31 Mart 2010 Çarşamba

Çingenelerin Vatanı Bütün Dünyadır

'yirmi dört şamar!
yirmi beş şamar!
anacığım sarar beni
gece gümüş kağıtlara.
...
ah, muhafız komutanı,
ah, muhafız komutanı,
yan gelmişsin odanda!
hani ipek mendiller,
kurulayım yüzümü!'


F. Garcia Lorca, Dövülen Çingenenin Şarkısı

Hatırlanacağı üzere, 14 Mart tarihinde Türkiye hükümetinin açılım politikalarının 'Roman' ayağını anlatmak üzere Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'de yaşayan Romanlarla İstanbul'daki Abdi İpekçi Spor salonunda buluşmuş ve Türkiyeli Romanlar'a bir dizi yeni vaadi içeren konuşmasını yapmıştı.
Sermayenin güncel talepleri üzerine gerçekleştirilmeye çalışılan açılım parodisinin Türkiyeli yoksul Romanara nasihatlerini, Başbakan Erdoğan'ın romantik uslubuyla takip ettik. Medyanın da bir şenlik havasında geçtiğini ballandıra ballandıra anlattığı Roman açılımının arka planında ise Türkiyeli Romanların 'yoksulluk ve sefalet' içinde geçen yaşamları yatıyor. Üstelik bu yaşam hiç de öyle şen şakrak değil.
Dünya üzerinde 15 milyon Roman'ın yaşadığı tahmin ediliyor. Hindistan'dan dünyanın birçok ülkesine göç eden Romanlar yaşadıkları bütün ülkelerde, en ağır işlerde çalışarak, en düşük gelire sahip oluyorlar. Üstelik yaşadıkları her ülke onlara biraz yabancı. Çünkü Dünya'nın dört bir yanına dağılmış Romanların bir vatanı yok. Yaşadıkları ülkelerin şartlarında yaşamlarını idame ettirmeye çalışıyorlar. Bu sebeple Romanlar yaşadıkları tüm coğrafyalarda ezilen ve hep unutulan topluluklar olarak anılıyorlar. Bu 1 milyonun üzerinde Roman'ın bulunduğu Avrupa ülkelerinde de böyle, Türkiye'de de...
Türkiyeli Romanlar yıllarca düşük ücretle çalıştıkları işleri ve yoksullukları dışında bir de milliyetçilikle-ırkçılıkla ezildiler. En son ocak ayında Selendi'de yaşayan Roman vatandaşların faşistlerce nasıl tehdit edildiklerini ve bölgeden sürüldüklerini anımsayalım. Yalnızca Manisa'nın Selendi ilçesinde değil, yıllardan beri Romanlar'a karşı ayrımcılık hem bu topraklarda hem de bahsini ettiğimiz üzere yaşadıkları diğer coğrafyalarda mevzu bahis oldu.


Türkiye'de açılımdan önce kentsel dönüşüm olarak adlandırılan yeni rant alanları oluşturma çabası ile Romanlar gündeme gelmişlerdi. Hatırlanacağı üzere bilinen en eski Çingene yaşayışlarını bünyesinde taşıyan bin yıllık tarihe sahip Sulukule, kentsel dönüşümün malzemesi haline gelmiş ve bu alan yeni yatırımcılara rant alanı olarak sunulmaya başlanmıştı. Bu plan çerçevesince Sulukule sakinleri kendilerine has bir yaşama alışkanlığı olan Sulukule'den sürgün edilmiştiler. Sulukule'ye 4 saat uzaklıktaki bir yerleşim yerine yapılmış TOKİ evlerine aylık 200 TL taksitlerle yerleştirilmişlerdi. Sulukule'de evleri yıkılan Romanlar, bu yeni yerleşim yerine alışamamış aynı zamanda aylık 200 TL olan taksitlerini ödeyemedikleri için bir de borçlu çıkarılmışlardı. Sulukule için oluşturulan platformlara ve çalışmalara rağmen sermaye sahipleri buradaki tarihi dokunun -büyük bir bölümünü- önlerinde hiçbir engel yokmuşçasına yok etmişlerdi. TOKİ evlerine yerleştirilen Romanlar ise yeniden Sulukule'ye gelip halen burada yaşayan eski komşularının evlerinde yaşam mücadelesi vermeye başlamışlardı bile.
14 Mart günü yapılan toplantıda bu yaşananlar gözardı edilerek Erdoğan tarafından “Roman vatandaşları TOKİ evlerine yerleştirme çabasının büyük bir hızla devam ettiği” açıklandı. Erdoğan bunları ifade ederken, yaşadığınız yerlerden daha iyi yerleri hak ediyorsunuz diyerek TOKİ evlerini işaret etmiş ve projeyi iyice anlatmıştı (Son derece sağlıkısız olan TOKİ evlerinin konusu bir başka yazıya saklı kalsın).
Erdoğan'ın vaatleri sadece konut sorunu üzeriden değildi elbette, Erdoğan “krizin teğet geçtiği” ülkesindeki Roman vatandaşlarına iş vermekten bahsediyordu. Bugüne dek en ağır, en zor işleri yapmış ve en düşük ücretlerde çalışmış Roman vatandaşlarına iyi ücretli işlerden bahsediyordu Erdoğan. Toplantıya katılan Romanlar gülümseyerek, mutlulukla dinliyorlardı. Oysa işsizliğin tavan yaptığı bir ülkede bırakın bunca yıldır dışlanan, iş verilmeyen Romanları, iyi eğitim almış donanımlı kişilerin bile işsiz olduğu bir gerçek.
14 Mart günü o toplantıdan en önemli kare belki de ellerinde Türk bayrağı sallayan Romanların fotoğraflarıydı. Yüzyıllardır her coğrafyada dışlanan, ikinci sınıf insan muamelesi gören Romanlar, belki de Türkiye'de daha fazla dışlanmaktan korktuğu için “bu vatan benim vatanım” dercesine bayrağa sarılıyordu. Oysa atlanılan bir şey var. Dünyanın hemen hemen tüm coğrafyalarında yaşayan Romanların bir vatanı yoktur çünkü onların vatanı bütün bir dünyadır. Sınırlara rağmen, Avrupa'dan Ortadoğu'ya her yerde yaşamlarını sürdürmeye çalışan Romanlar, sınırlara meydan okurcasına yaşadıkları ülkelerde en kötü koşullarda birbirinden ayrılmayan, birbirlerine benzeyen Romanlar nasıl olur da bir devletin içinde, bir ülkenin sahibi -hem de bu ülkede hiçbir şeyi yokken- bir bayrağın temsilcisi olarak görebilirlerdi kendilerini? Çingene Miti'nde 'lanet' olarak adlandırılan, tüm Çingenelerin vatansız yaşamaları aslında bugün bize çok önemli bir şeyi öğretmiyor mu? Hepimizin asılnda ırksız, vatansız olduğumuzu, dünyanın tüm coğrafyalarının dünyayı üreten işçi sınıfının olduğunu, aslında sınıfsız sınırsız sömürüsüz yaşanılabileceğini bize göstermiyor mu?
Bu anlatılanların yanı sıra hatırlayacağınız üzere o gün gerçekleşen toplantıda ellerinde Türk bayrakları olan Romanların cebine hükümet tarafından 100'er lira cep harçlığı da konulmuştu.
Daha fazla uzatmadan, belki de bu vatansız insanlar, dünya coğrafyasının her yanını vatanı bilen insanlar yani, günün birinde mitolojilerinde 'müjde'* olarak kabul gördüğü gibi kalıcı barışı dünyaya getirecek insanlardır. Onların dünya coğrafyasının her yerinde az çok benzer yaşamları paylaşıyor olması biz farklı milletten insanları birbirine yakınlaştırabilir. Aralarındaki sınırlara rağmen yaşadıkları ülkelerin en ağır, en pis işlerini üstelenen, yaşadıkları coğrafyanın en yoksulları olan Romanları bize anlatabilir bir kapitalist ülkenin bir diğerinden farkı olmadığını. Çingeneler belki biraz olsun bize anlatabilir sömürü düzeninin, bizim üreten ellerimizi, ırk-vatan-millet dinlemeden güçsüz bıraktığını. Yine aynı Çingeneler gösterebilir belki tüm vatansızlara; dünya işçilerine, üreten ellerimizin hep birlikte bu sömürü düzenini ortadan kaldırabileceğini ve 'müjde'nin tüm vatansızların elinde olduğunu.

*Hermann Berger, Çingene Mitolojisi, Ayraç Yayınevi, s. 71-71

marmara

Hiç yorum yok: