11 Temmuz 2009 Cumartesi

Krize Dair Mütevazı Ve Cahil Bir Deneme

Solcuysan cevap verebileceksin…

Yanlış hatırlamıyorsam komünist manifestoda komünistlerin hiçbir yerde kimliklerini saklamamaları ve her yerde övüne, övüne komünist olduklarını söylemeleri yazıyordu. Yada ben öyle anlamışım bilemiyorum. Bende elimden geldiğince konu oralara uzanınca komünist olduğumu söylüyorum. Bizim bu memlekette de insanlar sinema filmlerin de diziler de şarkılar da bayağı bir komüniste rastlıyorlar bu sebeple karşılarına bir komünist alıp iki lafın belini kırmayı da eminim istiyorlar. Bu bakımdan tanıdık tanımadık hemen her ortamda konu siyasete gelince ilk gözler bana çevrilir. Bu yazıyı okuyan komünistler varsa sanırım bana hak verirler.


Ve bu memlekette önceden sağcıların bile belli bir tartışma sonucunda solcular karşısında ‘’aslında biz de solcuyuz’’ diyip ezilip büzüldüklerini de duyduk, duyuyoruz, okuduk, okuyoruz. Solun hala öyle yada böyle geçmişten bugüne devralınmış kör topal dahi olsa insanlar üzerinde bir etkisi var. Anlayabildiğim kadarı ile de çevremizde bizi sevip sayan insanların üzerinde ki ‘’bunlar okumuş adamlar, dur bakalım ne diyecek’’ etkisini biraz da buna bağlıyorum.

Şimdi bunları niye yazdım? Şundan dolayı yazdım. Geçenler de bir arkadaş ortamında aniden ve zaman itibari ile pek abes bir soru ile karşılaştım. Arkadaşım ani dönüş ile ‘’ali, kriz falan diyorlar ne krizi kardeş’’ dedi. ‘’Öyle diyorlar vallahi bende bilmiyorum’’ demek zorunda kalıp sol karizmayı kısa bir zamanlığına çizdirdim. Bir daha sorulması muhtemel böyle bir ani soruya cevap verip, aynı vakit kendi zihnimi de tokatlayıp adam etmek niyeti ile birkaç günlük bir araştırmaya girdim.

Kriz gelir hoş gelir…

En başından söyleyeyim, cep telefonlarımıza gün aşırı gelen reklam amaçlı mesajlar, kredi kartı pohpohlamaları, kampanyalar, ''şimdi al sonra öde'' ler ve ''siz değerli müşterilerimize..'' ler tesadüf değildir, kara kaşımız kara gözümüz içinde değildir.

Pirinç ve spekülatörler, buğday, etkileyen faktörü yağmur ve alternatif ürünlerinde artan fiyatlar, su sorunu, petrol ve 100 dolar altı mı üstü mü?, artan nüfuslar ve kalabalık ülkelerin kapitalist gelişmesi ile beraber yine artan ihtiyaçları, enerji, geri dönüşüm programları, aşırı üretim, daha az tüketim mi yoksa az üretim fazla tüketim mi?, faiz indirimleri, devletlerin ekonomiye müdahalesi, enflasyon, borsa düşecek mi, düşmeyecekse ne olacak? Dolar 2 YTL olur mu, Avro doları tahtından indirebilecek mi? İnerse ne olur inmezse ne olur? Ve son zamanların bombası küreselleşme.

Bir arkadaşımın söylemi üzerine midemiz bulanarak okuduğumuz Politzer’in Felsefenin Temel İlkeleri adlı kitapta hatırladığım kadarı ile insanların, felsefe ile ilgilenmemelerini sağlamak ve bu sebeple felsefeyi daha da anlaşılmaz kılmak için egemen sınıflar felsefeyi dallara ayırıp birbirine karıştırıp çorba etmişler anlaşılmaz kılmışlar. İnsanların felsefe ile ilgilenmemeleri bu kadar basit bir sorundan kaynaklanmaz ama açıkçası yukarıda söylediğim üzere arkadaşımın ani sorusuna cevap bulabilmek için girdiğim birkaç günlük kriz araştırmasında Politzer’e hak vermedim değil hani. Şimdiye değin günlük gazetelerin siyah beyaz ekonomi sayfalarından bile kendini uzak tutmuş şahsımın beyni çorba oldu, Politzer kehanetini haklı çıkardı.

Sevdiğim bir yazarın deyimi ile ekonomi politikçiler bu aralar hiç rahat değiller. Buna mukabil kapitalistler de bu sıralar gıdı terlerinden çıkıp hamama girmiş gözüküyorlar. Hamama giren de terliyor. Ekonomi politikçiler ciddi bir şekilde ‘’kapitalizmin sonu mu acep’’ diye tartışıyorlar. Ben de ‘’ya ne sandınız’’ diyorum.

Bayağı bir şeyler dönüyor bizden habersiz kısaca göz atıp bu can sıkıcı yazının asıl amacına dönelim artık.

Alım bir kere düşmeye görsün…

Otomasyon sistemi ile sosyalizmin üzerinde yükseleceği maddi alt yapıyı anlıyorum ben ilk bakışta. Otomasyon sistemi geliri, gideri, satışı, alımı, stok hesaplamalarını tek kalemden hesaplama olanağı sunuyor. Örneğin Migros, Tansaş gibi alış veriş merkezlerinde aldığımız ürünü kasadan geçirirken duyduğumuz bip sesi sadece fiyatı göstermek için değil eş zamanlı uydu aracılığı ile genel merkeze satılan ürünü bildirir. Otomasyon sistemi ile buna göre alımı satımı yapılan ürünün adedi, cinsi öğrenilip ona göre alım yada stok yada nakliyesi yapılır. Her şey kontrol altındadır. Buna göre teknoloji alanında en çok satılan ürün olan cep telefonlarının alımı-satımı, aksesuar alım-satımları bunun yanında kontur satışları otomasyon hesaplarına göre yarı yarıya düşmüş. Hatta bu sektörde en büyük firmalardan biri olan Netcell adlı şirketin araştırmasına göre sadece satışlar değil dükkanlarına girip çıkan insan sayısı bile yarı yarıya düşmüş.

Türkiye de ortalama yılda tam 18 milyon cep telefonu satılırken, Türkiye de insanlar yine ortalama 8 ayda bir cep telefonu değiştiriyormuş. Şimdi ise bu payın yarı yarıya gibi çok büyük bir oranda azaldığını gözlemliyoruz. Bu yarı yarıya düşüşler neye alamet elbette şirketlerin giderlerini kısmaya sonuç olarak işten çıkarmalara gebedir. Çünkü eğer vaziyet böyle devam ederse bu sektör de ticaret yapan her 10 dükkândan 3’ü kapanacak.

Tarih Marks’ı hakikaten haklı çıkarıyor

İşten çıkarmaların sebebi olan giderleri kısma amacı, giderek alımların düştüğü, bir kriz yarattığı sistemde hemen her kapitalistin aklında canlanan ilk tedbirdir. Bu teorik olarak belki yapılması gerekendir. Ama işgücü aynı zamanda alım gücüdür de… kimileri işsizliğin kapitalistlerin doğrudan çıkarı olduğunu böylece işçiler üzerinde tahakküm sağlayabiliyorlar diyip işçileri ucuz ücrete razı ediyorlar diyorlar bir yandan doğrudur ama belli ölçüler de, işsizlik alım gücünü düşürür, düşük ücretler de alım gücünü düşürür. İşsizlik üretilen malların satılamaması oranında kapitalizm için her zaman sorun teşkil eder diye düşünüyorum. Bu bakımdan topu tüfeği ve tüm tebaasıyla gelecek esaslı bir krizde kapitalizm kendi yarattığı işsizler ve açlar ordusundan dayağı yiyecektir. Aksi nasıl mümkün olabilir, Yurtseverlik ile ulusalcıların küreselleşme karşısında ki dirençlerini anti-kapitalist ilan edip arkamıza alacağız fikri işçi sınıfının değil orta sınıfların bilimi oluyor.

Bunun yanında şirketler rekabet koşulları içerisinde işgücüne ayırdıkları masrafları kısmak amacı ile bildiğimiz üzere makinelere yatırım yapıyorlar. Makineler hem işin kalitesini yükseltiyor hem işi daha ucuza mal ediyor rekabet koşulları içerisinde üretim teknolojisini yükseltene biraz daha rahat nefes aldırıyor. Bence kapitalizmin teorik olarak sonu burada yatıyor. İleri de ekonomi politikçileri tir, tir titreyerek bekledikleri krizin bana kalırsa en mühim ayağı da budur.

Bu kapitalist zırtapozlar bu kadar ile de kalmıyor. Alım gücünün makineleşme ile düşmesine çare olarak maliyetleri daha da düşürüyorlar. Bunun için formül basittir, Kemerleri sıkıp işçi çıkarmak. İşçi çıkarımları pratikte alım gücünü daha da düşürüyor. Buna da çare olarak ise kredi kartı teknolojisini kullanıp alıcıları uzun vadeler ile borçlandırıp hiç olmazsa mallarını böyle satmayı planlıyorlar. Kredi kartı mağdurları gökten zembille mi indi? Kendi krizini başkasına yüklemek değil midir bu? Kapitalizm akıl-dışıdır, akla mugayirliği hep birlikte işte burada tekrar görüyoruz.

Gıda sektörü kapitalistler tarafından en güvenilen yatırım alanıdır. Gözü kapalı yatırım yapılacak belki de tek alan. Ne de olsa insanların hiçbir zaman bitmeyecek zorunlu, temel ve her gün ihtiyaç duydukları ürünlerdir gıdalar. Ama artık öyle değil. Gıdaya insan gereksinimi azaldı demiyorum ama gıda sektöründe de sağlam bir kriz beklentisi var. bu kriz yavaşça ucunu gösteriyor.

Et gıdada temel besindir. Et ise bildiğimiz üzere hayvancılık sektörü ile alakalı oluyor. Hayvancılıkta ise hayvanın gelişip büyümesi ve etinin kalitesinin artması için iyi beslenmesi gerekiyor. Hayvanların besin kaynağı ise tahıl ürünleri oluyor. Tahıl ürünleri ise elbette yağmur istiyor. Ama yağmur yok, yağmıyor artık eskisi kadar değil mi? Yağışların azalması hatta bazı bölgeler de hiç yağmaması tahıl fiyatlarını yükseltiyor. Yükselen tahıl fiyatlarına direnemeyen çiftlikler birer ikişer kapıya kilidi vuruyor, diğerleri ise alternatif yem ürünlerine yöneliyor, artan talep sayesinde tahıla göre daha ucuz yem ürünleri de fiyatlarını arttırıyor. Bu ise yine et fiyatlarına yansıyor ve araştırmalara göre et fiyatları yakın gelecekte şimdiki fiyatı üzerinden % 15 artacak. Yukarıda belirttiğim üzere canlı işgücünün makineler tarafından dışarı atılması sonucu alım gücünün düşmesi açık ki gıda sektörünü bile yaklaşan krizde bayağı etkileyecek, sanıyorum. Kapitalistlerin ve tebaaları ekonomistlerin gıda sektörüne eskisinden daha tedbirli yaklaşacağı şuan ki veriler gösteriyor ki açıktır. Yatırımları bekletecekler, bekleyen yatırımlar kapitalistlerin parasının günden güne biraz daha eriyeceğinin habercisidir.

Enerji ihtiyaçları, nüfus artışları ve sanayinin daha da gelişmesi ile beraber artıyor. Fakat bilindiği üzere toprak ana nüfusu doyurma ve sanayiye enerji sağlamanın sınırlarına dayanmıştır. Petrol rezervleri yerine yenisi konamadan günden güne eritiliyor. Petrolün oluşumu için 140 milyon yıl gerekiyor. Yağmur yağışlarının azalması, suyun yine artan nüfus ve yine artan ve gelişen sanayiye yetmez oluyor.

Amerika da batan bankalar, çırpınan sigorta şirketlerini devlet başka firmalara satıyor zararına satın alan şirkete Amerikan Merkez Bankası (FED) krediler açıyor. Buda tekrar yeniden piyasaya devlet eli tartışmalarını getiriyor. Peki nereye kadar… Fransa’nın en ünlü bankası son anda eş dost borcu ile yakasını kurtarıyor. Peki yine nereye kadar…

Harbiden nereye kadar, bu yol komünizme gider…

Tüm sektörlerin ayrıca incelenip Marksist eleştiriler ile pratiğe bilgi akıtacak çalışmaları beni aşar, daha profesyonel daha verimli çalışmalar yapmak gerekiyor. AKP ile uğraşılacağına kapitalizmi külliyen tüm kurumları, kuruluşları, insanı kendisinden yabancılaştıran tüm aygıtları ile beraber sarsacak, sirkeleyecek bu krizin yarattığı olanaklar iyi değerlendirilmelidir diye düşünüyorum. Bu olanakları değerlendirmek için ise oturup adam akıllı çalışıp araştırmak gerekiyor. İlk olarak bu krizin nereden gelip nereye gideceğini kestirebilmek için çokça delip deşilen Marksizmi yeniden hatırlamak, keşfetmek lazımdır.

Kapitalizm teorik olarak sona yaklaşıyor. Marks’ın her dediği birer, birer gerçekleşiyor. Ekonomi politikçiler asıl sorgulanması gerekeni kapitalizmi, sorgulamadan yazıp çizdiler, sanki bu sistem sonsuza kadar yaşayacakmış gibi… Ekonomi politikçiler, ekonomi politik zihne sahipler açıkça kapitalizmin artık yıkılıp yıkılmayacağını ciddi bir şekilde tartışıyorlar. Bu tartışmaları bu kafaların elinden alıp devrimci çizgiye oturtmak gerekiyor. İnsanlık önce yıkıp sonra yeniden kurmanın heyecanına kapılmaz ise kapitalizmin teorik olarak sonu barbarlığın, kıyımın ve ölümün başlangıcına doğru yine teorik olarak kaldığı yerden devam eder. Teklifim budur, bir yerinden başlayalım.




Alper Taş

Hiç yorum yok: