“bir şair:ahmed arif
toplar dağların rüzgarlarını
dağıtır çocuklara erken”
cemal süreya
Başka bir şair ve daha yoktur ki, bir şiir kitabıyla meşhur olsun ve bu kitap kırk yıl boyunca aynı ilgiyle okunsun….
Ahmed Arif’in “Hasretinden Prangalar Eskittim” şiir kitabının basımından bu yana kırk yıl geçti…Ve bu kitapla Toplumcu gerçekçi şiirin Nazım’dan sonra en büyük ismi oldu.
21 Nisan 1927 de Diyarbakır’da doğar. İlk ve orta okulu Urfa’da liseyi Afyon’da okur.Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde felsefe okurken iki kere tutuklanır ve örgenimi yarıda kalır..Çeşitli gazetelerde çalışır. Önceleri şiirleri dergilerde yayınlanan şair ilk ve tek kitabı “Hasretinden Prangalar Eskittim” i 1968 de yayımlar..Zaten elden ele dağıtılan, gizliden gizliye çoğaltılan şiirleri hemen hemen tüm kesimler tarafından ilgi görür..Şairin 68-78 toplumsal muhalefetinin uyanışı ve ortak çoşkusunun oluşmasında başarılı bir yeri olmuştur.
Kitap yayınlandığında yazar bu kadar ilgiyle karşılaşacağını kendisi de düşünmez. Hiç reklamı yapılmadan kısa sürede okuruyla buluşur kitap. Yayınevi iki yıl başka baskı yapmamak şartıyla ( kitabın ilk baskı adedi yazardan habersiz olarak) 200 bin adet basılır.Günümüze kadar da resmi olarak 57 baskı yapan kitap bir o kadar da korsan baskı yapar .Son baskısı ise kitabın kırkıncı yılına özel olarak yayınlanmamış ve yarım kalmış şiirleriyle birlikte basıldı* yada tanıtım Veysel Öngören tarafından daha sonra Kürtçe’ye de çevrilir. Bazı bölgelerde eşkıyaların şiirlerini Zazaca’ya çevrilip okunduğunu söyler şair
Ahmed Arif şiirlerini Diyarbakır ağzıyla yazmıştır.Yerel bir dil kullanmıştır. Şiirini kafasında bitirmeden kağıda geçirmez..genellikle etnik dışlanma, kendi dünya görüşü ve tarihsellik çerçevesinde şiirler yazar.Doğu’nun batıya, devlete “beni anla” çığlığıdır..Bir Doğu trajedisi, tragedyasıdır..Şiirlerinin çoğu kendi gördüğü yaşadığı ve duyduğu şeyleri içerir. Bunların bir kısmı direk kendi hayatındandır, bir kısmı da imgelenerek harmanlanmış olaylardır. Sıradan olayları, durumları, günlük yaşamı destansı bir üslupla anlatmıştır, Bu da Türk şiirinde bir ilktir.Oryantal değil otantik bir şiirdir Ahmed Arif’in şiiri.Yerelden evrensele uzanan.
Hapishane mahpusluk, yiğitlik, dağ, sevda yürek vs… şairin sözlüğünün başat kelimeleridir. Deyimler, atasözleri, halk söylemi onda tekrar imgelenerek sunulur şiire.(uğruna ölümlere gidip geldiğim/ yaran derine gitmiş fitil tutmaz bilirim).Bazen de yepyeni imgeler yaratmıştır.(derya dibinde yangınlar/yaralarında taze barut kokusu)Bir dizenin yerini bulması, bir şiirin tamamlanması bazen on yılı bulur…”ruhum mısra çekiyorum” der O yüzden her şiiri imgelerle doludur.yılların birikiminden, zamanın süzgecinden geçip gelmiştir.
Şiirlerinde asi,yorgun, mazlum, mağdur ve mahpus bireyler ön plandadır ama asla umudunu da kaybetmeyen kişiliklerdir.(bir sevdadır böylesine yaşamak/tek başına/ölüme bir soluk kala/tek başına/ zindanda yatarken bile/ asla yalnız kalmamak.)33 Kurşun şiirinde; 1943’de Van-İran sınırında kurşuna dizilen suçsuz köylüler şahsında feodal ve dışlanmış bir toplumu ve coğrafyasının yazgısını anlatırken bir yüzü de işçilere dönüktür. (tütün işçileri yoksul/ tütün işçileri yorgun/ ama yiğit pırıl pırıl namuslu/ namı gitmiş deryaların ardına vatanımın bir umudu..)
“atom güllerinin katmer açtığı” bir çağda “bir tek başak dalının bile dargın kalmayacağı” bir toplum düşler…şair için gelecek sosyalizmdir:.”umut saklımızda ölümsüz bayrak ,kırmızı-kırmızı dalga dalgadır…”
“Dicle kıyısında bir çadırda ölmek isterim” diyen Ahmed Arif 2 haziran 1991 tarihinde, Ankara’da aramızdan ayrıldı. Şiiri kafasında bitirmeden yazıya dökmeyen şair, ikinci kitabını okurlarına ulaştırmayı düşünürken, birçok şiirini de kendisiyle birlikte götürdü.Geriye kırk yıldır hiç anlamını soldurmayan kızıl bir karanfil bıraktı…
Bu karanfil kokusunu hiç yitirmeyecek…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder