5 Ekim 2009 Pazartesi

PULLAR, ZARLAR

“Sen hep böylesin işte” diye başladı cümleye kadın yan masada, kulak kabarttım önce istemeden, sonra merak ederek; ’’iyi ki ayrılmışım senden, hayatım daha beter zindana dönmeden’’ dedi, sonra bir hışımla tavla pulunu vurdu tahtaya. Adam şaşırıyormuş gibi izliyordu kadını sonra yavaşça konuşmaya başladı, kadının hâkim olamadığı o vahşi sinirine rağmen adam bir o kadar sakindi: “ben seni hep sevdim oysaki’’ ve “tek derdim seni memnun etmekti’’ diyerek pulu sakince yerleştirdi.
Kadın bir hışımla kesti sözünü adamın “ya diğer kadın’’ diye bağırdı sesini kontrol edemeden “zavallı, ona da üzülüyorum neler çektirdin ona da, gözümün içine baka baka kaç sefer ona gittin, hem beni hem onu oynattın parmağında, sana öyle âşıktım ki her seferinde kalbimin parçalanışının acısına katlanarak izin verdim kandırmana beni, sensiz olmanın acısına dayanacak gücü toplayana dek.’’ Sonra bir zar atışı daha, maç gibiydi tavla, kadın tavlayla alıyordu sanki öcünü adamdan, biten bir ilişkiyi tavla oynayarak tartışıyorlardı, ve belki de böylesinin en moderni olduğunu düşünüyorlardır diye geçti içimden. Yanlarındaki kadın beni duymuş gibi “artık bunları konuşmayın bakın ne kadar medenice oturup sohbet edebiliyorsunuz” dedi. Oysa ne çok yaralıyorlardı birbirlerini. Vahşi iki hayvanın bir av için kapışmasında olduğundan daha acımasızdılar, tavlanın devamında söylenmedik kötü söz bırakmak istemezmiş gibi kapışmaya devam ettiler tüm kibarlıklarıyla.

Uzun süre suskun kaldıktan sonra kadın “bir köle istiyorsunuz siz erkekler, kadın çıkmasın evden hep sizin dönüşünüzü merakla beklesin, hiç itiraz etmesin söylenene’’ dedi bu sefer çok sakin, kızarak değil de mutluluğu kaçırmasının sebebinin bu olduğuna karar vermiş gibi, neden bir köle olamadığına hayıflanarak, bir erkeğin buyruğuna girmekten ölesiye korkan, bu yüzden çok basit insani tepkileri bile sahiplenilmek sanan ve böyle olduğunda kendine modern diyen kadınların, yaşları ilerleyince hissettikleri pişmanlıkla. Adam da modern olmayı kafede kalabalık gruplarla birkaç defa sohbet etmek sanan, sırf bu yüzden kendini aydın gören, oysa ataerkilliğini çok yakına gizleyen, en basit olaylarda bile içinden çıkmasına engel olamayanlardandı. Karşılık olarak, tüm bu hastalıklı adamlar gibi itiraz etti hemen, asla dedi “ben yanımda benimle aynı yolda yürüyecek çağdaş bir kadın istiyorum, seni arayıp nerdesin diye sormamın sebebi seni merak etmekti, sense bu basit iyi niyeti bile göremeyip 'bana hesap soramazsın' diye diklenirdin her seferinde benim canımı sıkmak için” dedi, bu sefer o da hınçla.

Beyoğlu’nun ara sokaklarından birinde arkadaşları beklemek için tesadüfen oturduğumuz bir kahvehanede bu sistemin ürettiği hastalıklı sevgilerden birine çözüm bulamayan modern adamla modern kadına rastladık. Maç nasıl bitti tavlayı kim kazandı bilmem, biz sonunu göremeden kalkmak zorunda kaldık ama belki orda yalnız değildiler bu dünya da yalnız olmadıkları gibi, bizi kendimize, karşı cinse yabancılaştırarak yalnız bırakan ve bu sayede bizi güçsüz kılan sistem her ara sokakta kazanıyordu bir maçı bir tavlayı ya da bir savaşı…

Hiç yorum yok: