10 Mayıs 2010 Pazartesi

Emperyalizmin Gölgesi Altında Irak Seçimleri

Irak'ın ABD tarafından işgal edilmesi ve Irak savaşının sözde sona ermesinden sonra 15 Ekim 2005 yılında yazılan ve kabul edilen Irak Anayasası, 'medeniyetin öncüleri, yazının mucitleri ve rakamları bulanların beşiği' olan topraklarına atıfta bulunur. Anayasaları der ki, 'Irak milleti ilk kez kanunlar hazırladı'. Bugün seçim yasasını da belirleyen bu kanunlar, 7 Mart tarihinde yapılmış olan Irak milletvekili seçimlerinin muğlaklığını hala yaşıyor. Medeniyetin öncüleri, yazının ve rakamın mucitlerinin yaşadığı Irak toprakları bugün işgal ordularının katliamları ile birbiri ardına gelen intihar eylemlilikleri ve bombaların Irak'ın kalabalık şehir merkezlerine yerleştirilmesiyle neticelenen ölüm haberleriyle anılıyor.



Aynı anayasada, 'toplumumuzda barış, kardeşlik ve işbirliğini tesis ederek mezhepçilik, ırkçılık, yerellik kompleksi, ayrımcılık ve dışlayıcılıktan arınarak geleceğin yeni Irak’ını yaratmak üzere tarihimizde ilk defa erkek-kadın, genç-yaşlı


milyonlarca insan 30 Ocak 2005 tarihinde sandık başına koştuk' ifadeleri yer aladursun, 7 Mart günü, öncesi ve sonrası dünya basınına yansıyan kanlı çatışmalar, büyük patlamalar bir an olsun durulmadı. Seçimler öncesi Dünya ve Irak basını, Irak'ın farklı etnik kökenleri barındırdığı kozmopoltik bünyesinde yapılacak seçimlerde, Irak halkının etnik köken ayrımcılığıyla değil bir bütün olarak Irak'ı düşünerek oy vermesi gerektiği vurgusunda bulunmuşlardı. Ancak gelin görün ki 2010 seçimleri, aradan geçen 2 aya rağmen kesin bir sonuca ulaşamadığı gibi, Irak etnik ayrımcılığın fitilinin sürekli ateşli tutulduğu bir coğrafya olma özelliğini koruyor.

Bilindiği üzere 7 Mart 2010 tarihinde Irak'ta gerçekleştirilen milletvekili seçimlerinde, 325 sandalye için, 6 bin 200 aday, 167 partiden oluşan 12 koalisyon ve 74 parti seçime katılmıştı. 7 Mart seçimleri sonucu Mart ayı ortalarında Irak Bağımsız Yüksek Seçim Kurulu tarafından açıklanmıştı. Kurul'un açıkladığı sonuçlara göre, eski Başbakan İyad Allavi başkanlığındaki Irakiye Koalisyonu 91, Başbakan Nuri El Maliki başkanlığındaki Hukuk Devleti Koalisyonu 89, Şii olan Irak Milli İttifakı 70, Kürt Koalisyonu 42, Sünni olan Irak Uzlaşma Cephesi 6, İçişleri Bakanı Cevad Bolani'nin başkanı olduğu Irak Birliği Koalisyonu 4, Kürt Değişiklik Hareketi 8, Kürt İslam Birliği 4 ve Kürdistan İslami Cemaati 2 sandalye elde etmişti.
Seçim sonuçları istatistiklerine göre Sünni-Şii ayrımcılığı ilk elden Allavi ve Maliki'nin oy yoğunluklarında belli oluyordu. Bir Şii olan, ancak Sünnileri de kapsayan listesi ve 'laik' görünümüyle Allavi, Sünni çoğunluğa sahip olan Ninova (Musul), Kerkük, El Enbar (Ramadi), Diyale (Bakuba) ve Salahaddin illerinde birinci olurken, Nuri El Maliki de Şii olan Basra, Babil, Kerbela, Vasıt, Necef ve Musenne de birinci çıktı. Öte yandan bölgede bulunan Kürt ve Türkmen nüfusu da seçim sonuçlarından memnuniyetsizler ve yeterince temsil haklarının olmadığından şikayetçiler. Allavi'nin seçim sonucunu öğrendikten sonraki basın açıklamasında dile getirdiği 'Kazansın kazanmasın, bütün partilerle, gelecek hükümeti kurmak için çalışacağım. Bu, Irak halkının güvenliği ve istikrarına doğru ilerlemek adına bir isteğin, bir kardeşliğin kanıtıdır' sözleri, görünen o ki Irak için bugün çok bir anlam ifade etmiyor. Her ne kadar seçim sonuçlarının ardından ABD'nin Bağdat Büyükelçisi Christopher Hill ve Amerikan birliklerinin Komutanı Orgeneral Ray Odierno, seçimlerde usulsüzlük yapıldığına dair bir kanıt bulunmadığını söylese de aradan geçen iki ay bu sözleri Iraklılar için anlamlı hale getirmedi. Oyların yeniden sayıldığı ve bu yazının yazıldığı gün (3 Mayıs 2010) seçim sonuçlarındaki belirsizlik sürmekte. Özellikle Allavi'nin kazandığı 91 sandalyeden ikisinin iptali Irakiye koalisyonu ile Hukuk Devleti'nin sandalye sayısı eşitlendi. Böylece kaçınılmaz gibi koalisyon hükümetinin kurulması durumu daha da karmaşıklaşmış bulunuyor.

ABD'nin, İran'a mesafeli duruşundan ötürü açıktan desteklediği Allavi'yi, Türkiye'nin de perde arkasından desteklediği bir sır değildi. Zaten Irak'taki “demokratik” seçimlere yaklaşık 10-15 civardında devletin müdahil olduğu ve seçim oyununu daha da katmerli hale getirdiği biliniyordu. Şu an Irak siyasetinin içinde bulunduğu muğlaklığın Eylül ayına kadar çözümlenmesi gerekliliği ön plana çıkıyor. Çünkü ABD'nin 'çekilme takvim'i eylüle denk geliyor. Çekilme diye ifade edilen 50 bin asker bırakılması ve kalanının Afganistan'a aktarılması, ağırlığın Afganistan-Pakistan denklemine verilmesi olsa da, siyasi istikrarın sağlanamadığı ya da en azından bir hükümetin kurulamadığı bir Irak hem ABD hem de müttefiki ülkeler için kabul edilebilir değil. Burada da belirleyici olanın ABD-İran kutuplaşması ve bunun Irak içindeki tezahürü olduğunu unutmamak gerekiyor.

Seçim sonuçlarının muğlaklığı bir yana, Irak'a 'demokasi' getirme çabası bugün hala süren ve her yeni gün -ne yazık ki- yeni bir çatışma, patlama haberi aldığımız bir Irak'ı sundu bizlere. Son derece kozmopolit bir etnik yapıya sahip olan Irak toprakları, kapitalist ekonominin zor gücü altında ortak bir anayasa, ortak bir hükümet ve ortak bir yönetim şeklini benimsemek zorunda bırakılıyor. Seçimden önce 'ortak Irak'ı oluşturulalım, önemli olan Irak'ın bütünlüğü' sloganlarının benimsenmediği oldukça açık ortada. Bu durumun basit bir sonucu olarak seçimlerde verilen oyların etnik dağılımını incelemek dahi yeterli. Türkmenlerin Türkmenlere, Kürtlerin Kürtlere, Şii ve Sünnilerin kendi partilerine oy vermeleri elbette bu bağlamda hiç şaşırtıcı değil. Ancak, Irak üzerinde çıkarları olan sermaye grupları, kendileri için burayı güvenli bir kale haline getirmek isteyen kapitalist devletler eliyle, yapay bir demokrasi, yapay bir ulusçuluk, ortak bir Irak'lı olma durumu yaratmaya çalışıyor.


Tüm bunların dışında, savaşın izlerini hala silememiş olan bir Irak ile, hemen hemen her gün yaşadığı çatışma ve patlama olaylarıyla ölümü kanıksamış Iraklılar'ın yaşamlarını sürdürebilmelerinin zorluğuna değinmek gerek. Bu bölgede yaratılan yapay hareketlilikler ekonomisi için de geçerli Irak'ın. Halen savaş ekonomisine benzer, ülkenin iç nüfusunu


yaşatabilecek bir üretimin bile olmadığı Irak'ta, en hareketli piyasa inşaat sektörü. Bu alan da Irak işçi sınıfının ekmeğini çıkarabileceği en uygun sektörlerden biri oluyor. Zengin petrol yataklarına sahip bir ülkenin, ısınma ihtiyacını dahi karşılayamayan yoksul işçilerinin, bugün “demokrasi ve yeni bir ulusa aidiyet hissetme” gibi çabalarının çok daha ön planında temel ihtiyaçlarını giderme güdüsü yatıyor elbette. Bugün Irak işçi sınıfı örgütlü birleşik bir güç haline gelmesini sağlayacak Marksist bir parti yoksunluğu sebebiyle yeni yeni palazlanan Irak burjuvazisinin temsilcisi partilere oy vermek zorunda. Sadece bu değil, kışkırtılan etnik çatışmalar ve patlamalara göğüs germek ve bunlarla yaşamak durumunda.

Irak'ın bugünkü ihtiyacı, emperyalist ve yerli burjuvazinin elbirliğiyle tepeden yerleştirmeye çalıştırdığı parlamenter demokrasi ya da eyalet sistemi gibi üst yapısal maketler değildir. Başka tarihi dinamiklere sahip kapitalist demokrasinin bu aygıtları görüldüğü üzere Irak'ın karışık ekonomik ve siyasi dengeleri üzerinde duramayacak kadar yapay. Irak'ın bugün ihtiyacı olan şey, hemen hemen aynı yaşama standartlarına tabi olan Türkmenlerin, Kürtlerin, Şiilerin, Sünnilerin ve diğer etnik grupların birbirlerinden ayrılması ya da burjuvazinin aygıtlarıyla zorla bir arada tutulmaları değil, işçi sınıfı temelinde birleşmesi ve topraklarında yaşanan bu huzursuzlukların planlayıcılarından hesap sorması; yani yalnızca emperyalist işgale değil, kapitalist diktatörlüğe de son vermesidir.
marmara

Hiç yorum yok: