“Başın açık olması o kadar da büyük bir problem değil. Önemli olan ağzımızın kapalı olması.” (Salome, İran'ın ilk kadın rap müzik sanatçısı, başı açık görüldüğü müzik klibine ilişkin, bunun tehlikeli olup olmadığı sorusuna verdiği cevabı)
“Müzik ve İslam Cumhuriyeti'nin değerleri birarada olamaz... Müziğin helal olduğunu kabul ediyorum fakat en güçlü dini kurallar ile müzik bağdaşmıyor...” diyor Ayetullah Humeyni geçtiğimiz Ekim ayının başında ve bu “uyuşmazlık”tan ötürü müzik üretimine ve okullarda müzik eğitimine sınırlamalar getiriyor. Gençlere müzikle uğraşmamalarını öğütleyen Ayetullah, onun yerine “bilim ve sporla” (!) ilgilenmelerini söylüyor.
Birinci Dünya Savaşı'ndan, Şah rejiminin İslam devrimiyle yıkılmasına dek geçen süreye baktığımızda İran’da bambaşka bir rejimin hakim olduğunu görüyoruz. Bu dönemde Şah ve devlet yönetimi halkı batılılaştırmak için batı müziğini içeriği ve tarzıyla tüm yönlerden teşvik ediyor. Bu yıllarda kadın ve erkek şarkı söylemekte bir kısıtlanmayla karşılaşmıyor, tam tersine İran halk müziğinin oluşumu milliyetçi güdülerle devlet tarafından destekleniyor ve Türkiye Cumhuriyet tarihinde de bir örneğini gördüğümüz gibi halk müziği derleme çalışmalarına hız veriliyor.
1979'da İslam Devrimi ile birlikte batılılaşmak adı verilen batı müziği dinlemeye ve icra etmeye bir son veriliyor. İlahiler ve dini müzikler de dahil müziğin her türlüsü yasaklanıyor, tüm müzik aletleri toplanıyor ve imha ediliyor. Bu dönemde müzik yeraltında hızlı bir gelişim göstermeye başlıyor. Gençler evlerde toplanıp, illegal yollarla satın aldıkları müzik aletleriyle gruplar kuruyor ve müzik yapmaya başlıyor. Reformist kanatın güçlenmesiyle birlikte dini içerikli müzik ve bazı müzik aletleri tekrar serbest bırakılıyor, ancak müziğin içeriği ve tarzına yönelik sınırlamalar varlığını koruyor. Bugün ise gelişen internet ve uydu teknolojileri aracılığıyla müzikte sansür uygulaması büyük ölçüde aşılmış durumda. Yeraltı müziğinin yaklaşık otuz yıllık tecrübesinden sonra artık müzik ve yeraltı birbirinin ayrılmaz iki parçası haline geliyor.
Herhangi bir müzik albümü raflarda yerini almadan önce İran Kültür Bakanlığı'nın onayını almak zorunda. Bakanlıkta karar veren 3 farklı organ mevcut. Birinicisi müzik komitesi. Bu komite 1 müzisyen ve 2 akedemisyenden oluşuyor ve kaydedilen müziğin kalitesini sınıyor. İkinci organ ise ünlü şairlerden oluşan metin komitesi. Fakat bu komitenin karar verirken kullandığı ölçütler bilinmiyor. Diğeri ise şarkı söyleme komitesi. Bu komitede vokalistin şarkı söyleme yetenekleri sınanıyor. Buradaki sorun şu: yalnızca akademik açıdan değerlendirebilen müzikler kabul ediliyor ve gelenek dışı ile batı müziğine tereddütle yaklaşılıyor.
İran'da kadın olmanın getirdiği en göze çarpan sorunlardan biri de tahmin edileceği üzere kadının sesinin günah olarak kabul edilmesi. Kadınların şarkı söylemesi zaten içeriğe bakılmaksızın arzu uyandırıcı kabul ediliyor. 1979 senesinden beri kadın müzisyenler yasal sınırlarla engelleniyorlar. Bugün İran'da bir kadının solo şarkı söylemesi yasak, bu bir tabu. Kadın sesine yalnızca korolarda izin veriliyor. Fakat birçok pop grubu sınırları ellerinden geldiğince zorluyor. Mesela rock grubu Raz-e Shab'ın piyanisti Rahmin Behra şöyle anlatıyor: “Biz müziğimizde her zaman kadın sesine solo olarak yer verdik fakat malasef tolerans sınırlarının nereye kadar uzanabileceğini bilemeyiz”.
Müzik “…sadece kutsal savaşlar için, kutsal tabiat olaylarını kutlamak için ve Kur’an-ı Kerim ayetlerinin bestesinde kullanıldığında” dini liderlerin gönlü rahat ediyor. Yazımızın başında okullardaki müzik eğitiminin sonlandırıldığından bahsetmiştik. Devlet okullarında müzik eğitimi zaten yasaktı. Müzik şimdi de 1.1 milyon öğrencinin okuduğu 16.000 özel okulda da yasaklanıyor. Bu çocuklar da artık geleneksel enstrümanlar da dahil olmak üzere herhangi bir müzik enstrümanı çalmaya izinli değil. Yalnızca müzik eğitimi veren okulların da kapılarına mühür vurulacak ve bu okulları kuran öğretmenlere bir daha okul açma izni verilmeyecek. Eğitim Bakanlığı'nın özel okullar ofisinin başkanı Ali Sheikholeslami “Herhangi bir müzik enstrümanının kullanılması bizim değerlerimizle çelişir” diyor.
İran'da bugün müzik yer altında icra ediliyor ve paylaşılıyor. Konserlerin bilet satışları gizlice yapılıyor, yer ve saat bilgileri gizli tutuluyor. Polis bu konserlere baskın yaparak dinleyicileri “uygunsuz vaziyette, kısa kesimli elbiseler ve alkollü içeceklerle, sadece keyif alma eylemi gerçekleştirdikleri” gerekçesiyle tutukluyor. Ve bu tarz konserler gazetelerde “vahşi ve etik olmayan seremoniler” olarak tanımlanıyor.
İran hükümeti de sanatın büyük tesiri olan kitlesel bir güç olduğunun bilincinde, bu ise onun tüm insani etkilerden uzaklaştırılmış kalesi için büyük tehlike. Sanatın kendi lehinde olmadığında ne büyük bir tehlike arz edeceğini bilen tüm kapitalist devletler ise bu gücü elinde tutmanın zor yolunu bir şekilde buluyorlar. Coğrafyadan coğrafyaya farklılık arz etse de bu 'zor' bir şekilde sağlanıyor. Türkiye'de, İran'da ve dünyanın pek çok yerinde görülen bu tarz sanat karşıtı eylemlerin aslında çıkış noktaları aynı: sanat insanların kendini ifade etme biçimidir ve başlagıcından bugüne insanların ekonomik, sosyolojik ve fiziksel koşullarıyla iç içedir, bu koşullar doğrultusunda şekillenir. Bundan dolayı sanat, insanların sahip olduğu koşulları -onu gerek eleştirerek gerekse yücelterek- gözler önüne serer. Fakat diğer tarafta, yaşadığımız sistem ve onun sahip olduğu tüm karanlığı, kendini idame ettirebilmesi için insanların “üç maymun”u oynamasını dayatır. Bu sanatın doğasına aykırıdır, işte bu yüzden kapitalizmin özgürlüğü ve sanatın özgürlüğü çelişiyor...
İran'da yaşananlar bugün için elimizde olan her türlü teknolojik alt yapıya rağmen sanatsal çabanın kısıtlı-ulusal ve dar alanlarda kalmasını bir kez daha izah ediyor bize. Daha öznel bir çaba olarak gösterilen sanat aslında içinde bulunduğu sistemin kaosundan bağımsız değildir. Sermaye sahiplerinin bir hegemonya aracı olarak algıladıkları sanat, evrenselleşme ve insanlaşma çabasına ulaştığında örgütleyiciliği ve kapsayıcılığı nedeniyle yasaklanmaya başlanıyor. Sanat sanat için midir sanat toplum için midir sorusu bir klişeye bürüneli yıllar oluyor. Burjuvazinin yeni sorusu şu: Sanat para için midir değil midir?
Onun işine gelmeyecek olan her sanatsal ve yaşamsal ifade ise İran'da olduğu gibi yasaklar, tehditler ve baskılarla sessizleştiriliyor. Yeraltına inen sanatın gücü ise sessiz sedasız tüm dünyayı kuşatmakta. Ve beklemekte yer üstüne çıkacağı günleri.
ferahi tezkan
Kaynakça :
İran’da Hip hop, Sansür ve Alternatif Mecralarda bir Kadın Repçinin Ortaya Çıkışı: Salome*
*Sümeyye Kavuncu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder