29 Ağustos 2009 Cumartesi

Okuldan Yükselen Sesler

Sabah saat 06.00 sularında saatim çalar ve sıcacık yatağımdan kalkıp, okula gitmek üzere hazırlanırım. “Kahretsin bu okul da nereden çıktı şimdi…”
Saat 07.00 sularında okuldayım. Hava buz gibi. Sınıfların ışıkları yanıyor. Öğrenciler yanan kaloriferlerin başına üşüşmüş ısınmaya çalışıyorlar. Bizim için adeta bir hapishane… Bahçenin etrafında demir parmaklıklar, kapıda görevliler, her tarafta kol gezen öğretmenler…
Saat 07.20 bütün öğrenciler okul bahçesinde “teftiş”e hazır! Sıra oluruz ve denetleneceğimiz, öğretmenlerden oluşan dar ve uzun koridordan geçmek için bekleriz. Sıramız gelir ve bütün gözler üzerimizde dolaşmaya başlar. Küpemize sataşan, eteğimize sataşan, saçımıza, saçımızın rengine sataşan, hırkamıza, ayakkabımıza, sakalımıza, tarzımıza “tek tip” üniformaların içinde bile sataşan (sataşmak için kusur bulan) öğretmenlerin sesleri yankılanır kulaklarımızda… “kızım! Sen şöyle kenara gel, ne bu kılığın! …”
Saat 07.30 ve ders başlar. Tek tek sayılırız, sayımız müdüre rapor edilir. Durumundan mutlu olmayan, hoşnutsuzluğunu öğrencilere yansıtmaktan çekinmeyen; o gün, o sınıfta olduğu için her gün içinden lanet ettiği yüzünden anlaşılan, sinirli, agresif, öğrenciye saygı göstermediği halde ondan saygı bekleyen, öğrencileri bir avuç aptallar sürüsü olarak gören, ay sonunu getiremeyen(malum memur maaşları), geleceğin işsizlerini yetiştiren öğretmenimiz derse başlar. “Evet çocuklar bu günkü konumuz (yalan) tarih”…
Bir sonraki ders, yukarıda betimlediğim gardiyanlardan bir başkası gelir sınıfa… Bir başka ders… “Arkadaşlar bu ders sizi düşünmekten bir adım daha uzaklaştıracağım… Bize verilen müfredat böyle, elimizden bir şey gelmez. Benim görevim müfredata uymak”…
Bir başkası ve bir başkası daha…


“Sınıfta ses olmasın arkadaşlar, dediklerimi dinleyin, üzerinde düşünmeyin, yorumlamayın. Olduğu gibi alın beyninizi doldurun. Bana karşı gelmeyin. Arkadaşlarınıza hava yapacaksınız diye beni kullanmaya çalışmayın buna izin vermem… Yanlış giden bir şeylerin farkına vardığınıza susun oturun. Düşünen, başkaldıran, koyun olmadığını gösteren, sizi de düşünmeye, boyun eğmemeye sürüklemek isteyen arkadaşlar var aranızda, biliyorum; uymayın siz onlara, başınız yanar. Haksız yere disipline gider birde üstüne ceza alırsınız baktık o da olmadı atıveririz okuldan. Biz burada sizlere bir arada yaşamayı öğretmeye çalışıyoruz arkadaşlar, toplumda nasıl yaşanır onu öğreniyorsunuz yaşayarak. Ama (baskı aygıtı olan devletin koyduğu) kurallara uymayan oldu mu, beğenmediğimiz biri oldu mu keseriz kellesini veririz kolunun altına yani atarız okuldan diyorum… Bunlar bizi etkilemez ama. Biz, bir arada yaşamaya devam ederiz. Öğretmenlerinize ters düşmeyin arkadaşlar, onlar ne diyorsa doğrudur. Eğer onların “kalbini kırarsanız”, sınıftaki otoritelerini sarsarsanız onlara ayıp olmasın diye ceza alırsınız maazallah… Bayrak törenlerine geç kalmayın. Sabahın kör vaktinde, ayazda yaptığımız bu törenler milli duygularınızı güçlendirir. Geç kaldığınızda alırsınız cezanızı oturursunuz yerinize, bir de bu yetmezmiş gibi madara olursunuz okulun bahçesinde bütün okula… Toplarız sizi bir araya (geç kalanları) bir güzel sıra yapar beş defa olmadı altı defa bağıra bağıra okuturuz milli marşımızı. Ne yapalım anca böyle yerleştireceğiz milli duyguları içinize... Okulun her yanında kamera var ve her davranışınızı izliyoruz, izlendiğinizi bilin, ona göre davranın. Nefesimizi ensenizde hissedin. Okul içinde olduğu gibi okul dışında da takiptesiniz. Siz okul dışında da bizim okulumuzu temsil ediyorsunuz davranışlarınıza, kılık kıyafetinize dikkat edin. Okul içinde ve dışındaki her davranışınız bizi ilgilendirir… “ hemen her hafta yaşanılan olaylar, duyulan laflar bunlar... Öğrencileri kontrol etme, disiplin içersinde tutma, hayata hazırlama, gelecek için yetiştirme anlayışları biraz ilginç… “ Ee ne yapalım kapitalist eğitim sistemi böyle deyip geçmek düşer bize” diyenlerden değiliz, olamayız da! Okulları ticari amaçları için kullanan, döner sermayeyi velilerin ceplerindeki paralarla dolduran, eğitime katkı payını ödemediği için öğrenciye düşük not veren, not tehdidiyle öğrenci yetiştiren, askeri disiplin içerisinde öğrenciyi baskı altında tutan, okul önlerinden eksik olmayan uyuşturucunun okullarda -iyi ya da kötü hiçbir şekilde- adının geçmesine izin vermeyen, sınıflı toplumda yaşadığımız halde sınıf terimini müfredatta yasaklayan onun yerine tabaka sözcüğünü kullandıran (sanırsak sınıf sözcüğü ortadan kaldırıldığında toplumdaki sınıflar yok olacak düşüncesindeler), taraflı olduğu halde tarafsız olduğunu iddia eden, okul önlerinde sivil polis bulunduran kapitalist eğitim sisteminin, bu düzenin ve bu düzenin uygulayıcılarının kölesi haline gelmeyelim. Bütün bunları değiştirmek bizim elimizde. Sorgulayalım, karşı duralım ve birlik olalım…


Sözüm meclisten dışarı…


Kardelen…

Hiç yorum yok: