15 Eylül 2009 Salı

Yerel Seçimlerin Ardından

29 Mart yerel seçimleri bitti. Burjuva partilerinin aylar süren seçim çalışmalarını, seçimlerin ardından yapılan değerlendirmeler aldı. Her seçimde olduğu gibi, seçime katılan partiler milyonlarca lirayı faaliyetlerine harcadılar. Ve seçim sonuçları kimi partiyi memnun ederken, kimini üzdü. Emekçi kitleler içinse yine değişen bir şey olmadı, aylarca oy için dil dökülen kitleler bir sonraki seçime kadar “demokrasiye katılma”yı bekleyecekler, onların yerine “temsilcileri” yönetecek. Hiçbir hesap vermeden, tüm kararları kendi sınıf çıkarlarına uygun şekilde alacaklar ve sonraki seçimde tekrar oy isteyecekler. Bu aldatmaca, aldatılanlar buna bir son verene kadar devam edecek.


Burjuva Cephesinde Durum

AKP yine beklendiği gibi seçimden birinci parti olarak çıktı, ancak yüzde 7 oy kaybıyla. 19 milyon oy alan AKP, önüne koyduğu hedeflere ulaşamadığı ve oy kaybına uğradığı için genel olarak basında “darbe aldı” şeklinde değerlendirmelere tabii tutuldu. AKP yöneticilerinin ilk şaşkınlıkları da bu yorumları destekledi. Ancak AKP'nin ilk şoku atlatması ve hala birinci parti olduğunu vurgulaması için uzun süre beklemek gerekmedi. Evet, AKP oy kaybına uğradı, ancak hala Türkiye çapında oy alabilen tek parti ve diğer rakiplerinin (CHP ve MHP) durumu göz önünde bulundurulduğunda hala alternatifsiz.

AKP'nin içinden geçtiğimiz ekonomik kriz koşullarında bu miktarda oy alması “başarı” olarak bile değerlendirilebilir. Öyle ki, bir yıl içinde işsizlik 1 milyon civarında artmış, birçok fabrika kapanmış, yüz binlerce emekçi borç batağına saplanmış durumda. AKP'nin oy kaybında başlıca etmenlerden biri buyken, diğerleri Kürt illerindeki son dönemki tavrı ve diğer burjuva partilerinin AKP hükümetinin bulaştığı yolsuzlukları gündeme getirmesiydi.

Kürt soruna yaklaşımını bir süredir sertleştiren, devletin resmi inkar politikasının ve Türk milliyetçiliğinin ağır bastığı söylemi benimseyen AKP'nin “Kürt açılımı” samimi bulunmamış ve bu durum Kürt illerinde DTP'ye doğru yeniden bir yönelişi getirmiştir. DTP'nin AKP'ye karşı muhalefetinin içeriğini de bahsi geçen yaklaşım belirlemişti. Sonuçlar, DTP'nin Kürt illerinde görece başarılı olduğunu gösteriyor. Böylece DTP, yeniden muhattap alınma ve “Kürt sorununu birlikte çözme” hedefini ön plana çıkarma şansını elde etti. Önümüzdeki günler, AKP'nin dışlayıcı tutumunu değiştirmesini ve DTP'yi de, onun istediği gibi Kürt sorununun çözümüne katmasını getirebilir (Ancak DTP'ye karşı yapılan son operasyonlar göz önünde bulundurulduğunda bu ihtimal azalmış durumda).

CHP ve MHP'ye gelince... CHP iddia ettiği gibi seçimden büyük bir başarıyla çıkmış değildir, onlar yalnızca AKP'nin oy kaybına uğramasından faydalanma çabasındalar. Ancak AKP'nin kaybettiği oylar, asıl olarak işçi ve yoksul kesimlere yönelik bir siyaset izleyen Saadet Partisi'ne ve DTP'ye gitmiş durumda. Diğer taraftan MHP de oylarını artırdı. Bu oy artışlarının ardında ekonomik krizin etkisiyle birlikte yükselen milliyetçilik eğilimi yatıyor.

Sonuç olarak ekonomik krizin derinleşmesiyle birlikte milliyetçiliğin ya da işçi hareketinin yükselişini görebiliriz. AKP, bir ekonomik ve siyasal kriz sürecinde iktidara gelmişti, onu devirecek olan da küresel krizden başkası olmayacaktır.

Sol'da Yeni Arayışlar

Kendisine sosyalist diyen solun seçimden tam bir fiyaskoyla çıktığını belirtmek gerekir. Güzel günler göreceğimizi, birçok belediyeyi kazanacaklarını, halkçı yerel yönetimler kuracaklarını söyleyen, bu amaçla “Biz de varız” platformunda bir araya gelen parti ve gruplar, platformun kuruluşundan seçimlere kadar olan süre içerisinde çeşitli konularda anlaşamadıklarını söyleyip, kimi yerde birlikte kimi yerde tek başlarına seçime katıldılar. Seçime kadar izledikleri politika, birçok belediyeyi alacaklarını ve buralarda iyi işler yapacaklarını söylemek olarak özetlenebilir. Aslına bakarsanız bu masala kendileri de bir ara inanmışlardı. Ancak aldıkları oylar, onların da son anda bu rüyadan uyandıklarını gösteriyor. DTP'nin kuyruğunda bir araya gelen bu partiler, kimi yerlerde yalnızca birkaç oy aldılar. Şaka değil, kendi üyelerinin bile oy atmadığı bu partiler, kendilerine sosyalist diyerek yalnızca sosyalizme zarar veriyorlar. Birçok yerde bakıldığında CHP'yi destekledikleri açıkça ortadadır.

İşçi sınıfının Marksist Devrimci bir partiye sahip olmadığı, burjuva partilerinden birine yedeklendiği bugünlerde, bahsi geçen sol ya DTP'ye yedeklenerek, ya da Türk milliyetçiliğine oynayarak oy kapma çabasında. Oy kapma çabasında diyoruz, çünkü perspektifleri, burjuvazi tarafından konulmuş ve onun gözetimi altındaki seçimleri, parlamentarizmi ve reformizmi asla aşmıyor.

Önümüzdeki günler, bu partilerin Almanya ve Fransa'daki kardeşleri gibi bir burjuva sol parti kurmalarına sahne olabilir. Uzun zamandır dile getirilen çatı partisinin seçimlerde uğranılan hezimetle birlikte daha yakıcı hale geldiği kesin. Platformun bileşeni olan partilerin açıklamaları da bunu gösteriyor. Onları bir araya getiren şey, ilkelerde anlaşmaları değildir, tam tersine birçok konuda anlaşamamalarına rağmen güçsüzlükleri ve aynı zamanda politik olarak omurgasız oluşları onları yan yana getiriyor.

Bu durum, marksist ve reformist solun arasındaki ayrımın netleşmesini sağlayacaktır, bu açıdan yararlıdır. Bunun yanında, önümüzdeki dönem büyük altüst oluşlara gebe, ve burjuvazi böylesi durumlarda bir burjuva sol partiye ihtiyaç duyabilir (Fransa ve İspanya'da Halk Cepheleri, Türkiye'de 70'lerde CHP, 90'ların başında SHP). Demek istediğimiz “kapitalizm altında güzel günler” göreceğimizi söyleyen reformist solun da günü gelebilir. Sol söylemlerle işçi sınıfını kontrol altında tutmak ve yine aynı şekilde onu savaşa sürüklemek... Sosyal-demokrasi ve Stalinizmin geçmişi bu olduğuna göre, bu geçmişten beslenenlerin farklı bir şey yapacağını beklemek ahmaklık olur.

Seçim sonuçları, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de işçi sınıfının örgütsüzlüğünün bir göstergesi olmuştur. Bu koşullarda işçi sınıfını sol reformistlerin yaptığı gibi ulusalcı hayallerle zehirlemek, onu önündeki felaketlere karşı uyarmamakla ve bu duruma nesnel olarak ortak olmakla birdir. Her türlü reformizm batağından uzak, enternasyonalist Marksist bir partide işçi sınıfının birleşmesi ve toplumsal gücünü ortaya koyması için mücadele etmek bugün her şeyden daha önemli.





Prometheus

Hiç yorum yok: