4 Ekim 2011 Salı

Varoluş Tarihi Eski, Tanımlanış Tarihi Yeni Bir Terim Olarak Patriyarka




'Aman kızım namusun senin en kıymetli hazinen
Aman kızım dost var düşman var ağır başlı ol laf ettirme
Aman kızım güvenme kimseye
Aman kızım sokakta erkeklerle konuşma
Aman kızım eteğinin boyu mu kısalmış
Aman kızım çok mu makyaj yapmışsın
Aman kızım babanlar görmesin...
Adım adım yaklaşarak, çoğalarak gelir zamanla bu sesler kulağına,
Aman kızım kocana birşey deme
Aman kızım çocuktur
Aman kızım yemek
Aman kızım bulaşık
Aman kızım
Aman kı..
Ama...
A...
Aaaaa!.. '

Replikler çok... Kaç kadın var ki bunları duymadan büyümüş olsun? Kaç kadın var ki bu lafların baskısı ister istemez her hareketini etkilememiş olsun? Kimilerinin alıştığı, bir süre sonra normalleştirdiği bu söylemler kimilerininse dikkatini çekmeye, kulağını tırmalamaya başlar. Bir kadın olarak durumu fark edip işin içine nedenleri niyeleri kattığındaysa olayın rengi değişir.


Ben de sordum nedir namus, nedir "dost, düşman" diye. Neden güvenmeyeyim? Neden erkekler? Ne olacakmış bacaklarım açılsa? Ne olacakmış makyaj yapsam? Babam neden beni görmesin, ben kötü bir şey mi yapıyorum?

Tüm bu huzursuzluğun ardından cevaplar yağmur gibi gelmeye başlar; bizim, kadın olan bizlerin; yaratılıştan korunmaya mahkum olduğumuz söylenir. Narindik, hassastık, en hakiki tabiriyle eksiktik neticede “onlar” için. Ama bununla bitmez; kadın ve erkeğin yapması ve yapmaması gereken şeyler vardır, kural böyledir denir, ahlak denir, din denir...

Ama zaman ilerledikçe, yaşayarak, büyüdükçe bakıyorsun ki, yaşaman da görmen de yetmiyor; herkes görüyor, yaşıyor ama hiçkimse bir şey demiyor, diyemiyor(!). Hal böyle olunca bu sefer de neden dediğinde aldığın cevapları daha ilk kadın oluşunda sorduğun sorular kadar itaatle kabul edemiyorsun. Çünkü yeni sorular kabul ediş için değil, değiştirmek için..

Ve neden sorularını da sormakla çözüm arayışına başlamak arasında organik bir bağ vardır. Bu durum kimilerine karışık gelse de sorunun özü nettir; kapitalizmdir, patriyarkadır. Onun başladığı andan itibaren kadının yenilgisi de başlamıştır. Peki nedir patriyarka, nasıl ortaya çıkmıştır?

Kelime anlamıyla ataerkil anlamına gelen, ekonomik yapının cinsler üzerindeki baskısının tanımıdır patriyarka. Bu baskının en net biçimini erkeğin kadın üzerindeki baskısı olarak adlandırabiliriz. Daha açıklayıcı bir deyişle; erkek egemenliği anlamına gelen patriyarka, maddi bir temeli olan ve erkeklerin kadınlara egemen olmalarını sağlayan erkekler arası hiyerarşik ilişkiler ve erkek erkeğe dayanışmayı içeren bir toplumsal ilişki olarak tanımlanabilir. Patriyarkanın maddi temeli erkeklerin, kadınların emek gücü üzerindeki denetimidir. Bu denetim, kadınların ekonomik bakımdan gerekli üretken kaynaklara ulaşmalarını engelleyerek ve kadınların cinselliğini kısıtlayarak sağlanır. Erkekler bu denetimlerini, kadınlardan kişisel hizmet görerek, ev işi yapmak ya da çocuk yetiştirmek zorunda olmayarak, cinsellik için kadın vücudunu kullanarak kendilerini güçlü hissedip güçlü olarak uygularlar.(*)

Peki neden erkekler kadının üzerinde bu baskıyı kurmak zorundadırlar? Bu çok uzun tarihsel süreci belki şöyle özetleyebiliriz: Mülkiyetin gelişim sürecinin çoban halklarla başlaması, ilk artık ürünün erkekler elinde birikmesine sebep oldu. Bu durumsa, anasoylu aile düzenine en baştan çeki düzen verdi. Çünkü toplumsal yaşamın ilk dönemlerinde, yani henüz hiçbir sınıf yokken ve dolayısıyla hiçbir sömürü tarzı mevcut değilken kadınların ortaklaşa yaşam için koyduğu hukuk kuralları (tabu diyebiliriz) ortak yaşam savunusu yerine mülkiyetin sürekliliğini sağlama aruzusuyla beraber geçerliliğini yitirdi. Yeni düzenin ihtiyacı olan yeni hukuk kuralları, mülk sahibi erkeklere geçti. Bu süreç bir baba ailesini, mülkiyetin aktarılacağı soyun belirli olması için bir aile düzenini beraberinde getirdi.

Kadının cinselliğinin kontrol altına alınması gerekiyordu çünkü kadın üreyendi ve mülkiyetin aktarılacağı soyun sağlayıcısıydı. Kimse babası belli olmayan çocuk istemiyordu bu yeni düzende, çünkü erkekteki –siz baba olarak okuyun- mülk muhakkak onun soyundan bir yenisine geçmeliydi. İnsanlığın yüzlerce yıllık özel mülkiyet yaşantısı içerisinde kadının cinselliğinin kontrolüyle başlayan patriyarka zaman içerisinde günümüzdeki asıl halini aldı. İlk devletlerden, feodal krallıklara ve nihayet bugünün kapitalizmiyle, kadını kusursuz bir çember içeine hapsetti. Öyle ki ‘modern’ dünyamızda kadının yalnızca vajinası ve rahmi değil, bedeni ve toplumsal yaşamdaki tüm hareketlilikleri de gasp edildi. Bugünse karşılaştığımız çoğu “doğru, genel geçer bilgi” yüzyıllardır topraklarımızda, kültürlerimizde, dillerimizde varlık bulmaktadır.

Yaşadığımız yüzyılın egemen ekonomik gelişimi olan kapitalizm kendisinden önceki düzenlerden aldığı dersle erkek egemen bir ekonominin kendisine yarattığı faydayı patriyarkanın bütün insanlık üzerindeki etkisiyle birleştirerek, varlığına güç katmaktadır. Örneklerini daha da açacak olursak, ücretli emeğin sömürüsüne dayanan kapitalizm, karını maksimum kılmak için ortaya çıkardığı piyasa gerçekliğiyle, insanların emeklerini yarıştırmakta (rekabeti yaratmakta); emek güçlerini belirli sınıflara bölmektedir. Bu piyasada kadının yeriyse tam da patriyarkanın geçerliliğiyle vasıfsızdır. Kadını ev içi işe yönlendirir ve bunu öyle bir baskıyla yapar ki kadının karşısına değişik maskelerle çıkan patriyarkayı tanımlaması çok kolay olmamaktadır. “3 çocuk”ta ısrar, dizilerle sempati kazandırılan, çocuklarına saçını süpürge etmiş “idealist anaç kadın”, iş hayatında başarılı ama yalnız mutsuz kadın, sandığın içinden çıkacak bir çeyiz gibi paketlenmiş meta kadın, bekarete dayalı kadın - kız ikilemi, örnekler çok, patriyarka her yerde karşımızda!

Günümüzde patriyarka sorununun temeli kapitalist ekonomi de yattığı için, çözümü de kapitalizmin ilgası mücadelesiyle kesişmektedir. Erkek egemenliği her gelişen ekonomik sistemde kendisini göstermiştir, 21. yüzyılda da kapitalizm içerisinde varlığını her yerde hissettirmektedir. Özel mülkiyet temelli patriyarkayı yıkmanın ilk ve en önemli ayağı kapitalizmi yıkmaktan geçer. Patriyarkanın ortadan kaldırılması mücadelesinin başarıya ulaşması işçi sınıfının önderliğinde kapitalizmi ortadan kaldırmadan mümkün değildir.


(*) Kadınlar isyanda-Münferit Olaylar



Bir Demet Yasemen

Hiç yorum yok: