12 Temmuz 2009 Pazar

Bir Vatan Haini -Ya Da Komünist Olarak- Nazım Hikmet

Ölümünün 45. yılında Nazım Hikmet’e yalnızca yurtsever/vatansever “sosyalistler” değil, burjuva sınıfının demokratından faşist kanadına kadar tüm kesimleri bir ucundan çekiştirip ona sahip çıkmaya çalışıyor. “Aslında iyi adamdı”, “hatta vatanseverdi” gibi yaklaşımlarla, gerçek kimliği yok edilmeye çalışılıyor. Oysa Nazım, bugün ona sahip çıkmaya çalışan sermaye sınıfını yok etmeye adamıştı hayatını, dolayısıyla o ve onun temsil ettiği kişilik, vatan ya da yurt sermaye sınıfının olduğu sürece, her komünist gibi vatan haini olmayı sürdürecek.

Çünkü her ne kadar bugün, tamamen unutturulmaya çalışılsa da, Nazım Hikmet sanatçı kişiliğinden önce bir komünistti, yani bir dünya vatandaşı. Onun komünistliği sanatını da belirledi.
Nazım, 1923 yılından itibaren Türkiye Komünist Partisi’nin üyesi idi. Ancak, TKP’nin, dönemin Kemalist iktidarını desteklemesi ve partinin bunu Komünist Enternasyonal’in (Komintern) politikası çerçevesinde gerçekleştirmesi, Nazım’ın parti merkezine yaptığı eleştirileri keskinleştirdi. Sonucunda 1929 yılında partiden “Troçkist” olduğu iddia edilerek ihraç edilmişti. Nazım Hikmet ve onunla birlikte ihraç edilenler bu hükmü tanımamış, gerçek TKP’nin kendileri olduğunu iddia etmişlerdir.
Troçkist olarak suçlanmak dönemin tipik halidir, Komintern’in merkezi poltikasına yapılan her muhalefet o dönem Troçkist ilan edilmek ve ihraç edilmek için yeterliydi. Nazım’ın bu tutumu Sovyetler Birliği’ne sürgün olarak gittiğinde de görülür. O, Stalin’in şahsında cisimleşen diktatörlüğün, burjuvaziye karşı bir işçi diktatörlüğü olmadığını farkına varıp bunu eleştirmekten kaçınmayan ender insanlardandır. Nazım’ın 5. oyunundan sonra Sovyetler birliğinde yasaklanan “İvan ivanoviç var mıydı yok muydu” adlı oyunu o dönemin Sovyetler birliği ve doğu Bloğu ülkelerine egemen olan stalinist bürokrasiyi oldukça çarpıcı biçimde eleştirmiştir.
Nazım Hikmet’in bugün memleket şairi durumuna getirilmeye çalışılıyor olması şaşırtıcı değil. Çünkü Nazım, zamanında Cumhuriyet gazetesinin, yüzüne tükürülsün diye resmini bastığı Nazım Hikmet’tir. Ancak durum bugün biraz farklı. Artık Sovyetler Birliği ortadan kalkmış, iddia edildiğine göre “sosyalizm tehlikesi” aşılmış durumda. Ne yazık ki durum pek öyle değil. Nazım Hikmet, yaşamıyla, sanatıyla ve şiirleriyle bir bütün olarak yalnızca Türkiye’de değil, dünyada da kabul görmüş birisi. Ancak bu insan bir komünist, öyleyse yapılması gereken onun komünist yanının görmezlikten gelinmesi hatta onu bir “vatansever” gibi gösterip tehlikeli olmaktan çıkarmak. Öyle ki, özellikle dünyaca kabul görmüş komünist sanatçılar sermaye sınıfı için hala bir korku simgesi.
Korkuyu bastırmanın yoluysa, onu pasifize etmek, merkezi etksini dağıtmak, yani onu çarpıtmak ve kendine yedeklemek. Bugün Kemalistler de Nazım’a sahip çıkıyor, CHP, Nazım Hikmet yeniden vatandaşlığa alınsın diye önerge veriyor –sanki Nazım’ın tek derdi buymuş gibi-. Ama aynı ikiyüzlü CHP ve Nazımseverler, onun, TKP’nin kurucuları Mustafa Suphi ve 14 yoldaşının 1921’de Karadeniz’de öldürülmesiyle ilgili kaleme aldığı şiiri görmezlikten geliyorlar:

28 kanuni sani

ta ata aa ta ta ha ta tta ta
tarih
sınıf-ların
mücadelesidir

1921
kanunisani 28
karadeniz
burjuvazi
biz
on beş kassap çengelinde sallanan
on beş kesik baş
yoldaş
bunların sen
isimlerini aklında tutma
fakat
28 kanunisaniyi unutma!

"siyah gece
"beyaz kar
"rüzgar
"rüzgar".

trabzondan bir motor açılıyor
sa-hil-de-ka-la-ba-lık!
motoru taşlıyorlar
son perdeye başlıyorlar!
burjuva kemal'in omuzuna binmiş
kemal kumandanın kordonuna
kumandan kahyanın cebine inmiş
kahya adamlarının donuna
uluyorlar
hav... hav... hak... tü
yoldaş unutma bunu burjuvazi
ne zaman aldatsa bizi
böyle haykırır:
- hav...hav...hak...tü

….

- yoldaşlar, ey!
artık lüzum yok fazla söze:
bakın göz göze
- karadeniz
on beş kere açtı göğsünü,
on beş kere örtüldü.
onbeşlerin hepsi
bir komünist gibi öldü

Nazım Hikmet, kapitalizm çağında “vatan”ın egemen sınıf olan burjuva sınıfının vatanı olduğunu biliyordu, eğer Nazım’ın illa bir vatanı aranacaksa orası işçi sınıfının vatanı olan dünyadır. Nazım, Türk, Yunan, Afrikalı ya da hangi ulustan olursa olsun işçilerin birbirleriyle bir çıkar çatışmasının olmadığının, işçi sınıfının uluslararası bir sınıf olduğunun bilincindeydi. O, ağızlarına vatan kavramını alanların, üretim araçlarının ve devletlerin sahibi olan burjuva sınıfı olduğunun, bu sınıfın da işçi sınıfına karşı uluslararası örgütlenmesine karşın, kapitalizmin çocuğu olan ulus-devletlere muhtaç olduğunun ve dolayısıyla parçalara bölünmüş burjuva devletlerin, birbirleriyle girdikleri çatışmalarda ya da asıl olarak işçi sınıfının komünizm mücadelesine karşı “vatan” kavramını ağzına aldığının, bunun emekçileri kendisine yedeklemek için yaygın olarak kullanılan bir söylem olduğunun bilincindeydi, bilincindeydi çünkü o bir komünistti.
Ve bir komünist olarak, verdiği mücadele yüzünden 13.5 yıl hapis yatan Nazım Hikmet, öldürülme tehlikesine karşı ülke dışına çıkması sonucu; her insanın duyabileceği, yıllarca yaşadığı, sevdiği yere ve insanlara duyulan özlemin ifadesi olarak kaleme aldığı “memleket” şiirlerini politik bir tutum olarak göstermeye çalışmak burjuva sınıfının ikiyüzlülüğü için normal olduğu kadar yurtsever/vatansever sosyalistler için aşağılık bir tutumdan başka bir şey değil.
Sonsöz olarak, Nazım Hikmet Türkiyeliler’in şairi değildir, o, dünya işçi sınıfının komünist şairidir ve Nazım’ın davası “vatanı, memleketi kurtarma” davası değil, sınıfsız, devletsiz; komünist bir dünya davasıdır.


Prometheus

Hiç yorum yok: