2 Mart 2010 Salı

Yolculuk

Küçük bir oğlan çocuğuydu, henüz doğduğu evden ayrılmamış. Uzayıp giden, sonu gelmez yolculuklarla tanışmamış. Ayrılıkları ve hüznü tatmamış. Kendi küçük dünyasının vazgeçilmez oyuncaklarıydı çakıl taşları, tren rayları arasında sonsuz uzanan bir oyun bahçesi. Mevsimler birbirini kovalarken hayatının ilk yağmurlarıyla ve tren raylarında parlayan güneşle tanıştı burada.

Doğduğu ev Doğu’nun küçük istasyon kasabalarından biriydi, trenlerin eksik olmadığı. Neler taşırdı bu kocaman metal oyuncaklar? Neleri getirir ve neler götürürdü bu kasabadan? Yıllar sonra bir gün doğduğu topraklara geri dönerken bile bu soruların cevaplarını bulamamıştı yaşlı gözleri. Tren rayları üzerinde oturup çakıl taşı dizdiği günleri anımsadı gittikçe yaklaşırken doğduğu topraklara. Hayal meyal, hiç yaşanmamış gibi ama hafızasında hala canlı tuttuğu çocukluk yılları… Her seferinde onu raylar üzerinde oynarken almaya gelen abisi artık yaşamıyordu. İstasyona yanaşan her yeni trenin düdük sesi ise hala kulaklarındaydı. O zamanlar, henüz çocukken, bu trenlerden birine binmek bile ne kadar uzak bir ihtimaldi!
Binmek ve karanlıklara doğru uzak bir yolculuğa çıkmak. Doğan günü yeni bir şehirde karşılamak. Farklı toprakların rüzgarlarını hissetmek ve içine çekmek. Başka yerlerde yaşamaya alışmak… Bütün acılarını geride bırakıp kendine yeni acılar bulmak için gitmek. Uzun yıllar sonra doğduğu topraklara geri dönmek. Ve tekrar beyninde şimşekler çakarken sevinçten çok hüznü hissetmek…
Çırpınmak yerine, teslim olmayı öğretmişti hayat bir tren kompartımanında namaz kılarken. Tren raylarına çakıl taşı dizen çocuk ruhu çok mu uzaklardaydı? İnatçı ve isyankar değildi artık. Suskun ve sessizdi. Geçmiş yıllar aklındaydı. Hafif bir gürültü ile birden sarsıldı tren, yaşlı adam irkildi, anlık bir merakla pencereye uzandı. Normale döndü kısa bir süre sonra her şey. Ve o rayların üzerine konan çakıl taşlarının çıkarttığı sesin nereden geldiğini hiçbir zaman anlamadı…

Doğudan batıya batıdan doğuya gidip duran trenler neleri taşırlar vagonlarında, insanların bavullarından başka?
Duygularımız, arzularımız hatta yenilgilerimiz dolar kompartımana. Ruhlarımız uzanıp pencerelere bakmaz mı akıp giden hayata? Pencereye vuran her yağmur tanesinde sessizliğin farkına varmaz mıyız? Kaybolmaz mıyız sessizliğimizde?

Almora

Hiç yorum yok: