Başbakan Tayyip Erdoğan, 16 Mart günü Londra’da BBC’nin Türkçe servisine yaptığı bir açıklamada, Türkiye'deki kaçak Ermeni işçilerin sınır dışı edilebileceğini belirtti. Erdoğan, hükümetin TC Devleti vatandaşı olmayan 100 bin Ermeni’yi “şu anda idare ettiğini” ama “gerekirse bu yüz binine hadi siz de memleketinize diyeceğim, bunu yapacağım" diyerek, burjuvazinin “açılım“ sınırını da gözler önüne sermiş oldu. Öncelikle belirtmek gerekir ki, Erdoğan’ın bu açıklaması, bu topraklarda egemen olan yabancı düşmanlığının ve şöven Türk milliyetçiliğinin yalın bir ifadesidir.
Ermenistan Başbakanı Tigran Sarkisyan’ın Erdoğan’ın açıklamasına ilk tepkisi “temkinli” ve ılımlıydı. Sarkisyan, “bu tür siyasi açıklamalar, iki ülkenin ilişkilerinin iyileşmesine katkı sağlamaz” diyerek, bu tür açıklamaların kendilerine 1915 olaylarını hatırlattığını belirtmekle yetindi. Yabancı basın ise Erdoğan’ın açıklamasını bir tehdit olarak yorumladı ve bunun “ilişkilerin normale dönmesi sürecine zarar vereceğini” vurguladı.
Erdoğan’ın açıklamasının özellikle ABD ve AB’de yol açacağı tepkinin farkına varan AKP kurmayları ise Ermeni göçmen işçilere yönelik tehditi “yumuşatmak” için elinden geleni yapıyor. Bu amaçla, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Erdoğan’ın sözlerinin yanlış anlaşıldığını ve onun aslında “Türkiye’nin bu konudaki iyi niyetini ve attığı olumlu adımları ifade ettiğini” söylerken, AKP’nin dış ilişkilerden sorumlu Başkan Yardımcısı Suat Kınıklıoğlu, başbakanın “bugünden yarına yapılacak bir şeyden bahsetmediğini'' belirtti.
AKP adına yapılan bu açıklamalarda, Türk devletinin 100 bin Ermeni göçmen işçiyi kabul ederek gösterdiği “büyüklük ve hoşgörü”den söz edilmesi bile, burjuvazinin “açılım” politikasının ardında yatan çelişkileri ve onun ardında yatan büyük Türk şövenizmini bir kez daha gözler önüne sermektedir.
Tepkiler
ABD’de ve İsveç’te Ermeni soykırımına ilişkin tasarıların kabul edilmesinin ardından Erdoğan’ın Londra’da yaptığı açıklamaya Türkiye’deki siyasi partilerden ve sivil toplum örgütlerinden hiçbir ciddi tepki gelmedi ama TBMM’deki partilerden bu tehdite destek verenler çıktı.
Ermeni göçmen işçilere yönelik ırkçı tehditi ilk ifade eden kişi, gerçekte Başbakan Erdoğan değildir. Ermeni göçmen işçilerin sınırdışı edilmesi talebi, Erdoğan’ın bu açıklamasından bir gün önce, CHP’li kafatasçı milletvekili Canan Arıtman tarafından TBMM Dışişleri Komisyonu toplantısında dile getirilmiştir. Basında yer alan bilgilere göre, Arıtman, bu toplantıda, başbakanın “70 bin kaçak Ermeni Türkiye’de çalışıyor diye” övündüğünü vurgulayarak, “yasaları uygulayalım ve sınır dışı edelim” demiş; Dışişleri Bakanı Davutoğlu ise buna, “bize karşı olan ülkelere koz vermek olur... Irkçılık görüntüsü oluşur” diyerek karşı çıkmıştı. Kafatasçı Türk milliyetçisi Arıtman daha önce de, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü, “annesinin kökenine bir bakın” diyerek, “Ermeni kökenli olduğu” gerekçesiyle aşağılamaya kalkmıştı.
CHP’li Arıtman, Erdoğan’ın açıklamasından bir gün sonra basına yaptığı açıklamada, sınırdışı etmenin gerçekte kendi düşüncesi olduğunu itiraf etti: “Bunu ilk olarak Meclis Dışişleri Komisyonu’nda sayın Onur Öymen ile birlikte gündeme getirmiştik. Ama Bakan olumlu karşılamadı. Şu anlaşılıyor ki Bakan ve Başbakan önleyici tedbirlerle ilgili görüşmemişler veya sayın Davutoğlu Başbakan’a aktardıktan sonra aklına yattı. Bir anlamda CHP grubunun önerisini Başbakan kabul etti.”
Arıtman bu açıklamayı yaparken, CHP’nin önde gelen ırkçılarından Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen ise hükümeti şöyle şikayet ediyordu: “Biz bunu söylediğimiz zaman Bakan yanaşmıyor, şimdi Başbakan söyleyince ofsaytta kaldılar.”
CHP’nin daha akıllı sözcülerinden Mustafa Özyürek, öneriyi “Kaçak işçilerin içinden sadece Ermeni kökenlileri ayırmak son derece yanlıştır. Pek çok ülkeden milyonlarca kaçak çalışan insan varken, onların hiçbiri için bir önlem almayıp, sadece Ermeniler için bir karar almak ayrımcılıktır. Buradaki Ermeni vatandaşlarımızı da tedirgin eder” diye eleştirdi. Öyle ya! Eğer kaçak işçiler varsa -ki var- ve bu sorunu çözeceksek hepsini sınırdışı edelim! (Göçmen işçi düşmanı bu ırkçı “çözüm”ün, sendika bürokrasileri tarafından da sıkça dile getirildiğini unutmayalım.)
CHP’den kısmen aklı başı yerinde bir açıklama ise İzmir miletvekili Ahmet Ersin’den geldi. Ersin, “girişine göz yumduğun Ermenileri, sözde soykırım iddiaları nedeniyle sınır dışı etmeye kalkışmak insan haklarına aykırıdır. Bir insanlık suçudur” dedi.
Ersin’in, Arıtman ile Öymen’in “kendi kişisel görüşlerini yansıttıklarını” belirterek partiyi kurtarma çabasına bir destek de CHP lideri Deniz Baykal’dan geldi. Partinin MYK’sinde konuşan Baykal, “Türkiye’de çalışmaya gelen insanların, bir ihtilafın çözümünde koz gibi kullanılmak istenmesi insan haklarına aykırı” olduğunu ve “kesinlikle kabul edilemeyeceğini” belirtti. Baykal, insanların “kişisel görüşü olabileceğini” söyleyerek CHP’deki kafatasçıları korumaya çalıştı. Ona göre, Arıtman ile Öymen’in sözleri, sonuç verecek ifadeler” olmadıkları için hoşgörülebilirdi (!) Erdoğan’ın Ermeni düşmanı tehditi üzerine CHP’den yapılan bu açıklamalar, sözkonusu burjuva partisinin kafatasçı Türk milliyetçiliğinden kurtulmak için daha çok yol alması gerektiği gözler önüne sermektedir.
MHP ise tavrını Grup Başkanvekili Oktay Vural’ın yaptığı açıklamayla sergiledi. Vural’a göre, kayıt dışı istihdam ile kaçak işçiyle mücadele etmesi gereken hükümet görevini yapmamakta ve Ermenistan’daki işsizliği sübvanse etmektedir.
Hükümet Türk milliyetçiliğine oynuyor
Türkiye’deki hükümetlerin –ister liberal, ister İslamcı, isterse “sosyal demokrat” olsun, başı sıkıştığında başvurduğu en önemli silahın milliyetçilik olduğu hiç kimse için sır değil. Milliyetçilik karşıtı gibi görünen liberal İslamcı bir söyleme sahip olan AKP’nin ABD Senatosu’nda ve İsveç parlamentosunda Ermeni soykırımı konusunda yaşanan gelişmeler karşısında sergilediği tavır, onun haleflerinden farklı davranamadığını gösteriyor. Bunun nedeni, geniş kitleleri burjuvazinin planlarına yedeklemede bu topraklarda kullanılabilecek en güçlü ideolojik silahın Türk milliyetçiliği olması; Türk milliyetçiliğinin hem laik hem de dinci kesimleri aynı ölçüde kucaklamasıdır.
AKP hükümetinin, başbakanın ağzından daha önce Kürtler karşısında defalarca yaptığı şöven Türk milliyetçisi “çıkış”ların bir benzerini bugün Ermenilere karşı sergilemesi, onun iç politik hesaplarıyla bağlantılıdır. AKP, bu yolla, bir yandan yaşanmakta olan anayasa değişikliği, referandum ve seçim sürecinde gereksinim duyduğu kitle desteğini arttırmayı hesaplarken, aynı zamanda, hem içeride hem de dışarıda atacağı işçi sınıfı düşmanı adımları gözlerden uzak tutmaya çalışmaktadır.
Rusya parlamentosunun Ermeni soykırımına ilişkin çok sayıda kararının bu ülkeyle ilişkilerin tarihte olmadığı kadar sıkılaştığı; Türkiye’nin üyesi olmaya çalıştığı AB ülkelerinin neredeyse tamamının parlamentolarında Ermeni soykırımı kararları alındığını ama bunların hiçbirinin sözkonusu ülkelerle ilişkileri bozmadığı anımsadığında, Washington ve Stockholm büyükelçilerinin Ankara’ya çağırılmasının apaçık bir şov olduğunu görülür.
Ancak, Erdoğan’ın Ermeni göçmen işçilere ilişkin son açıklamasının, işçi sınıfı ve emekçiler için, Türkiyeli kapitalistlerin uluslararası hesaplarının yol açabileceğinden çok daha doğrudan tehlikelere davetiye çıkartmaktadır. Bu açıklama, kahve köşelerinde ya da faşist ve ırkçı partilerin – derneklerin lokallerinde işsiz güçsüz oturan, “vatan millet adına” ölmeye ve öldürmeye hazır çok sayıda genç insana Ermenileri hedef göstermektedir. Öte yandan bu açıklama, “milliyetçi ve de muhafazakar” patronlar (özellikle küçük ölçekli işyeri sahipleri) tarafından, Ermeni göçmen işçilerin yerine Türkleri çalıştırma çağrısı olarak algılanacaktır (elbette, bu göçmen işçilerle aynı sefalet koşullarında çalışmaya hazır Türkleri bulabildikleri ölçüde).
Son olarak, Erdoğan’ın Ermeni göçmen işçilerin gönderilebileceğine ilişkin açıklaması, bizzat emekçiler içinde yıkıcı etkiler yaratacaktır. Yıllardır göçmen işçi düşmanlığı yapan sendikaları kuşkusuz sevindiren bu açıklama, işsiz emekçiler içinde zaten varolan milliyetçilik zehirini arttırma ve onları “kendi” kapitalistleri (ve devletleri) ile el ele, “kaçak işçi” konumundaki Ermeni sınıf kardeşlerine karşı cadı avına sürükleme çabalarının önünü açmaktadır.
İşçi sınıfı ve sosyalistlerin görevleri
SOSYALİZM, 28 Ekim 2009 tarihli bir değerlendirmesinde, “açılım”ın “sermayenin talepleri ve planları doğrultusunda sürdürüldüğü için -ve o ölçüde- Türk, Ermeni, Arap ve Kürt emekçilerin hiçbir temel sorununu çözmeyeceğini; tersine, daha da arttıracağını” vurgulamış ve “Ermenistan açılımı”nın “küresel sermayenin bu talepleri doğrultusunda gündeme geldiğini” belirtmişti. O yazıda, açılımların başta Türkiye’dekiler olmak üzere ilgili ülkelerin burjuvalarının işine geldiğini; güçlü kapitalistlerin bankacılık, doğalgaz ya da petrol, ulaşım ve altyapı gibi daha büyük yatırımlarla ilgilenirken, hazır giyim ve gıda alanlarında faaliyet gösteren daha küçük kapitalistlerin “ucuz işgücü kaynağı ve yatırıma ‘aç’ pazar olarak gördükleri Kürt bölgelerinde, Suriye’de, Filistin’de ve Ermenistan’da yatırım yapma hayalleri kurmaya başladıklarını”; “mevcut asgari ücretin yarısına Kürtleri, belki üçte birine Ermenileri ve Filistinlileri çalıştırma; bu yolla, dünya pazarında Çinli, Hindistanlı vb. rakipleriyle rekabet edebilme ateşiyle yandıklarını” anımsatarak şu uyarıda bulunmuştuk:
“... Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının ‘açılım’ paketi, küresel sermaye ile onun Türk ve Kürt taşeronlarının emekçilere yutturmaya çalıştığı tehlikeli bir zehirdir. Üzeri ‘demokrasi ve insan hakları’ şekeri kaplı bu zehir, Türk, Kürt, Arap, Ermeni ve diğer halklardan emekçilerin şimdiki acılarını kısmen dindirebilir. Ama bu, kesinlikle, çok daha büyük acılar ‘hatta sancılı organların’ kesilip atılması- pahasına olacaktır. Bu anlamda, küreselleşmeci liberal burjuvalar ile ulusalcı gericiler arasında hiçbir fark yoktur. Başta Kürtler olmak üzere bölgedeki ezilen halkların gerçekten özgürleşmesi, yalnızca, kapitalizm adlı bu insanlık dışı sistemin yıkılmasıyla mümkündür. Bu yüzden Türk, Kürt, Ermeni, Arap vb. emekçiler ulusalcı ya da küreselleşmeci kapitalist cellatlara karşı işçi sınıfı enternasyonalizmi temelinde sosyalizm için birlikte mücadele etmelidir.” (http://sss-sosyalizm.org/sosyalizmden/kurt_acilimi_ve_marksist_tavir.asp)
Ermeni soykırımı tartışmalarının canlanmasının ve Erdoğan’ın Ermeni göçmen işçilere yönelik ırkçı tehditinin ardından ortaya çıkan durum, bu tespitin ne denli doğru olduğunu; sermayenin küresel “açılım”ının kırılgan ve işçi düşmanı karakterini göstermektedir. Bütün ulusal sınırların ortadan kaldırılmasından yana olan Marksistlerin, emekçilerin Türkiye ile komşu devletler arasında serbestçe dolaşmasına ve diledikleri ülkede diledikleri kadar çalışmasına karşı çıkması düşünülemez. Ancak bu, yerleşik işçiler ile göçmenlerin bütünüyle eşit ekonomik ve siyasi haklara sahip olması durumunda anlamlıdır. Bu eşitlik de, yerleşik işçilerin sahip olduğu en üst standartta sağlanmalıdır.
Oysa, küresel rekabet içindeki burjuvazi ve AKP hükümeti işçi sınıfının çalışma ve yaşam standartlarını, hiç bir yasal hakka sahip olmaksızın günde 14-16 saat çalışan göçmen işçilerle eşitleme peşindedir. Bu yüzden onlar, dünyanın her yerinde olduğu gibi, her fırsatta yerleşik işçilere karşı göçmenleri kullanıyorlar. Sermayenin ve devletin işçi sınıfı içindeki gardiyanları olan sendikalar da bu oyunun bir parçasıdır (onların her fırsatta “kaçak işçileri sınırdışı etme” çağrısı yaptıklarını anımsayın).
İşçi sınıfının sermayenin saldırılarına başarıyla karşı koyabilmesi için, öncelikle, burjuvazinin “açılım” politikasının işçi sınıfı için taşıdığı tehditin kavraması gerekir. Türkiye’deki yerleşik işçilere (Türk, Kürt, Arap vb.) “yasadışı” konumda olduğu gerekçesiyle sınırıdışı edilecek her göçmen işçi ile birlikte kendi sofrasından bir ekmeğin eksileceği ve yasal haklarından birinin gasp edileceği anlatılmalıdır. Bunu ilk yapması gerekenler de kendilerini “sosyalist” olarak tanımlayan kişi ve çevrelerdir. Ancak bunu yapabilmek için, ulusalcılıktan ve onun işçi sınıfı içindeki uzantısı olan sendikacılıktan gerçekten kopmak; küresel sermayenin AKP eliyle uyguladığı “açılım”ının karşısına, işçi sınıfının enternasyonalist, sosyalist “açılım”ını yükseltmek gerekir. Marksistler, işçi sınıfının sosyalist çözümüne giden yolda, bugün Ermenileri hedefleyen göçmen işçi düşmanlığına ve AKP hükümetinin kışkırtmaya yeltendiği şövenist dalgaya kararlılıkla karşı koymak göreviyle karşı karşıyadır.
Yasadışı konumdaki göçmen işçilere yerleşik işçilerle eşit haklar tanınsın!
Bütün göçmen işçilere süresiz yerleşme, çalışma, örgütlenme ve seçme-seçilme katılma hakkı!
Yabancı düşmanlığı ağır suç kapsamına alınmalı; başka halkları küçümseyen, aşağılayan ve onları hedef alan şövenist propaganda yasaklanmalıdır!
Sosyalizm
20 Mart 2010
sss-sosyalizm.org'dan alıntı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder