13 Aralık 2011 Salı
12 Aralık 2011 Pazartesi
İktisat-Siyaset'in Penceresinden
Mübarek Gitti! Sıra Yüksek Askeri Konsey’de!
Dersim’in Aynasında Burjuva Devletin Vicdanı
N.Ç. Davasında Yargıtay Son Noktayı Koydu: “Rızası Var”
Vicdani Ret Tartışmaları Üzerine
Wall Street Üzerine Birkaç Soru ve Cevap Denemesi
Cihan ve Dahası
'Tembellik Hakkı' Özgürleştirir
Bir Dönem Katledilen Gazetecilerin Hikayesi: Press
“Profesyonel”, Bürokratik Diktatörlükler ve Kapitalizmin Krizi
Mihri Belli’yi “Anmak” ve Anlamak (2)
Karanlık Çökerken - Bürokrasinin Yükselişi Bolşevizmin Yenilgisi
5 Kasım 2011 Cumartesi
Beyazıt Meydanı’nda YÖK Düzeni Protesto Edildi
31 Ekim 2011 Pazartesi
İstanbul '6 Kasım Eylemi'ne Çağrı
27 Ekim 2011 Perşembe
24 Ekim 2011 Pazartesi
İstanbul Üniversitesi’nde Faşist Provokasyonlar ve Polis Saldırıları
4 Ekim 2011 Salı
İçindekiler
Yeni Bir Döneme Başlarken
Geçtiğimiz Yıl Öğrenci Gündemi ve Bu Yıl
Harç Zammından Yola Çıkarak
Ekim Devrimi'nin Işığında "Arap Baharı" Üzerine
Genç-Sen'in Kapatılması Üzerine
Varoluş Tarihi Eski, Tanımlanış Tarihi Yeni Bir Terim Olarak Patriyarka
Kapitalistler Kıdem Tazminatına Gözlerini Diktiler
Kürt Sorunu Nereden Nereye?
Milli Eğitim Bakanlığı'nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK Üzerine
Kitap Önerisi
Bienal
Mihri Belli'yi “Anmak” ve Anlamak
Kitap Önerisi
5 Ağustos 2011 Cuma
Friedrich Engels / Lenin
Nasıl bir yürek durdu! [1]
5 Ağustos (eski sistemde 24 Haziran) 1895'te Friedrich Engels, Londra'da öldü. Dostu (1883'te ölen) Karl Marks'tan sonra, Engels, bütün uygar dünyanın modern proletaryasının en yetkin bilim adamı ve öğretmeniydi. Kaderin Karl Marks ve Friedrich Engels'i biraraya getirdiği andan bu yana, iki arkadaş yaşamları boyunca çalışmalarını ortak bir davaya adadılar. Ve bu yüzden Friedrich Engels'in proletarya uğruna neler yapmış olduğunu anlamak için, çağdaş işçi sınıfı hareketinin gelişiminde Marks'ın ögretisi ve çalışmasının önemi konusunda açık bir fikre sahip olmak gerekir. Marks ve Engels, işçi sınıfı ve onun istemlerinin, burjuvazi ile birlikte kaçınılmaz olarak proletaryayı yaratan ve örgütleyen mevcut iktisadi sistemin zorunlu bir sonucu olduğunu ilk gösterenlerdir. Onlar, insanlığı, onu halen ezmekte olan kötülüklerden kurtaracak olanın, yüce duygulu bireylerin iyi niyetli girişimleri değil de, örgütlenmiş proletaryanın sınıf savaşımı olduğunu gösterdiler. Marks ve Engels, bilimsel çalışmalarıyla, sosyalizmin, hayalcilerin bir buluşu olmadığının, ama modern toplumdaki üretici güçlerin gelişmesinin nihai amacı ve zorunlu bir sonucu olduğunun ilk açıklamasını yapanlardır. Günümüze kadar olan kayıtlı tarih, sınıf savaşımlarının belirli toplumsal sınıfların ötekiler üzerindeki birbirini izleyen egemenlik ve zaferlerinin tarihi olmuştur. Ve, sınıf savaşımı ve sınıf egemenliğinin temelleri —özel mülkiyet ve anarşik toplumsal üretim— kayboluncaya dek bu sürecektir. Proletaryanın çıkarı, bu temellerin yıkılmasını gerektirir ve bu nedenle, örgütlenmiş işçilerin bilinçli sınıf savaşımı bunlara karşı yöneltilmelidir. Ve her sınıf savaşımı, politik bir savaşımdır.
8 Haziran 2011 Çarşamba
12 Haziran Seçimleri
Sermayenin Diktatörlüğü ve Devrimci İşçi Sınıfının Yolu
12 Haziran seçimlerinin sonuçları, olağanüstü bir durum gerçekleşmezse artık büyük ölçüde biliniyor. İktidar partisi AKP yine seçimden birinci parti olarak çıkacağının güveniyle çalışmalarını sürdürse de CHP'nin yükselişi AKP'ye, 9 yıllık iktidarının hem üslup hem de baskı açısından en saldırgan dönemini yaşatıyor. AKP, küresel sermaye ve Türkiye burjuvazisinin programı doğrultusunda yaşama geçirdiği politikalarla oluşan ve krizin ötelenmesiyle varlığını şimdilik sürdüren “ekonomik istikrar” söylemi çerçevesinde iktidarını korumayı planlıyor.
CHP ise, Kılıçdaroğlu'nun gelişiyle birlikte ivme kazanan değişim rüzgarıyla birlikte bugün artık eski statükocu-ulusalcı çizgisinden büyük ölçüde uzaklaşmış durumda. Artık CHP, büyük sermayeye AKP'nin bir alternatifi olduğunu kesin bir şekilde ifade edebiliyor; Kürt sorunu ve anayasa üzerine yaptığı açılımlarla hiç şüphesiz AKP'den daha liberal bir burjuva partisi görünümü çiziyor.
İktidar yarışının uzağında kalmış MHP de dahil olmak üzere burjuva partilerinin temel amacının egemen sınıfın siyasi temsilcisi olmak ve yine bu sınıfın çıkarları doğrultusunda politikaları gerçekleştirmek, başta işçi sınıfı olmak üzere ezilenleri kontrol altında tutmak olduğunu görmek için parlamanter demokrasiler tarihine bakmak yeterlidir. Seçim meydanlarında sıralanan içi boş vaatler, sorunların nedenleriyle değil sonuçlarıyla uğraşmaktadır. Sınıflı toplum ve kapitalist sömürüden doğan tüm sorunlar karşısında “biz çözeriz!” diye bağıran ve çözüm adresi olarak da yine sistemin bir parçası olan parlamentoyu gösteren burjuva partilerinin gerçekte yoksulluk, işsizlik, açlık, savaşlar gibi temel sorunlarla bir alıp veremediklerinin olmayışı, bu partilerin kapitalist sistemle hiçbir sorunlarının olmayışından kaynaklanıyor. Kürt halkına ve Alevilere yönelik söylemleri de, toplumun diğer ezilen kesimlerine yönelik olduğu gibi sorunları ortadan kaldırma amacına değil, oy kapma telaşına dayanıyor.
Egemen sınıfının ideolojisi ve hegemonyası altında bulunan emekçilerin yeni bir dünya özleminin savunucusu olan devrimci işçi sınıfı partisinin yokluğu ise sermayenin egemenliğinin sürdürülmesini oldukça kolaylaştırmaktadır. Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da olduğu gibi bu egemenliğe karşı ayağa kalkıldığında işçi sınıfı örgütsüz ve devrimci partisinden yoksunsa, sonuç yine değişmeyecek, sermayenin diktatörlüğü varlığını sürdürecektir.
12 Haziran seçimlerine işçi sınıfının dünya çapında sosyalist kurtuluşu; devrim ve sosyalizm eksenli enternasyonalist perspektifle katılan herhangi bir parti ya da aday bulunmuyor. Kürt halkına yönelik her türlü baskı ve saldırıya karşı kararlılıkla mücadele vermek ve onun meşru demokratik taleplerini desteklemek dün olduğu gibi bugün de elzemdir. Ancak sosyalistler sınıf perspektifini yitirmemeli, emekçilerin ve halkların ezilmeleri ve baskı altında tutulmaları üzerinde yükselen parlamentoların “demokrasi” maskesinin, gerçekte, sermayenin egemenliğini toplumun rızasına dayalı sürdürmesinin bir aracı olduğunu göz ardı etmemeli; kapitalizmi dünya çapında ortadan kaldırma ve sınıfsız bir dünya kurma hedefinin tek öznesi olan işçi sınıfının çıkarlarını merkez almalıdırlar. Bu perspektiften bakan bizler için 'Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku' da hem bloğun oluşturuluş biçimi hem de seçim bildirgesiyle işçi sınıfının çıkarlarını temsil etmemektedir. Blok tarafından tüm sorunların çözüm adresi olarak burjuva parlamentosu gösterilmekte, seçim bildirgesi yalnızca demokratik talepler etrafında şekillenmekte ve sınıflı toplum yapısının, kapitalist sömürünün, burjuvazinin egemenlik aracı olarak devletin kaldırılması yolunda işçi sınıfının sınıfsız dünya perspektifi bloğun ne bildirgesinde ne de söyleminde bulunmaktadır.
Dünyanın her bir yerinde savaşların ve toplumsal altüst oluşların yaşandığı bugünkü gibi koşullarda, burjuva rejimler demokratikleşmek bir yana hepimizin gördüğü gibi otoriterleşiyorlar ve ezilen sınıflara karşı hazırlık yapıyorlar. Bizler 1917 Ekim Devrimi'nin en değerli miraslarından birisi olan, Lenin ve Troçki gibi Marksist devrimcilerin de yer aldığı Komünist Enternasyonal'in II. Kongresinde (1920) kabul edilen şu ifadenin bugün de hem işçi sınıfı hem de Marksistler için yol gösterici olduğunu düşünüyoruz: “Hükümet sistemi olarak parlamentarizm, burjuva egemenliğinin “demokratik” bir biçimi haline gelmiştir; gelişmesinin belirli bir anında bu biçim, görünüşte sınıfların değil, “halkın iradesini” ifade eden bir temsiliyet kurgusuna ihtiyaç gösterir; gerçekte bu “demokratik” biçim, hüküm süren sermayenin elinde bir baskı ve zor altına alma aletini oluşturur.”
Bu gerçeklikten hareketle, sermayenin diktatörlüğüne ve 12 Haziran seçimlerine ilişkin parlamentarist yanılsamalara karşı, Kuzey Afrika ve Ortadoğu işçi sınıfı ile gençliğinin bugün eksikliğini yakıcı bir şekilde duyduğu işçi sınıfının devrimci enternasyonalist partisini yaratma ve emekçileri sosyalist bir dünya için seferber etme perspektifini 12 Haziran seçimlerinde de sürdüren Sosyalizm* grubunun tutumunu destekliyor ve mücadelemizi bu yönde sürdüyoruz.
*Sınıfsız Sınırsız Sömürüsüz Sosyalizm: sosyalizm.eu
iktisatsiyaset.org
iktisatsiyaset@gmail.com
28 Mayıs 2011 Cumartesi
İçindekiler
Bir Yılı Geride Bırakırken 2
Komünist Partisi ve Parlamentarizm 4
12 Haziran Seçimleri 9
Min Dît’i Yeniden İzlemek 16
Hukuk mu? 18
Günümüzde Eğitim Sistemi 20
1 Mayıs'ın Ardından 22
Bir Şair: Turgut Uyar 26
Tel Cambazının Tel Üstündeki Durumunu Anlatır Şiir 28
İnternet Sansürleri 29
Son Gelişmeler Işığında; Libya 31
Festus Okey Davası 3 Yıl 9 Aydır Sürüyor 35
15-16 Haziran 1970: İşçi Sınıfı Ayakta 38
'İnsan' ve Diğerleri 40
bize yazın: iktisatsiyaset@gmail.com
tüm yazılar iktisatsiyaset.org'dan alınmıştır
Bir Yılı Geride Bırakırken...
Yaklaşık bir buçuk ay aradan sonra tekrar merhaba...
Bir öğrenim yılını daha geride bırakmaya hazırlanırken, İktisat-Siyaset'in 20. sayısını iki aylık olarak yayınlıyoruz. Yeni öğrenim yılında da yayın hayatını sürdürme iradesinde olan İktisat-Siyaset'e okurlarımızın daha yoğun katkılarını bekliyoruz. Biz, İktisat-Siyaset'i çıkaranlar olarak şunu biliyoruz ki, eleştirinin, sorgulamanın ve tartışmanın olmadığı yerde düşünsel bir gelişmeden söz edilemez. Bu yüzden okurlarımızdan gelecek her türlü eleştiriyi ve tartışma talebini oldukça önemsediğimizi belirtmek isteriz.
Komünist Partisi ve Parlamentarizm
(Komünist Enternasyonal'in II. Dünya Kongresi'nde (1920) alınan bu kararı, Marksistlerin seçimlere ilişkin ilkesel yaklaşımına yol gösterdiği ve güncelliğini koruduğu gerçeğinden hareketle kısaltarak yayınlıyoruz.)
12 Haziran Seçimleri
Min Dît’i Yeniden İzlemek
‘Çıkar asker giysilerini/Ve yanıma gel/Ölmüşlerin ruhundan üç çocuk ver bana/Biri acıları unuttursun/Diğeri toprağı avutsun/üçüncüsü şehri dolaşsın geceleri/Ağlayan annelerin elini tutsun’*. Bu dizeleri yeniden okumam, Min Dît’i izlediğim günlere denk düşüyor. Seçimlerin yaklaşmasıyla milliyetçi seçmene yüzünü dönen ikiyüzlü burjuva iktidarı AKP, Kürt açılımı adı altında sermayenin ihtiyaçları güdümündeki politikalarını, yeniden ‘Kürt sorunu yoktur’ kıyılarına sürükledi. Şaşırtıcı değil. Eylemsizlik kararına rağmen 12 HPG’linin öldürülmesi, cenazelerin ailelerine verilmemesi, bölgede halen küçük çocukların ‘yanlışlıkla’ atılan bombalar ya da ‘farkında olmadan’ sıkılan mermilerle yaralanması, sivil itaatsizlik eylemlerinde yaşanan kolluk güçlerinin gövde gösterileri ve keyfi KCK tutuklamaları, beraberinde Kürt tutuklularının Kürtçe savunmalarına izin verilmemesi… Mehter marşı geleneğiyle bir ileri iki geri Kürt halklarına dayatılan politikalar, Kürtlerin yaşadığı haksızlığı perçinlemekte. Min Dît işte tam bugünlerde yeniden izlenmesi gereken, senaryonun alt metninin yeniden kurcalanması gereken bir film.
Hukuk mu?
“Kadına karşı şiddette sembol haline gelen dava” diye anons etti 12 Mayıs’ta bütün medya Ayşe Paşalı davasını. Evet Ayşe Paşalı erkek egemen sistemin gözler önünde katlettiği kadınlardan biriydi ve kadın örgütleri davanın peşini bırakmadı. İstikbal Yetkin boşandıktan sonra peşini bırakmayarak taciz, tecavüz ettiği Ayşe Paşalı’yı 11 yerinden bıçaklayarak katletti. Kocanın pişmanlık yalanı bu sefer işe yaramadı. Sistem kendi ürününü korumadı, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı katil kocayı ve bunu bir ibret öyküsü olarak sundu.
Günümüzde Eğitim Sistemi
Eğitim, dünyada ve Türkiye’de belirli bir dönemden sonra uygulanan ekonomik politikalarla birlikte ticarileşmiştir. Kar amaçlı bir sistem haline gelen eğitim beraberinde kendi piyasasını derhanelerle, özel derslerle, devlet okulunda çeşitli başlıklar altında alınan paralarla oluşturmuştur. Bununla birlikte eğitimin içeriği zamanla sermayedarların fikirlerine göre şekillenmiştir. İnsanların düşüme, eleştirme, sorgulama bilinçleri köreltilirken, etrafında olup bitenleri normalleştirmede ustalaşmış bireyler yetişmeye başlamıştır.
1 Mayıs’ın Ardından
1 Mayıs 2011, Türkiye’nin birçok ilinde, onbinlerce emekçinin ve gencin katılımıyla kutlandı. Bununla birlikte, herkesin gözü, bir kez daha, İstanbul’daki kutlamalardaydı. Hemen belirtelim ki, sendikal örgütler tarafından Taksim 1 Mayıs Alanı’nda düzenlenen 1 Mayıs kutlaması, burjuva medyanın “1 Mayıs şimdi gerçekten bayram oldu” havasında verdiği haberlerden anlaşılacağı üzere, tam anlamıyla bir “kutlama” oldu. Taksim 1 Mayıs Alanı’nda, diğer birçok ilde olduğu gibi, halaylar çekildi, şarkılar söylendi, davullar çalındı. İyi ama “barış ve coşku içinde” kutlananan şey gerçekte neydi? Hızla artan işsizlik ve sefalet mi? Binlerce Kürt politikacısının tutuklandığı “KCK Davası”yla birlikte, 21 Eylül Komplosu’nda olduğu gibi sayıları giderek artan siyasi tutukluların varlığı mı? Bu soruların yanıtını hiç kimse bilmiyor!
26 Mayıs 2011 Perşembe
Bir Şair: Turgut Uyar
“kendi öz hüznümüzün ılık tarlasında”
Acı, umutsuzluk ve hüzün üçüz kardeşlerdir. Kısır bir döngü içerisinde birbirlerini doğuran kardeşlerdir. Alabildiğine kuşatmışlardır insanlığı ve yer edebildikleri kadar çok yer edinmişlerdir. Lakin her insan aynı şeye aynı tepkiyi veremeyeceğinden ötürü, kişi yaşantılarına etkileri farklı şekillerde meyvelerini vermiştir. –Her meyve iyi olmak zorunda değildir.- İşte bu üçlü Turgut Uyar’ın yaşantısında da kendini şiirinin omurgasını oluşturarak göstermiştir. Kişi karakteriyle organik anlamda ilişki kurabilen bu üç olgudan ötürü Uyar’ın şiiri içerisine ne çok fazla girebilirsiniz ne de uzağında durabilirsiniz, neresinde olduğunuzu tam olarak kestiremezsiniz. Bu nedenle onun üzerine yazılan bütün yazılar –aynı bu yazıda olduğu gibi- kötü tahlillerden öteye gidemeyecektir. Kendimce şiirleri üzerinden birkaç çıkarım yazarak bir şeyler söylemeye çalışacağım, o kadar.
Tel Cambazının Tel Üstündeki Durumunu Anlatır Şiir
Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Tanrınız büyük âmenna
Şiiriniz adamakıllı şiir
Dumanı da caba
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
Bütün ağaçlarla uyumuşum
Kalabalık ha olmuş ha olmamış
Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
Ama ağaçlar şöyleymiş
Ama sokaklar böyleymiş
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
Aşkım da değişebilir gerçeklerim de
Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
Yangelmişim dizboyu sulara
Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum
Hiçbirinizle döğüşemem
Siz ne derseniz deyiniz
Benim bir gizli bildiğim var
Sizin alınız al inandım
Sizin morunuz mor inandım
Ben tam dünyaya göre
Ben tam kendime göre
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
Turgut Uyar
İnternet Sansürleri
YouTube, Blogspot, Fizy gibi birçok internet sitesinin yasaklama ve denetime maruz kalmasının üzerinden çok fazla zaman geçmemesine rağmen şimdi de İnternet Filtresi adı altında yeni sansür ve yasaklamalar gündeme geldi. 22 Ağustos 2011 tarihinde yürürlüğe girecek paket güvenli ve standart olarak ikiye ayrılırken güvenli paket de kendi içinde üçe ayrılıyor; aile, çocuk ve yurtiçi paketi. Standart paketi seçen kullanıcılar için her şey “bugün olduğu gibi” kalacak. BTK başkanına göre ise bunlar sadece “güvenli paketler” ve bu uygulama yalnızca özdenetim için yürürlüğe konulacak, isteğe ve seçime göre uygulanacaklar.
Son gelişmeler Işığında; Libya
Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da yayılan isyan dalgası Libya'yı da derinden etkilemişti. Libya'da %30'lara varan işsizlik, artan yoksulluk ve yoğun siyasi baskılar halk ayaklanmasını tetikleyen başlıca faktörler arasındaydı. İsyanın silahlı bir biçimde başkent Trablus'taki Kaddafi yönetimine karşı başta Bingazi olmak üzere ülkenin neredeyse tümünde baş göstermesine karşılık, Trablus yönetimi yanlısı ordunun ve paralı askerlerin isyancı kitlelere saldırmasıyla birlikte Libya'da iç savaş başladı.