4 Eylül 2009 Cuma

YÖK’ün Asistan Kıyımı

12 Eylül darbesinin ürünü olan YÖK, 31 Temmuz 2008 tarihinde asistanları yakından ilgilendiren bir yönetmelik yayınladı. Bu yönetmeliğe göre asistanların üniversitelerde çalışabilmesi için ekrardan ALES sınavına girilmesi, lisans notu ortalamasının 2.5 ve üzerinde olması ve yaş sınırı kriterine uygun olması gerekiyor. Halen öğretim elemanı olan ve 50/d maddesine göre istihdam edilen araştırma görevlilerini de kapsayan uygulama 26 Kasım kararı ile 50/d den 33/a'ya geçişin önünü tamamen engellemiş olacak.

YÖK’ün yapmaya çalıştığı şey araştırma görevlilerini 2547 Yüksek öğrenim Kanunu’nun 50/d maddesine tabi tutarak çalıştırmaktır. Bu madde, lisansüstü eğitim yapan öğrencileri burs alabilecekleri gibi araştırma görevlisi olarak da çalıştırabilmektedir. Bu da, araştırma görevlilerinin lisansüstü eğitimle sınırlı bırakılması ve araştırma görevlilerini burslu öğrenci statüsüne indirgenmeye çalışılmasıdır. Açıkça yapılmak istenen 50/d maddesine göre asistan almak ve doktora bittiği anda işten çıkarmaktır. Atıldıktan sonra asistanlar, tekrardan üniversitede asistan olarak çalışabilmesi için; merkezi sınava girecek, lisans ortalamasına bakılacak, sonra mülakata girecek -ve tüm bunlardan başarılı olması gerekiyor- ki bu da yetmiyor, asistan açığı olması lazım, asistan açığı yoksa işsizler ordusuna katılıp umutla asistan kadrosunun açılmasını bekleyecek.
Önceden doktoralarını bitiren 50/d li araştırma görevlileri, üniversite yönetiminin kararı ile 33. maddeye geçebiliyordu. 50/d maddesi araştırma görevlilerini bir anda işsiz bırakabilirken, 33. madde ise kısmen iş güvencesi veriyor. Yani her yıl sözleşmesi yenilenen 33/a lı asistanlar, söz konusu işten atıldığı durumda hukuka başvurarak geri dönebiliyor ama 50/d maddesi için böyle bir şey söz konusu değil.
Şayet YÖK’ün politikasının önüne geçilmezse ileriki günlerde binlerce asistan işinden olacak. Buna karşın, en çok asistanı etkileyecek olan başta İstanbul Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi asistanları ortak görüşmeler doğrultusunda, YÖK’ün 50/d maddesi ile yapmak istediği asistan kıyımına karşı 50/d maddesinin kaldırılmasını ve 33. madde ile asistan alınmasını talep ederek mücadele
yürütüyorlar. 33.madde her ne kadar her yıl sözleşmesi yenilenen bir madde olsa da, kısmen iş güvencesi verebiliyor, dolayısıyla asistanların geçiş için talep ettikleri madde binlerce asistanın işten çıkarılmasını engellemeye yönelik, ancak asıl talep sözleşmeli çalışmaya son verilmesi olmalı.
YÖK’ün uygulamaya koymak istediği politikanın peşini bırakmayan İstanbul’un çeşitli üniversitelerindeki asistanlar, bir süredir düzenledikleri eylemler ile mücadele etmeye devam ediyorlar. İstanbul Üniversitesi asistanlarının mücadelesi buna en iyi örnek. Asistanlar bu mücadele hattını genişletmek için öğretim görevlilerine, profesörlere, öğrencilere, sendika ve sivil toplum örgütlerine çağrıda bulunuyorlar. Bu anlamda, asistanların kararlı mücadelesi önemsenmeli ve onlara yalnız olmadıklarını göstermek için öğrenciler destek vermeli ve mücadeleyi kitleselleştirmeye yönelik çaba harcamalıdır. Burda bir hususu belirtmek gerekiyor: YÖK’ün politikası bütün asistanları kapsıyor, dolayısıyla Türkiye çapında bir mücadele örülmeli. Tabi burda en büyük görev eğitim ve bilim emekçileri sendikası Eğitim-Sen’e düşüyor. Ama gelin görün ki mücadelenin seyrinde Eğitim-Sen hiçbir ciddi bir adım atmamış, ne asistanlarla koordineli çalışma yürütmüş, ne eylemler düzenlemede katkı sağlamış, ne de kitlesel destek vermiştir. Eğitim-Sen adeta YÖK’ün asistan kıyımına göz yummaktadır. Hiç şüphe yok ki bilim emekçileri, sendikanın pasifist hareketini görüyor ve buna rağmen mücadelelerinden taviz vermeden çalışmalarına hız katıyor. Türkiye solu ise “sınıf mücadeleci” sendikayı göklere çıkartmada elinden geleni yapmaya devam ediyor!
Görüldüğü gibi, bilim emekçisi asistanların ne iş güvencesi var, ne de gelecekleri parlak. Her an işten atılma korkusu yaşıyorlar ve üstelik YÖK ve rektörlüğün iş tehdidi ile karşı karşıyalar. Olayın bir de “bilim yuvası” olarak görülen üniversitelerin toplum için bilgi üreten bilimden uzaklaştırma boyutu var. Üniversiteler piyasanın hizmetine açılarak ve ticarileştirilerek öğretim elemanlarına esnek çalışma koşulları dayatılıyor, akademik özgürlük ilkesi çiğneniyor, üniversiteler bilimsel eğitim merkezi yerine sermayenin kar amaçlı üsleri haline geliyor, sermaye sınıfı tarafından bilim emekçileri manipüle edilmiş oluyor. Elbette ki bu yeni bir şey değil, YÖK kurulduğu günden bu yana devlet, sermaye sınıfına üniversiteleri sonuna kadar kapısını açmış, öğrencileri ve bilim emekçilerini baskı altında tutmuş, anti-demokratik kararların altına imza atmış, özgür bilimsel eğitim vermek yerine ideolojik zeminde eğitim vermiş ve vermeye de devam ediyor.
Eğitim kurumlarına yapılan saldırılar küresel çapta yapılmaktadır. Bu küresel saldırıların başında Almanya ve Fransa geliyor. Almanya’da eğitim ve bilim emekçilerinin de yer aldığı 25 bine yakın kamu emekçisi, Şubat ayı başında greve gitmişti. Yunanistan gençlik isyanın ülkesine sıçramasından korkan Fransa hükümeti eğitim reformunu rafa kaldırmıştı, hükümetin ısrarla üniversiteleri özelleştirme ve öğretim kadrolarını azaltma planını uygulamaya koymak istemesi üzerine; üniversiteler öğrenciler tarafından işgal edildi, üniversite öğrencileri ve öğretim görevlilerin katıldığı yaklaşık 30 bin kişi protesto gösterisi düzenlendi.
Sonuç olarak, Türkiye’de, Avrupa ülkelerinde ve daha birçok ülkede üniversitelerde üretilen bilim sermayenin çıkarları doğrultusunda kullanılmaya çalışılıyor ve bilim emekçilerinin sosyal ve ekonomik hakları gasp ediliyor. Tüm bunlar bilim emekçilerin sorunu olduğu kadar öğrencilerin de sorunudur. Çünkü bilim emekçilerinin iş güvencesi olmadan, akademik özgürlük olmadan öğrencilerin bilimsel eğitim alması mümkün değil, dahası üniversitelerin sermayenin egemenliğinde olması sömürü demektir ve yine üniversite kapılarının işçi ve emekçi çocuklarına kapalı olması demektir. Dolayısıyla karşımızda hem asistanları hem de öğrencileri ilgilendiren ortak bir sorun var. Bu ortak soruna karşı ortak mücadelemizi büyütelim!
Asistan kıyımına son verilsin!
İş güvencesi olmadan akademik özgürlük olmaz!
Yaşasın Özgür Emekçiler Üniversitesi!

meso

Manisa'dan bir öğrenci

Hiç yorum yok: