4 Ekim 2009 Pazar

Leylekler, Tarih Dersleri ve Svat Vadisi

Göç:

Mevsim böyle bahara dönünce ilk kez havada uçarken gördüğüm o büyük kuşu anımsarım. Kanatlarını arada bir çırpan kendini rüzgara bırakan o kocaman kuşlar. Okul bahçesinde gördüğüm o irice kuş gelip okulun bacasına kuruluvermişti. Ders zili çalınca hemen sormuştum dehşet içinde öğretmene. Çünkü bu kuşlar dinazorlar kadar büyüktü. Yoksa dinazorlar yeniden esir mi alıyorlardı insanları


Leyleklerdi onlar. Mart ayından itibaren bir kısmı Hatay-Belen geçidinden Trakya bölgesine gelir ve havalar soğuyana dek buralarda yaşarlardı. Kışa doğru leylekler Istanbul ve Çanakkale Boğazı’nı aşarak doğu Afrika’ya, bir kısım leylek ise Avrupa’dan Cebelitarık Boğazı’nı kullanarak Batı Afrika’ya geçerdi. İki grup leylek bir zaman sonra Orta Afrika’nın Nijerya, Çad bölgelerinde birleşirler ve diğer kıtalardaki baharı beklerlerdi. Onların yaşamlarını idame edebilmelerinin tek şartı göç etmeleriydi.

Tarih haritası ve Sosin:

Tarihi tarih boyunca anlattılar bize. Her sınıfta vardır çağları anlatan bir renkli çizgiden olaşan tarih haritası. En önce kara çizgi uzanır duvar boyunca. Orası karanlık çağdır. O çizgi üzerinde bir ileri bir geri gidildi ben büyüdükçe. Kimilerince Adem ile Havva vardı o karanlık çizgide kimilerinde su algleri, yosunlar, zamanla dinazorlar, sonra balıklar, kuşlar derken biz insanlar. Sonra kara çizgi birden bitiyor ve tarih öncesi devirler başlıyordu. Taş ve maden çağı diye ayırmışlardı burayı da. Sonra birden birisi yazıyı buluyordu ve tarih böyle başlıyordu. Derken ortaçağ kavimler göçü, sonra yine tartışmalı iki konu istanbulun fethi ve fransız devrimi ile yeni çağ başlıyordu. Hızla ilerliyordu tarih. Hızla. Dersten sıkıldığımda sınıfın en arkasındaki o tarih çizgisine bakıyordum kalbim çarpıyordu. Başım dönüyor, bir taraftan dinazorlar bir taraftan Adem ile Havva, ilk yazıyı yazan insan, elinde kılıcıyla Istanbulu fetheden bir adam, Fransa’da ihtilal, kavimlerin göçü... kusacak gibi oluyordum. Öğretmen sosyal bilgiler dersinde dönüp sormuştu bana tam böyle bir anda: nedir millet?

Cevaplayamamıştım. Sınıfla birlik tekrar etmişti hoca. Sınıfın uğultusu tarihin gürültüsüne karışmıştı. Hiç unutmayacağım bir tanım çıkmıştı ortaya. Millet aynı dilden, dinden, tarihten ve kültürden oluşan insanların aynı kara parçasında yaşamalarıydı. Devlet onların bütünlüğünü korurdu. Öğretmenin çok inandırıcı sebepleri vardı. Aynı millettendik sınıfta, aynı dili konuşuyorduk, karanlık çağda Adem ile Havva olduğuna inanıyorduk ve düğünlerimiz benziyordu birbirine... Tabuları yıkacak hiç bir şey yoktu, sınıfta tarih çizelgesinin hemen önünde oturan Sosin dışında. O da yeni öğrenmeye çalıştığı Türkçesi nedeniyle konuşmuyordu kimseyle. Biz de inandık o tanıma.

Gandhi, pasif direniş ve ulusal kurtuluş hareketi:

Gandhi. İngiliz sömürgesindeki Hindistan’ın ulusal bağımsızlık önderi. 1929 yılında Lahare’de açılan Hindistan bayrağı. 1930 yılında ‘tuz satyograhası’. 1762’den beri Britanya’nın tuz tekelinin kırılması. Pasif direniş. 1942’de Hindistan’ın özgürlüğü tanınır. Ama içinden bir grup koparılarak. Derken Gandhi vurulur. Külleri dağıtılır. Ve Hindistan'da bir iç savaş çıkarılır.

İslami jumhuriyah-e- pakistan

Pak ülke. İlk okuldaki millet tanımını tek seferde deviren. 1947. İngiliz sömürgesi. Resmi olarak özgürlük. Kağıtlardaki imzalar. Ve kurulur Pakistan. Pencap, Afganya, Keşmir, Sind ve Tan. 5 eyaletin baş harfleri. Farsça’da temiz anlamına gelir. İnanışları çeşitlidir. Kültürleri birkaç yüzyıllık sömürü kültürüdür. Tarihi sınıflı toplumlar tarihi. Pakistan, tarih çizgisinin neresindeydi?

Ağacın altındaki Pakistan: KOCA BİR YALAN: Ittehad, Yageen-e Muhkam*

At arabaları, kamyonlar, otomobiller, motorsikletler, bisikletler. Hepsi sokağa çıkma yasağına verilen birkaç saatlik arada yola döküldüler. Geride kalmak zorunda olanlar arabalara sığmayanlar. Yoldakilerin hiçbirisi arkasına bakmamakta. Odigram köyünü terk eden İbrahim’e soruyorlar. Neden kaçıyorsun?

‘Çok, çok kötü. Yaşama umudumuz kalmadı. Her saniye ölüyoruz, sürekli bombalar düşüyor. Çarşı yerle bir oldu. Mardan’a gidiyoruz, bir yerlerde bir ağacın altına oturacağız.’

Son bir haftada 1,5 milyondan fazla kişi göç etti. Hiçbirinin gidecek bir yeri yok, yarın ne yapacaklarına ilişkin tek bir fikri yok. Yalnızca yaşamak için göç etmek zorundalar. Koskoca Pakistan’ın ertesi gün tek yapacağı bir ağacın altında oturmak.

Leylek hikayesi

Köksüzdü leylekler. Yaşamak için yaşadıkları yeri terk etmek zorundalardı. Bir ırkları yoktu leyleklerin. Bir ülkeleri de yoktu. Sınırları yoktu leyleklerin. Kimse de onlara pasaport soramazdı.

Duvarda asılı olan tarih

Duvarda asılı olan tarih ise düz tek bir çizgi değildi. Bugüne dek yaşadığımız tarih, sınıflı toplumların tarihiydi. İlkel kominal toplumdan modern köleliğe uzanan inişli çıkışlı bir çizgi. Kağıt üzerinde çizilen sınırlar bir yap boz oyunu gibiydi. Gerektikçe silinen gerektikçe çizilen. Devletler kuruldu. Ülkelerde bağımsızlık istendi. Bağımsızlık yetmedi tam bağımsızlık denildi. Ülkeler ayrıldı, birleşti. Ayrıldı birleşti. Atom bombasından pasif direnişe dek hepsi denendi. Sınıfta tarih haritasının hemen altında oturan Sosin büyüyünce vuruldu. Ertesi yıl TRT Şeş açıldı. Ulusal kurtuluş hareketleri ise yalnız birkaç ulusal patronun sermayesinin uluslararası kapitalizme açılması oldu.

Leylekler gibi köksüz, vatansız milletsiziz

Tarih haritsının son çizgisiydi teknoloji çağı. Yaşadığımız gün. Bin yıllardır ayağımıza takılı kölelik zincirini kırabilmek. Yaşamak için tek yapabileceğimiz sınırlarımızı aşmak. Her sınırın ötesindeki ‘sınıf arkadaşımızı’ bulmak, birlikte bir dünyayı örgütlemek. Leylekler gibi köksüz olmak, sınırsız, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya için. Bizi ittikleri ağacın altında.


İşte tarih
İşte şiddetin iğrenç yüzü
Biz başlatmamışız hiçbir savaşı
Bizimle başlatılmış bütün savaşlar
Bizimle bitirilmiş yine
Kölelik çoğaltan zaferler adına
Vurulup düşmüşüz dünyanın her yerinde
Gidenimiz bir daha dönmemiş geri...
(...)
Bitmedi daha sürüyor o kavga
Ve sürecek
Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek.

Adnan Yücel

*Pakistan’ın sloganı: (Urdu dilinde) Birlik,Disiplin, Güven
İpek Bulut

Hiç yorum yok: