16 Aralık 2010 Perşembe

Öğrenci Gençliğin Sendikası Olmalı mı?

Emperyalist kapitalizm, 1929 İktisadi Krizi’yle başlayan ve asıl olarak II. Dünya Savaşı'nın ardından şekillenen tarihsel dönemin sonlanmasıyla birlikte, yeni bir evreye girdi. Bu dönem boyunca ulus devletler, ulusal korumacı/kalkınmacı bir ekonomik-siyasi model üzerine inşa edildi. Bilhassa bu yıllarda üniversiteler, sermayenin vasıflı işgücünü talebini karşılayabilmek için, işçi ve emekçi çocuklarına büyük oranda kapılarını açtı. Üniversite gençliğinin sınıfsal yapısında yaşanan bu köklü sosyo-ekonomik değişim; radikal ve kitlesel öğrenci hareketlerinin ortaya çıkması ve büyümesi için gerekli olan maddi-ekonomik zemini sağladı. Örneğin 1968 yılında, başta Fransa olmak üzere tüm dünyada etkisini gösteren öğrenci hareketleri, bu maddi-ekonomik zemin üzerinde yükseldi. 

 Bu süreç, 1970’lerde ulusal korumacı/kalkınmacı ekonomik modellerin çöküşüne kadar devam etti. Üretici güçlerdeki muazzam gelişme ve bilimsel-teknolojik keşifler sayesinde kapitalizm yeni bir döneme girdi. 1970’lerden itibaren görünmeye başlayan bu değişim, küresel sermayenin/ulusötesi şirketlerin talepleri doğrultusunda, adım adım tüm dünya ekonomisi üzerinde egemenliğini ilan etti. Bu yeni dönemde, ulusal piyasaların değil dünya piyasalarının, ulusal sermayelerin değil küresel şirketlerin/ulusötesi şirketlerin, kısacası küresel sermayenin egemenliği söz konusuydu. Üniversiteler küresel sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda yeniden biçimlendirildi. Daha önce ulusal korumacı/kalkınmacı modelleri bensimsemiş olan devletlerin eğitim alanından çekilmesiyle birlikte, üniversiteler işçi ve emekçi çocuklarına kapılarını kapatmaya başladı (bkz: Bologna Süreci [1]). Günümüzde üniversitelere, büyük oranda yüksek harçlar ödeyebilen, dershane ve özel ders parası verebilen, çoğunlukla orta-yüksek gelirli ailelerden gelen gençlerin gitmesi bir raslantı değil; maddi-ekonomik süreçlerden yaşanan bu küresel değişimin bir sonucudur.

Yeni Bir Dönem
Küreselleşme sürecinin maddi-ekonomik dinamikleri, üniversitelerdeki öğrenci hareketlerinin geleceğine ilişkin yapılan tartışmalara da farklı bir boyut kazandırdı. Örneğin, 2007 yılında DİSK bürokrasisinin öncülüğünde bir “öğrenci sendikası” olduğu iddia edilen GENÇ-SEN kuruldu. Zaten 2000 yılından beri DİSK bürokrasisi çeşitli vesilelerle “Avrupa’daki öğrenci sendikalarını” örnek göstererek, Türkiye’de de “neden böyle bir sendika kurulmasın?” tezini savunuyordu. DİSK bürokrasisinin bu “çekici” çağrısını karşılıksız bırakmayan bazı sol örgütler, “öğrenci gençliğinin örgütlenme sorununu çözeceği” iddiasıyla GENÇ-SEN’in faaliyetine aktif olarak katılma kararı aldı.

Bu durum karşısında, Marksist öğrencilerin aklına gelmesi gereken ilk soru öğrenci-sendika çelişkisi olmalıdır. Kapitalist toplumda sendikaların temel işlevi: “ulusal” emek piyasasında, ücretli emeğin sömürülme derecesini; yani burjuvazinin artı-değer sömürüsünü düzenlemek üzerine kuruludur. Sendikalar ücretli emek sömürüsü üzerine kurulu kapitalist sistemi ortadan kaldırmak için değil, işgücü piyasasında emek-gücünün fiyatının ne olacağının (burjuvaziye ne kadara satılacağının) pazarlığını yapmak için vardır. Fakat üniversite öğrencilerinin, kapitalist sistem içinde işçi sınıfına benzer bir sınıfsal konumlanışı yoktur. Üniversiteler öğrencilerin artı-değerini gasp eden kurumlar değildir. Üniversiteler bunu gerçekleştirdikleri anda, öğrenci artık bir ücretli köle (proleter) haline gelir. Bu yüzden sendikalar öğrenci gençliğin temel ögrütlenme biçimi olamaz.

Türkiye açısından ele alırsak, üniversite öğrencilerinin karşısında mülk sahibi kapitalistler değil, doğrudan burjuva devletin kontrolündeki YÖK, MEB ve rektörler-müdürler hiyerarşisi vardır. Bu yüzden üniversite gençliği bir sınıf olarak değil, ancak “toplumsal bir kategori” olarak ele alınabilir [2]. Kapitalist toplumda üniversitenin temel işlevi: kapitalist üretim tarzının yeniden üretimi için “eğitimli” bireyler yetiştirmektir. Sermaye sınıfının gözünde üniversite öğrencileri, “potansiyel olarak” düzenin gelecekteki temsilcileridir.

Yukarıda değindiğimiz öğrenci-sendika çelişkisi dışında, bir diğer önemli husus da; GENÇ-SEN konusundaki “haklılığını” kanıtlamak için, DİSK bürokrasisinin devamlı olarak Avrupa’daki “öğrenci sendikaları”na işaret etmesidir. Bu örgütler, DİSK bürokrasisinin iddia ettiği anlamda birer sendika değil, öğrenci birlikleri tarzında örgütlenmiş federatif yapılardır (bkz: Student’s Unions). Bu örgütleri, Türkiye’de kurulan GENÇ-SEN’den ayıran en temel özellik, onların kayda değer bir kitlesellik zemininde ortaya çıkmış olmalarıdır (Avrupa Ulusal Öğrenci Sendikası’nın milyonlarca üyesi bulunmaktadır). Türkiye’de ise tam tersi bir durum vardır. Çeşitli sol çevrelere üye öğrencilerden müteşekkil bir “kitle” yaratılarak, GENÇ-SEN’e yapay bir şekilde “kitlesel örgüt” sıfatı yüklenmektedir. GENÇ-SEN’in bugün içine düşmüş olduğu politik ve örgütsel açmazlar, biz Marksist öğrenciler açısından hiç de şaşırtıcı değil. “Genel kurullarında” (aslında bunlara “boks maçı” demek daha doğru olur!) yumrukların, kalemlerin, silgilerin havada uçuştuğu, idari organlara yükselmek için her türlü kirli ittifakın yapıldığı, işçi sınıfının gardiyanlığına soyunmuş DİSK bürokratlarının halefi olan, geleceğin “minik” sendika bürokratlarının yaratıldığı bir örgüt olarak bugün karşımızda duruyor GENÇ-SEN.

DİSK Basın-Yayın ve Halkla İlişkiler Dairesi Müdürü Fahrettin Erdoğan Anti-Kapitalist Gazetesi’yle yaptığı bir röportajda şunları dile getiriyor: "Öğrenci sendikası ihtiyacı ile birlikte bunun kurulmasına dönük bir dizi olanak, dayanak bulunuyor. Anayasa'nın 90. maddesi ile Türkiye'nin imzaladığı bir dizi uluslararası sözleşme öğrencilere sendika kurma hakkı tanımaktadır. Bu konuda fiili sorunların olduğunu görmekle birlikte, biz, meşru çalışmalar ile bir öğrenci sendikasının kurulabileceğini düşünüyoruz. Öğrenci sendikasının kurulması ile artık YÖK'ün ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın öğrencilerle ilgili kararları tek taraflı olarak belirleme dönemi son bulacaktır."

Bu sözlerden de anlaşılabileceği gibi, DİSK bürokrasisi üniversite öğrencilerine YÖK ve MEB ile masaya oturup pazarlık yapmayı öneriyor! Peki bu önerinin bir gerçekliği var mı? Yukarıda da açıklamaya çalıştığımız gibi, kapitalist küreselleşme sürecinde, üniversitelerin değişen sosyo-ekonomik ve sınıfsal yapısı göz önüne alındığında, öğrencilerin bir sendika aracılığyla YÖK ve MEB ile “zam pazarlığına” oturmaktan çok, kendi kitlesel devrimci öz örgütlerini kurmaya ihtiyacı var. 

Yine aynı röportajda Erdoğan şunları söylüyor: "...Ancak gençlik açısından işsizlik çok büyük bir sorun. İki üniversite bitiren gençler bile iş bulamıyor. Bu sorunların çözümü için istikrarlı çaba harcayacak bir örgütlülük gerekiyor. Çünkü bu alanda büyük bir boşluk gözlemleniyor. Öğrencilerin haklarını savunacak bir örgütlenme yok."

İşsizlik sorunundan hareketle, üniversite öğrencilerinin neden sendikaya ihtiyacı olduğunu açıklamaya çalışmak, sendikal bürokrasinin zihinleri bulandırma çabasından başka bir şey değildir. Çünkü işsizler de işçi sınıfının bir parçasıdır. Nasıl (sermayenin iki temel biçimi) para ve mal olmaksızın kapitalizm varolamazsa, aynı şekilde üretimin dışına atılmış bir yedek işgücü ordusu olmadan da kapitalizm varolamaz. Kapitalizm varolduğu sürece işsizlik olacaktır. Sanki işsizlik sadece üniversite öğrencilerine mahsus bir sorunmuş gibi, bunun çözüm adresi olarak sendikaları göstermek öğrenci gençliği aldatmaktır. İşsizliğin çözümü, işçi sınıfının evrensel kurtuluş mücadelesinden ayrı ele alınamaz. Gelecekte işsiz kalma korkusu yaşayan öğrencilerin çıkarları ile patron tarafından kapının önüne koyulma korkusu yaşayan işçilerin çıkarları ortaktır. Burada önemli olan nokta, işsizlik sorununun çözümünün, işçi sınıfının kurtuluş mücadelesinden ve sosyalizm hedefinden ayrı olmadığı ve olamayacağıdır.

GENÇ-SEN’in kuruluş manifesto’sunda, öğrencilerin üniversite yönetimlerinde “söz-yetki-karar hakkına” sahip olmasını ve YÖK’ün kaldırılarak, üniversitelerde “özgür ve demokratik bir eğitimin” kurulması talep ediliyor. GENÇ-SEN, öğrencilerin üniversite yönetimlerinde nasıl “söz-yetki-karar” sahibi olacağı konusunda net bir devrimci perspektife sahip değil. Fakat GENÇ-SEN’in esas çelişkisi YÖK’ün kaldırılması talebidir. Gerçekte DİSK bürokrasisi, hükümet ve YÖK’le pazarlık yapabilecek bir öğrenci örgütüne sahip olmak istediği için, GENÇ-SEN’in varlık nedenini tanımlarken kendi sendikal mantığı içinde tutarlıydı. Fakat bugün GENÇ-SEN’in içinde faaliyet yürüten küçük burjuva sol örgütlerin temsilcilerine sormak gerekir: Öğrencilerin YÖK’ü, harçları kaldırmak, parasız eğitim ve ulaşım [2] hakkını elde etmek için gerçekten bir sendikaya mı ihtiyacı var? Bu zorlu hedefe, temel işlevi, sendikal bürokrasi tarafından hükümet ve YÖK ile pazarlık yapmak üzerine tasarlanmış olan bir öğrenci sendikasıyla mı ulaşılacak?
Devrimci Alternatif
12 Eylül askeri diktatörlüğünün bir kurumu olan YÖK’e ve onun üniversitelerdeki uzantılarına karşı mücadele etmek için, ilk önce üniversitelerin bugünkü sosyal-ekonomik yapısını doğru tahlil etmek gerekir. Öncelikle öğrenciler üniversitenin sahibi değildir. Üniversite farklı sınıf ve katmanlardan gelen bileşenlere sahiptir. Bu sosyal bileşenler arasında bilim emekçileri, üniversite çalışanları ve öğrenciler bulunmaktadır. Bu yüzden üniversitede örülmesi gereken birleşik bir mücadeledir. Kuşkusuz öğrenciler bu bileşenler arasında yine özgün bir konuma sahiptir. Öğrencilik ortalama 2-4 yıl arasında değişen geçici bir dönemdir. Bu yüzden öğrenciler, bu bileşenler ile birlikte üniversiteyi yöneten değil, onu kendi kitlesel hareketiyle ve öz örgütleriyle denetleyen bir unsur olarak ortaya çıkmalıdır. Bu mücadele hattı inşa edilirken, “öğrenci sendikası” neden bu rolü üstlenmesin sorusu akla gelebilir. Fakat Marksistler çeşitli geçiş talepleri ortaya koyarken, aslında kitlelere devrimci değişimin mümkün olduğunun işaretlerini vermeye çalışırlar. Başka bir deyişle, devrim ve sosyalizme giden yolda kitlelere (öğrencilere de) rehberlik ederler. Bu geçiş talepleri doğrultusunda, öğrencilerin üniversitelerdeki örgütlenme biçimi sendika değil, kendi kitlesel devrimci öz örgütleri olmak zorundadır. Bu öz örgütlenmeler farklı koşullar altında farklı biçimler alabilir, fakat hepsi özünde öğrenci hareketinin kitlesel devrimci eyleminin bir ürünü olacaktır. Geçiş talepleri açısından formüle edildiğinde, bu öz örgütler, işçi sınıfının kendi öz örgütleri (işçi konseyleri) ile inşa edeceği proleter demokrasisinin de bir parçasıdır; bir parçası olmak zorundadır. Bu gerçeklik, işçi ve emekçilerin kendilerinin ve çocuklarının eğitim gördüğü üniversitelerde, aynı zamanda çeşitli iş yerlerinde eğitimin bir devamı olarak çalışan öğrencilerle, politeknik eğitim tarzıyla, üniversitenin diğer bileşenlerinin kendi öz örgütleriyle yönettiği ve denetlediği üniversitelerde cisimleşebilir. Bunun adı Özgür Emekçiler Üniversitesi’dir.

Bu perspektife sahip Marksist öğrenciler, Genç-Sen'in yukarıda saydığımız tüm yanlarına rağmen, diğer sendikalara yaklaşımlarında olduğu gibi, gerektiğinde içine girip mücadele verme perspektifini de korurlar. Burada belirleyici olan “öğrenci gençlik sendikası”na yönelik sağlıklı Marksist bir yaklaşım ve bu sendikanın içinde çalışmanın sosyalist devrim mücadelesiyle birleştirilmesidir.

Dipnotlar

[1] İktisat-Siyaset 11. sayı: Üniversitelerde Bologna Süreci, iktisatsiyaset.org

[2] Gençlik tek başına ancak bir “biyolojik sınıflandırma” olabilir. Gençlerin toplum içinde hangi sınıfa ait olup olmadığını anlayabilmek için, onların üretim ve mülkiyet ilişkilerinde oynadıkları rolleri saptamak gerekir. Kendisine "Marksist" adını veren bazı küçük burjuva sol gruplar, çoğu zaman öğrenci gençliği homojen bir kitle biçiminde ele alma yanılgısına düşmektedir. Halbuki gençlik homojen bir kitle değildir. Bir genç, işçi, burjuva veya küçük burjuva olabilir, fakat o genç öğrenciyse, onun doğrudan bir sınıfa aidiyeti yoktur. Öğrenci gençliğin kapitalist üretim ve mülkiyet ilişkileriyle kurduğu ilişkiler incelendiğinde, bu olgu daha da net bir biçimde açığa çıkar. Bu yüzden öğrenciler, ancak “toplumsal bir kategori” olarak ele alınabilir.

[3] Parasız ulaşım talebi de Genç-Sen tarafından tutarlı ve kararlı biçimde savunulmamıştır. Bir dönem ulaşımda %50 indirim kampanyası örgütlemiştir Genç-Sen!



Orhan Cemil

Hiç yorum yok: