4 Ekim 2011 Salı

Kapitalistler Kıdem Tazminatına Gözlerini Diktiler





Kar oranlarının azalma eğiliminde olduğu kapitalizmde bunu arttırmanın tek yolu sömürüyü arttırmaktır. Emeğin sömürüsünün arttırılması ve karşılığında değer biçilen ücretin azaltılmasıyla bu sömürü kendi rayına oturup yol almaya başlar. İşçi ve sermaye sınıfları arasındaki mücadelede, sermaye sınıfının bir aracı olan devletse bu durumda sadece patronların taleplerini meşrulaştırmakta rol oynar, tıpkı yakın zamanda Torba Yasa süreciyle de tanıklık ettiğimiz gibi.

Torba yasa; asıl adıyla "Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı" olan ve bugün tasarıdan öte yasa olarak geçen, içinde her daldan değişikliği bulundurduğu için Torba Yasa adını alan bir düzenleme.


Genç işçiler için deneme süresinin iki aya çıkarılması, esnek çalışma sisteminin önünün açılması, 16-18 yaşındaki işçilerin asgari ücretinin düşürülmesi, mahalli idarelerdeki ihtiyaç fazlası işçilerin, kişilerin rızası alınmadan başka illere gönderilmesi, kamu emekçileri arasında rekabetin arttırılması, meslek liselerinde staj yapan öğrencilerin aldıkları ücretlerin düşürülmesi, 18–29 yaş arası işçiler için işverenin ödemesi gereken sigorta priminin işsizlik sigortası fonundan karşılanması ve daha nice işçiyi sömüren, işvereniyse bir anlamda rahatlatan değişiklikleriyle Torba Yasa 25 Şubat 2011'de onaylandı.

12 Eylül anayasasının birtakım maddelerinin, küresel sermayeye entegrasyon süreci içinde engel teşkil etmesinden ötürü yapılan değiştirme çalışmaları Torba Yasa'nın ardından bu günlerde de Kıdem Tazminatı üzerinden devam ediyor.

Avusturya modeli olarak da adını duyuran bu model henüz yapılan açıklamaların verimsizliğinden akıllardaki soru işaretlerini tam anlamıyla gideremedi. Ama şimdiye kadarki açıklamalara baktığımızda rüzgarın yine sermayeden eseceği açık.

Kıdem tazminatının kaldırılıp yerine fon oluşturulacağı ve bu fonun işçi-işveren arasında ödeneceği, işçinin hesabındaki hareketleri takip edebileceği ama belirli bir süre kapsamından sonra o parayı kullanabileceği kesinleşmeye başlayan yönleri arasında. Ayrıca her yıl için bir brüt maaştan, 20 yıl için altı maaşa indirilmesi, fona geçici olarak İşsizlik Sigortası Fonu’ndan kaynak aktarılması, bölgesel asgari ücret uygulaması, esnek çalışma, yarı zamanlı, uzaktan çalışma biçimlerinin hayata geçirilmesi, 25 yaş altındakiler için dört ay deneme süresi uygulanması, işsizlik ödeneğinden yararlanma şartlarının değiştirilmesi ve ödenecek miktarın son 12 aydaki prime esas kazanç üzerinden uygulanması, ayrıca 25 yaş altı için bütün şartların yüzde 50 indirimli uygulanması, ulusal meslek standartlarının 2012 sonuna kadar belirlenmesi, mesleki eğitim-öğretim kurumlarının akreditasyon sistemine geçirilmesi hedefleniyor.
İşçilerin kazanılmış haklarına gasp eden bu değişiklik özünde yine devletin sermayedarlara desteğini içermektedir. Temelleri Torba Yasa ile de atılan bu süreci kıdem tazminatındaki değişikle birlikte ele alıp değerlendirmesini yaptığımızda ortaya çıkan manzara net; kapitalizmin doğası gereği yaşadığı ekonomik krizlere önlem alma ve sermayenin önüne açma çalışmaları; elbette bunun için de işçi sınıfının daha çok sömürüsü, kazanılmış haklarının budanması gerekli.

Kapitalistler açısından büyük gider kapısı olarak görülen işçi masraflarını düşürmeyi amaçlayan bu çalışmada, patronların sırtında kıdem yükünün olmadığı ve işçilerin de kolayca işten çıkartılabildiği düşünüldüğünde, işçi sınıfı açısından olumsuz bir dizi sorunu yaratacaktır.

Tüm bu değişiklikler yaşanırken işçiler ve emekçiler üzerinde büyük ölçüde "söz" hakkına sahip olan sendikaların ve onların tepesindeki sendikal bürokrasinin tutumu ortada; Torba Yasa sürecindeki pasif tavırları kıdem tazminatı için de devam ediyor. İşçi sınıfının bırakalım kıdem tazminatı saldırısı karşısında haklarını savunmayı, en temel haklarını bile savunmaktan aciz kalan sendikal bürokrasinin birkaç göstermelik eylem dışında hiçbir şey yapmadığını belirtmek gerekiyor.

Kapitalistlerin her fırsatta saldırdığı işçi sınıfının kazanılmış haklarını, yine işçi sınıfı kendi öz-gücüyle, fabrika, işyeri temelli örgütlenmeleriyle savunmak zorundadır. Bu tür saldırılar karşısında süreci sendikal bürokrasi tayin ettiği sürece, işçi sınıfının yeni yenilgiler alması kaçınılmazdır. Bu yüzden, bu süreçte -daha önceki deneyimlerde olduğu gibi- asıl olarak işçilerin olası tepkilerini yatıştırmak amacıyla yapılacak olan göstermelik eylemlerin sendikal bürokrasinin denetiminden çıkarılması ve gerçek direniş odaklarına dönüştürülmeye çalışılması büyük önem taşımaktadır.

umut

Hiç yorum yok: