27 Temmuz 2009 Pazartesi

tiyatro

Tiyatro da başka sanatlar gibi dinsel törenlerden doğmuş, sonra dinden bağımsızlaşarak sanatlaşmıştır. Kökeninde, ilkel insanın doğa olaylarını kendi bedensel hareketleriyle simgesel olarak temsil etme çabaları yatar. Tiyatro sanatının doğuşu tanrı Dionysos için yapılan şenliklere dayanıyor. Tanrı Dionysos, en büyük Grek tanrısı Zeus ile Semele’nin birleşmesinden dünyaya geldi. Semele, Dionysos’u ölürken doğurdu. Bu yüzden, daha sonraları yapılacak olan ve tiyatronun oluşmasına katkıda bulunacak hatta ilk oyuncuyu ortaya çıkaracak dramatik yarışmalarda “ölümün yeni bir yaşam getirmesi inancı” hakim. Diğer tanrılar gibi Dionysos da öldürüldü. Ancak Zeus, Dionysos’a yeniden can verdi. Böylece Dionysos , “iki defa doğan” anlamına gelen ditrambos niteliğini kazandı. (Sonraları Dionysos için koro ile söylenen ezgilere de aynı isim verildi.)

Tanrı Dionysos, şarabın ve coşkunluğun simgesiydi. Bu yüzden ona tapınanlar, ayinlerinde coşturucu danslara ve müziklere, hatta sarhoşluğa varan aşırılıklara yer verirdi. Tanrı Dionysos’un tiyatroyu başlatışının ise küçük bir hikayesi var :

Atina’da birtakım düzen değişikliklerinin ortaya çıktığı İÖ VII. ile VI. yüzyıllarda sürekli büyüyen ve güçlenen tüccarlar ile, Atina’yı yöneten soylular arasında kıran kırana bir çatışma başlamış. Tüccar sınıfından gelenler zenginlikleri ile güç sağlayarak Atina’yı yönetmeye başlamışlar ve soylu kesimin topraklarını köylülere dağıtarak, köylüleri yanlarına çekmek istemişler. Ancak soyluların halkın dinsel törenlerini denetleyerek ellerinde tuttukları etkin gücü hesaba katmamışlar. Daha sonra çok akıllıca bir taktikle soyluların dinsel gücüne saldırmadan, halkın sevdiği ve halka daha yakın yeni bir inanç kaynağı bulmuşlar:
Akıllı tüccar sınıfı, Dionysos adına törenler düzenlemeye başlayınca, törenler halk tarafından çok çabuk duyulmuş ve yaygınlaşmış. Böylece tiyatroyu doğuran Dionysos Şenlikleri başlamış…
Kaynaklara göre Dionysos adına yapılan ilk tören “çiçek bayramları” . Antesteria adı verilen çiçek bayramları, bahar başlarken, ürünlerin olgunlaştıkları sırada kutlanırdı. Şaraplar içilir ve eğlenceler düzenlenirdi. Bu törenin ilginç bir yanı var:
Çiçek bayramı kutlamaları için seçilen ve tören sırasında yapılacak olan içki içme yarışmasını denetleyecek kişiye Archon denilirdi. Ve törende Archon’un karısı Dionysos ile evlendirilirdi. Bir araba üstünde getirilen Dionysos heykeli ile Archon’un karısının düğünü yapılırken, sokaklarda ruhların dolaştığına inanıldığı için, düğün bitince ruhlar kovulur ve şenlik böylece sona ererdi.
Bir başka şenlik ise Dionysos’un yeniden doğuşunu kutlamak için yapılan Lenaia.

Lenaia’da heykel büyüklüğündeki bir phallus, bolluk simgesi olarak şenlik alanından geçirilir ve Dionysos’un yeniden doğuşu oyunlarla canlandırılırdı.
Ve tiyatroyu doğuran en önemli şenlik İÖ VI. yüzyılda başlatıldı…
İlkbaharda yapılan Büyük Dionysia Şenliği’nde ozanlar arasında düzenlenen ödüllü yarışma ile tiyatro sanatı doğdu. Bu şenlikte, Dionysos Tiyatrosu’na ilk önce tanrıyı simgeleyen bir heykel götürülürdü. Gece heykelin başında tutulan nöbetin ardından gün doğumuyla birlikte, danslar ve Dionysos’a söylenen ezgiler başlardı.
Evet, tiyatronun ortaya çıkışı mitolojide aşağı yukarı böyle anlatılır. Ancak yıllardır süren ve bu gün kapitalist sistemde hak ettiği yeri bulamayan sanat ve sanat dalları içerisinde belki de en dramatik yere sahip olanıdır tiyatro sanatı. Ancak bunu gerçekten yapabilenlerin de sayısı oldukça az… Tiyatrocuyum diye ortaya çıkan ve dizilerde boy gösteren bir sürü şarlatan sardı etrafımızı… Dünya’da ve özellikle Türkiye’de ise bu gün tiyatro ve tiyatro sanatçılarının emeklerinin bu kadar görmezden gelindiği, sanata bu kadar az değer verildiği bir dönemde yine de üzerlerine düşeni yapmaya çalışan sanatçıların çıkardıkları oyunlar da yok değil…


Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Tanpınar’ın kült romanından uyarlanan oyun, saat ustası Nuri efendi ve ayaklı İsveç yapımı eski bir duvar saati olan Mubarek üzerinden, saat-zaman-insan ilişkilerini irdelerken, Türk insanının doğu ve batı arasındaki bölünmüşlüğünü de gözler önüne sermektedir.
Yazan: Ahmet Hamdi Tanpınar Uyarlama ve Reji: Özgür YalımDekor Tasarımı: Ethem İzzet ÖzboraKostüm Tasarımı: Mihriban OranIşık Tasarımı: Önder Arık
Oyuncular:Atilla Şendil,İşdar Gökseven, Ali Ersin Yenar, Kubilay Karslıoğlu, Burak Karaman, Adnan Biricik, Turgay Tanülkü, Hidayet Erdinç, Gökalp Kulan, Gülen Çehreli, Melek Gökçer.

Uyarca
Ekonomik kriz kurbanı ve bilim insanı Doc yer altı dünyasının büyük şefi ile tanışır ve hayatını yerin beş kat altında ölü çözeltici olarak kazanır. Uyarca, bilimin yer altı örgütlerinin emrine girebileceği ve yer altı örgütlerinin de devlet ile ilişki kurabileceği gerçeğinin tehlikeli boyutlarına bir kara komedi duyarlılığı ile yaklaşıyor.
Yazan: Friedrich DürrenmattRejisör: Şakir GürzumarDekor Tasarımı: Ali Cem KöroğluKostüm Tasarımı: Gülhan Kırçovaışık Tasarımı: Yakup Çartık
Dramaturg: Selen Korad Birkiye
Oyuncular: Atsız Karaduman, Attila Olgaç, Tarık Ünlüoğlu, Kaya Akarsu, Orhan Ertürk, Ebru Bilingen, Serhan Süsler, Ayhan Arul, Emre Emin Aravi, Mustafa Kırantepe, Erol Gündüz, M.Akif Özcan, Hilal Arslan, Zekeriya Karakaş


Ful Yaprakları
‘Dünyada beni özleyen, sesimi duymak isteyen tek bir canlı dahi yok.’ Ful yaprakları, sesleri çıkmadığı halde hayata haykırmaya çalışanların oyunudur. ‘Orada kimse yok mu?’ Yaşam hiç bir evresinde kucak açmamıştır, koca şehrin ortasında, tek kişilik hücrelerinde yaşamak zorunda bırakılanlara. Tek yol kendilerine benzer birilerini bulmaktır. Ama ‘kendilerine benzer birileri’ de yoktur aslında. Çünkü o ortamda kendileri bile kendilerine benzememektedir. O halde gerçeği sanalın içinde eritmek ve de yeniden şekillendirmek gerekmektedir. ‘Ful Yaprakları’, hiçliğin kıyısında dolananların var olma ve hayatlarını yeniden yazma çabalarıdır.
Yazan: Civan CanovaRejisör: Turgay KantürkDekor: Ethem İzzet ÖzboraKostüm: Gülhan KırçovaIşık: Enver BaşarRejiAsistanı: Emrah ErenPowerpoint Tasarım ve Resim Seçici: Vural ÇınarPowerpoint Kumanda: Başak İşur
Oyuncular: Özlem Güveli Türker, Özden Çiftçi, Musa Uzunlar

Kontrabas
Bir devlet memuru olan kontrabasçı; müziğin, tarihin, hiyerarşinin, cinselliğin ve toplumun dedikodusunu yapıyor. Patrick Süskind’in bütün dillerde en çok oynanan oyunu on beşinci yılında yine sahnede.

Yazan: Patrick Süskind
Oyuncular: Metin Belgin

Bavul Hikâyesi
Oyun, uzun yıllara yayılan bir kadın erkek ilişkisinin temel kırılma nokraları üzerine kurgulanmıştır. Çatışma, evlilikle birlikte ilişkideki beklentilerini bulamayan, monotonluktan dolayı kendini bu ilişki çarkından kurtarmak isteyen, ama bunu yaparken başka bir ilişkinin batağına saplanan erkekle, bu evliliği sürdürme arzusu duyan, ama onurunu kurtarmak adına da kocasına direnemeyen kadının tutumları üzerine kuruludur. Ama sonuçta herkes değişmekte ve olgunlaşmakta, bu da bir ilişkiden ne beklediğimizi ve nasıl yürütmeyi tercih ettiğimizi netleştirmektedir.
Oyuncular: Işıl Dayıoğlu, Nışan Şirinyan, Sinan Kocabıyık, Volga Mengü, Alp Sunaoğlu, Emel Sunaoğlu, Tuğba Yüksel, Ethem Tuncay, Başak Özyönüm.

Hiç yorum yok: