18 Ağustos 2009 Salı

ayaküstü patron muhabbetleri

...
gocunmayın güzel beyler
hanımlar
alınıp incinmeyin
silah silah çatmayın o güzel kaşlarınızı
imdatlara saldırmayın
basmayın düğmelere
yürekleri hoplatmayın
güzel beyler
hanımlar…
Hasan Hüseyin

Ayaküstü Patron Muhabbetleri

Cezmi: Selamın Aleyküüüm!


Orhan: Ooooo! Aleyküm selam Cezmi ağabeyciğim! Hoş geldin, buyur otur şöyle. Kızım, fırla bize iki çay getir! İçeriz değil mi ağabey? İçeriz, içeriz. Kahve istersen, kahve yaptırayım, şöyle orta şekerli…
Nasılsın ağabey, uğramadın uzun zamandır? İşler, güçler ne âlemde?

Cezmi: Hamdolsun Orhancığım. Allah’a şükür, iyiyim. İdare ediyorum işte…
Yurtdışındaydım bir süredir; yeni döndüm. Rusya’da bir, iki iş bağladık, Allah’ın izniyle. Çok kârlı projeler var kafamda. Sende ne var, ne yok? Hâlis Bey nasıl?

Orhan: İyi diyelim, iyi olalım Cezmi ağabey. Babam da iyidir, işleri bize devretti, hayatını yaşıyor artık, ne yapsın…
Mâlum, kriz fena vurdu piyasayı, millet kan ağlıyor. Sen idare ediyorsan iyi ağabey, Allah bozmasın. Biz kaygılıyız, pek tadımız yok. Dolar uçtu, avro tavan yaptı, borsa dersen çöktü. Paramızın değeri iki günde yarı yarıya düştü. Son birkaç gün içinde, en azından 40.000 Ytl (yazıyla kırkbin) zararım var be güzel ağabeyciğim.

Cezmi: Öyle Orhancığım, dünya piyasaları fena dediğin gibi. Bir süredir bekleniyordu zaten. Yalnız, bakma sen her yazılına, çiziline. Abartıyorlar biraz… Tamam kabul; çok kişinin canı yanacak,çok kepenk inecek ama ayakta kalanlar güçlenerek çıkacaklar bu krizden. Bize bir şey olmaz yani, sıkma canını.

Orhan: Valla bilmiyorum ağabeyciğim, Allah sonumuzu hayır etsin. Biz, senin kadar büyük değiliz canım ağabeyim. Dedim ya iki günde dünya kadar zarar ettim. Dolar fırladı, bizim malların fiyatı aynı… E, döviz üzerinden satış da yapamıyoruz, talep düştü haliyle. Millet bekliyor, çekiniyor; piyasayı kolluyor. Biz de tetikteyiz.
Kısa bir sessizlik – Kahveler gelir, höpürdetilir….
Orhan: Ağabey biliyorsun, ben burada tam 57 (yazıyla elliyedi) kişiye ekmek yediriyorum. Diğer şubelerin her birinde de bir o kadar adam çalışıyor… Ne yapayım? Kapatsam gitsem, bu kadar adamı sokağa atmak zorundayım. E, çalışana maaş yetiştireceğim diye de benim belim bükülüyor. Hepsi değilse bile sigortalı olanlar var aralarında; yemeleri, içmeleri var. Hep masraf bunlar! Biz Avrupalı, Amerikalı gibi değiliz ki ağabey. Adamlar çoktan otomasyona geçmişler, işçi çalıştırmıyorlar inan. Daha yeni döndüm Fransa’dan; yok orada böyle bir sistem. E n’oluyor? Herşey tıkır tıkır işliyor. Benim 20 kişiye yaptırdığım işi, adamlar 2 kişiye yaptırıyor makine olunca… Müthiş tasarruf ağabey… Bizde nerede öyle teknik, öyle teknoloji? Başımızdakiler eğilmiyorlar ağabey bu konulara. Yatırım yok, yatırım. Ahhhh, ahhhh!!!

Cezmi: Orhancığım; hani, çok da haksız değilsin. Ama bizdeki işçilerde asıl sorun, bakma sen. Adamlar çalışmıyorlar güzelim, çalıştıramıyorsun puştları. Profesyonelliğin zerresi yok. Hâlâ dededen kalma yöntem… Oralarda da işçi çalışıyor, çalışmıyor mu sanki!… Misâl, Çin’de adamlar günda aralıksız 18-19 saat çalışıyorlar. Japonya desen aynı... Çişe bile gidemiyorlar, amirlerinden izin almadan, çok afedersin. Nasıl kalkınıyorlar? İşte Böyle… Bizdeyse, herif geliyor işe sabah saat 8’de, akşam 8’e kadar mesai görünüyor. Öyle mi? Sen bu herifin çalıştığı zamanı hesaplasan, 8 saat etmez ama. Bu böyle…Tembel milletiz, tembel. Her fırsatta kaytaran itle, kopukla bu kadar olur…

Orhan: Ağabey, hay ağzını öpeyim. Adam sigara içiyor ya mesai saatinde. Ne lan bu, afedersin? Sen çalışma saatinde çalış,kendini işine ver. Aldığın parayı hak et önce. İşten çıkınca ne bok yersen ye! Değil mi ağabey? Sabah 10 dakika geç gelen oluyor ağabey, ne yaparsın bu ite. Zaten saat 8’de iş başı, çık evinden yarım saat erken, gel onbeş dakika burada bekle. Ama yok… İşin hinliğinde bu çakallar, çok afedersin! Biz de kurumsal olarak önlemimizi aldık tabii, dururmuyuz!... Binalarımızın her katında kamera sistemleri var. 24 saat canlı yayın… Açıyorum izliyorum bazen; kaytaranın gözünün yaşına bakmıyorum ağabey artık. Vuruyorum kıçına tekmeyi! Bunlara az yüz versen, tepene çıkarlar…

Cezmi: İşte aynen böyle hayatım. İşçi dediğin aldığı parayı önce hak edecek. Ne demiş ulularımız “Emek olmadan, yemek olmaz.”… Adamların her türlü ihtiyacını karşılarsın, yine de memnun olmazlar. Bir karış surat… Arkandan konuşurlar. Bir şükret haline, be Allah’ın cezası. Millet işsizlikten kırılıyor. Ama anlamaz bunlar; cahiller çünkü… Kalifiye eleman sıkıntısı var bir de piyasada, doğruya doğru. İşi bilen, biraz tecrübe sahibi eleman bulmak başka türlü dert. Adam geliyor görüşmeye, utanmasa şirketi üzerime yap diyecek; o derece… Avrupa’da böyle değil işte, Orhancığım, orada patronlar verdikleri paranın karşılığını çatır çatır alıyorlar. Biz biraz duygusal davranıyoruz. İşte mesele bu yavrum.

Orhan: Şu milleti adam edecek, şöyle eli sopalı bir babayiğit çıkmadı gitti. Mesela, bizim parti iktidardayken biraz düzelir gibi olmuştu memleket, ama çekemediler. Türlü oyunlarla kaydırdılar ayağımızı. Amerika’nın müdahalesiydi bence ağabey, dış mihrakların işiydi. Bence öyle… Adamlar istemiyorlar tabii bizim ilerlememezi. Ahh, ahhhh… Gerçi bizim bütün partilerde tanıdıklarımız, arkadaşlarımız var ama olmuyor işte, yetmiyor. Devlet müdahale edecek ağabey zamanında, iş verenini koruyacak devlet! Biz dünya kadar vergi veriyoruz, Allah için. Kazandığım paranın % 2’si (yazıyla yüzde iki) devletin kasasına giriyor vergi olarak. E, devlet de patronunu kollayacak biraz. Yok öyle! Piyasaya müdahale şart ağabeyciğim bana kalırsa, yoksa valla kapatıp gideceğim. Mecbur değilim ya… Risk alıyorum bir yerde, geleceği göremiyorum. Bana güvence vermeli devlet, vermeli ki ben üretime devam edeyim. Allah’a çok şükür, epeyce birikmişimiz var kıyıda köşede. Gider yerleşirim İtalya’ya! Ama ben vatanımı seviyorum Cezmi ağabey. Neden iş yapıyorum ben? Ben de kazanayım, devletim de kazansın… Öyle mi ağabey?

Cezmi: Elbette Orhancığım, devlet müdahale ederse daha çabuk toparlanır ekonomi. Fakat şu da var ki, müdahalenin nereye kadar uzanacağını bilmeliyiz. Bak gördün sen de Amerika’yı. Anında müdahale ettiler ekonomiye. Milyar dolarlar aktaracaklar batık bankalara. Ne için? Sistemi kurtarmak için. Adına devletleştirme diyorlar… Ne derlerse desinler güzel kardeşim, yeter ki yapsınlar. Onlar şimdilik devletleştirsinler, ekonomi bir düzlüğe çıksın. Sonrası yine serbest piyasa bak görürsün. Bu işler böyledir, büyükler daha büyür, küçükler ezilir gider… Bu çark böyle döner!
Sessizlik – Kahveler son kez höpürdetilir…
Cezmi: Neyse Orhancığım, bu sohbet uzar. Ben müsadeni isteyeyim, bankada ufak bir işim var. Haydi, Allah’a emanet ol. Sıkma canını. Bu krizi de atlatırız Allah’ın inayetiyle.
Orhan: Peki, Cezmi ağabeyciğim. Haklısın, Allah yardımcımız olsun. Hayırlı günler ağabeyciğim…

Cezmi: Hayırlı günler, bol kazançlar! Babaya selam ederim…

Kulak misafiri
—İstanbul’dan bir işçi-

Hiç yorum yok: