Türkiye, 29 mart seçimlerine dünyada derin bir ekonomik kriz eşliğinde giriyor. Bu krizin etkileri elbette burada da hissedilmeye başlandı. Birçok fabrika kapandı, yüzbinlerce işçi işsiz kaldı. Ardı ardına zamlar yapıldı. Ancak henüz siyasal iktidara yönelik bir toplumsal muhalefetten söz etmek mümkün değil. AKP'yi bu seçimde de avantajlı kılan temel etken bu. AKP hesaplarını bu seçimlerden de zaferle çıkarak, ardından bunun 'meşruiyeti' ile krize karşı önlemler almak ve toplumsal muhalefeti dizginlemek üzerinden yapıyor. AKP'nin zafer planı, başta CHP'nin ve DTP'nin elinde olan belediyeleri ele geçirmek ve oy oranını artırmak. Aksi durumda ise, yani AKP'nin oy kaybına uğraması durumunda, hükümeti çok zor günlerin beklediğini söyleyebiliriz. Bir süredir ekonomik krize karşı önlem alınmaması nedeniyle rahatsızlığını açıkça ifade etmeye başlayan Türk büyük sermayesi böylesi bir durumda AKP'den desteğini büyük ölçüde çekebilir ve Türkiye genel seçimlere gebe kalabilir. Belirtmemiz gerekir ki, AKP iktidarını devirecek asıl etmen ekonomik krizin etkileri ve işçi sınıfı mücadelesi olacaktır.
AKP'nin elini kuvvetlendiren gelişmeler (Davos, TRT Şeş) seçimlere kadar bir kırılma olmaması durumunda onu hala en avantajlı burjuva partisi kılıyor. Böylesi bir ortamda halen mecliste bekletilen 1 Mayıs'ın resmi tatil olma tarasının geçmesi kimseyi şaşırtmasın. Küresel sermayenin programını benimseyen bir diğer burjuva partisi CHP ise AKP'nin oylarını düşürerek, onun politik meşruiyetini ortadan kaldırma niyetinde. Bu konuda CHP'ye “sol” geçinen birçok kesimden destek geleceğini söyleyebiliriz. Geleneksel olarak sınıf işbirlikçisi olan Türkiye solu, yine -gizlice- CHP'nin kuyruğuna takılacaktır. Ankara'da CHP'yi destekleyen Halkevleri ve İstanbul Beykoz'da SHP'yi destekleyen TKP ve ÖDP dışında bunu açıkça yapmasalarda, kendi adaylarının yerine CHP'yi destekleyeceklerine emin olabiliriz. CHP, bu topraklarda burjuva devletin kurucu partisinin adını taşıyan, AB yanlısı, küresel sermayenin ve Türk büyük sermayesinin siyasal programına sahip bir burjuva partisi olduğuna göre sosyalistler onu nasıl destekleyebilirler? Son aylar da göstermiştir ki, CHP hem din konusunda, hem de diğer konularda AKP'den çok da farklı bir şey savunmamaktadır. Pragmatist çıkışlarının dışında, özünde CHP de küreselleşmeden yana bir partidir.
Faşist MHP'ye gelince, bir süredir bu partinin de klasik faşist kimliğinden sıyrılma çabasında olduğunu, büyük sermayeye 'ben de varım' demeye başladığını görüyoruz. Ancak parti üst yönetimi programını ve yönelişini ne kadar güne uyarlamaya çalışsa da MHP geleneksel faşist kimliğini bir günde ortadan kaldıramaz. Kısacası, MHP işçi sınıfı ve devrimci gençliğin düşmanı bir burjuva partisidir.
İlkesiz “Sol İttifak”
Birçok seçimde olduğu gibi önümüzdeki yerel seçimlerde de sol, ilkesiz ittifaklar üzerinden yanyana gelmeyi başarmıştır. Özünde bambaşka şeyler savunan, hatta tarihsel olarak birbirlerini karşı devrimci olarak tanımlayan solun büyük bir bölümü, seçim günleri yaklaştığında birdenbire yanyana gelmekte ve “Biz de varız” demektedir. İlk olarak aralık ayı sonunda açıklanan “ittifak”ın DTP'nin arkasında sıraya dizilen Stalinistinden, sözde Troçkistine 24 siyaseti kapsadığını gördük. Sol liberalinden ulusalcısına tüm bu akımlar, tamamen koltuk kapma telaşı üzerinden ilkesiz bir ittifak oluşturdular. Tamamen kapalı kapılar arkasında sürdürülen “tartışmalar”da uzun süre anlaşma sağlanamaması sonucu bazı siyasetler ittifaktan ayrıldılar. Adayların açıklanması genellikle son günü buldu.
Türk ulusalcısı TKP'nin de, Kürt yurtsever burjuva DTP'nin çatısı altındaki ittifaka katılmasının arkasında yatan asıl etmen, bu partinin de -diğer bileşenler gibi- bu seçimlerde kendine pay çıkacağını düşünmesidir. Ancak Türk milliyetçi karakterinin ağır basmasından dolayı, TKP ittifaktan merkezi olarak ayrıldı. Yerellerde ise ÖDP ve EMEP ile kimi yerlerde ittifakını sürdürdü. Ortada herhangi bir tartışmanın olmadığı, yalnızca adaylar konusunda anlaşamayan, alelacele biraraya gelip her an dağılmaya hazır bulunan bu siyasetlerin tüm politikaları gündelik oportünist temelleriyle oldukça uyumludur.
DTP, bilindiği gibi AB'den yana ve Kürt illerinin küresel sermayeye açılmasını savunan bir parti. Uyguladığı belediyecilik de bununla uyumlu. Bunun yanında DTP'yi asıl ilgilendiren konu (yani “sol”un onu desteklemesinden çok) onun elinde bulundurduğu belediyeleri kaybetmemesi ve AKP'nin elinde olan Kürt illerindeki belediyeleri ele geçirmektir. Başta Diyarbakır olmak üzere DTP için önemli belediyelerin kaybedilmesi ve DTP'nin oy kaybına uğraması onlar için büyük bir felaket olacaktır. AKP'nin “Kürt Açılımı”nın da itkisiyle DTP'nin Kürt halkı içerisinde daha da güç kaybetmesi sonucunu verecek bu durum DTP'yi en çok korkutan tehlikenin başında geliyor. Sonuç olarak, ezilen Kürt ulusunun yanında durmak ve onun ezilmesine karşı mücadele vermekle, ezilen ulusun mülksahibi sınıfının temsilcilerine yedeklenmenin bambaşka şeyler olduğu açık bir gerçektir.
Reformist Program ve Marksistler
Sol ittifak, sosyalizmin ve işçi sınıfının adı geçmeyen programıyla seçimlere katılıyor. “Halk için belediyecilik” ve “Birlikte başaracağız” reformist sloganları üzerinde yükselen bu programı herhangi bir burjuva partisinin de savunabileceğini/savunduğunu belirtelim. Kitlelere kapitalizm altında birşeylerin değişebileceği hayallerini yayan, herhangi bir sınıf temeli üzerine oturmayan bu yaklaşımın adı yalnızca reformizm olabilir. Anlaşma sağlanması durumunda CHP ya da SHP gibi burjuva partileriyle de ittifak kurabilecek bu siyasetlerin (2004 seçimlerinden SHP çatısı altında birleşmişlerdi) sosyalist devrim ve işçi sınıfıyla bir alakaları yoktur. Onlar, tamamen ulusalcı programları ve işçi sınıfı perspektifinden uzaklıklarıyla tipik birer küçük burjuva reformist parti haline gelmişlerdir.
Marksistler ise, seçimlerden sosyalizm propagandası yapmak ve kitleleri dünya devrimi perspektifine kazanmak için yararlanırlar. Özellikle içinden geçtiğimiz dünya ekonomik krizi gibi kırılma dönemlerinde bu temel yaklaşım çok daha yakıcı bir önem taşımaktadır. Kapitalizmin teşhiri ve seçimlerin ne anlama geldiğini anlatan, önümüzdeki günlerin nelere gebe olduğunu sürekli tekrarlayan bu yaklaşımla, “halk için belediye” gibi düzen içi hayaller yayan yaklaşım taban tabana zıttır. Bizler seçimlere katılan hiçbir siyasetin bu perspektife sahip olmadığı gerçeğinden hareketle herhangi bir burjuva ya da küçük burjuva partisine oy vermemeyi ve sosyalist devrim için bir Marksist dünya partisinin inşası mücadelesini sürdürmeyi savunuyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder