Kar
oranlarının azalma eğiliminde olduğu kapitalizmde bunu
arttırmanın tek yolu sömürüyü arttırmaktır. Emeğin
sömürüsünün arttırılması ve karşılığında değer biçilen
ücretin azaltılmasıyla bu sömürü kendi rayına oturup yol
almaya başlar. İşçi ve sermaye sınıfları arasındaki
mücadelede, sermaye sınıfının bir aracı olan devletse bu
durumda sadece patronların taleplerini meşrulaştırmakta rol
oynar, tıpkı yakın zamanda Torba Yasa süreciyle de tanıklık
ettiğimiz gibi.
Torba
yasa; asıl adıyla "Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması
ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı" olan ve bugün tasarıdan öte yasa
olarak geçen, içinde her daldan değişikliği bulundurduğu için
Torba Yasa adını alan bir düzenleme.
Genç
işçiler için deneme süresinin iki aya çıkarılması, esnek
çalışma sisteminin önünün açılması, 16-18 yaşındaki
işçilerin asgari ücretinin düşürülmesi, mahalli idarelerdeki
ihtiyaç fazlası işçilerin, kişilerin rızası alınmadan başka
illere gönderilmesi, kamu emekçileri arasında rekabetin
arttırılması, meslek liselerinde staj yapan öğrencilerin
aldıkları ücretlerin düşürülmesi, 18–29 yaş arası işçiler
için işverenin ödemesi gereken sigorta priminin işsizlik
sigortası fonundan karşılanması ve daha nice işçiyi sömüren,
işvereniyse bir anlamda rahatlatan değişiklikleriyle Torba Yasa 25
Şubat 2011'de onaylandı.
12
Eylül anayasasının birtakım maddelerinin, küresel sermayeye
entegrasyon süreci içinde engel teşkil etmesinden ötürü yapılan
değiştirme çalışmaları Torba Yasa'nın ardından bu günlerde
de Kıdem Tazminatı üzerinden devam ediyor.
Avusturya
modeli olarak da adını duyuran bu model henüz yapılan
açıklamaların verimsizliğinden akıllardaki soru işaretlerini
tam anlamıyla gideremedi. Ama şimdiye kadarki açıklamalara
baktığımızda rüzgarın yine sermayeden eseceği açık.
Kıdem
tazminatının kaldırılıp yerine fon oluşturulacağı ve bu fonun
işçi-işveren arasında ödeneceği, işçinin hesabındaki
hareketleri takip edebileceği ama belirli bir süre kapsamından
sonra o parayı kullanabileceği kesinleşmeye başlayan yönleri
arasında. Ayrıca her
yıl için bir brüt maaştan, 20 yıl için altı maaşa
indirilmesi, fona geçici olarak İşsizlik Sigortası Fonu’ndan
kaynak aktarılması, bölgesel asgari ücret uygulaması, esnek
çalışma, yarı zamanlı, uzaktan çalışma biçimlerinin hayata
geçirilmesi, 25 yaş altındakiler için dört ay deneme süresi
uygulanması, işsizlik ödeneğinden yararlanma şartlarının
değiştirilmesi ve ödenecek miktarın son 12 aydaki prime esas
kazanç üzerinden uygulanması, ayrıca 25 yaş altı için bütün
şartların yüzde 50 indirimli uygulanması, ulusal meslek
standartlarının 2012 sonuna kadar belirlenmesi, mesleki
eğitim-öğretim kurumlarının akreditasyon sistemine geçirilmesi
hedefleniyor.
İşçilerin
kazanılmış haklarına gasp eden bu değişiklik özünde yine
devletin sermayedarlara desteğini içermektedir. Temelleri Torba
Yasa ile de atılan bu süreci kıdem tazminatındaki değişikle
birlikte ele alıp değerlendirmesini yaptığımızda ortaya çıkan
manzara net; kapitalizmin doğası gereği yaşadığı ekonomik
krizlere önlem alma ve sermayenin önüne açma çalışmaları;
elbette bunun için de işçi sınıfının daha çok sömürüsü,
kazanılmış haklarının budanması gerekli.
Kapitalistler
açısından büyük gider kapısı olarak görülen işçi
masraflarını düşürmeyi amaçlayan bu çalışmada, patronların
sırtında kıdem yükünün olmadığı ve işçilerin de kolayca
işten çıkartılabildiği düşünüldüğünde, işçi sınıfı
açısından olumsuz bir dizi sorunu yaratacaktır.
Tüm
bu değişiklikler yaşanırken işçiler ve emekçiler üzerinde
büyük ölçüde "söz" hakkına sahip olan sendikaların
ve onların tepesindeki sendikal bürokrasinin tutumu ortada; Torba
Yasa sürecindeki pasif tavırları kıdem tazminatı için de devam
ediyor. İşçi sınıfının bırakalım kıdem tazminatı saldırısı
karşısında haklarını savunmayı, en temel haklarını bile
savunmaktan aciz kalan sendikal bürokrasinin birkaç göstermelik
eylem dışında hiçbir şey yapmadığını belirtmek gerekiyor.
Kapitalistlerin
her fırsatta saldırdığı işçi sınıfının kazanılmış
haklarını, yine işçi sınıfı kendi öz-gücüyle, fabrika,
işyeri temelli örgütlenmeleriyle savunmak zorundadır. Bu tür
saldırılar karşısında süreci sendikal bürokrasi tayin ettiği
sürece, işçi sınıfının yeni yenilgiler alması kaçınılmazdır.
Bu yüzden, bu süreçte -daha önceki deneyimlerde olduğu gibi-
asıl olarak işçilerin olası tepkilerini yatıştırmak amacıyla
yapılacak olan göstermelik eylemlerin sendikal bürokrasinin
denetiminden çıkarılması ve gerçek direniş odaklarına
dönüştürülmeye çalışılması büyük önem taşımaktadır.
umut
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder