30 Temmuz 2009 Perşembe

BİR KAÇ KÜÇÜK ŞİİR

3.Mevki
İçme

İçme’den doluştular
yorgundular,
baktılar yer yok bir küfür savurdular
birer cigara yaktılar,
sonra sohbete koyuldular


-sabahta ayakta geldim gene.
-bende
-ayağın nasıl?
- iyi biraz, dikişleri aldırdım, doktor ayakta kalma dedi.
-Ne iş yaptığını bilmiyor mu?
-biliyor
-ee
-Eh işte laf olsun…



Laf döndü dolaştı emekliliğe geldi
-“Demirel” dedi uzun boylusu
“Milleti 49 yaşında emekli etti”
-Demirel gene iyi, Okuyan 43 yaşında kendini emekli etmiş.
-Şimdi makası kapatmaya uğraşıyorlarmış.
-Ne makası?
- aradaki farka makas diyorlar
anlamadılar
söylendiler.

“evet değerli yolcular,
bakın dikiş makinası sunuyorum
evde, yolda çok kolay
bakın sadece 3 lira
rekabet nedeniyle”


- malı gene bunlar götürecek
-anlamadım
-mümkün mü ya 9000 gün çalış çalış
sürekli iş değil ki bu anasını …
emekli olmasınlar diye yapıyorlar
Kirazlıyalı

Hayli yaşlı bir adam, ayakta zor duruyor.
İki büklüm eğilmiş, dışarıyı seyrediyor.
bir yakınını arıyor belli. Sağa sola dönüyor bulamıyor aradığını.
Pes ediyor sonunda
soluklanıyor.

Öylece başı önünde kimsenin yüzüne bakmıyor.
Genç bir delikanlı ihtiyarın yüzüne bakıyor inatla
Elini kaldırdı işaretler yaptı.
Nafile

- “gel otur amca” deyiverdi genç dayanamadı.
Trendeki bütün başlar sesin geldiği yöne çevrildi.
Onunki hariç.



İhtiyar başını kaldırdı, sağına döndü, kısa boylusuna:
“hiç kiraz ağacı gördün mü buralarda?” dedi. Sesi öfkeliydi.
-Kısa boylu“anlamadım”.dedi anlamamıştı da.
-döndü uzun boylusuna “buralarda kiraz ağacı …” dedi gerisini getiremedi.
Duraladı
Derin derin içini çekti ardından
“Herkes hak ettiği düzen de yaşar evladım.”diyebildi.

Uzun boylusu kısaya baktı, göz göze geldiler
anladılar
küfrettiler

İzmit'ten bir öğrenci





...

beni bulmak senin görevin demiştin
belki onu da anımsamazsın şimdi
unutkansın
ama bak ben buldum seni
uzak şehirlerdeyken bile
gece boyu süren otobüs yolculuğunun sonunda
buldum seni
senden kalan bir şeylerin olmaması
ne güzel şimdi değil mi ?

ayrı şehirlerde yaşadığımız içtenliği
kaybetmek şimdi aynı şehirde
aynı çimenleri ezdik aynı güneşe bakarken
bu dağlar nereden geldi şimdi
nereden geldi bu azgın nehirler

en beyaz bulutlardan atlardık bir diğerine
karşılıksız değildi hiçbir el uzatmalar
şimdi nerde bulamıyorum
nereye koyduk saflığımızı

en uzak şehirler korkutamazdı kimseyi
şimdi en yakın sokaklar birer katile dönüşüyor
duyuyorum şehrin tüm sesini otomobillerin
oysa seni ve doğayı duymak isterdim sadece
kulaklarımda medeniyetin en çirkin sesleri yankılanıyor

harcamamaktı birbirimizi ilk verdiğimiz söz
sürüklemekti hatta kollarımızdan tutup çocuk çılgınlığınca
anlatılamayan onca his ve dökülmeyen onca gözyaşı
harcıyor insan denen şu canlıyı bir gecede
şimdi nerede bulamıyorum
nereye koyduk samimiyeti

beni bulmak senin görevin demiştin
bak buldum işte
en güzel şarkılarda ve okunan kitaplarda seni
bir kırmızı çiçektin belki
okunası bir kitabın orta sayfalarına sıkıştırılmış


cem



Fidan

Bir fidan olmak isterdim
bozkırın çorak toprağında
Yeşermek isterdim ilk baharda, büyümek
Dallarımla ısıtmak için gece ayazını
yada sömürülen toprağı korumak için
bir fidan olmak isterdim
Kök verip kurak toprağa,
faydasız otlar gibi sömürmek yerine
daha verimli hale getirmek için
kol atıp dört yana
türlü canlılara ev olmak isterdim
nisan yağmurlarında
Bir fidan olmak isterdim
bozkırın çorak toprağında
ucsuz bucaksız sarı tarlayı
sevdirmek için yarına
Filizlenirken koparılmadan
büyümek isterdim sevgi diyarında

Atlantis
Cennete Giden Yol
Bir yer tasarla sevgilim
Kanyak deresinden
Şarap vadisine uzanan
Öyle sorhoş olsun ki kainat
Uyanmasın uykudan
Dini bırakıp
Dünya cennetini hatırlayana kadar
insan
Atlantis

Hiç yorum yok: