Bundan tam 161 yıl önce, bilimsel sosyalizmin kurucuları Marx ve Engels, kurdukları Komünistler Birliği' nin programını yani Komünist Manifesto'yu “Bütün Ülkelerin İşçileri, Birleşin!” sözleriyle bitirmişlerdi. Bununla birlikte, yine aynı manifestodaki “İşçilerin vatanı yoktur. Onların sahip olmadığı bir şeyi isteyemezsiniz” sözleri, işçilerin vatanının tüm dünya olduğu; devrim ve komünizm mücadelesinin uluslararası ölçekte zafer kazanacağı anlamları taşıyor...
Marx'ın ölümünden sonra işçi sınıfına bıraktığı dünya görüşü sayesinde yetişen birçok Marksist, kapitalizmin genişleme ve emperyalist sömürgecilik döneminde İkinci Enternasyonali inşa ettiler. İkinci Enternasyonalin kurulduğu yıllarda, mali sermaye uluslararasılaşıyor, aşırı-sermaye birikimi ve özel mülkiyetin ulus-devletle çatışması gibi bir çok faktör kapitalizmi krizlere sokuyor, kapitalist - emperyalist ülkeler saldırganlaşıyor, işçi sınıfı içerisinde hoşnutsuzluk artıyor, sert ve çetin sınıf mücadeleleri yükseliyordu. Kapitalizmin sancılarındaki bu durum hızla bir dünya savaşına ilerliyor, kapitalistler emperyalist savaşın hazırlıklarını yapıyordu.
Lenin ve Bolşevikler, emperyalist savaşın yakında olacağını öngörerek İkinci Enternasyonal'in farklı ülkelerdeki seksiyonları ile birlikte savaşa karşı hazırlık yapılmasını, işçi sınıfını emperyalist savaşın barbarlığına taraf olmaması için enternasyonalizm mücadelesinin yükseltilmesini vurguluyordu. Bu tutum savaş başlamasıyla birlikte savaşlara son verebilecek tek doğru yönelişe; “emperyalist savaşı iç savaşa çevir” sloganı ile Marksist enternasyonalist tutum sergiliyordu. Oysa ki İkinci Enternasyonal'in Sosyal demokrat partilerinin büyük bir bölümü (özellikle Enternasyonal'in ana gövdesini oluşturan emperyalist ülkelerin işçi partileri; Almanya, Fransa...), kapitalizmin devasa gelişmesiyle birlikte gelişen işçi bürokrasisi/aristokrasisilerinin (oportünizm) egemenliğine girmiş kitlesel işçi partilerine dönüşmüşlerdi. Dolayısıyla onlar Lenin'i desteklememiş, emperyalist ülkelerin savaşını destekleyerek işçi sınıfını kapitalist / emperyalist burjuvalara yedeklemişlerdi. Bu tavır, milyonlarca işçiyi savaşa göndermekle eş anlamlı oldu.
Bolşevikler tarafından çok doğru bir şekilde “sosyal-yurtsever” olarak tanımlanan Sosyal-demokratlar, “ulusal anayurdun savunulması” talebiyle kendi burjuva sınıflarını emperyalist savaşta destekleyerek, işçi sınıfının bağımsız siyasetini reddetmiş oldular. İşçi ve emekçileri emperyalist savaşın barbarlığına taraf eden partilerin şovenist tutum sergilemeleri diğer bir deyişle sosyal-yurtsever politika izlemeleri gerek uluslararası sosyalist harekete gerekse dünya işçi sınıfına kelimenin tam anlamıyla bir ihanetti. Emperyalist savaş karşısında işçi sıfının kurtuluşu ve dünya devrimi perspektifinden vazgeçilerek Marksizmle yakından uzaktan ilgisi olmayan enternasyonalizm karşıtı yurtseverlik, kapitalist / emperyalistlerin çıkarları uğruna farklı ülkelerdeki işçileri karşı karşıya getirerek birbirlerini boğazlamalarına neden olmuştur .
Polonyalı komünist Rosa Luxemburg, ihanetçi sosyal-demokratların çizgisini şu sözlerle özetliyordu: “Bütün ülkelerin işçileri, barışta birleşin, savaşta ise birbirinizi boğazlayın!”
Savaşa başından beri karşı çıkan ve savaşa karşı işçi sınıfının bağımsız Marksist politikasını savunan Rus Bolşevikler, İkinci Enternasyonalin ve onun partilerinin iflas ettiğini savaşın ardından yayınladıkları Manifesto'da şöyle ifade ettiler: “Oportünstler sosyal devrimi terk ederek ve yerine burjuva reformizmini koyarak; belli bir anda iç savaşa dönüşmesi zorunlu hale gelecek olan sınıf mücadelesini terk ederek ve sınıf işbirliğini vaaz ederek; yurtseverlik ve yurt savunması adı altında burjuva şovenizmini vaaz ederek ve daha Komünist Manifesto'da yer alan işçilerin vatanı yoktur ilkesini görmezden gelerek ya da inkar ederek; militarizme karşı mücadelede bütün ülkelerin burjuvazisine karşı bütün ülkelerin proleterlerinin devrimci savaşının zorunluluğunu kabul etmek yerine dar kafalı-duygusal bir bakış açısına savrularak burjuva parlamenterizminden ve burjuva yasallığından yararlanmanın kaçınılmazlığını bir yasallık fetişizmine dönüştürerek ve kriz dönemlerinde illegal örgüt ve ajitasyon biçimlerini yaratma yükümlülüğünü unutulmaya terk ederek, bu çöküşü uzun zamandan beri hazırlamışlardır." (Lenin, Bolşevik Partisi Manifestosu, Kasım 1914 ). Lenin ve diğer enternasyonalistler, İkinci Enternasyonalin iflasının ardından, yeni bir Marksist dünya partisini inşa etmek için Üçüncü Enternasyonalin hazırlıklarına başladılar.
Lenin'in sosyal-yurtseverliğe ve oportünizme karşı mücadelesi ve elbette 1917 Ekim devriminin de itkisiyle birlikte bir dizi ülkede komünist partiler doğdu. Bolşevik parti ve yeni doğan komünist partiler, Marksist dünya partisi Üçüncü Enternasyonalin kuruluşunu 1919 Martı'nda Moskova'daki birinci kongresinde ilan ettiler. Üçüncü Enternasyonal, iflas eden İkinci Enternasyonalin zerre kadar kalıntısını taşımıyordu, amacı, tüm dünya işçilerini komünist dünya partisinde birleştirmek ve dünya devrimiydi.
Uluslararası işçi sınıfının önderliği dünya partisi Üçüncü Enternasyonalde taçlanıyordu ve bu enternasyonal 1917'de Rusya'da gerçekleşen proleter devrimi dünya devrimine taşıyacak olan yegane örgüttü. Lenin'in amansızca yakalandığı hastalıktan ve sonrasında ölümünden sonra, Stalinist bürokrasinin karşı-devrimci hareketi ile Sovyet iktidarına egemen olmasıyla, Üçüncü Enternasyonal amacından saptırılarak SSCB'nin dış politika örgütüne dönüştü.
Enternasyonale bürokrasi sultasının hakim olması ile üçer ve beşer yıllk aralarla yapılan kongreler bir süre sonra yapılamaz oldu ve 1943 yılında kapısına kilit vuruldu. Stalinizm enternasyonali tasfiye işini, önce teorize ettiği gerici “tek ülkede sosyalizm” anlayışıyla dünya devrimi perspektifinden vazgeçerek, sonra uluslararası çapta bürokrasinin çıkarlarıyla çelişen proleter devrimleri engelleyerek tamamlamıştır. Öte yandan bürokrasi böylece, sosyalist dünya devrimi gibi bir amacının olmadığını dünya burjuvazisine göstermiş oluyordu. SSBC'nin uluslararası burjuvazi ile (özellikle Fransız emperyalizmi) işbirliği içinde olduğunun en somut göstergeleri ise (Faşizme karşı “saldırmazlık paktı” anlaşmasından önce), Fransa ve İspanya'daki burjuva Halk Cepheleri ile işçi sınıfını 2.dünya savaşa sürüklemesinin yanında, burjuva enternasyonallerden Milletler Cemiyeti'ne 1935 yılında, Birleşmiş Milletlere de 1945 yılında üye olmasıdır.
Stalinist bürokrasinin direktifleri doğrultusunda hareket eden resmi KPler, İspanya'da, Fransa'da, Çin'de, Yunanistan'da ve daha bir çok ülkede proleter devrimlere yol açacak sınıf mücadelelerini baltalamakla kalmamış sınıf işbirliği politikaları ile kurulan burjuva hükümetleri destekleyerek burjuvazinin değirmenine su taşımıştır. Stalinizm, gerek iktidarda olduğu Sovyetlerde gerekse diğer ülkelerdeki işçi sınıfı hareketlerini dinamitlemek için uluslararası burjuvazi ile işbirliği yaparak “anayurdun savunulması”, önce “burjuva devrim” sonra “sosyalist devrim” aşaması mantığı ve yurtseverlik ideolojisi sayesinde dünya devrimini boğazlamış ve burjuvaziye soluk aldırmıştır.
Komünist Enternasyonal ilk kuruluşunda, ona üye olmak isteyen partilerden sosyal-yurtseverliği cepheden reddettiklerini kanıtlamalarını istemişti. Ancak görüldüğü gibi, İkinci Enternasyoldeki sosyal-yurtsever politika ve şovenizm Üçüncü Enternasyolde Stalinizm ile birlikte hortlamıştır. Nasıl ki İkinci Enternasyonal için uluslararası sosyalist harekete ve uluslararası işçi sınıfına ihanet etti ve karşı devrim safına geçti diyorsak, aynısını Lenin'in ölümünden sonra Stalinizmin egemen olduğu Üçüncü Enternasyonal için de söyleyebiliriz (ancak bunun Troçkistler dışındaki “sosyalistler” için o kadar kolay olmadığını da belirtmek gerekir). Sonuç olarak, her iki enternasyonl de işçi sınıfının dünya devrimi ve komünizm davasına geri dönüşü olmayan ciddi zararlar vermiştir. Arasındaki tek fark sosyal-demokratların yerini Stalinistlerin almış olmasıdır. Bu bağlamda, sosyal demokrasiyle hesaplaşmadan Marksist olunamayacağı gibi Stalinizm ile hesaplaşmadan da Marksist olmak mümkün değildir.
Lenin bir komünist görev olarak İkinci Enternasyonalin ihanetçi sosyal-şovenist tutumuna ve sosyal-yurtseverliğe karşı nasıl mücadele ettiyse ve sonunda Üçüncü Enternasyonali kurduysa, Üçüncü Enternasyonalde de Stalinizmin işçi sınıfını karşı devrimlere ve savaşlara sürükleyen politikalarına karşı Marksizmin savunucusu, Sovyet devrimin önderlerinden Troçki olmuştur.
Troçki'nin ve diğer Bolşevik-Leninistler (sonradan 4.Enternasyonal'i oluşturacak olan çekirdek), önce Rus Komünist Partisi'nde Sol muhalefeti kurarak bir fraksiyon oluşturdular, daha sonra ise Üçüncü Enternasyonalin bir fraksiyonu olarak Uluslararası Sol Muhalefeti örgütlediler. Troçki ve diğer Bolşevik-Leninistlerin amacı, işçi sovyetleri iktidarını Stalinist bürokrasinin egemenliğinden kurtarmak, Stalinizmin dünya devrimini boğazlamasına engel olmak, bürokrasinin çıkarları doğrultusunda Üçüncü Enternasyonalin tasfiye edilmesine karşı işçi sınıfının Marksist dünya partisi olarak Üçüncü Enternasyonali yaşatmaktı. Bolşevik-Leninistlerin bu mücadelesi hiç de kolay olmadı. Çok ağır Stalinist terör koşullarına*[2] rağmen proletarya enternasyonalizmi ve dünya devrimi mücadelesinden vazgeçmediler. Stalinizmin uluslararası çapta karakter kazanması ve enternasyonalin iflas etmesinin ardından, Troçki öncülüğünde, 1938 yılında Paris'de, Dördüncü Enternasyonalin kuruluşu ilan edildi.
Yurtseverlik ve enternasyonalizm olgusunu, tarihsel bir perspektifle Marksizmin ışığında anlatmaya çalıştık. Kendilerine sosyalist diyen ancak Marksizme yabancı olan birçok akım, bir burjuva ideolojisi olan ve işçi sınıfının tarihsel çıkarı ile yakından uzaktan ilgisi olmayan yurtseverliği, dün olduğu gibi bugün de milliyetçiliğe sol bir kılıf uydurarar kullanmaya devam ediyorlar. Marx, Engels, Lenin ve Troçki yurtseverliğe karşı yılmadan amansızca mücadele etmiş ve sürekli olarak proletarya enternasyonalizmi bayrağını yükseltmiştir. Ki onların enternasyonalizm mücadelesi; enternasyonalizme duydukları “aşk”tan ileri gelmiyor ya da yurtseverlik karşıtı olmaları yurtseverliğe “nefret” beslemelerinden de ileri gelmiyor; kapitalizmin doğuşu ile birlikte ortaya çıkan proletaryanın evrensel sınıf karakteri taşıması, kapitalizmin bir dünya ekonomik sistemi olması ve bunun da ilga edilmesi yolundan ileri geliyor. Kaldı ki teorik ve pratik olarak bilimsel gerçeklik bunu kanıtlamıştır.
Günümüz dünyası yine büyük toplumsal altüst oluşlara ve savaşlara gebe. Yalnızca bunun bile farkında olmak, geleceği sorgulamak için yeterlidir. Ve halen dünya işçi sınıfı ve komünizm geleceğin diğer adı olmayı sürdürüyor. Bu durumda Marksistlerin tek görevi (ulusal, yurtsever, milliyetçi) tüm atgözlüklerini yırtıp atmak ve sosyalist dünya devriminin partisini örgütlemek için mücadele vermektir.
Dipnotlar:
*[1]Mazzincilik: ...1860'lı yıllarda işçi hareketi içinde akti biçimde çalışmaya başlayan Mazziniciler, yoksul kitlelerin sorunlarının “emek ile sermayenin ortak gelişimi”, “tüketici birliklerin kurulması” ve işçi sınıfının “ahlaki, Entelektüel ve ekonomik gelişmesi”yle çözüleceğini savunuyorlardı...(Prinkipo yayıncılık, Uluslararası İşçiler Birliği(Birinci Enternasyonal), syf:32)
*[2]Stalinist Terör Koşulları(Prinkipo yayıncılık, Kızıl Kitap)
Not: Politik bir terim olarak yurtseverlik, insanların doğup büyüdükleri, sevdikleri vb. yerleri sevmeleri anlamında duygusal bir anlam ifade etmez. O, bizzat sınıflı toplumda ideolojik bir ifadesi olan ve bu ifadesiyle burjuva sınıfına hizmet eden bir terimdir.
Meso
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder