8 Eylül 2009 Salı

Sonbahar Filminin Zonguldak Galasından Notlar


Oyuncaların ve yönetmen Özcan Alper’in katılımıyla gerçekleşecek olan gala, başrol oyuncusunun bir dizi oyuncusu olması ve çekimlerinin azizliğiyle galaya katılamadığını yönetmen Özcan Alper’in bizlere açıklamasıyla başladı. Öncelikle sizlere filmden biraz bahsetmek istiyorum. ’90 kuşağı gençliğine bir ağıt niteliği taşıyan “Sonbahar” filmi, F tipi cezaevlerini protesto etmek için yapılan açlık grevlerini kanlı bir baskınla sona erdiren Hayata Dönüş operasyonunun yıldönümünde gösterime girdi. Üniversite öğrencisiyken katıldığı eylemlerden dolayı hüküm giyen, cezaevindeyken F tipi protestolarına katılan, açlık grevi yapan, bu yüzden ciğerleri iflas eden Yusuf’un (Onur Saylak) son günlerini Doğu Karadeniz’in bir dağ köyündeki evinde geçirmesini konu alan film, senarist ve yönetmen Özcan Alper’in ’90 kuşağına adadığı bir ağıt.
Yüzlerce hükümlü ve tutuklunun katıldığı açlık grevlerinin Hayata Dönüş adı verilen kanlı bir operasyonla sona erdirildiği 19 Aralık tarihi, filmin gösterimi için özel olarak seçildi.

2000 yılı Ekim ayında başlayan açlık grevinin Kasım ayında ölüm orucuna dönüşmesinin üzerine, 19 Aralık tarihinde 20 cezaevine düzenlenen baskınlarda 30 hükümlü ve tutuklu ile iki asker yaşamını yitirmişti.
Filmin değindiği bir başka siyasi sorun da SSCB’nin dağılmasıyla kapitalist resterasyonu gerçekleştiren ülkelerde yaşanan trajedi. Ailesine bakabilmek için Türkiye’de fuhuş yapmak zorunda kalan Gürcü kadın Elka (Megi Koboladze) ile Yusuf’un yollarının kesişmesinden hem bir aşk hikâyesi hem de “sosyalizm”in sınırın iki yanında ne ifade ettiğine dair bir yorum doğuruyor. Benim en çok dikkatimi çeken sahnelerse anne oğlun sahneleriydi. Yusuf’un küçük pencereli odasında öksürdüğünü duyan annenin oğlu için endişesi ve profosyenel bir oyuncu olmamasına rağmen bu roldeki başarısı beni çok etkiledi. Filmin sonunun çok umutsuz olduğuna dair eleştirilerin filmi izledikten sonra ne kadar haklı olduğunu gördüm ama diğer taraftan da ölümü anlatışı oldukça yalın ve gerçekçiydi. Birde ’aye aye orti yusufum orti’ diye başlayan yürek yakıcı Hemşince ağıdı da unutmamak gerek. Tüm bu anlattıklarımızla beraber Sonbahar izlenmesi gereken filmlerden. Şimdi biraz da filmin gösteriminden sonra yönetmenle yapılan söyleşiden birkaç şey aktarmak istiyorum.
Katılımcılardan birinin ’’filmde sosyalizmle ilgili cümleler de Elka’nın ‘sen hayatının en güzel yıllarını sosyalizm için mi hapiste yattın’ demesi ve Mücahit karakterinin ‘eskiden sosyalizm diye bir düşümüz vardı şimdi o da yok’ gibi ifadeleriyle ve tabi Yusuf’un yorgun bir devrimci oluşuyla birlikte sosyalizm için umutsuz bir bakış açısı var. Sizin, seyircilerin, sosyalizm umuduyla salondan çıktığı projeleriniz de olacak mı’’ sorusunu yönetmen Özcan Alper ’’aslında ben filmin umutsuz olduğunu düşünmüyorum. Yusuf’un ölümü bekliyor olmasına rağmen hala bir öğrenciye matematik dersi vermek istemesi, ciğerlerinin iflas etmesine rağmen yaylaya çıkmak istemesi bir müzik aletini tamir etmeye çalışması hala bir umut taşıdığını gösterir. Ben sanatta politika yapmak istemiyorum politika yapmak istersem bir partiye girerim, politikaya oradan devam ederim” diye cevapladı.
Burada birkaç şey söylemek istiyorum, soruyu soran arkadaşa katılmamak mümkün değil. Filmde sosyalizm, Yusuf’un, bedelini ağır ödediği bir düşünden ibaretmiş gibi gösteriliyor. Özcan Alper’in cevabında ise Yusuf umutlu olduğu için bunları yapıyor diye verdiği örnekler bana daha çok ölmeden önce son bir kez yapmak istedikleri gibi geldi filmde. Yine katılımcılardan birinin ’’filmin yarışmalara gittiğini biliyoruz, filmin yurtdışında algılanışı nasıl“ sorusuna da yönetmenin cevabı ilginçti: “Filmle ilgili aldığım tepkiler genelde olumlu sadece Sovyet bloğu ülkelerde Yusuf ‘un böyle bir sebepten neden hapishanede yattığını anlayamadıkları eleştirisini aldım’ oldu.
Tabi bu noktada şunu belirtmeden geçmek istemiyorum. Sovyet bloğu ülkelerden aldığı bu tepki, bu ülkelerdeki insanların Ekim devriminden önce Bolşeviklerin sürgünde kalışını, hapis yatışını ve yine 1936 Moskova duruşmalarını belleklerinden sildiklerini gösterir ki bu da oldukça üzücü olduğu kadar, anlaşılırdır da. 'Sosyalizm' denilen Stalinist diktatörlükler, geçmişin tüm devrimci hafızasını belleklerden silmişti. Öyle ki, Stalinizmin toplumsal yaşamlarında yarattığı altüst oluşun yanında bugün o ülkelerin insanları Marksizme oldukça mesafeliler ve dine oldukça bağlılar.
Sonuç olarak Sonbahar filmi, hem Yusuf'un hem de Elka'nın gözünden bir Stalinizm eleştirisi taşısa da, bunu haksız olarak sosyalizmin eleştirisi olarak sunması ve bir umutsuz ağıt niteliği taşımasıyla göze çarpıyor.

Hiç yorum yok: