'Aman
kızım namusun senin en kıymetli hazinen
Aman
kızım dost var düşman var ağır başlı ol laf ettirme
Aman
kızım güvenme kimseye
Aman
kızım sokakta erkeklerle konuşma
Aman
kızım eteğinin boyu mu kısalmış
Aman
kızım çok mu makyaj yapmışsın
Aman
kızım babanlar görmesin...
Adım
adım yaklaşarak, çoğalarak gelir zamanla bu sesler kulağına,
Aman
kızım kocana birşey deme
Aman
kızım çocuktur
Aman
kızım yemek
Aman
kızım bulaşık
Aman
kızım
Aman
kı..
Ama...
A...
Aaaaa!..
'
Replikler
çok... Kaç kadın var ki bunları duymadan büyümüş olsun? Kaç
kadın var ki bu lafların baskısı ister istemez her hareketini
etkilememiş olsun? Kimilerinin alıştığı, bir süre sonra
normalleştirdiği bu söylemler kimilerininse dikkatini çekmeye,
kulağını tırmalamaya başlar. Bir kadın olarak durumu fark edip
işin içine nedenleri niyeleri kattığındaysa olayın rengi
değişir.
Ben
de sordum nedir namus, nedir "dost, düşman" diye. Neden
güvenmeyeyim? Neden erkekler? Ne olacakmış bacaklarım açılsa?
Ne olacakmış makyaj yapsam? Babam neden beni görmesin, ben kötü
bir şey mi yapıyorum?
Tüm
bu huzursuzluğun ardından cevaplar yağmur gibi gelmeye başlar;
bizim, kadın olan bizlerin; yaratılıştan korunmaya mahkum
olduğumuz söylenir. Narindik, hassastık, en hakiki tabiriyle
eksiktik neticede “onlar” için. Ama bununla bitmez; kadın ve
erkeğin yapması ve yapmaması gereken şeyler vardır, kural
böyledir denir, ahlak denir, din denir...
Ama
zaman ilerledikçe, yaşayarak, büyüdükçe bakıyorsun ki,
yaşaman da görmen de yetmiyor; herkes görüyor, yaşıyor ama
hiçkimse bir şey demiyor, diyemiyor(!). Hal böyle olunca bu sefer
de neden dediğinde aldığın cevapları daha ilk kadın oluşunda
sorduğun sorular kadar itaatle kabul edemiyorsun. Çünkü yeni
sorular kabul ediş için değil, değiştirmek için..
Ve
neden sorularını da sormakla çözüm arayışına başlamak
arasında organik bir bağ vardır. Bu durum kimilerine karışık
gelse de sorunun özü nettir; kapitalizmdir, patriyarkadır. Onun
başladığı andan itibaren kadının yenilgisi de başlamıştır.
Peki nedir patriyarka, nasıl ortaya çıkmıştır?
Kelime
anlamıyla ataerkil anlamına gelen, ekonomik yapının cinsler
üzerindeki baskısının tanımıdır patriyarka. Bu baskının en
net biçimini erkeğin kadın üzerindeki baskısı olarak
adlandırabiliriz. Daha açıklayıcı bir deyişle; erkek egemenliği
anlamına gelen patriyarka, maddi bir temeli olan ve erkeklerin
kadınlara egemen olmalarını sağlayan erkekler arası hiyerarşik
ilişkiler ve erkek erkeğe dayanışmayı içeren bir toplumsal
ilişki olarak tanımlanabilir. Patriyarkanın maddi temeli
erkeklerin, kadınların emek gücü üzerindeki denetimidir. Bu
denetim, kadınların ekonomik bakımdan gerekli üretken kaynaklara
ulaşmalarını engelleyerek ve kadınların cinselliğini
kısıtlayarak sağlanır. Erkekler bu denetimlerini, kadınlardan
kişisel hizmet görerek, ev işi yapmak ya da çocuk yetiştirmek
zorunda olmayarak, cinsellik için kadın vücudunu kullanarak
kendilerini güçlü hissedip güçlü olarak uygularlar.(*)
Peki
neden erkekler kadının üzerinde bu baskıyı kurmak zorundadırlar?
Bu çok uzun tarihsel süreci belki şöyle özetleyebiliriz:
Mülkiyetin gelişim sürecinin çoban halklarla başlaması, ilk
artık ürünün erkekler elinde birikmesine sebep oldu. Bu durumsa,
anasoylu aile düzenine en baştan çeki düzen verdi. Çünkü
toplumsal yaşamın ilk dönemlerinde, yani henüz hiçbir sınıf
yokken ve dolayısıyla hiçbir sömürü tarzı mevcut değilken
kadınların ortaklaşa yaşam için koyduğu hukuk kuralları (tabu
diyebiliriz) ortak yaşam savunusu yerine mülkiyetin sürekliliğini
sağlama aruzusuyla beraber geçerliliğini yitirdi. Yeni düzenin
ihtiyacı olan yeni hukuk kuralları, mülk sahibi erkeklere geçti.
Bu süreç bir baba ailesini, mülkiyetin aktarılacağı soyun
belirli olması için bir aile düzenini beraberinde getirdi.
Kadının
cinselliğinin kontrol altına alınması gerekiyordu çünkü kadın
üreyendi ve mülkiyetin aktarılacağı soyun sağlayıcısıydı.
Kimse babası belli olmayan çocuk istemiyordu bu yeni düzende,
çünkü erkekteki –siz baba olarak okuyun- mülk muhakkak onun
soyundan bir yenisine geçmeliydi. İnsanlığın yüzlerce yıllık
özel mülkiyet yaşantısı içerisinde kadının cinselliğinin
kontrolüyle başlayan patriyarka zaman içerisinde günümüzdeki
asıl halini aldı. İlk devletlerden, feodal krallıklara ve nihayet
bugünün kapitalizmiyle, kadını kusursuz bir çember içeine
hapsetti. Öyle ki ‘modern’ dünyamızda kadının yalnızca
vajinası ve rahmi değil, bedeni ve toplumsal yaşamdaki tüm
hareketlilikleri de gasp edildi. Bugünse karşılaştığımız çoğu
“doğru, genel geçer bilgi” yüzyıllardır topraklarımızda,
kültürlerimizde, dillerimizde varlık bulmaktadır.
Yaşadığımız
yüzyılın egemen ekonomik gelişimi olan kapitalizm kendisinden
önceki düzenlerden aldığı dersle erkek egemen bir ekonominin
kendisine yarattığı faydayı patriyarkanın bütün insanlık
üzerindeki etkisiyle birleştirerek, varlığına güç katmaktadır.
Örneklerini daha da açacak olursak, ücretli emeğin sömürüsüne
dayanan kapitalizm, karını maksimum kılmak için ortaya çıkardığı
piyasa gerçekliğiyle, insanların emeklerini yarıştırmakta
(rekabeti yaratmakta); emek güçlerini belirli sınıflara
bölmektedir. Bu piyasada kadının yeriyse tam da patriyarkanın
geçerliliğiyle vasıfsızdır. Kadını ev içi işe yönlendirir
ve bunu öyle bir baskıyla yapar ki kadının karşısına değişik
maskelerle çıkan patriyarkayı tanımlaması çok kolay
olmamaktadır. “3 çocuk”ta ısrar, dizilerle sempati
kazandırılan, çocuklarına saçını süpürge etmiş “idealist
anaç kadın”, iş hayatında başarılı ama yalnız mutsuz kadın,
sandığın içinden çıkacak bir çeyiz gibi paketlenmiş meta
kadın, bekarete dayalı kadın - kız ikilemi, örnekler çok,
patriyarka her yerde karşımızda!
Günümüzde
patriyarka sorununun temeli kapitalist ekonomi de yattığı için,
çözümü de kapitalizmin ilgası mücadelesiyle kesişmektedir.
Erkek egemenliği her gelişen ekonomik sistemde kendisini
göstermiştir, 21. yüzyılda da kapitalizm içerisinde varlığını
her yerde hissettirmektedir. Özel mülkiyet temelli patriyarkayı
yıkmanın ilk ve en önemli ayağı kapitalizmi yıkmaktan geçer.
Patriyarkanın ortadan kaldırılması mücadelesinin başarıya
ulaşması işçi sınıfının önderliğinde kapitalizmi ortadan
kaldırmadan mümkün değildir.
(*)
Kadınlar isyanda-Münferit Olaylar
Bir
Demet Yasemen
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder