıf öğrencisi Sema Karakoca 16 Şubatta ortadan kayboldu ve 50 parçaya ayrılmış olan cesedi 15 gün sonra göl kıyısında bulundu. Son gelişmelerden sonra içlerinde sevgilisinin de olduğu 5 kişi tutuklandı. Olayın bir üniversite yerleşkesinde gerçekleşmesi aslında bize sorunun bizim uzağımızda olmadığını hatta tam içimizde olduğunu, dışarıdan gözlerle izlediğimiz kadın cinayetlerinin burnumuzun dibinde olduğunu göstermektedir. Katilin bulunması ve kadın cinayetlerinin son bulması için Sema’nın arkadaşları, yani, belki o güne kadar birçok kez tacize, tecavüze ses çıkarmayan kadın öğrenciler, söz konusu bir cinayet olunca tepki vermek zorunda kaldılar. Medya cinayeti masumlaştırmak adına Sema’nın bir çeteye üye olduğu yalanını ortaya atarak aslında tam da her zaman yaptığı gibi ‘suçlu’ ‘kirli’ kadın imajı çizmeye çalıştı. Medyanın bu tutumu ’Kızlarınıza’ sahip çıkın mesajının alenen daha fazla yayılmasına, başlarına gelen her türlü taciz, şiddet ve tecavüz olayını okula, işe, sokağa gitme yasağı almamak için saklayan kadınların daha fazla ‘koruma’ altına alınmasına, baskıya maruz kalmasına sebep oldu.

Boşanma davası açabilmek için bir tekstil atölyesinde işe giren Serpil Kamay’ı kocası 2 kurşun sıkarak öldürdü. Bu cinayeti işleyen koca; işe girdiği ve onun namusunu kirlettiği için, para kazanarak onun erkeklik gururunu çiğnediği için ve tabii ki boşanmak istediği için Serpil’i vurmuş olabilir. Ne kadar çok ‘haklı’ sebebi var değil mi? Şimdi o koca, bu sebeplerden birini gösterse indirim alabilir, birden fazla gösterse o zaman çok daha şanslı olabilir. Elinde bu kadar çok bahanesi olan birisinin 5-10 yıl yattıktan sonra aramızda olacak olması ise bizlerce şaşırılacak bir durum değil.

Konya’da 1 çocuk annesi 19 yaşındaki Havvanur Çartı eşi tarafından boğularak öldürüldü. Gece başka bir erkeğe mesaj gönderdiği için kadını elleriyle boğan adam daha sonra bir çarşafa sardığı kadını dolaba kapatıp, şehir dışına kaçtı. Kadının annesinin eve gelip cesedi bulmasından sonra yakalanan koca Yalçın Çartı “eşinin kendisini aldattığını ‘itiraf’ etmesinden sonra onu elleriyle boğduğunu” söyledi. Ölen kadından başka olayda şahit yok. Aldatılan, kandırılan, namusu kirlenen masum koca; aldatan, alçak, fettan kadın… ’Bir çoklarınca tabii ki sonu cinayet olacaktı, o kadının yaşamaya hakkı mı vardı?

İzmir Aliağa bölgesinde battaniyeye sarılı, bacakları kesilmiş bir kadın cesedi bulundu. Cesedin travesti Ece’ye ait olduğu belli oldu. Bu olayla ilgili detaylı bilgi bulmak tahmin edilebileceği üzere hayli zor, çünkü ortada bir ‘travesti’ var. Aslına bakarsanız çoğu insanın umursamadığı, ona yaşama hakkı tanımadığı, hatta iyi olmuş nidalarının yükseldiği bir toplumda aksi de mümkün değil. Toplum onun kimliğini, bedenini, isteğini, tercihini, kısacası ona ve onlara dair her şeyi dışlamışken hunharca katledilen bedenine sahip çıkamayacak elbette.

İntihara sürüklenen kadınlar

bahanesi cokBedenleri, kimlikleri, tercihleri, hakları, yaşamları gasp edilen kadınların kendi rızalarıyla ‘intihar’ ettiğini söylemek; gerçekleri görememek veya işine öylesi gelmek anlamına gelir. Mart ayında İNTİHAR eden kadınlar da aslında zorla evlendirildikleri, tacize, tecavüze uğradıkları, bedenleri cinsel obje olarak kullanıldığı, iş bulamadıkları, şiddete maruz kaldıkları, odalara kilitlenip önlerine ip bırakılarak başka seçenekleri olmadıkları için bütün bu durumlara sebep verenler tarafından katledilmiştir. Ve bu cinayetlerin faili, pozitif hukuka göre asla belli değildir, çünkü onlar kendilerini öldürmüşlerdir! Mart ayında intihara sürüklenen Raşide Orak (amcasının oğluna 3. eş olarak kuma getirilecek olan kadın, baskılara dayanamayıp 8 Mart'ta silahla intihar ettiğinde 3 aylık hamileydi), Yüksel Demir (yoksulluk nedeniyle intihar ettiği söylenen kadın aslında kocasının şiddetine dayanamadığı için intihar etti. Adamın önceki eşinin de intihar ettiği ortaya çıktı), Ayşe Karkar (16 yaşında zorla evlendirilmek istendiği için kendisini asarak intihar etti), Bahar Akbulut (10 yaşındaki çocuk evlerinin kullanılmayan odasında iple tavana asılı bulundu) ve diğerleri... Elde edinilen bilgilere göre 11 kadın kendisini öldürdü.

Tecavüz olayları

Tespit edilebilen 8 vaka var Mart ayında. Biz kadınların çoğu zaman güvenmediği için taksiye binmeyerek belediye otobüsünü tercih ediyor olmasının bir yanılgı olduğunu; ‘görevli’ bir belediye otobüsünde, şoförün iki arkadaşının tecavüzüne uğradıktan sonra yol kenarına atılan kadının sabaha karşı yoldan geçenler tarafından bulunması ve sonrasında yakalanan tecavüzcülerin ‘para karşılığında’ beraber olduklarını ifadelerinde belirtmeleri bizlerin yüzüne gerçeği bir tokat gibi vuruyor. Bu olayda otobüsün görevli olması önemli, çünkü normal zamanda olmuyor tecavüz görevdeyken de olabiliyor. Ayrıca tecavüzcülerin para karşılığında diye ifade vermesi ise eğer para karşılığında ise suç sayılmayacak anlamına geliyor, erkekler para vererek tecavüz edebiliyor. Libya’da çıkan isyanlarda ise Kaddafi askerlerinin tecavüzüne uğrayan kadının feryatlarını, ve nasıl darp edildiğini hatırlatmakta fayda var; çünkü savaş durumlarında en çok mağdur olanların başında geliyor kadınlar.

Tecavüz vakalarında ön plana çocukların maruz kaldığı tecavüz olayları çıkıyor. İstanbul’da 12 yaşında iki çocuk biri 45 diğeri 60 yaşındaki erkeklerin tecavüzüne uğradı. 60 yaşındaki tecavüzcü tutuklanırken polise şikayet için giden çocuğun ailesine ‘kendi rızası ile olmuş’ yanıtı verilmiş. Çocuk tecavüzlerinde tecavüzcünün yakından veya tanıdık biri olması ise en önemli nokta olmakla birlikte fark edilmesini ve çocukların yaşadıklarını anlatabilmesini zorlaştırıyor. İnsanların tanıdıkları insanlara güvenmesi onlardan şüphelenmesine engel oluyor.

Yaralama ve fiziksel şiddet bilançosu

Yaralamalar, sokak ortasında uygulanan zorbalıklar, güç gösterileri ise kadınların her zaman maruz kaldığı ve toplumun en az ses çıkardığı durumlardır. Kadınlara uygulanan fiziksel şiddet yok sayılmakta, normal görülmekte hatta dayak ‘cennetten çıkma’ gibi anlayışlarla içselleştirilmektedir. Mart ayında tespit edilebilen 18 yaralama olayı ise fiziksel şiddetin sokak ortasında gözler önünde yaşanıyor olmasına rağmen kapalı kapılar ardına, kutsal aile içine hapsedildiğini net bir şekilde gösteriyor.

Nisan ayının ilk günleri ise yine kadınlara uygulanan cinayet, tecavüz ve şiddet haberleriyle gündemimizde. Boşanmaya çalışan 8 aylık hamile Tuba Özkal’ı 8 yerinden bıçaklayan koca Cenk Ali Özkal’ın sapladığı bıçak darbelerinden biri de bebeğinin topuğuna geldi. Daha dünyaya gelmeden erkek şiddetine maruz kalan bebeğin sağlık durumu şu anda iyi. Ayrıca TBMM Alt komisyonu çocuklara uygulanan cinsel istismar suçunu içeren ceza maddesini kaldırma kararı aldı (Bu karar Adalet komisyonundan geçerse birçok tecavüzcü indirim alarak tahliye edilecek).

Bilanço her gün daha da ağırlaşmakta ve kadın cinayetleri, tecavüz, taciz, şiddet, intihar olayları her geçen gün artış göstermeye devam etmektedir. Kadınların ortak mücadele ederek erkek egemen kapitalist sisteme karşı kendilerini sorunun parçası olarak görenlerle birlikte mücadele etmesi gerekmektedir. Sınıflı toplum yapısı yıkılmadığı sürece bu haberleri içimiz acıya acıya okumaya, görmeye, yaşamaya devam edeceğiz.

Kadınlar İsyanda

Hiç yorum yok: