17 Ekim 2009 Cumartesi

Çin'de “Sosyalizm” Maskesi Altında 60. Yıl Kutlamaları


Kimi zaman öyle şeylerle karşılaşırsınız ki, karşınızdaki şaka mı yapıyor yoksa ciddi mi ayırt edemezsiniz. Çin hakkında söylenilenler de bizde bu etkiyi yaratıyor ve yalnız olmadığımıza eminiz. Eminiz çünkü, “5 yaşındaki çocuk bile bilir” deyişi burada gerçekliğe dönüşüyor. Bugün hala, Çin Halk Cumhuriyeti'nin “sosyalist” olduğunun ileri sürülmesini kastediyoruz.

1949 Çin Devrimi'nin 60. yıldönümü nedeniyle Pekin'de gerçekleştirilen kutlamalar hakkında Radikal gazetesi ve kimi diğer burjuva gazetelerinde çıkan haberler girişte yaptığımız açıklamanın temelleri. Elbette işçi sınıfı varolduğundan beri, kimi kesimlerin yapageldiği gibi sermayenin bu propagandasına destek olan, yani burjuvaziyi açıkça destekleyen “sol” akımlar da yok değil. Burada tek tek onları ele alacak değiliz, aynı şekilde burjuva propagandası ile “sol” söylemi de ayrıştırmayacağız, çünkü aynı noktaya farklı yollardan ulaşıyorlar. Diyorlar ki; Çin Halk Cumhuriyeti bir işçi devrimi ile kurulmuştur, yine Stalinist “öğreti”nin katkısıyla sosyalizmi kurmuştur ve bugün hala sosyalisttir!
5 yaşındaki çocuk başta olmak üzere biz de onlara şöyle yanıt veriyoruz: Çin'de hiçbir zaman bir proleter devrim gerçekleşmemiştir, hiçbir zaman proletarya diktatörlüğü (işçi devleti) kurulmamıştır, yine hiçbir zaman -diğer bürokratik diktatörlüklerde olduğu gibi- sosyalizm kurulmamıştır ve son olarak; bugün Çin emperyalist kapitalist bir devlettir. Şimdi burjuva basında çıkan haberlere ve tezlerimize geçelim.
Ulusal Sosyalizm
Nasyonal Sosyalizm'le eş anlamlı olan bu kelime sosyalizmin kurulduğunun-yaşandığının iddia edildiği tüm ülkelerde trajik bir şekilde ön plana çıkıyor. 1 Ekim'deki kutlamalar 'Ulusal Gün' adı altında kutlanıyor. Radikal'de şunları okuyoruz: “...Çin Halk Cumhuriyeti, Mao Zedong’un 1 Ekim 1949’de komünist devrimiyle ortaya çıkışının 60. yıldönümünü dün devasa askeri geçit töreni ve 200 bin kişilik şaşaalı gösteriyle kutladı.”
“Komünist devrim”, “devasa askeri geçit töreni”... İkisi yan yana ne kadar da anlamlı duruyor! Askeri geçit töreni deyip geçmemek gerekiyor, aslında yapılan gözdağı “sosyalizm”i korumak için olmasın? Buna daha sonra dönelim, haber şöyle devam ediyor: “‘Changjian (Uzun Kılıç) 10’ tipi güdümlü füzeleri görücüye çıkarılırken, Dongfeng (Doğu Rüzgârı) 21-C’ tipi yeni nesil karadan karaya konvansiyonel füzeler, ‘Dongfeng 31-a’ tipi nükleer füzeler, pilotsuz keşif uçakları ve güdümlü füzeler, seyyar radarlar, 500 tank...” Aslında adına askeri sosyalizm denmesi daha doğru olmaz mıydı? 2.250.000 kişilik bir orduya sahip Çin devletinin bu gövde gösterisinin nedeni ne? Kapitalist ya da emperyalist ülkeler neden gövde gösterisi yaparlar diye de sorulabilir aynı soru. ABD ve Japonya'nın ardından dünyanın en büyük 3. ekonomisi olan Çin son yılların en hızlı gelişen, artı-değer sömürüsünün en yoğun yaşandığı ülke. Onun emperyalizm aşamasına ulaşmış bir devlet olduğunu görmek çok da zor değil. Çin, siyasi, ekonomik ve askeri gücüyle, dünyada ABD emperyalizminin (ki ABD hızla gerilmekte) ardından gelen birkaç güçten birisi konumunda, aynı zamanda Çin, uzun zamandır almakta olduğu ABD devlet tahvilleriyle dünya ekonomik krizini de finanse eden en önemli ülkelerden birisi.
1970'lerin sonundan itibaren başlayan serbest piyasa ekonomisine dönüş sürecinden bugüne, daha önceki ulusal kalkınmacı ekonominin üretici güçleri üzerine hızlı bir kapitalist sıçrayış gerçekleştirmiş olan Çin emperyalist devletler arasındaki yerini de aldı. Öyle ki, bugün dünyanın en güçlü beş kapitalist devleti arasında dahi sayabiliriz Çin'i. Hal böyle olunca, kapitalist, özellikle de emperyalist devletler arası rekabet bugün olduğu gibi sürüyor olsa da, onlar her zaman hazırlıklı olmalılar. “Güçlü ordu, güçlü ...”. Boşluğa istediğiniz ülkeyi getirebilirsiniz, çünkü kapitalist üretim biçimin egemen olduğu dünyamızda savaşların sona ermesi, yine sermayenin doğası gereği mümkün değil.
Askeri sosyalizmin bir ayağı buraya dayanıyor, diğer ayağı ise Çin'deki burjuva diktatörlüğünün meşrulaştırılmasına. Çinli egemen sınıf hegemonyasının rızaya dayalı kısmını, yani varolan toplumsal düzenin meşrulaştırılmasının söylemini -resmi ideolojiyi- sosyalizmin yaşadığı masalına dayandırıyor olsa da bunun özellikle de Çin için yeterli olmadığını biliyoruz. Öyle ki, dünyanın en ağır çalışma koşullarını içeren bu ülkede yılda onlarca işçi ve köylü isyanları gerçekleşiyor ve her biri de ordunun “orantısız gücü” ile bastırılıyor. Yani zora dayalı hegemonya da oldukça önemli bir yer tutuyor Çin'de.
2035 yılına kadar dünyanın en büyük ekonomisi olması beklenen Çin'in (elbette bu varsayım büyük altüst oluşları - savaşları dışlar) Devlet Başkanı, kutlamalarda şöyle diyor: “Çin, kendi gücüyle görkemli bir zafer senfonisi yarattı. 60 yıldaki kalkınma ve ilerleme Çin’i sadece sosyalizmin koruyacağını gösterdi. Sadece reform ve dışa açılma Çin, sosyalizm ve marksizmin gelişmesini temin edebilir”. Bu satırlarda devlet ideolojisinin en önemli ayaklarını buluyoruz. “Kalkınma ve ilerleme”... Stalinist diktatörlüklerde iğdiş edilen Marksist sosyalizm anlayışı, tamamiyle kalkınmaya ve ilerlemeye indirgenmişti, aynı anlayışın devamını görüyoruz. Yine devamında gelen “reform ve dışa açılma” ifadeleri son 30 yılın yönelişinin, yani Çin'i emperyalist bir güç olarak ayakları üzerine yükselten dönüşün ifadeleri. Burada önemli bir noktayı vurgulamak gerekiyor, Çin 1979'da beri serbest piyasa ekonomisine dönmeye başlamış olsa da, bunun ön hazırlıkları bizzat Mao zamamında atılmıştı. 1971 yılında Çin, ABD ile bir anlaşma imzalayarak ülkeye yabancı yatırımların gelmesininin ve diğer kapitalist ülkelerle ekonomik ilişkileri düzeltme yoluna girmişti.
Elbette bu yöneliş, Mao'nun ve Çin Komünist Partisi'nin ihanetinden kaynaklanmıyordu, ortada ihanet edilecek bir şey yoktu ki! Yazının başında vurguladığımız gibi, Çin'de hiçbir zaman bir işçi devleti kurulmuş değildi, o, kurulduğunda beri, SSCB'de Stalinist karşı devrimin ardından yerleşen bir bürokratik diktatörlük biçiminde dünyaya gözlerini açmıştı. Burada belirleyici olanın işçi sınıfının ve yoksul köylülüğün politik iktidarı olduğunu tekrar tekrar vurgulamak gerekiyor, bu nitelik olmadığı takdirde, yani iktidardaki sınıf proletarya olmadığı durumda bir işçi iktidarından bahsetmek mümkün olmaz, Çin'de de iktidarda ÇKP'de örgütlenmiş bürokrasiden başkası yoktu. Ekonomisi büyük ölçüde devletleştirilmiş olsa da, halen birçok “kızıl kapitalist”e sahipti Çin. Ulusal kalkınmacı ekonomi politikasının tüm dünyada çöküşüyle (1960'ların sonu 70'ler), Çin'in serbest piyasaya yönelişi arasında dolaylı değil, doğrudan bir bağlantı vardır, aslına bakılırsa yönelişi belirleyen ÇKP değil dünya ekonomisi olmuştur.
1979'dan bugüne kapitalist restorasyon devasa bir atılım sergiledi ve Çin'in bugünkü konumunu sağladı. Çin'in özgünlüğünü oluşturan şeylerden bir tanesi de, Doğu Bloğu ülkelerinin aksine kapitalist restorasyonun gerçekleştirilmesinin Stalinist-Maoist KP eliyle ve onun iktidarı altında yapılmış olmasıydı. Doğu Bloğu ülkeleri birer birer çökerken, Çin bunu kendi içinde bir evrim ile gerçekleştirdi. Böyle olunca söylemde varlığını korumuş, ancak “piyasa sosyalizmi” gibi bir ucubeyle sürdürülmüş bulunuyor.
Sınıflar arası uçurumun birçok ülkeden çok daha fazla olduğu Çin'de bir işçi devletinden ya da sosyalizmden söz edenler ancak Marksizmle kararlı bir şekilde mücadele edenler olabilir diye düşünüyoruz, öyle ki, başta Çinli işçiler ve gençlik olmak üzere insanlar şöyle diyeceklerdir:”Eğer bu sosyalizm ise kapitalizm yeğdir!” Bu söyleme kimi sol akımların destek oluyor olması yalnızca onların zavallılığının ifadesi olabilir. Çin Devlet Başkanı'nın açıklamasının aksine, Marksizmin ve sosyalizmin gerçek gelişmesinin anahtarı halen dünya işçi sınıfının elinde. Yalnızca onlar, sınıfların, sınırların, devletlerin olmadığı bir dünyayı; sosyalizmi yaratabilirler.
prometheus

Hiç yorum yok: