Milli Eğitim Şurası’nın Kızılcahamam’da yaptığı 18. toplantısının kararları açıklandı. Daha önceleri AKP'nin genel toplantılarının gerçekleştirildiği Kızılcahamam'daki otelde toplantının yapılıyor oluşu, merkeze uzaklığı ve ulaşımın zor olması gibi nedenlerle toplantı eleştirilere maruz kalmıştı. Eğitim-Sen ise, alınan kararların uygulanmaması, sendikaların şuradaki temsiliyetinin yetersizliği ve iktidarın dayatmacı yaklaşımlarını öne çıkararak toplantılara katılmama kararı aldığını açıklamıştı.
5 Kasım tarihli gazetelerde yer alan kararlara göre, din derslerinin anaokulundan başlayarak verilmesi ve İmam Hatip Liselerinin ortaokul bölümünün yeniden açılması gündemde. “1+4+4+4 modeli” ile 13 yıla çıkartılan temel eğitim boyunca zorunlu din derslerinin yanı sıra öğrencilerin resmi kuran kurslarına gönderilmesinin de önü açıldı. Şura ayrıca, yabancı dille eğitimin kaldırılmasını ve “katkı payı” uygulamasının sürdürülmesini öneriyor.
TC’nin 100. kuruluş yılına atıfta bulunan “Eğitimde 2023 Vizyonu” gibi şiirsel bir isim altında toplanan Şura, kız ve erkek öğrencilerin beden eğitimi derslerini ayrı yapmaları yönünde karar aldı. Bu, Şura üyelerinin psikolojik saplantılarını ifade etmenin yanı sıra ve onun ötesinde, çocukların cinsiyetlerine göre bölünmüş sınıflarda İslami esaslara göre okutulması yönünde atılmış bir adımdır.
Şura, tavsiye niteliğinde olan bu kararlarıyla, toplumsal yaşamın dine gönderme yapılarak düzenlenmesi yolunda sekiz yıldır atılan adımlara bir yenisini eklerken, aynı zamanda, 100. yılına gönderme yaptığı TC’nin laiklik ilkesinin altını oymaktadır.
Topyekun Geriye Dönüş
Alevi örgütleri ile çeşitli demokratik ve devrimci çevrelerin din dersinin kaldırılması talebini bir kez daha öne çıkardığı bu günlerde, Eğitim Şurası'nda alınan kararlar hem bu demokratik talebin hiçe sayıldığını, hem de eğitim sistemine daha da dinsel bir karakter kazandırılmaya çalışıldığını gösteriyor. 12 Eylül sonrası burjuvazinin stratejik yönelişinin bir ifadesi olarak önü açılan Sünni-İslam ve İslami örgütlenmeler, zaten toplumun her alanında çeşitli araçlarla beraber Kuran kurslarıyla da faaliyetlerini sürdürüyorlar.
Din derslerinin okul öncesi yaştaki çocuklara devlet tarafından dayatılması ise, toplumsal yaşamda bir araç olarak egemen olan dinin/mezhebin, devlet eliyle çok daha erken yaşta topluma dayatılması ve toplumun dinin gereklerini göre örgütlenmesinin devlet tarafından desteklenmesi anlamını taşıyor. Laikliğe yönelik saldırının yeni bir adımını ifade eden bu kararlara karşı mücadele yalnızca zorunlu din derslerinin kaldırılması talebiyle değil, laikliğin daha baştan inkarını ifade eden Diyanet İşleri Başkanlığı'nın da lağvedilmesi mücadelesiyle mümkündür.
Bu dinci-gerici zihniyetin bir diğer ifadesi olan beden eğitim dersinde kız ve erkek öğrencilerin ayrılması kararı eğitimde haremlik selamlık uygulamasına yönelik tehlikeli bir adımı ifade etmekle beraber, kararı alanların cinsel olarak sapık ruh dünyalarını da açığa çıkarmaktadır.
Cehalete dayanan toplum mühendisliği
Şura'ya katılanların aldıkları kararların arkasında herhangi bir bilimsel çalışma, araştırma gibi yön verici verilerin olmadığı ortada. Onlara yön veren temel şey, iktidar olmalarından gelen gücün cehaletlerini gizleyeceklerine olan güvenleridir. Öyle ki, başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere, eğitim sistemine yön veren müdahalelerde bulunan kurumlar hiçbir toplumsal, kültürel, psikolojik ve eğitbilimsel araştırmaya dayanmadan bir günde sınav sistemini değiştirebilmekte veya liselerin süresini dört yıla çıkarabilmektedir.
Bu Şura’da da aynı cehaletin verdiği güvenle, zorunlu eğitimin “1+4+4+4” biçiminde 13 yıla çıkarılmasını karara bağlayan şura üyeleri, bu kararın nasıl gerçekleştirileceğine dair herhangi bir fikre sahip değiller. Eğitbilimsel, psikolojik bir araştırma veya olanaklar üzerine bir çalışma yapma gereği duymayan şura, bu kararı almakla kalmayarak, ilk 5 yıllık eğitiminden 6. sınıfa geçişin “kesintisiz” olduğu ifadesini “kademeli” olarak değiştirerek, özellikle kız çocuklarının 5. sınıftan sonra okula gönderilmemelerinin de önünü açmış oldu.
Bir bütün olarak ele alındığında 18. Milli Eğitim Şurası kararlarının kısa vadede hayata geçirilip geçirilemeyeceği sorunu ikincil bir önem taşıyor. Eğitim sisteminin içler acısı halinin düzeltilmesi ya da sözleşmeli, ücretli öğretmenlik sorunlarına çözüm bulunması yolunda kararların Eğitim Şurası'ndan ya da hükümetten çıkmasını beklemek için oldukça saf olmak gerek. Aksine hızla uygulanan ve geliştirilen şey, eğitimin tamamen içinin boşaltılmasına hız verilmesi ve eğitimin giderek daha da Sünni İslam temelinde örgütlenmesidir.
Karara bağlanan ya da şimdilik kabul edilmeyen birçok karar önerisi bu Sünni İslamcı ekseni apaçık ortaya sererken, gelen tepki üzerine bu şurada kabul edilmeyen 'tüm öğretmenlerin sözleşmeli yapılması' önerisi, sermayenin emekçi düşmanı acil hedeflerinden birini de açık sözlülükle göstermiştir.
Tüm bunlar, eğitim sisteminin her değişen hükümetle beraber onun siyasi karakteri ve gücü oranında yönlendirildiği gerçeğini göstermekle birlikte, bir bütün olarak burjuvazinin insanlığa aydınlık bir dünya adına verebileceği hiçbir şeyin kalmadığını da bir kez daha ortaya koymuştur.
Yusuf Ateşçi 15 Kasım 2010
sss-sosyalizm.org'dan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder