28 Ağustos 2009 Cuma

Meslek Yüksekokullarında Okumak

Her ile bir üniversite, her ilçeye de bir meslek yüksekokulu mantığıyla hareket eden devlet, hiçbir altyapı oluşturmadan her yere üniverstite açıyor. Tabii hal böyle olunca, hiçbir sosyal imkanı olmayan, hatta öğrencilerin barınma imkanı bulunmadığı, bu imkanı bulanlarınsa kaldığı yerle okul arasında mekik dokumaktan başka bir şey yapmamak zorunda olduğu yerlerde üniversite açılıyor.

Bu yukarıdaki duruma en çok uyan ise meslek yüksekokulları. Genelde şehir merkezinde bulunmayan, küçücük ilçelerde (hatta bazen köylerde) kurulan bu okulllara giden öğrencilerin sorunları anlatmakla bitmez.
İlk sorun okulla ilgilidir. Herhangi bir fakülte veya yüksekokul öğrencisinin 4 ya da 5 yılda eğitimi 2 yılda almaları istenir. Bu durum, son derece sıkışık bir program yaratır ve hem eğitimin kalitesi iyice düşer hem de öğrenci bu zorlu programa ayak uydurmakta zorlanır ve başarısız olur.
Zaten okulun ortamı da eğitim öğretim verilecek bir ortam değildir. Çoğu zaman bir lise binasında eğitim verilir. Eğitim araç ve gereçlerinin hemen hemen hiçbiri mevcut değildir. Bırakın bunları o şehirde öğrencinin ihtiyaç duyduğu ders kitapları da bulunmaz. Bunun için çoğu zaman il merkezine gitmek gerekir. Bir de staj sorunları vardır, staj adı altında ücretsiz ve sigortasız çalıştırılır ve böylece bu öğrenciler art-değer piyasasına katkıda bulunurlar.
Bu okullarda okuyan öğrencilere üniversiteli olduklarına inandırmak zordur, çünkü herhangi bir kampüs ortamında değillderdir, aldıkları eğitimin kalitesi ise en fazla lise seviyesindedir. Üstelik her türlü sosyal imkandan yoksundurlar. Kendilerini geliştirecek hiçbir imkana sahip değiller. Şehirde bir ya da iki tane kitapçı vardır, onlar da ne olduğu belli olamayan kitaplardır. Sinema, tiyatro, kültür merkezleri zaten bulunmaz bu şehirlerde. Öğrenciden istenen şey açık ve nettir: “Evden okula, okuldan eve gideceksin, ders çalışmak dışında hiçbir şey yapmayacaksın.”
Barındıkları yer ise son derece kötü koşullara sahiptir. Eğer evde kalıyorsa, muhtemelen tek odadır. İyi ce daha geniş bir evde kalmak için iyi para gerekir çünkü. Bu evler son derece sağlıksızdır, sadece tek oda olmakla kalmaz, her türlü pisliği içinde barındırır. Daha geniş evlerde durumu kurtarmaz, örneğin benim okuduğum şehirde gördüğüm pek çok öğrenci evinde tuvalete gitmek için mutfaktan geçmek gerekiyor. Elbette öğrenciler de bunun ne kadar sağlıksız olduğunun farkındalar ama maddi imkanları olmadığından dolayı buna katlanmak zorunda bırakılıyorlar. Çünkü devlet yurdu diye bir şey de yok.
Bütün ilçelerde durum aynıdır, devlet yurdu diye bir şey olmadığı için ya özel yurtlarda kalacaklar ya da yukarıda bahsettiğim evlerde yaşamak zorunda kalacaklar. Özel yurtlar ise evlerden daha konforlu olsa bile burada kalmak bir işçi ailesinin çocuğu için çok zordur, çünkü çok pahalı. Bu yurtlarda kalanlar ise yine pek rahat değillerdir, çünkü faşist öğrencilerin baskısına maruz kalırlar: Türkçe dışında bir dil konuşamayacaksın, başın önde yürüyeceksin, onların izni olmadan sevgilinle yan yana görünmeyeceksin., ne isterlerse yapacaksın, dayak atmaya kalkarlarsa kaderine razı olup susacaksın, odanda Kürtçe müzik dinlemeyeceksin, hatta odana bayrak asacaksın. Bunları yapmazsan, bu yurtta rahat barınamazsın hatta sıkı bir dayak yedikten sonra yurttan atılırsın.
Bir de bunlar yetmezmiş gibi sık sık odalar aranır, gecenin bir yarısı bile odaların arandığı görülmüştür. Bu aramaların öğrencilerin iyiliği için yapıldığını söylemek son derece zordur. Örneğin her hangi bir kesici delici alet bulundurmanın yasak olduğunu söylerler ama aynı şey faşist öğrenciler için geçerli değildir. Bu aletleri, uyuşturucu maddeleri kolaylıkla yanlarında bulundurabilirler. Hatta odalarında bu maddeleri rahatlıkla kullanabilirler.
Her yerde olduğu gibi kadınlar yine daha büyük sorunlar yaşarlar. Kadın öğrenciler, sadece okula gitmek için sokağa çıkmak zorunda kalır, okula giderken bile yolda defalarca tacize uğrarlar ama bu duruma kimse ses çıkarmaz. Suçun cezası yine bu öğrencilere kesilir, “doğru düzgün giyinselerdi, yürüselerdi, başlarını öne eğselerdi başlarına bu gelmezdi. İnsanları tahrik ediyorlar ve bunu hak ediyorlar” şeklinde yaklaşılır. Giyimlerinden yürüyüşlerine kadar her şeyleri suçtur ne de olsa.
Meslek Yüksekokullarında okuyan öğrencilerin sorunları emekçileri doğrudan doğruya ilgilendiriyor çünkü bunların büyük çoğunluğu işçi ailelerinin çocuklarıdır. Lisede iyi bir eğitim alamadıkları için ve dersaneye verecek paraları olmadığı için ÖSS sınavında 4 yıllık bir üniversite eğitimi için yeterli puanı alamazlar, belki özel üniversiteye yetecek puanı alabilirler ama yetecek parayı bırakın karınlarını doyuracak parayı bile bulamıyorlar. Emekçi çocuklarının sadece küçük bir kısmı 4 yıllık bir üniversite okumaya hak kazanır.
Yine meslek yüksek okullarından mezun olan öğrencilerin çoğu da işsiz kalır, işletmeler sadece 4 yıl üniversite mezunlara iş verirler (pardon, onlara da vermezler). Çekilen onca çile boşa gitmiştir, bizim öğrencinin iş sahibi işçi olma hayalleri suya düşmüş, işsiz işçi olmuştur.
Elbette bu sorunlarının bu düzen içinde çözülmesini beklemek saçmalık olacaktır. Meslek yüksek okullarından mezun olanların küçük bir kısmı içalışan şçi olur diğerleri ise işsizler ordusuna atılır. Bu, kapitalist sistemin istediği bir şeydir.
Elbette buna dayanarak mesleki eğitim veren okulların kapatılmasını isteyemeyiz, tam tersine mesleki eğitimin okullarda verilmesi gerekir, eğitim ile üretimin içiçe geçirilmesi gerekir. Bizim karşı çıktığımız şey, bu okulların en kötü şartlarda çalışmaya razı olacak şekilde öğrenci yetiştirmesi, öğrencinin acımasızca sömürülmesi, bütün sosyal kültürel ihtiyaçlarını karşılamasının engellenmesidir.
Bu sorunun çözümü için yapılacak tek şey bu köhnemiş sistemi ortadan kaldırmaktır. İnsanların son derece sağlıksız koşullarda barınmasını, kaliteli eğitim alamamasını, ihtiyaçlarından yoksun bırakılmasını sadece kapitalizme son vererek ortadan kaldırabiliriz.


Hatay'dan Bir Meslek Yüksekokulu Öğrencisi

Hiç yorum yok: