Haiti, Ocak 2010’da yaşadığı depremin izlerini henüz silebilmiş değilken şimdi de kolera salgınının pençesinde. Görünen o ki ülkenin büyük acılarla dolu tarihi uzun süre daha, belki de Haitililer yok oluncaya kadar peşlerini bırakmayacak. Haiti tarihine kısaca göz attığımızda burada jeolojik depremlerin çok ötesini, bir halkın yok oluş depremlerini görürüz.
Kısaca Sömürge Tarihi
17. yüzyılda dünyanın en zengin kolonilerinden biri olan Haiti, o zamanlar Fransa’nın kolonisiydi. Fransa’nın milli hasılasının yarısına kaynaklık ediyordu. 18. yüzyıl başlarında başlattıkları köle ayaklanmasını başarıya ulaştırmış, kendi devrimlerini gerçekleştirmişlerdi. Tarihte kölelik sistemine son veren ve ilk zenci cumhuriyetini kuran da Haiti halkı oldu. Ne var ki o günkü koşullarda, ABD de dahil henüz kölelik sistemi devam etmekteydi ve birçok Avrupa ülkesinin kolonilerinde de kölelik sistemi hüküm sürüyordu. Haitililer cumhuriyette de özgürlük bulamadılar. Fransa, köle sahiplerine tazminat ödenmesi koşulu ile Haiti Devleti’ni tanımayı kabul etti. Kölelik sistemini kullanmaya devam eden “modern” ülkeler, Haiti’nin devrimine karşı ciddi ambargolar koydular. Haiti yaklaşık 84 yıl boyunca efendilerine “özgürlüklerini” kendilerine iade ettikleri için tazminat ödemek zorunda kaldı. ABD ise uzun süre bu devleti tanımadı; I. Dünya Savaşı sıralarında kendi sömürgesi haline getirdi ve tamamen kendisine bağımlı kıldı. Uygulanan ambargolar, ABD işgali ve diğer işgalci güçlerin de saldırılar eliyle Haiti ekonomik olarak çökertildi. ABD, Haiti kaynaklarının büyük kısmını kuruttuktan sonra ülkeyi yardımlarla ayakta kalmaya mahkum etti. Tabii “yardımlarla” yoksul halkın ihtiyaçları karşılanmıyor; Haiti burjuvazisinin kesesi dolduruluyordu.
Haiti’de bir süre de niteliksiz iş gücü ile (montaj sektörü) istihdam sağlanmaya çalışılmış, asıl olarak “yardımsever” burjuvalar için ucuz emek gücü pazarı haline getirilmişti. Bu durumda dahi Haiti’nin aynı sektördeki diğer ülkelerle rekabet şansı -öncelikle teknolojik bakımdan- yoktu, ve bu kapıları da kapanmış oldu.
Haiti’ye egemen olan siyasi yönetimlere bakıldığında ise -bugün de dahil olmak üzere-, ABD ve müttefiklerinin hizmetinin dışına çıkmadıkları görülüyor. Ülkede birçok darbe yaşanmış; darbe dönemlerinin işçi sınıfına yaşattığı tahribatları Haiti işçi sınıfı, kat kat yoksullukları ile harmanlayarak, kimi zaman marketleri “yağmalayarak” kimi zaman da binlerce insanının ölümüyle yaşadı, yaşıyor.
Deprem ve Bugün
Nerede bir deprem olsa süper güçler, gelişmekte olan güçler kendilerini adeta pazara göstermek adına yapacakları yardımları açıklarlar. Yaptıkları yardımlarla ekonomik güçlerini ve yüce gönüllülüklerini de sergileme şansı bulurlar. Yarattıkları cehennemi hayret ve endişe içinde izler, iyi dileklerde bulunur, göz yaşlarını tutamazlar. Emperyalist ve kapitalist devletler o kadar “yardımsever”dirler ki, Haiti depremini fırsat bilerek Birleşmiş Milletler (BM) askerlerini ülkeye yığmışlar ve fiilen ülkeyi işgal etmişlerdir.
Haiti’nin asıl depremini görebilmek için kısaca ülke tarihine değinmekte fayda olduğunu düşünerek yaptığımız girişten sonra bu ülkenin Ocak 2010’da yaşadığı, 200 binin üzerinde insanın ölümüne sebep olan, 10 milyon nüfusa sahip ülkede 3 milyon insanın doğrudan etkilendiği “doğal afete” döndüğümüzde gördüğümüz manzara bizi hiç şaşırtmıyor. Yetersiz su kaynakları, tuvaletsiz evler, iş olanaklarından yoksun, açlıkla her gün yüz yüze gelen insanlar…
Haiti’nin mimarisi son derece sağlıksız, zayıf yapılardan oluşuyor. “Nedensiz” yıkılan, yüzlerce insana mezar olan yapılar, adeta kağıttan yapılmış evleri andırıyor. İnsanları bu evlerde yaşamaya mahkum etmek, gerçekte onların ilk depremde ya da selde ölmelerini sağlamak demektir. Haiti halkının iliğini sömüren emperyalist burjuvazi, Haitilileri ilk felakette mezarları olacak evlere hapsediyor ve bugün yaşanılanların sorumlusu kendisi değilmiş gibi yardım teraneleriyle iyilik meleği olarak bir kez daha sahne alıyor.
Yardım Teraneleri
Kendi borçlarından habersiz, diğer bir ifade ile bunu düşünecek durumda olmayan Haiti halkına G7 ülkeleri müjde veriyor, borçlarınızı sileceğiz… Haitililer bir teşekkür göndermişler midir kendilerine? –pek mümkün görünmüyor- Haiti’ye gönderilen yardımların da asıl yağmacılar (burjuvalar) tarafından yağmalandığına şahit oluyoruz. Kapitalistlerin işçi sınıfına karşı tutumu onların tarihsel rolüyle çelişmiyor ve bu durum yaşanan doğal afetler sonrasında da değişmiyor. İşçi sınıfını yalanlarla avutabileceklerini zannediyorlar. Haiti’deki ve onun gibi dünyanın birçok yerinde ağır yaşam koşullarına sahip emekçilerin örtülemeyen görüntüsü de “doğal afetlerle” beraber asıl olarak doğal olmayan afetlerin tahrip gücünün çok daha kuvvetli olduğunu gözler önüne seriyor. Haiti haberlerini konu alan burjuva medya ise halkın yiyecek ve su için BM ambarlarını yağmaladıklarını, askerlere saldırdıklarını hiç sıkılmadan yazıp çizebiliyorlar.
Haiti bugünlerde kolera salgınına karşı da ayrı bir savaş içinde, neredeyse 18 bin insanın etkilendiği 2 binin üstünde insanın öldüğü belirtilen kolera salgını ülkede ciddi endişe yaratıyor; Haiti’nin yeni felaketi kolera… Haitililerin BM askerline saldırmalara hiç şüphesiz sebepsiz ya da haksız değil; Haitililer BM askerlerinin ülkeye yardımdan ziyade işgal için geldiğinin ve bu askerlerin, felaketlerinin asıl sebebi olan dünya burjuvazisinin kolluk gücü olduğunu görüyorlar, keza diğer ülkelerden gönderilen asker ve polis güçlerine de aynı sebeple gösterilen haklı bir tepki bu.
Kolera gibi, basit bir tedavi ile engellenebilir bir hastalık dahi egemenlerin “büyük yardımlarına” rağmen Haitilileri kırımdan geçiriyor. Haitili burjuva iktidarın da seçim telaşında olması, tüm bu olumsuzluklara rağmen seçimi ertelemeyi kabul etmeyişi ve seçime gitmeleri, onların halkın yaşadığı felakete ne kadar uzak olduğunun açık bir göstergesi. Bunun felaket sonrası duydukları kaygı ve burjuvazinin çıkarları ile orantılı olduğunu söylenebiliriz.
Belirtmek gerekir ki Haiti’nin gerçeği işçi sınıfının gerçeğidir. Sömürü, yoksulluk, ölüm ve nice felaketler zinciri... Haiti işçi sınıfı bu gün su için savaşıyor, eğer işçi sınıfının örgütlü mücadelesi kendisine önderlik edecek bir parti altında vücut bulursa yarın da orada, haklı mücadelesini sürdürecektir. Ne yardımlar ne de iyi yürekli kapitalistler Haiti’yi felaketten kurtaramazlar. Aksine yüzyıllardır ve bugün de Haitililerin çektikleri acıların tek sorumlusu dünya burjuvazisidir.
Kapitalizmin dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Haiti’de de sınıfta kalması, kapitalizm gerçeğini acı çıplak hali ile göstermesi de, ne dünya işçi sınıfına ne de sadece Haiti işçi sınıfına kurtuluşu getirmeyecektir. Önlenebilir çevre felaketleri, ekonomik krizler bize, kapitalist sistemin insanlığı nasıl bir yok oluşa sürüklediklerini resimler. Mücadele birliğinden yoksun bir işçi sınıfının buna seyirci kalmak dışında şansı yoktur.
Esin Doğan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder