4 Ekim 2011 Salı

Bienal





Eylül ayının 17. günü sanatseverlere kapılarını açan 12. İstanbul Bienali “sanatla politika arasındaki zengin ilişkiyi araştırıyor ve hem biçimsel bakımdan yenilikçi, hem de siyasi anlamda sözünü esirgemeyen yapıtlara odaklanıyor. 12. İstanbul Bienali, Küba asıllı Amerikalı sanatçı Felix Gonzales-Torres’in (1957-1996) yapıtlarını çıkış noktası olarak alıyor. Gonzalez-Torres’in çalışmaları bir yandan kişiselle siyasi arasındaki alanı kat ederken bir yandan da sanatsal üretimin biçimsel yönlerine önem veriyor; günlük yaşam temalarına, üst modernizm, minimalizm ve kavramsalcılıktan atıflarda bulunuyor. Bienal beş karma sergi ve 50’den fazla kişisel sunumdan oluşuyor .”
“İsimsiz” başlığı altında sergilenen eserler belirli ana konular üzerinde oluşturulmuş; dikkat çekici, “rahatsız edici” ve üzerinde düşündüren yapıtlar. Özellikle ırkçılık, polis tarafından işlenen cinayetler, silah-silahlanma, mevsimlik işçiler ve toplumsal hareketler üzerinde yoğunlaşmış farklı çalışmalar çizgilerle hayat bulmuş.


Sanatı hayattan, hayatı da politikadan ayrı tutamayacağımızı düşünerek Bienal’deki çalışmaların da politik ve bir yanıyla muhalif olması olaylara karşı insanların farklı bir gözle yaklaşmasını sağlıyor. Ürkütücü, yalın ve açık eserler tavırlarını olduğu gibi ortaya koyuyor, anlatmak istediklerini açıkça söylüyorlar. Malzemeler oldukça basit; hayat, kalem ve kağıt.

Bienal duruşuyla politik mesajlar verirken sponsoruyla da sermayenin desteğini arkasına aldığını gösteriyor. Sermaye sanatı seviyor, “muhalif sanat”ı bağrına basıyor(!). Bienal’in Koç Holding sponsorluğunda düzenlenmesi Kamusal Sanat Laboratuarı tarafından basın toplantısında yapılan eylemle protesto edildi. Koç tarafından 3 Ekim 1980 tarihinde darbenin mimarı General Kenan Evren’e gönderilen emirlerle dolu ve “emrinize amadeyim”le biten mektubu, Bienal kartlarına basılarak kazıma yöntemiyle ziyaretçilerin interaktif katılımıyla yeniden günışığına çıkarıldı. Bienal basın tanıtım toplantısında Ana Sponsor, Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç ve Bülent Eczacıbaşı’na performans kapsamında “isimsiz mektup” lar verildi.

Peki Koç mektubunda Kenan Evren’e ne demişti:
"Yakalanan anarşistlerin ve suçluların mahkemeleri uzatılmamalı ve cezaları süratle verilmelidir. Polis teşkilatı teçhiz edecek ve onu kuvvetlendirecek imkânlar genişletilmeli, gerekli kanunlar bir an önce çıkarılmalıdır. İşçi-işveren ilişkilerini düzenleyecek olan kanunlar asgari hata ile çıkarılmalıdır. Bazı sendikaların Türk Devleti’ni ve ekonomisini yıkmak için bugüne kadar yaptıkları aşırı hareketler, göz önünde bulundurulmalıdır. DİSK’in kapatılmış olmasından dolayı bir kısım işçiler sendikal münasebetler yönünden bekleyiş içindedirler. Militan sendikacılar bu işçileri tahrik etmek ve faaliyeti devam eden sendikaların yönetim kadrolarına sızarak davalarını devam ettirmek niyetindedirler. Bu durum bilinerek hazırlanacak kanunlarda gerekli tedbirler alınmalıdır. Komünist Parti’nin, solcu örgütlerin, Kürtlerin, Ermenilerin, birtakım politikacıların kötü niyetli teşebbüslerini devam ettirecekleri muhakkaktır, bunlara karşı uyanık olunmalı ve teşebbüsleri mutlaka engellenmelidir. Zatıâlilerine ve arkadaşlarınıza muvaffakiyetler temenni ediyorum. Emrinize amadeyim. "

12 Eylül’ün mimarı olan ve o günlerde sanatçıların da işkence görmesini talep eden sermayenin bugün “düzen karşıtı, eleştirel sanat”ı destekliyor gözükmesi ikiyüzlülüğünü gösterdiği bir başka nokta; sanatı “isimsiz”leştirmek adına atılan bir başka adım olarak nitelendirilebilir. Sanat, isimsizdir ve sanat politiktir. Bizim ürettiğimiz; her anlamıyla, mücadelemizi yansıtır, hayatın içinden gelir. Dolayısıyla sanatın sermayenin oyuncağı haline getirilmesi ve sermaye eline bırakılması kabul edilir değildir.

kardelen


Hiç yorum yok: