30 Eylül 2009 Çarşamba

Mustafa Suphi'nin İzinde

Tüm dünyayla birlikte Türkiye'de de kapitalizmin çürümesine öte yandan sosyalizm için uygun şartların oluşmasına paralel olarak, ulusalcı reformcu sol ve sendikalar çürümüşlüklerini artık iyice gizleyemeyecek hale geldiler. Kendisine milliyetçi bir perspektif seçen, “yurtsever olmadan enternasyonalist olunmaz” diyen, ilkesiz siyaset yapan, kendi mücadelesine kendisi bile inanmayan küçük burjuva solu kapitalizmin krizi karşısında da, daha fazla “kendi küçük dünyamıza kapanalım” talebini yükseltiyor, krizin sadece hükümet politikalarının yanlışlığından kaynaklandığını söylüyor, sorunun kapitalizm içinde de çözülebileceği yanılsamasını yaratıyor.

29 Eylül 2009 Salı

BEN YAŞAYACAĞIM

PDF Biçiminde İndirmek İçin Tıklayın

Kim görmüş kim
Kim görmüş benim öldüğümü rüyasında
Hani o yaz günü
Yaz günü yol kenarında
Up uzun boylu boyunca yatıp ta
Azraille seviştiğimi kim görmüş
Ben ölmem böyle 24 yaşında gençken
Yıl erken
Yıl daha tamamlanmadı temmuz ayında
Ben
Ben daha neler yapacağım gör
Ne ki seni böyle korkutan sevgilim
Neden gözlerindeki inci tanesi yüreğime damlar
Bir yanım hasret
Bir yanım kor olsa da burada
Ben tekrar doğacağım ellerinde
Seninle büyüyüp seninle var olacağım
Yarın benim günüm
Yarın benim
Tut elimden sevgilim
Ben yaşayacağım

beta

— Bir İmparatorluk Övgüsü-

Bu öyle bir şiirdir ki, Kral Beşinci George,
beni Buckhingham Sarayı'nın avlusundaki fıskiyeye
zincire vursaydı ve istediğim yemeklerle, kadınları
bana ihsan buyurmuş olsaydı, ancak yazardım.

— Zincire vurulan kardeşim Bongo Bongo'ya -

25 Eylül 2009 Cuma

Sinir Krizi

-Ne oldu, susuyorsun?

-Susmuyorum ki, yalnızca konuşmuyorum.

-Ee, ben ne dedim?

22 Eylül 2009 Salı

Garip Bir Sistem İçindeki İnsanlar

İnsanlar günümüzde haklarını aramaktan korkuyorlar. Evet, bunu kabul etmeyenler olabilir ama bu bir gerçek insanlar haklarını savunmaktan korkuyor. Bunu başımdan geçen bir olayla sizlere aktarmak istedim.

Ben arada sırada ağabeyimle birlikte işe ona yardım etmeye gidiyorum. Ağabeyim bir boya fabrikasının bölge temsilcisinde çalışıyor. Oradaki görevi; bölgedeki nalburlara boya dağıtmak. Neyse konuya gelelim. Gene böyle bir gün ağabeyime yardım için onunla birlikte işe gittim. İşyerine geldiğimizde oradaki bir adamla beni tanıştırdı. O da çocukları olan sıradan bir işçiydi. Ona Miço diyorlardı, gerçekten çok iyi niyetli birisiydi.

21 Eylül 2009 Pazartesi

Dünya’nın Farklı Kıtalarından İşçi Manzaraları…

Sorun dünyanın her yerinde aynı: “İhmalkâr” işverenler, “ihmalkâr” devlet, sömürülen, ölen ya da ölüme mahkûm edilen işçiler; kapitalizm…

'Güneşi Gördüm' Filmi ve Gerçekler


Son bir yıl içerisinde, Türkiye'nin tarihi ve politik olaylarını konu alan 'Gitmek', 'Bahoz (Fırtına)', 'Sonbahar' ve 'Güz Sancısı' gibi filmlere bir yenisi daha eklendi: 'Güneşi Gördüm'. Mahsun Kırmızıgül'ün, yönetmenliğini ve senaristliğini yaptığı ve başrolde oynadığı 'Güneşi Gördüm', 'Beyaz Melek'den sonra ikinci filmi.

Güneşi Gördüm filmi, yıllardır kangrenleşen Kürt sorununun çözümsüzlüğünden şekillenen bir öykü anlatıyor. Film, önce, Kürt coğrafyasında devlet tarafından boşaltılmış bir dağ köyünde yerleşik olan iki akraba ailenin, acı, hüzün, mutluluk ve sevinç sahneleriyle başlıyor. Sonra, çatışmalar nedeniyle, devletin köyü boşaltmak istemesi üzerine, aileler zorunlu göçe tabi tutuluyor. Altan Erkekli ve ailesi Norveç'e, Mahsun Kırmızıgül ve ailesi İstanbul'a gidiyor. Norveç'e giden aile bir süre sonra “yaşama sevinci” yaşarken, İstanbul cephesinde Mahsun Kırmızıgül ve ailesi üst üste gelen dramatik olaylara maruz kalıyorlar.

Katilin Kibri

Aylardan Ekim’di. Kongre için memleketin dört bir yanından gelmiş arkadaşlarla yorgun bir günün sonrası vedalaşıp evlere dağıldık. Ankara dışından gelen arkadaşlar bizi de birlikte bir şeyler yiyip sohbet etmeye Faruk’la Salih’in evine çağırmıştı. Bilseler dostlarını, yoldaşlarını, arkadaşlarını ölüme davet ederler miydi hiç? O gece o bekar öğrenci evinde yedi heyecanlı genç, partilerini tartışacaktı.

20 Eylül 2009 Pazar

bir kaç küçük şiir

Deneme

Summertime, time, time,
Child, the living's easy.
Fish are jumping out
And the cotton, lord,
Cotton's high, lord so high.

18 Eylül 2009 Cuma

Darwin ve Evrim

Darwin’in 200. yaşı dolayısıyla bu yıl, tüm dünyada Darwin yılı olarak kutlanmakta. İngiliz doğa bilimci Charles Darwin’in evrim kuramı 1859’ da çalışmalarını derleyerek “Türlerin Kökeni” adlı yapıtını yayımladıktan sonra din ve bilim çevrelerinde büyük sarsıntılara neden oldu. Bütün canlıların bugünkü şekilleriyle Tanrı tarafından yaratıldığına inanan din adamları Darwin’i şarlatanlık yapmakla suçladılar. Tabii ki böyle olması şaşırtıcı değildi. Nihayetinde birçok türün tek atadan evrimleştiğini iddia eden evrim teorisi din olgusunu kökten sarsan bilimsel bir gelişme olmuştur.

TRT Şeş'den Kürt Konferansına

(Bu yazı kaleme alındığında henüz Konferans Türkiye'nin baskısıyla ertelenmemişti. Buna rağmen, Konferansın gerçekleşme tarihi haricinde yazının büyük ölçüde geçerliliğini koruduğunu düşündüğümüz için yayınlıyoruz.)

AKP hükümeti, küreselleşme politikalarına büyük engel teşkil eden Ergenokon örgütüne karşı başlattığı operasyonlardan sonra, Kürt sorununun da “çözümü”ne yönelik “demokratik açılım”lar yaptı. “Demokratik açılım”ların başında, 1 Ocak 2009'da devlet televizyonunda yayın hayatına başlayan Kürtçe Kanal TRT Şeş geliyor. Başbakan Tayyip Erdoğan, TRT Şeş'in yayın hayatına başlamasını “TRT Şeş bi xer be (TRT Şeş Hayırlı olsun)” diyerek Kürtçe sözlerle kutlamıştı- ve bu sözler ilk defa bir devlet adamının ağzından çıkan Kürtçe sözlerdi, öte yandan ilk defa Kürtçe sözler burjuva basına manşet olarak taşınmıştı. Kürt sorunun çözümünde TRT Şeş'in yanı sıra, YÖK'ün önümüzdeki yıllarda üniversitelerde Kürdoloji enstitüsü ve Kürt Dili ve Edebiyatı bölümlerinin açılmasına yönelik hazırlıkların başladığı “müjdesi”ni vermişti. Hükümetin “Kürt açılımı”, yıllarca baskı altında tutulan Kürt kimliğinin, dilinin ve kültürünün tanınması konusunda atılan önemli bir adımdır. Ayrıca, devletin inkar ve imhaya dayalı Kürt politikasındaki önemli değişim sinyalleridir.

17 Eylül 2009 Perşembe

NATO Zirvesi, Obama’nın Ziyareti ve Türkiye’nin Netleşen Konumu

Dünyanın önde gelen ülkelerinin burjuva politikacıları, uluslararası siyasette oldukça yoğun günler geçiriyor, zirveden zirveye koşturuyorlar. Eşzamanlı biçimde ya da ardı ardına gerçekleşen, Londra’daki G-20 Zirvesi, Strasbourg’daki NATO Devlet Başkanları Zirvesi, Prag’daki AB Zirvesi, Obama’nın Türkiye ziyareti ve aynı günlerde İstanbul’da toplanan “Medeniyetler İttifakı” vb. toplantılar, yalnızca dünya çapında yaşanan önemli ekonomik ve siyasi değişimlerin ürünleri değil; aynı zamanda, önümüzdeki dönemde atılacak adımların dünya kamuoyuna açıklandığı platformlar olarak değerlendirilmeli.

15 Eylül 2009 Salı

Yerel Seçimlerin Ardından

29 Mart yerel seçimleri bitti. Burjuva partilerinin aylar süren seçim çalışmalarını, seçimlerin ardından yapılan değerlendirmeler aldı. Her seçimde olduğu gibi, seçime katılan partiler milyonlarca lirayı faaliyetlerine harcadılar. Ve seçim sonuçları kimi partiyi memnun ederken, kimini üzdü. Emekçi kitleler içinse yine değişen bir şey olmadı, aylarca oy için dil dökülen kitleler bir sonraki seçime kadar “demokrasiye katılma”yı bekleyecekler, onların yerine “temsilcileri” yönetecek. Hiçbir hesap vermeden, tüm kararları kendi sınıf çıkarlarına uygun şekilde alacaklar ve sonraki seçimde tekrar oy isteyecekler. Bu aldatmaca, aldatılanlar buna bir son verene kadar devam edecek.

1 Mayıs'ın Kökenleri Nedir?


Bir proleter bayram gününü, sekiz saatlik iş gününü elde etme aracı olarak kullanma düşüncesi ilk kez Avustralya'da doğdu. Avustralyalı işçiler, 1856'da, sekiz saatlik işgünü lehinde gösteriler yaparak, toplantılar ve eğlenceler düzenleyerek, hep birlikte bir günlük iş bırakmaya karar verdiler. Bu kutlamanın yapılacağı gün olarak da 21 Nisan tarihi saptandı. Avustralyalı işçiler bu kararı, yalnızca 1856'da uygulamaya niyetlenmişlerdi. Ama bu ilk kutlamanın Avustralyalı proleter kitleler üzerinde çok büyük etkisi oldu, onları canlandırıp yeni bir heyecana yol açtı ve bu kutlamanın her yıl tekrarlanmasına karar verildi.
Gerçekten işçilere, kendi kendilerine kararlaştırdıkları bir anda, kitle halinde işi bırakmaktan daha fazla cesaret ve kendi gücüne güven duygusunu ne verebilirdi? Fabrikaların ve atölyelerin ebedi kölelerine, kendi öz birliklerini

Bir Mayıs Sabahı

Küresel kapitalizmin krizi ağırlığını her geçen gün biraz daha fazla hissettirirken, uluslararası sermaye gruplarının çıkarları ulus devlet sınırlarıyla çatışırken, emperyalist güçler dünyanın farklı bölgelerinde kan akıtmaya, akıttıkları kanı paraya çevirmeye devam ederken, dünya egemenleri krizin faturasını işçi ve emekçilere ödetme planları yaparken, burjuvazi sistemin krizini bir kez daha insanlığın üzerine basarak aşmaya çabalarken yaklaşıyor Mayıs, adım adım. Mayıs; kapitalizmin krizi toplumsal alt-üst oluşlara giden yolun taşlarını döşerken yaklaşıyor!

Mayıs'a Giderken

Mayıs ayına doğru giderken dünya ve insanlığın ensesindeki o karanlık ses daha da gür çıkıyor. Bizler için en iyisi olduğu söylenilen ama nedense biz'lerin çoğunluğunun bir iyiliğini göremediği bu sistem hızla çürüyor, ancak yalnızca çürüyen o olmuyor, kendisiyle birlikte dünyayı ve onu var edenleri de yokoluşa götürüyor.

13 Eylül 2009 Pazar

7. Sayı


PDF Biçiminde İndirmek İçin Tıklayın

…ÖSS' YE HAZIRLIK…

1) Aşağıdaki yargılardan hangisi doğrudur?
A) Karagöz Hacivat bir Türk oyunudur.
B) Karagöz Hacivat bir Yunan oyunudur.
C) Bu bize Yunanların bir oyunudur.
D) Karagöz Hacivat bir oyun mudur.
E) Bu, Anadolu’nun zengin kültür mozaiğini tek tipleştirme oyunudur.
2) Kızılderililer kimlerdir?
A) Afrika yerlileri zencilerdir.
B) Vahşi insanlardır.
C) Kızılderililer Türk’tür.
D) Amerika’yı keşfederek yerlilerini katletmişlerdir.
E) Kültürleri ve yaşam hakları sömürgecilik uğruna ellerinden alınmış pek çok halktan yalnızca birisidir.
3) 2007 senesinde Kaz Dağları hangi amaçla kazılmaya başlanmıştır?
A) Kaz bulmak için
B) Terörü engellemek için
C) Su sorununu çözmek için
D) ”Kaz” dağları olduğu için
E) Zengin toprağının altındaki madenler için
4) 6 Kasım aşağıdakilerden hangisinin yıldönümüdür?
A) 10 Kasım’dan 4 gün önceki günün
B) Yerli malı haftası
C) Başbakanın doğum günü
D) Birileri kutluyor ama ne için.
E) Türkiye’nin en önemli egemen ideoloji kurumlarından biri olan YÖK’ün kuruluşunun
5) Her sene düzenlenen Blues Festivali’ne bu sene dünyaca ünlü hangi blues sanatçısı gelmiştir?
A) Varoşların bluescusu Azer Bülbül
B) Grup blue
C) Grup Hepsi
D) Blues bir zenci müziği ise: Barack Obama
E) Junior Lee Hooker ARŞİPEL

10 Eylül 2009 Perşembe

Rus Termidorunun Doruk Noktası:


Prinkipo Yayıncılık, Lev Sedov’un “1936 Moskova Duruşmaları Üzerine Kızıl Kitap”ını yayınlayarak siyasi tarih alanında son derece önemli bir yapıtı Türkçeye kazandırdı. Kitabın önemi sadece kitapta aktarılanlarla ilgili değil; tek başına kitabın konusu/başlığı dahi gerçeğin ortaya çıkmasında önemli bir adım. Bunun nedenini, 1988 yılında yayınlanan Sınıf Bilinci Dergisi’nden yaptığımız aşağıdaki alıntı açıkça göstermektedir.

“Moskova duruşmaları sanıklarının yeniden saygınlaştırılması için açılan son kampanyanın, tek başına Buharin için açılmış olan bir önceki kampanyaya oranla uluslararası düzeyde olsun SSCB içinde olsun daha elverişli koşullar altında başladığına yukarıda değinmiştim. Aynı şeyi Türkiye açısından söylemeye ne yazık ki olanak yok. Kampanyanın Türkiye’de yürütülmesini zorlaştıran kimi etkenleri aşağıda ele almak istiyorum. Zorlukların başında Moskova duruşmalarının iç yüzünü ortaya koyacak kaynakların eksikliği, buna karşılık Stalinci bürokrasinin (ve Stalin’in kendisinin) bu duruşmalar çerçevesinde oluşturduğu efsane ve yalanları aktaran kaynakların göreli bolluğu geliyordu.” (2)

EL LABERİNTO DEL FAUNO (PAN’IN LABİRENTİ)

Hace mucho, mucho tıempo…
Küçük kahramanımız Ofelia’nın babasının ölümünün ardından annesi Carmen, Kaptan Vidal (Franco’nun askeri) ile evlenir ve Kaptan’ın yanına, Navarra’ya taşınmalarıyla hikâye başlar. Küçük Ofelia peri masallarıyla oldukça ilgilidir. Yolda ilginç bir olay geçer başından ve küçük bir peri gördüğünü düşünür. Bu peri yeni yuvasına kadar ve yaşadığı olaylarda Ofelia’ya eşlik eder. Ofelia, Navarra’da bir labirent keşfeder. Labirentin sonunda yerin derinliklerine inen merdivenler vardır, bu merdivenler sürekli okuduğu hikâyedekilerin aynısıdır. Merdivenlerden aşağıya indiğinde Pan ile karşılaşır.

Rönesans Dönemi Tiyatrosu

Ortaçağ tiyatrosunu anlattığımız bir önceki yazıyla beraber, tiyatronun tarihsel gelişiminin Ortaçağ tiyatrosunun sonuyla birlikte asıl Rönesans döneminde gerçekleştiğini bu yazıda Rönesans dönemi tiyatrosunu incelerken göreceğiz.

9 Eylül 2009 Çarşamba

Zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi

Ülkemizde eğitim sisteminde ve işleyişinde ciddi aksaklıklar var. Bunu son dönemlerde sıkça görüyoruz. Daha önceki sayılarda felsefe dersinin değişiminden bahsetmiştik. Fakat şimdi başka bir derse değineceğim. Dersimiz Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi. Yalnız yazımda din kültürü dersi diyeceğim.

Güz Sancısı Filminin Hatırlattıkları


…“Rumlar gidecek bu iş bitecek” sloganı, Rumların yaşadığı Beyoğlu’nun ara sokaklarında yankılanıyordu… Bir gece sloganların yankılandığı sokaklar sessizlik içerisine bürünmüştü… 'Kıbrıs Türktür Cemiyeti'nde (KTC) örgütlü milliyetçiler tarafından Rumlara ait evler tek tek kırmızı boya ile haçlarla işaretleniyordu. Rumların evlerine yapılan bu işaretler, Rum azınlığı tasfiye etmeye yönelik planın son aşamasının habercisiydi… Saatler 13.00’ı gösteriyordu, devlet radyosundan ve İstanbul Ekspress gazetesinden, Selanik’te Atatürk’ün doğduğu evin bombalandığı haberi bir anda duyuruldu ve yayılmaya başladı… Faşist güruh, haberi alır almaz toplanmaya başladı, çevre il ve ilçelerden getirilen insanlar ile birlikte kalabalık gittikçe büyüdü… Karanlık çöktü, kalabalık bir anda tespit ettikleri ev ve iş yerlerini yağmalamaya başladı… Artık çok geçti, geride ağır bir bilanço kaldı… Rumlara bu yapılanlar, tarihin tozlu sayfalarına '6-7 Eylül Olayları' olarak geçti…

8 Eylül 2009 Salı

Sistem Çalışmıyor

Kapıyı açıp dışarı çıktığı anda yüzüne vuran rüzgâr, havanın ne kadar soğuk olduğunu hatırlattı ona bir kez daha. Bir süredir içerideydi çünkü. Hızlı adımlarla yürümeye başladı. Gideceği yer tarif edilmişti, hem zaten daha önce birkaç kez de geçmişti önünden. İçinden küfrediyordu, buz gibi havada onu dışarı çıkaran nedene. Elinde, patronunun ödenmemiş elektrik faturası, cebinde, muhasebeden aldığı, fatura tutarı kadar para ile vezneye doğru yol alıyordu hızlı hızlı. Vezne çok uzak sayılmazdı. Sokakları, kafasını öne eğmiş, arşınlıyordu. Patronun özel işlerini yapıyor olmak bir yandan canını sıkıyor, bir yandan da çalıştığı gergin ortamdan uzaklaşmasını sağladığı için sevindiriyordu onu.

Sonbahar Filminin Zonguldak Galasından Notlar


Oyuncaların ve yönetmen Özcan Alper’in katılımıyla gerçekleşecek olan gala, başrol oyuncusunun bir dizi oyuncusu olması ve çekimlerinin azizliğiyle galaya katılamadığını yönetmen Özcan Alper’in bizlere açıklamasıyla başladı. Öncelikle sizlere filmden biraz bahsetmek istiyorum. ’90 kuşağı gençliğine bir ağıt niteliği taşıyan “Sonbahar” filmi, F tipi cezaevlerini protesto etmek için yapılan açlık grevlerini kanlı bir baskınla sona erdiren Hayata Dönüş operasyonunun yıldönümünde gösterime girdi. Üniversite öğrencisiyken katıldığı eylemlerden dolayı hüküm giyen, cezaevindeyken F tipi protestolarına katılan, açlık grevi yapan, bu yüzden ciğerleri iflas eden Yusuf’un (Onur Saylak) son günlerini Doğu Karadeniz’in bir dağ köyündeki evinde geçirmesini konu alan film, senarist ve yönetmen Özcan Alper’in ’90 kuşağına adadığı bir ağıt.
Yüzlerce hükümlü ve tutuklunun katıldığı açlık grevlerinin Hayata Dönüş adı verilen kanlı bir operasyonla sona erdirildiği 19 Aralık tarihi, filmin gösterimi için özel olarak seçildi.

Hava Kirliliği ve Kapitalizm

Yaşadığımız küresel krizin etkileri kendini şiddetli bir şekilde hissettiriyor. İşten çıkarmalar, zamlar derken bir yandan da soluduğumuz hava her geçen gün biraz daha kirlenmekte... Türkiye’de kömür kullanımı hala yaygınken doğalgaza gelen %82’lik zam, birçok evde kömür kullanımını zorunlu hale getirdi. Ayrıca devlet tarafından dağıtılan bedava kömürlerin kalitesi hava kirliliğine tuz biber ekti. Bunun sonucu olarak; soluduğumuz havanın kirlilik oranı da önemli ölçüde arttı.

6 Eylül 2009 Pazar

Ergenekon ve TKP



Türkiye Komünist Partisi'nin (TKP) 15 kurucusu 28 ocak 1921'de öldürülmüştü. Bu katliam, Türkiye Cumhuriyeti henüz kurulmamış olsa da, onun kurucularının ilk faili meçhul cinayetleri olarak tarihe geçti. Mustafa Suphi ve yoldaşlarının öldürülmesinden sonra TKP'nin geçirdiği dönüşümü ve buna paralel onun tarihini burada ele almak mümkün değil. Yalnız, ilk TKP'nin sürekli devrim ve dünya devrimi programını benimsemiş olduğunu, ardından ise bu perspektifin ortadan kalktığını belirtmemiz gerekir.

SSCB'nin komutları ve çıkarları doğrultusunda zaman zaman çalışmalarını donduran, zaman zaman da yeniden faaliyete geçen TKP, 1987'de TİP'le birlikte Türkiye Birleşik Komünist Partisi'ne dönüşmesi sonrası, bu partinin de 1991 yılında kapatılmasıyla birlikte ortadan kalkmış oldu. Bugünkü TKP ise, TİP'ten ayrılan Sosyalist İktidar grubunun, daha sonra Gelenek dergisini çıkarmasıyla başlayan hareketin ürünüdür. Gelenekçiler, Sosyalist Türkiye Partisi'nin ardından Sosyalist İktidar Partisi'ni kurdular ve bu parti 2001 yılında TKP adını aldı.

Marksizm ve Öğrenci Gençlik/IV



Türkiye

Türkiye'de 60’lı yıllar, önceki dönemlere göre, sanayileşmenin içeriği, yatırımların dağılımı bakımından farklı özellikler taşıdı. Döneme damgasını vuran ekonomik yöneliş dünyayla paralel ulusal-kalkınmacı bir ekonomi politikasıydı. Bu dönemde, 50'lerin sonunda başlayan, yerli sanayinin gelişmesine dayalı ithal ikameci politika gelişerek devam etti. Demokrat Parti iktidarına karşı girişilen 1960 askeri darbesi, bir yıl sonra hazırlayacağı anayasayla sanayi burjuvazisinin çıkarlarına uygun bir yapı geliştirecekti. Bu gelişmeye bağlı olarak, -kazanılana kadar kağıt üstünde kalan- grev hakkını da içeren toplu pazarlık sistemi ve sendikalaşma, belirli sınırlara kadar kapitalistler için de artık kabul edilebilir bir gerçeklik olmuştu.

4 Eylül 2009 Cuma


Size Brecht'in 1898 yılında doğduğunu, 1918'de askere alınıp daha sonra ilk oyunu olan Baal'ı yazdığını ve devrimci kişiliğini anlatmaktan çok hiçbir yerde duymadığınız ve bilmediğiniz bir hikayesini anlatacağız.
1933'de Almanya'da, Komünist Parti'nin, sendikaların ve diğer partilerin kapatılması ve kanun dışı ilan edilmesiyle birlikte faşizme karşı çıkan birçok insan Almanya'dan ayrılmak zorunda kalır. Bunlardan biri de Brecht'tir ve 1933-1934 yılları arasında sürgün edilir.
Bu sürgün yıllarında Viyana, Paris, Danimarka'nın dışında, birkaç günlüğüne de şirin bir sahil kasabası olan Filyos'a uğrar. Orada kale eteklerinde küçük bir ev kiralar kendine. Sabah sahil gezileri, kale turları, arkadaş toplantılarıyla ve keşiflerle gecer günleri, aynı zamanda sahilde çalışmalarına devam eder. Zamanla trenle Zonguldak'a giden maden işçilerini gözlemler. Kasabanınn küçük oluşundan da kaynaklanan yakınlıkla ve kasabaya gelen bu yabancıyla (Alaman) arkadaşlık kurmaya başlar kasaba halkı.

Paris Komünü

Tarihte devrimler çoğu kez savaşları izler.
İşçi kitleleri olağan dönemlerde bir köle gibi uysalca çalışarak, alışkanlıkların büyük baskısına boyun eğerek her Allahın günü didinip dururlar. Kapitalizme sadakatle hizmet eden bu alışkanlık olmasa, ne bekçiler ne polis, ne gardiyanlar ne de cellâtlar kitleleri boyunduruk altında tutabilirler.

Çevre Sorununa Kapitalizm Altında Çözüm Arayışı

Türkiye'nin uzun bir bekleyişten sonra Kyoto Protokolünü imzalaması, söz konusu protokolü tekrar gündemimize soktu. Ulusalcı solun ve liberallerin yıllardır “Kyoto'yu imzala” diye baskı yaptığı biliniyordu ve nihayet istediklerini aldılar. Peki Kyoto Protokolü ne öneriyor, bu, ekolojik tehlikeye çözüm olabilir mi ve hepsinden önemlisi çevre sorunu kapitalizm altında çözülebilir mi?

YÖK’ün Asistan Kıyımı

12 Eylül darbesinin ürünü olan YÖK, 31 Temmuz 2008 tarihinde asistanları yakından ilgilendiren bir yönetmelik yayınladı. Bu yönetmeliğe göre asistanların üniversitelerde çalışabilmesi için ekrardan ALES sınavına girilmesi, lisans notu ortalamasının 2.5 ve üzerinde olması ve yaş sınırı kriterine uygun olması gerekiyor. Halen öğretim elemanı olan ve 50/d maddesine göre istihdam edilen araştırma görevlilerini de kapsayan uygulama 26 Kasım kararı ile 50/d den 33/a'ya geçişin önünü tamamen engellemiş olacak.

Tanklar Sustu Şimdilik, Filistin Hâlâ Kanıyor

Emperyalizmin, dolayısıyla kapitalizmin vahşi doğasını tüm çıplaklığı ve acımasızlığı ile gözler önüne seren, İsrail’in Gazze işgali, dünyanın gözlerinin yeniden Filistin’e dönmesine neden oldu. Geride bıraktığımız yılın Aralık ayında, İsrail’in, Gazze Şeridi’ne yönelik hava saldırısı ile başlayan, kısa süre sonra İsrail birliklerinin karadan müdahalesiyle desteklenen Filistin işgali, yaklaşık üç hafta sürdü; ardında binin üzerinde ceset, yine binlerce yaralı ve enkaz altında bir kent bırakarak, geçiciliği tartışılmaz ateşkesle şimdilik sonlandırıldı.

2 Eylül 2009 Çarşamba

Yerel Seçimler ve Sosyalist Tavır

Türkiye, 29 mart seçimlerine dünyada derin bir ekonomik kriz eşliğinde giriyor. Bu krizin etkileri elbette burada da hissedilmeye başlandı. Birçok fabrika kapandı, yüzbinlerce işçi işsiz kaldı. Ardı ardına zamlar yapıldı. Ancak henüz siyasal iktidara yönelik bir toplumsal muhalefetten söz etmek mümkün değil. AKP'yi bu seçimde de avantajlı kılan temel etken bu. AKP hesaplarını bu seçimlerden de zaferle çıkarak, ardından bunun 'meşruiyeti' ile krize karşı önlemler almak ve toplumsal muhalefeti dizginlemek üzerinden yapıyor. AKP'nin zafer planı, başta CHP'nin ve DTP'nin elinde olan belediyeleri ele geçirmek ve oy oranını artırmak. Aksi durumda ise, yani AKP'nin oy kaybına uğraması durumunda, hükümeti çok zor günlerin beklediğini söyleyebiliriz. Bir süredir ekonomik krize karşı önlem alınmaması nedeniyle rahatsızlığını açıkça ifade etmeye başlayan Türk büyük sermayesi böylesi bir durumda AKP'den desteğini büyük ölçüde çekebilir ve Türkiye genel seçimlere gebe kalabilir. Belirtmemiz gerekir ki, AKP iktidarını devirecek asıl etmen ekonomik krizin etkileri ve işçi sınıfı mücadelesi olacaktır.

1 Eylül 2009 Salı

6. SAYI


PDF Biçiminde İndirmek İçin Tıklayın

6. SAYI arkakapak


6. sayı arka kapağıdır.

Kasım'ın Ardından

Geride bıraktığımız Kasım ayı ve Aralık ayının ilk yarısı birçok gelişmeye sahne oldu. Bizleri en çok ilgilendiren ve en öne çıkanlarına kısaca değinmek gerekirse...
6 Aralık günü bir gencin polis tarafından öldürülmesi sonucu Yunanistan'da başlayan olaylar hala devam ediyor. Kapitalizmin küresel krizi, bu ve bunun gibi toplumsal patlamalara yol açıyor ve açacak da. Yunanistan'daki mücadelenin bizlere gösterdiği ilk önemli veri bu. Yunanistan'da ayağa kalkan kitleler günlerdir gösteriler düzenliyor, polisle çatışıyor; birçok okul işgal altında. İşçi sınıfından önce gençliğin kapitalizme bir tepkisi olan bu patlama önümüzdeki dönemin nelere gebe olduğunun habercisidir. Elbette bizler için önemli olan bu tür toplumsal patlamaların, işçi sınıfı mücadelesiyle birleşmesi ve varolan siyasi-ekonomik yapıyı altüst etmesidir. Yani, kısaca söylemek gerekirse, işçi devrimlerine yol açmasıdır.