16 Aralık 2010 Perşembe

Yeni Dünya'ya Açılan Kapı: Ekim Devrimi

Lenin, Troçki ve arkadaşları dünyada bir ilki gerçekleştirdiler. Onlar dünya proletaryasının öncülü oldular, hala Hutten ile birlikte “Buna cesaret ettim!” diye haykırabilecek sadece onlardır.*

20. yüzyıl, daha önceki yüzyıllarla karşılaştırılamayacak önemde tarihsel olaylara sahne oldu. Bunlardan hiç şüphesiz en önemlisi 1917 Ekim Devrimi'ydi. Onu diğer tüm toplumsal-siyasi olaylardan ayıran şey, sınıfsız bir dünyaya atılmış ve başarılı olan ilk adımı ifade etmesidir. 1917 devrimi işçi sınıfının devrimiydi ve bu devrimle o güne kadar yapılan tüm tartışmalara bir açıklık getirilmiş oldu: sosyalist devrim ve işçi sınıfı iktidarı mümkündür. 1800'lerin ortalarından itibaren bağımsız bir sınıf olarak ortaya çıkan işçi sınıfı, 1848 ve 1871'deki devrimci mücadelelerinden yenilgiyle ayrılmış, bunları 1905 Rus devriminin yenilgisi izlemişti. Ancak 1917, burjuvazinin korkulu rüyasının gerçeklik kazandığı yıl oldu. Bu aynı zamanda tüm ezilenlerin bayramını ifade eden bir devrimdi. Tarihte ilk kez bir devrim sınıfsal egemenliği yeniden üretmek-düzenlemek için değil, sınıflarla beraber sınıf çelişkilerini ve bunların ürünü olan tüm ezme-ezilme ilişkilerini de ortadan kaldırmak için gerçekleşti. Kapitalizmin yarattığı ulusal sınırları ve devletleri ortadan kaldırarak sınırsız; artı-değer sömürüsünü ortadan kaldırarak sömürüsüz; sınıfları ortadan kaldırarak da sınıfsız bir dünya kurmak için gerçekleştirilen ilk ve bugüne kadar tek başarılı devrimdi, Ekim Devrimi.
 
Bu yazıda Ekim Devrimi'nin nasıl yenilgiye uğradığını uzun uzun ele almak amaçlanmıyor. Fakat ayırıcı bir nokta olarak belirtmeyi zorunlu gördüğümüz birkaç noktayı da atlamamız mümkün değil. 1917 devrimi ve 1991 çöküşü arasındaki dönemi tek ve bir bütün olarak değerlendirmenin yaşanılan niteliksel dönüşümleri engelleyeceği ve engellediği ortada. Bundan şunu kastetmek istiyorum; 1917 devrimiyle dünya devrimini başlatan ve iktidarı ele geçiren Rusya işçi sınıfı, bu iktidarını SSCB'nin çöküşüne kadar elinde tutamadı. 1920'lerin sonların hızlanan, 1930'ların başında da kesin zaferini ilan eden bürokratik bir karşı-devrimle işçi sınıfı yenilgiye uğradı. Stalinist bürokrasinin iktidarını tamamiyle tesis ettiği bu dönemin ardından Sovyetler Birliği'ne işçi devleti demenin hiçbir maddi temeli kalmamıştı; çünkü iktidarı tamamiyle ortadan kaldırılmış bulunuyordu. II. Dünya Savaşı sonrası Doğu Avrupa'da SSCB'nin uydusu olarak kurulan ve bizlere “sosyalizm” olarak sunulan devletler, herhangi bir işçi devriminin ardından kurulmamış, aksine Kızıl Ordu eliyle atanan bürokrasinin diktatörlüğü olarak dünyaya gözlerini açmışlardı.

İktisat-Siyaset'in daha önceki sayılarında, Marksizmin sosyalizm anlayışını ifade etmeye çalışmıştık. O metinlerde, sosyalizmin tek ülkede kurulamayacağını, aksine onun dünya çapında kurulabilecek sınıfsız-devletsiz bir toplum olduğunu göstermeye çalışmıştık. Bugün bu “ulusal sosyalizm” algısının genel kabul görüyor olmasının önemli sebeplerinden birisi burjuvazinin çarpıtıcı propagandası olduğunu söylemek yetersiz olacaktır. Çünkü bizzat bu görüş (tek ülkede sosyalizm görüşü) 1917 Ekim Devrimi'ni bir karşı-devrimle yenilgiye uğratan Stalinist bürokrasi tarafından icat edilmişti. Bugün hala Stalinizme bağlılığını koruyan akımlar ne Doğu Bloku ülkelerinin çöküşünü bilimsel olarak açıklayabildiler ne de Kuzey Kore gibi totaliter-bürokratik bir diktatörlüğün nasıl ortaya çıktığını ifade ettiler.

Marksizmin en bayağı şekilde ayaklar altına alınmaya çalışılmasına karşın, bugün Marksizmin hala güncelliğini ve geçerliliğini koruyor olması, onun sınıflar varolduğu sürece dünya işçilerinin tek devrimci eylem kılavuzu olmasından ve tüm çarpıtmalara rağmen Marksist devrimciler tarafından kararlılıkla savunulmuş olmasından ileri geliyor. Sosyalizmin, bürokratik diktatörlüklerle özdeşleştirildiği ve çöktüğünün ilan edildiği son yıllarda, ancak Ekim Devrimi üzerine inceleme yapma çabası içine girmiş insanlar, gerçekte çökenin sosyalizm değil Stalinizm olduğunu görüyorlar.

Bugün işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin önünde Ekim Devrimi gibi, insanlık tarihinin ileriye atılmış en büyük adımı duruyor. Hiç şüphesiz bu adımın gururunu yaşamak yeni-sınıfsız bir dünya için mücadele edenler ve onun özlemini duyan emekçi kitlelere ait. 1871 Paris Komünü'nü gerçekleştiren işçilerin eyleminin tarihi- toplumsal önemi nasıl ki tartışılamazsa -ki onlar yalnızca 72 gün dayanabildiler; 1917 Ekim Devrimi'nin açtığı çağın önemi de tartışmasızdır. Bu, proleter devrimler çağıdır ve hiç şüphesiz 1917 Ekimi'ni yeni Ekimler izleyecektir. Bunun sebebiyse oldukça basit temellere dayanıyor; kapitalizm ve burjuvazinin egemenliği varolduğu sürece, daha iyi bir dünya söz konusu olamaz; savaşlar, yoksulluk, açlık ve çevre felaketleri hızla yayılıyor. Bu ve benzeri sorunlardan başlıca zarar gören sınıfsa, kapitalizmi de yıkacak olan işçi sınıfından başkası değildir.

Yurtseverliğe Karşı Enternasyonalizm
Ekim devrimi, burjuvazinin en önemli ideolojik silahlarından biri olarak yurtseverliğe vurulmuş en büyük darbeydi. Ekim devrimini gerçekleştiren işçiler, I. Dünya Savaşı'na karşı cepheden tavır alan ve bu emperyalist savaşın ancak sosyalist bir devrimle yanıtlanabileceğini söyleyen Bolşevikler'i iktidara taşıdılar. Onlar, bu devrimin uluslararası sosyalist devrimin ilk adımı olduğundan hiçbir şekilde şüphe etmiyorlardı. Öyle ki, başarıya ulaşan Rus devriminin hayatta kalabilmesinin başlıca koşulunun Avrupa devriminin yardıma gelmesi olduğunu bıkmadan vurguladılar.

Bu vurgular, elbette söylem düzeyinde kalmadı, 1914'te savaşın başlaması ve II. Enternasyonal'in sosyal-yurtsever bir tutum benimseyerek çökmesiyle beraber, Bolşevikler ve diğer ülkelerden enternasyonalist devrimciler yeni bir Enternasyonal'in kurulması çağrısını yaptılar.  Ancak savaş devam ediyor, savaşan devletler “düşman” devletlerden çok komünistlere karşı önlemler alıyorlardı -bunun boşuna bir korku olmadığı Ekim devrimiyle görülecekti. Bu koşullar altında yeni bir Enternasyonal'in kurulması mümkün olmamıştı. 1917 Rus devrimi ardından yeni, Komünist Enternasyonal (Komintern) 1919'da Rusya'da iç savaş koşulları altında kuruluşunu ilan etti. Hiç şüphesiz bu Dünya Komünist Partisi'nin kuruluşu tüm dünya işçilerinin kurtuluşu mücadelesi için bir milad oldu. Komünist Enternasyonal'in amaçları net bir şekilde açıklanmıştı: dünya sosyalist devrimi ve sınıfsız sosyalist topluma ulaşmak.

Komünist Enternasyonal'in ilk 4 kongresinde ortaya koydu ilkeler ve kararlar, dünya devriminin bu örgütünün de Stalinist karşı devrim sürecinde Stalinist bürokasinin eline geçmesiyle tamamen ortadan kaldırıldı. Enternasyonalizmin yerini sosyal-yurtseverlik, bağımsız sınıf politikasının yerini sınıf işbirliği almış (fiilen II. Enternasyonal'e dönülmüş), Komünist Enternasyonal işçi sınıfının dünya devriminin aracı olmaktan çıkarılıp, SSCB'nin dış ilişkiler örgütü haline getirilmişti. 1930'larla beraber fiilen tamamen işlevsizleşen Komintern, II. Dünya Savaşı sırasında SSCB'nin emperyalist müttefiklerine bir jest olarak kapatılacaktı.

Ancak nasıl ki II. Enternasyonal'in emperyalist savaşı desteklemesi Marksizmin ölümü anlamına gelmemiş ve komünistler Marksizmin bayrağını Ekim devrimi ve Komünist Enternasyonal'le taşımayı sürdürmüşlerse, Komintern'in 1933'te Nazizm'in iktidara gelişiyle çöküşünün ardından Marksist devrimciler IV. Enternasyonal'i kurarak (1938) komünizm bayrağını ileri taşımayı sürdürdüler.

İşçi Sovyetleri Cumhuriyeti
Rusya'da ilk olarak 1905 devrimi sırasında ortaya çıkan sovyetler (işçi meclisleri), devrimin yenilgiye uğramasıyla geçici olarak ortadan kalkmıştı. 1917 Şubat devrimiyle tekrar tarih sahnesine çıkan sovyetler, Ekim devrimiyle birlikte işçi sınıfının iktidar organları haline geldiler. Marksizmin temel taşlarından biri olarak, kapitalizmden sosyalizme geçiş döneminde işçi sınıfının sınıfları ortadan kaldırması için gerekli araç olarak proletarya diktatörlüğü (işçi demokrasisi) 1917 Ekimi'yle beraber kurulmuş oluyordu.

Burjuva demokrasisinin, biçimsel ve dolaylı demokrasisinin yerini doğrudan demokrasi alıyor, devlet yönetimi çoğunluğun (işçi sınıfı ve emekçilerin) tabandan gelen yönetimine açılıyordu. Her şeyden önemlisi bu bir geçiş dönemiydi ve işçi sınıfının kendisiyle beraber tüm sınıfları ortadan kaldırmak için kullanmak zorunda olduğu geçici bir araçtı. Rus işçi devrimi gerçekleri olduğu gibi ortaya koydu. Burjuva dünyadaki tüm çarpıtmalar ve yaratılan yanılsamalara karşı kendi karakterini açıkça ifade etti. Sovyet Rusya anayasası (1918) bunun önemli örneklerinden birisidir. Burada burjuva devletlerde olduğunun aksine, devletin bir sınıf devleti olduğu ve Sovyet Rusya'da egemenliğin işçi sınıfında olduğu açıkça ifade ediliyor ve onun geçici karakteri vurgulanıyordu: “Şimdiki geçici dönem için hazırlanmış Rusya Sosyalist Federatif Sovyetler Cumhuriyeti anayasasının hedefi, burjuvaziyi ve insanın insan tarafından sömürülmesini tamamen ortadan kaldırmak ve ne sınıf farklılıklarının ne de devlet iktidarının varolacağı sosyalizmi inşa etmek amacıyla kır ve kent proletaryasıyla yoksul köylülüğün diktatörlüğünü güçlü bir tüm Rusya Sovyet iktidarı şeklinde kurmaktan ibarettir.” (aktaran E. H. Carr, Bolşevik Devrimi, c.1, s.127)

Aynı yerde Sovyet Rusya'nın bir dünya sosyalist cumhuriyetler federasyonunun sadece bir ilk unsuru olduğu belirtilerek, sosyalizmin ancak uluslararası devrimle inşa edilebileceği vurgulanmıştı. İşçi sınıfının sovyetler iktidarıyla beraber burjuva devlet aygıtı parçalanmış, burjuva ordu-polis örgütü ve bürokrasi lağvedilmiş, din devletten ve okuldan ayrıştırılmış, işçilere sözi fikir, toplantı özgürlüğü tanınmakla yetinilmeyerek onların emrine basım ve yayımı sağlayacak araçlar ve toplantı binaları verilmiş, ülkede yaşayan herkese çalışma zorunluluğu getirilerek sömürücü sınıfların ortadan kaldırılmasına girişilmişti.
Sovyetler, işçi sınıfının iktidarının temel organlarıydı. Hukuki olarak ifade edilen haklar ve özgürlüklerse, işçi sınıfı sovyetler dolayımıyla iktidarını sürdürüyorsa söz konusu olabilirdi. Bu koşulun ortadan kalkmasıyla beraber, Sovyet devletinin işçi sınıfı üzerinde bir diktatörlüğe dönüştüğünü ve bürokratik karşı devrimin zaferini 1936 anayasasıyla ilan ettiğini gördük (trajik bir şekilde bu anayasada “sosyalizmin kurulduğu” ilan ediliyordu!) Sovyetler Birliği'nin uluslararası sosyalist devrimin yalnızca bir kolu olarak kuruluşunu ve amaçlarını ilan etmesi, onun dayandığı sınıfın işçi sınıfı olmasının bir sonucuydu. Bu dayanağın yerini, milliyetçi bürokrasinin alması hem kuruluş temellerinin hem de amacının (dünya sosyalist devrimi) ortadan kalkmasıyla eş anlamlıydı.

Ekim Devrimi'nin en önemli kazanımı, onun Komün tarzı devleti hayata geçirmiş ve onu ileri taşımış olmasıydı. İşçi sovyetleri, yalnızca siyasi iktidarı değil, üretim araçlarının egemenliğini -mülkiyeti- de ele geçirmişlerdi. Kısacası sovyetlerin ekonomik iktidarı, siyasi iktidarlarından geçiyordu ve bu koşul ortadan kalktığında artık bir işçi devletinden söz etmek mümkün değildi.

Yeni Ekimler İçin
Sosyalist devrim, belirli nesnel ve öznel koşulların kesişmesiyle başarıya ulaşabilir. Ekim Devrimi'ni doğuran sebepler çok yönlüydü; emperyalist savaşın yıkımı, barış isteği, açlık ve sefaletin yaygınlaşması işçi sınıfının giderek artan öfkesini doğurdu. Çarlığı işçiler herhangi bir devrimci partinin önderliği olmadan, bu anlamda kendiliğinden ayaklanarak yıktılar. Ancak bu kendiliğindenliğin arkasında birkaç on yıla yayılmış, sosyalist partilerin propaganda ve ajitasyonu ile işçilerin sınıf mücadelesi deneyimleri yatıyordu. Aynı durum Alman İmparatorluğu'nun 1918 devrimiyle yıkılmasında da görüldü. Her iki devrimi de işçi sınıfı gerçekleştirmiş, kendi iktidar organlarını (konsey ve sovyetler) kurmuşlar ve bir ikili iktidar durumu ortaya çıkmıştı.

Bu dönemde Avrupa'daki işçi sınıfının tüm devrimci mücadeleleri burjuvazi ve sosyal-demokrat partiler eliyle yenilgiye uğratıldı (Almanya, Avusturya, Macaristan, İtalya). Yalnızca Rus devriminin başarıya ulaşmasının arkasında temel öznel öğenin belirleyici rolü yatıyordu. Rus işçi sınıfı, yılların mücadele deneyiminden geçmiş sağlam bir Marksist partiye (Bolşevik Parti) sahipti ve kendisini iktidara taşıyabildi. Diğer ülkelerde eksik olan şeyse tam da bu öznel öğeydi.

Bugün gelinen noktada, burjuvazinin ulusal ve dünya çapındaki sağlam örgütlülüğünü, dünya işçi sınıfının ve sosyalist gençliğin siyasi örgütsüzlüğü izliyor. Bu durum, kapitalizmin yıkıcılığını hoyratça sürdürmesini; emekçi kitlelerinse ezilmelerinin sürekliliğini sağlıyor. Buna son vermenin tek yolu, Yeni Ekimler için hazırlanmaktır. Bu hazırlık, devrimci teori, tarih bilinci ve Marksist yöntemle donanmış sosyalist devrimin dünya partisini örgütleme mücadelesine omuz vermek anlamına geliyor. Çünkü Yeni Ekimler, insanlığın kurtuluşu ya da yok oluş ikileminin hala tek geçerli yanıtıdır.

*Rosa Luxemburg, Rus Devrimi, s.62

güneş y.

Hiç yorum yok: