İlk anda dikkatimizi çeken şeylerden birisi, panel başlamadan okulun “kıdemli” sivil polislerinden birisinin de panelin yapılacağı binaya gelmesiydi. Sonradan birkaç arkadaşımız, bu polisin bir kulüp üyesini uyardığına kulak misafiri oldular. Polis, biz devrimci öğrencileri göstererek “bunlar provokatör, dikkatli olun” diyordu! Gerçekten de, işçi sınıfı mücadelesinin önündeki önemli engellerden biri olarak DİSK bürokrasisinin en önemli temsilcisini kimi sol gruplar gibi pohpohlamak niyetinde değildik. Aksine, sorularımızla Çelebi'yi paneli izlemeye gelen arkadaşlarımıza teşhir etmek amacıyla oradaydık.
Sendika bürokasisinin kuyruğundaki sol grupların ya da burjuva medyanın yaptığı gibi Süleyman Çelebi'yi ve onun sınıf mücadelesi içinde temsil ettiği rolü çarpıtmak niyetinde değildik. Öyle ki, özellikle medya 1 Mayıs alanının kazanılmasında DİSK ve KESK bürokrasisinin rolünü olduğundan tamamen farklı bir şekilde yansıtmıştı, bu konuya aşağıda tekrar döneceğiz.
Panele korumasıyla birlikte gelen Çelebi, konuşmasının başında kendisinin çok konuşmayacağını asıl olarak soru-cevap kısmını geniş tutmak istediğini belirtti. Bunu vurguluyoruz çünkü yaklaşık bir saatı aşkın süre konuşan Çelebi soru-cevap kısmını 10-15 dakika ile sınırlı tuttu. Bu yüzden, panel sırasında Çelebi'nin tüm anlattıklarına yanıt verme şansımız olmadığı için, buradan yanıt verme hakkımızı kullanmak istiyoruz.
Çelebi'nin hakkını yemeden panel boyunca söylediği en doğru sözü aktararak başlayalım: “Sendikalar emeğin koşullarını iyileştirmek için vardır.” Çelebi bu sözü, sendikalardan devrimci mücadele bekleyen kesimlere yanıt olarak verdi diyebiliriz ki hiç şüphesiz yerinde bir yanıttır. Sınıf mücadelesi ya da devrimci işçi hareketi dendiğinde aklına sendikal mücadeleden başka bir şey gelmeyen “sol” grupların sayısı hiç de az değil şüphesiz.
Çelebi'nin DİSK tarihini anlatmaya başlamasının ardından söz '61 anayasasına geldi. Çelebi de '61 anayasasını “özgürlükçü” bulanlardan. 12 Eylül anayasasını ordunun hazırlamış olmasını “anti-demokratik” bulanlar, söz '61 anayasasına geldiğinde, yine bir darbe ürünü olan anayasayı “özgürlükçü” bulabiliyorlar. Hiç şüphesiz '61 ve '82 anayasalarının asıl amacı büyük burjuvazinin ihtiyaçlarını karşılayacak bir hukuki çerçeve çizmekti.
“Devletten ve sermayeden bağımsız” bir mücadele verdiklerini iddia eden Çelebi, 15-16 Haziran 1970 Genel Direnişi'nden de söz etti. DİSK'in kapatılmasına karşı yüzbini aşkın işçinin sokaklara döküldüğünü ifade eden Çelebi, eylemin yine DİSK tarafından, işçilerin orduyla karşı karşıya gelmeleri ve eylemin kontrolünün DİSK'ten çıkması tehlikesi nedeniyle sonlandırıldığını söylemeyi unuttu.
1970'lerde işçi sınıfının hareketinin yükselişte oluşuna paralel olarak gelişen DİSK, 12 Eylül darbesinden sonra ne yapmıştı? Çelebi'ye sormak istediğimiz sorulardan bir tanesi buydu. Çünkü, Çelebi, DİSK'in yükselişini tek taraflı bir şekilde DİSK yöneticilerinin çabalarına bağlarken, 12 Eylül'ün ertesi günü DİSK'in teslim oluşuyla ilgili hiçbir şey söylememeyi tercih ediyordu. Bizler, elbette DİSK'in bir sendika olarak tek başına örgütlü işçilerini seferber etmesini, genel grev ilan etmesini beklediğimizi ifade etmiyoruz. Bunun olabilmesi için, DİSK'i kontrol eden başta TKP olmak üzere sol partilerin rol alması gerekirdi. Ancak yine de, '70'lerdeki DİSK öve öve bitirilemiyorsa, 12 Eylül sonrası neden hiçbir şey yapılmadığına da bir açıklı getirilmesi gerekmez mi? Ya da en azından darbeci generallerin çağrısıyla sendikacıların Selimiye Kışlası önünde sıraya dizilmelerine dair bir şeyler söylenmesi gerekmez mi?
Çelebi sözlerinin son kısmını günümüz koşullarında sendikaların durumuna ayırdı. Çelebi ortaya çıkan yeni üretim biçimlerini (taşeronlaştırma, esnek üretim vb) anlattıktan sonra bu koşulları bahane ederek ve yine “işçileri suçlayarak” acz içinde kendi sendikal krizine meşru bir kalıp bulmaya çalıştı. 60'lı yıllardan güzellemelerle başlattığı panel konuşmasını yeni kuşak işçi sınıfını “aşağılar” nitelikteki sözleriyle bitirdi (DİSK bürokrasisinin sistematik biçimde engellediği veya buna yeltendiği yeni kuşak işçilerin direnişlerinden bahsetmekten “özellikle” kaçınarak elbette...).
Soru kısmına geçildiğinde, bir arkadaşımız, 2010 1 Mayıs'ında yaşananlar üzerine bir soru sordu. Soru, DİSK ve KESK'in gerçekte Türk-İş ve benzeri sendika konfederasyonlarından hiçbir farkı olmadığını göstermeye yönelikti. 1 Mayıs mücadelesinde, engellemeler dışında hiçbir emeği olmayan sendika bürokratlarının 1 Mayıs kürsüsünü zaptetmiş olmaları ve yine aynı bürokratların TEKEL işçilerinin mücadelesini baltalayan bürokratlar olması, kürsünün TEKEL işçileri tarafından işgalini getirmişti. 1 Mayıs'ın içinin boşaltılması ve bir mücadele günü olmaktan çıkarılarak sendika bürokratlarının nutuklarıyla geçen sıradan bir güne dönüştürülmesine karşı bu kürsü işgali çabası ve Türk-İş başkanı Kumlu'nun protesto edilmesi oldukça anlamlıydı. Buna karşın, 1 Mayıs'ın ardından tüm sendika konfederasyonları kürsüyü işgal eden TEKEL işçilerinin “işçi olmadığını iddia ederek” onların teşhir ve tecrit edilmesi gereken birkaç provakatör olduğu yalanına imzalarını atmışlardı. Söz alan arkadaşımız tam da Çelebi'nin panel boyunca “her zaman emekten yana olduklarını, hiçbir zaman işçi sınıfına ihanet etmediklerini” ifade etmesine karşılık bu imzayı sormuştu. Çelebi'nin yanıtıysa, DİSK ve diğer konfederasyonlar arasında hiçbir fark olmadığını kanıtlar nitelikte oldu: “Eğer diğer konfederasyonlarla beraber yürümek istiyorsak buna müsaade edemeyiz... Bu tepkinin gösterileceği yer burası değildi.” diyen Çelebi, 1 Mayıs gününden bahsettiğimizi ve kürsüyü gerçekte işgal edenlerin kendileri (sendika bürokrasisi) olduğunu bilmezlikten geliyordu.
Bu sorunun ardından bizlere bir kez daha söz hakkı tanınmadı, vurulmasıyla ilgili bir soru daha alan Çelebi, bu soruyu yaklaşık 15 dakikada cevapladıktan sonra ardından paneli bitirdiğini ifade etti. Bizler yanına giderek çarpıtmalarına yanıt vermek istediğimizi söyledik. 1 Mayıs alanının kazanılmasında, engellemeler dışında hiçbir rollerinin olmadığını, Taksim meydanının yıllardır mücadele eden devrimci işçi ve öğrencilerin çabasıyla kazandığımızı ifade ettik. Sinter fabrikasının işçiler tarafından işgal edilmesinin ardından, bizzat DİSK bürokratlarının işçilerin fabrikadan çıkarılmasını sağladığını söyleyen bir arkadaşımızın “yalan söylediğini ve iftira attığını” ifade eden Çelebi, arkadaşımızın kendisinin de orada olduğunu söylemesinin ardından panel salonunu terk etti.
Bugün Süleyman Çelebi sendika bürokrasisinin önemli temsilcilerinden biri konumunda. Özellikle DİSK'in “solcu, devrimci” bir sendika olarak sunuluyor olmasından ötürü bu önem daha da artıyor. Gerçekte işçilerin tüm direniş, grev ya da eylemlerini baltama rolü gören sendika bürokratları, devrimci işçi hareketinin önündeki en büyük engellerden birisidir, bu gerçekliği her alanda anlatmak ve işçi sınıfını sendikaların gardiyanlığından kurtarmak Marksist devrimcilerin başlıca görevlerinden birisi.
güneş y.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder