2 Mart 2010 Salı

Kar ve Kurşun

19 Ocak 2010 bu yılın en soğuk ve


en sıcak günü oldu. Şöyle ki; öncelikle küreselleşen kapitalizmle birlikte küreselleşen sıcaklık nedeniyle kışın başlangıcından bu yana İstanbul'da hava sıcaklığı mevsim normallerinin üzerinde seyrediyor ve insanlar yazdan kalma günler yaşıyordu. Bu yazdan kalma günler bize küresel ısınmanın “hediye”siydi. Takvimler Ocak ayının 19'unu gösterdiğinde ise İstanbul'da çok soğuk bir hava vardı ve yağmurla karışık kar yağıyordu. Bütün bu soğuk havaya rağmen İstanbul'da Agos gazetesinin önü kalabalıktı; binlerce insan üç yıl önce tam da burada, Agos’un önünde uğradığı silahlı saldırıda başına isabet eden üç kurşunla hayatını kaybeden Hrant Dink için toplanmıştı. Yoğun bir şekilde yağan kar insanları rahatsız ediyordu elbette ama üç yıl önce Hrant'ın başına yağan kurşunlar daha çok rahatsız ediyordu yüreği barış, demokrasi ve eşitlik için atan insanları. Hrant'ın dostları, arkadaşları, kardeşleri; barışı ve demokrasiyi yaşatmak için, bütün katliamların faillerinden hesap sormak için soğuk havaya aldırış etmeden toplanmış barış ve dostluk türküleri söylüyorlardı. Saat 15:00'da yani Hrant'ın öldürüldüğü saatte, Hrant şahsında katledilen bütün aydınlar için bir dakikalık saygı duruşu yapıldı. Saygı duruşu sırasında Hrant'ın bir konuşması dinletildi. Saygı duruşundan sonra Hrant Dink'in eşi Rakel bir konuşma yaptı ve katliamın arkasındaki güçlerin açığa çıkarılmasını istedi. Rakel'in ardından sözü sinema oyuncusu, senarist ve yönetmen Sırrı Süreyya Önder aldı ve kısa

konuşmasını “insanları arkadan vurmak kalleşliktir” diyerek bitirdi. Son olarak sözü Hrant'ın oğlu Arat Dink aldı ve konuşmasının bir bölümünde dedi ki; ''Hiddetim, öfkem ve acım nedeniyle bazı arkadaşlarımız cam çerçeve indirmesin. Bu dünyanın camını çerçevesini kırmak istiyorum. Babamın büstü var içeride, onu kırmak istiyorum. Ben büstleri değil, insanları seviyorum.'' Beni en çok etkileyen de bu oldu. İnsanları sevmek ve onlara aramızdayken de değer vermek… Hrant'ın öldürüldüğü caddenin adı Halaskargazi Caddesi. Kalabalığın içinden kimi gençler bu caddenin duvarlarına Hrant Dink Caddesi yazdılar ve eylem bitince bir grup, bu caddenin yukarısındaki Ergenekon Caddesi’nin tabelasını indirip üzerinde Hrant Dink Caddesi yazan bir tabela astılar. Belki gerçekten de önümüzdeki yıllarda o caddelere Hrant'ın adı verilir, tıpkı Uğur Mumcu gibi tıpkı Ahmet Taner Kışlalı gibi...

Anma etkinliğinde öne çıkan vurgu Ergenekon vurgusuydu. Türkiye'de bulunan kontr-gerillanın gerçekten ve tamamen tasfiye edilmesi, dağıtılması ve bu örgüte hizmet edenlerin yargılanması talepleri yükseltildi sürekli. Zaten eylem ''katili tanıyoruz, adalet istiyoruz'' sloganıyla düzenlenmişti. Ve eylemde sık sık faşizm karşıtı sloganlar yükseltildi. ''Türk, Kürt, Ermeni; Yaşasın Halkların Kardeşliği'' ve ''Faşizme İnat, Kardeşimsin Hrant'' en çok kullanılan sloganlardı. Bu sloganlar son yıllarda tırmandırılan ırkçılığa, milliyetçiliğe, Jitem'e, Ergenekon'a ve yağan kara karşı atılıyordu. Her şeye rağmen halklar arasında eşitliğin ve adaletin sağlanabileceğinin de kanıtıydı bu sloganlar.

Çünkü alanda sadece Ermeniler yoktu. Orada Emeniler, Rumlar, Türkler, Kürtler ve Avrupa’nın çeşitli yerlerinden gelen Hrant'ın dostları vardı. Eylemde öne çıkan bir diğer vurguda Kafes eylem planıydı. Ne acıdır ki bu planda Hrant Dink suikastında ''operasyon'' diye söz ediliyordu. Bu eylem planı insanın kanını donduran saldırı hazırlıkları içeriyordu ve esas konusu gayrimüslimleri vurmak ve AKP'yi bitirmekti. Söz konusu planı hazırlayanların gözünü kan bürümüş olmalı ki planın eklerinde bulunan notlarda, Koç Müzesi'nde sergilenen eski bir denizaltıya bomba konulması ve öğrencilerin yoğun olduğu bir anda patlatılmasına ilişkin hazırlıklar anlatılıyor. Ve yine bu planda korku oluşturmak için Agos gazetesi abonelerine tehdit telefonları açılacağı ve tehdit mektupları gönderileceği belirtiliyordu. Ayrıca milliyetçilerin sıklıkla kullandıkları ''ya sev ya terket'' sloganı bu planda daha da ileriye götürülmüş ve ''ya öl, ya terket'' şeklinde değiştirilmiş, Adalar bölgesindeki yoğun güzergahlardaki duvarlara yazılması kararlaştırılmış.

İnsanın kanını donduruyor değil mi? Bütün bu planda anlatılanları Hrant'ın öldürülmesini, cinayetten sonra yakalanan katille, polislerin hatıra fotoğrafı çektirmesini ve daha nicelerini bir filmde izlesek herhalde uzun süre etkisinden kurtulamazdık. Ama biz bunları yaşadık. Ne yazık ki yaşadık. Umarım önümüzdeki yıllarda bu barut ve kan kokusundan kurtuluruz. Kimsenin etnik kökeninden ve düşüncesinden dolayı saldırıya uğramadığı ve zarar görmediği bir kardeşlik sofrasında buluşuruz.
Apollo

Hiç yorum yok: