21 Temmuz 2009 Salı

Zonguldak: Hurdalar Arasında Bir Kent

Nostalji

Sen aziz şehrim,
Uykusuz yaşadığımı bilmelisin,
Bütün işçilerin saçak altında uyuduğu bir saatte,
Ben mızıka çalarak geçiyorum sokaktan.
Sen aziz şehrim
Ellerim gözlerim kadar benimsin.
(…)
Rüştü Onur

Zonguldak şehrinin adını duyduğumuzda ne gelir aklımıza?
Kentte yaşayan yoksul köylülerin maden ocaklarında hiçbir ücret almadan çalıştırılmaları mı? Türkiye’de işçi sınıfının ilk defa ordu ve kolluk güçleriyle karşı karşıya gelmesi, maden işçileri Satılmış Tepe ve Mehmet Çavdar’ın vurularak öldürülmesi mi? Yoksa 1991 yılında maden işçilerinin Mengen’e dek yürümesi ve bugün işçi sınıfının Zonguldak’taki tüm tarihinin hızla yok edilmesi olabilir mi acaba? Bugün Zonguldak dediğimizde unutulmuş bir kent, hızla parçalanan düşler ve geçmişin mücadeleci anıları geliyor akla.
1940 yılında Etibank’a ait bir işletme olan Ereğli Kömür İşletmeleri (EKİ), 1957 senesinde kurulan Türkiye Kömür İşletmelerine devredilmiş, kamu iktisadi teşebbüsüne dönüştürülmüştü. Merkez lavvuarı da TTK’nin kurulduğu yıl yani 1957 yılında, yaklaşık 141.000 metrekarelik alan üzerine Simon-Carves firması tarafından inşa edilmişti. Lavvuar, kömür madenin yer altından çıkarıldıktan sonra ilk işlemini gördüğü, burada arınıp temizlendiği bir yapı.

Bu tesis 1957 yılından 2006 yılına dek tek bir yenileme yapılmadan kullanılmış ve 2006 senesinin mart ayında çürümeye terk edilmişti. Lavvuarın kurulduğu bu geniş alan sermaye sahiplerinin iştahını kabartıyordu, bu da Zonguldak’ta merkez lavvuarının yıkılacağı sinyallerini veriyordu. Tesisin yıkılacağı fısıltıları 2006 Kasımında tesisin önünde yıkım ekiplerinin görülmesiyle bir çığlığa dönüştü. Zonguldak Belediyesi tesisi yıkma işini, Hurdasan’a ihale sonucunda vermiş ve tesisin yıkımına başlanmıştı.

Yıkımın başlamasından yaklaşık iki ay önce 24 Eylül 2006 tarihinde Mimarlar Odası Zonguldak temsilciliğinin Karabük Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kuruluna yaptığı başvuru ile lavvuarın yıkılması engellenmiş ve gelecek nesillere aktarılması gereken endüstri mirası olarak kabul etmişti. Bu gelişmelerle birlikte, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi’nde okuyan öğrenciler üniversitenin önünde merkez lavvuarının işçi sınıfının ve bu şehrin en önemli simgelerinden biri olduğunu ve bu nedenle yıkılmaması gerektiğini belirten bir basın açıklaması düzenlemişlerdi. Bu etkinlik şehirde büyük bir yankı uyandırmış ve Zonguldaklı sanatçılar lavvuarın yıkılmasına ilişkin karara karşı çıkarak Zonkişot adında bir kent inisiyatifi oluşturmuşlardı. Ancak, Zonguldak sermaye grubu fiili durum yaratarak yasal olmadığı halde onu yıkmaya devam etmiş, her gün lavvuarın bir kısmını daha, önce yeryüzünden sonrada belleklerden silmeye başlamıştı.

Koruma kurulunun kararına rağmen yıkılan lavvuar, felç edilmiş, kısmen yok edilmişti. Geriye yalnızca üç yaşlı kulesi ve bir eski binası kalmıştı tesisin.

Ankara Mimarlar Odası merkez lavvuarla ilgili geçtiğimiz aylarda ‘Kent Düşleri’ adında bir yarışma düzenledi. Bu yarışma lavvuarın kurtarılmış kısmının işlevsel hale getirilme amacını taşıyan bir fikir ve proje yarışmasıydı ve üniversite öğrencilerinin katılımıyla gerçekleşmişti. Yarışma Zonguldak merkez lavvuarı hakkında birçok fikri ortaya çıkardı. Öğrencilerin projeleri içinde, sinema salonundan konferans salonuna spor tesislerinden maden müzesine dek birçok faaliyetin bir arada yürütülebileceği bir yapı hazırlanmıştı. Bu düşler, son derece modern ve Zonguldak’ın emek kimliğine son derce uygun düşlerdi. Ancak elbette sermaye sahipleri lavvuarın son derece kıymetli arazisi hakkında çok daha iyi (!) fikirlere sahipti. Kendisi de bir Zonguldaklı olan Meclis Başkanı Köksal Toptan 16 Eylül’de merkez lavvuarın hemen arkasına inşa edilen viyadüklü yolun açılışına katılmış ve orada hemen arkasında bulunan lavvuarın bir kısmının hala yıkılmamış olmasına tepki göstermişti. Zonguldak’ın çiçeği burnunda valisi de emekten yana değil sermayeden taraf olduğunu burada açıkça göstererek, "Biz yer bulmakta zorluk çekiyoruz. Zar zor bulabildiğimiz yerleri de işte böyle kullanamaz halde tutuyoruz maalesef. Kurullarımız, şu gördüğünüz binayı nasıl tarihi eser olarak değerlendirdi. Doğrusunu isterseniz çok merak ediyorum. Umuyorum yanlıştan dönülecektir ve 60 dönümlük bu alanın bir bölümü Zonguldaklılara hizmet edecek şekilde bir inşaat alanı olacak, bir kısmı da yeşil alan yapılarak çocuklarımızın istifadesine sunulacaktır” açıklamasında bulundu. Ancak lavvuarın yıkılmaması kararı bu yapının tarihi eser olması ile ilgili değildir. Böyle bir şeyi hiç kimse söylemedi Zonguldak’ta. Bu bina koruma kurulunun da belirttiği gibi, gelecek nesillerin de görmesi gereken bir endüstri mirasıdır. Kentin simgesidir. Elbette sermaye sahiplerinin Zonguldak’ın simgesi olarak düşündükleri çok daha parlak projeleri vardır; ancak Zonguldak hala emeğin başkentidir.

Bugün yıkık dökük lavvuarı belki kimse istemiyor. Gerçekten işlevsiz ve kötü bir görünüme sahip. Lavvuarı sermayenin elinden tek bir şey kurtarabilir: Zonguldak maden işçilerinin ve kentlilerin hep birlikte ona sahip çıkması. Ne yazık ki bugün için bu gerçekten çok zor. Çünkü dünyanın her yerinde olduğu gibi bir sınıf hareketi yok Zonguldak’ta da. Bu nedenle görülen o ki kent düşleri yalnızca düşler olarak kalacak ve lavvuar tamamıyla yeryüzünden silinecek.

Yıkıntılar ve hurdalar arasındaki bu üç kule bugün tüm dünya ülkelerindeki işçi sınıfının bir fotoğrafı gibidir. Kapitalizmin tarihinin tüm yıkıcılığının arasında yine de ayakta durmaya çalışan işçi sınıfının bir fotoğrafı. Ancak, hurdalardan, yıkıntılardan, yoksulluktan ve tarihin tüm acılarından kurtulacağımız günler çok uzakta değildir. Hurdaların ve yıkıntıların arasından yalnızca Marksist bir dünya partisinin birleştirdiği tüm dünya ülkelerindeki işçilerin mücadelesi ile çıkacağız.




Alg

Hiç yorum yok: