Küresel ekonomik krizin faturası Türkiye'ye çıkmaya başladı. Başbakan Tayyip Erdoğan her ne kadar 'bu sadece finans sektörünü ilgilendiren bir krizdir' dese de aslında durumun hiç de öyle olmadığı açık. Birçok fabrika sahibi krizin büyüklüğünden korkup kendini kurtarmak için işten çıkarmalara, ücretsiz izinlere, yarı ücretli izinlere başladı. Fakat hükümet ve bazı ekonomistler ısrarla işten çıkarmaların çözüm olmadığını, ücretli işçilerin aynı zamanda tüketici olduğunu ve krizde yapılan en büyük hatanın bu olduğunu söylüyor. Kısacası hükümet fabrikatörlere, şirketlere ve yöneticilerine, büyük yatırımcılara, bu krizden ancak halkın, işçilerin cebindeki sıcak parayla çıkabiliriz diyor. Yıllarca çalıştıkları fabrikalarda ezilen, üç kuruşa çalıştırılan işçiler, bir krizle birlikte ekonominin can damarı olmaya başladı. Yüzde seksen ikiye varan zamlar, çıkarılan türlü türlü yasalarla boynu iyice bükülen, cebinde ekmek parası olmayan insanlar için hükümet aracılığıyla mağazalarda indirim kampanyaları başlatılıyor. Peki ne için? Krizin etkisini bir an önce söndürüp fabrikatörlerin, patronların sömürüsüne devam etmesi, servetlerine servet katması için.
ABD'de dev şirketleri kurtarmak için yüz milyarlarca dolar havada uçuşuyor. Yeni başkan Obama madde madde paketler sunuyor. Küçük ve orta ölçekli şirketleri güçlendirmek, vergi indirimine gitmek gibi planlar yeni başkanın çözüm paketi içinde. Türkiye'de de hükümet çözüm önerisi için kurtarma paketleri sunuyor. Bu büyük şirketleri kurtarma paketlerinin bedelini ise tabii ki biz ödüyoruz. Devlet bakanı Nazım Ekren küresel krize karşı 5.639 trilyon dolarlık bir paketin çeşitli ekonomi yöntemleri tarafından ilan edildiğini açıkladı. Bu ekonomi yöntemleri nedir diye aklıma gelmedi değil. Türkiye'de çeşitli kaynak arayışları içinde işsizlik fonunun kullanılması söz konusu. Prim kesintileriyle 37 milyar ytl yi bulmuş olan işsizlik fonunun işsizler için hiçbir getirisi yok. Sadece faiz getirisiyle yılda bir milyon kişiye daha istihdam sağlayabilecek olan fona, işsizlerden başka her duruma fon sağlamaya hazır, yolunacak kaz gözüyle bakılıyor.
Nato tarafından gerçekleştirilen 21. yüzyılda Nato ve Güvenlik adlı konferansta kapitalizmin içine gireceği krizin olası sonuçları konusundaki konuşmalarda, 21. yüzyılın ilk otuz yılının geri ülkelerde ortaya çıkacak ayaklanmalarla geçileceği, ekonomik eşitsizliklerin artmasıyla bu ülkelerde ortaya çıkacak olan ayaklanmaların önünün alınmasının çok zor olacağından bahsedilmesi kapitalistler için tehlikenin ne kadar yakın olduğunu gösteriyor. Açıklanan çözüm önerileri, paketler yavaş yavaş kangrenleşmeye başlamış olan düzeni yalnızca ayakta tutma çabaları.
Finans kurumlarına yapılan yardımların bir kısmıyla birçok insan açlıktan, yoksulluktan kurtulabilir. Kaynaklar insancıl amaçlar doğrultusunda kullanılırsa açlıktan ölen çocuklar, eğitimsizlik, vahşet, şiddet kısacası insanlık dışı her şey yok edilebilir. Ama kullanılmayacaktır. Biz işçilerin, işsizlerin, öğrencilerin, beyaz yakalı kölelerin sömürüsü olmadan bu düzen yoluna devam edemez. Zenginden alıp fakire vermenin bu sistemde yeri yoktur, fakirden alıp zengine verdikçe büyükler daha da büyür. Büyümekte sınır tanımayan dev şirketlerin kurtarılması için böylesine büyük çabalar harcanması normalleşti. Dişimizden tırnağımızdan aldıkları paralarla kendi sistemlerine fon çeken hükümetlerin yaptıklarını kurtarıcımız olarak görüp ayakta alkışlar olduk.
Bu düzende krizler hep olacaktır. Krizden bazıları kendine pay çıkararak çıkarken, bazıları daha da yoksullaşacaktır. İnsanlar tam bellerini doğrulttuğunu, borçlarını ödediğini zannettiğinde bir başka kriz yine belleri bükecektir. Büyüdük büyüyecez derken bir krizle daha da fakirleşeceğiz. Taa ki yıllar yıllar sonra insanların elinde avucunda kaybedeceği hiçbir şey kalmadığında, silkelenip artık daha eşit bir düzende yaşamak isteyecekleri, krizlerin insanlara başka seçim şansı bırakmadığı noktaya gelindiğinde insanlığın o temel seçimi yapması gerekecektir. İşte o zaman bizim çocuklarımız belki de bu dönemi insanlığın yaşadığı en üzücü dönemi, hafızalarından hiç silinmeyecek insanlığın kara lekesi olarak unutmaya çalışacaklardır. Çocuklarımız, insanların bir zamanlar sınırsız sandığı ihtiyaçları için birbirlerine yaptıkları katliamları, işkenceleri, zulümleri konuşacak, bunlara körü körüne itaat edenleri gördüğünde yaşadığımız çağın en sabırlı ya da en aptal insanlarla dolu olduğunu birbirlerine anlatacaklar. Biz bunları göremeyeceğiz ama bu olacak. Bu ne bir hayal ne de bir umut, bu sadece kapitalist düzenin tarihin sonu olmadığı gerçeğidir.
ims
İstanbul-öğrenci
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder