10 Mayıs 2010 Pazartesi

Anayasa Paketine İlişkin Kısa Bir Son Durum Değerlendirmesi

Günlerdir tartışmalı bir şekilde süren Anayasa paketi oylaması 6 Mayıs 2010 gecesi tamamlandı. İktidar partisi tarafından hazırlanan paket, meclisten 336 kabul, 72 red oyuyla geçti. 336 kabul oyu ile yasalaşan Anayasa paketi bugün (7 Mayıs 2010) Cumhurbaşkan'ına sunulacak. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün paketi geri gönderme yetkisi var ancak resmi gazetede yayınlanması için gerekli onayı çıkaracağı bekleniyor. Gül'ün paketi onaylaması ya da geri göndermesi için 15 gün süresi bulunmakta.



19 Nisan günü itibariyle başlayan oylamalarda, hatırlanacağı üzere, 8. ve benzeri çalışmaları içeren geçici 18. madde beşte üç kabul oy sınırını aşamadığı için paketten düşmüştü. AKP'nin çok önem verdiği parti kapatmalarla ilgili 8. maddenin düşmesi üzerine, diğer önemli maddelerden olan Anayasa Mahkemesi ve HSYK'nın yapısına ilişkin 17. - 18. maddelerden 18. madde ise ikinci tur oylamalarında yeterli oy çoğunluğuna ulaşamadığı için düştü. Ancak, referanduma sunulması halinde düşen maddelerle birlikte bir bütün olarak sunulacağına ilişkin geçici 27. madde ve oylanan diğer maddeler tamamıyla kabul edildi. Bu maddelerin yanı sıra 12 Eylül darbecilerini yargılamayı engelleyen geçici 15. madde de kaldırıldı.

Yasalaşan Anayasa paketi için, CHP, 110 milletvekilinin imzasıyla Anayasa Mahkemesi’ne şekil usulsüzlüğü başlığıyla iptal davası açmayı düşünüyor. İptal davasının açılmaması ya da iptalin gerçekleşmemesi durumunda ise resmi gazetede cumhurbaşkanı izniyle yayınlanacak Anayasa paketi, ortalama 60 gün içinde referanduma gidecek.

BDP ve CHP, Anayasa oylamalarının birinci ve ikinci turuna katılmazken, MHP red oyu kullandı. BDP'nin parti olarak aldığı oylamaya katılmama kararının aksine, BDP İstanbul milletvekili Ufuk Uras askere sivil yargı yolunu açan 16. ve Anayasa Mahkemesi’nin yapısını düzenleyen 17. madde lehine oy kullandığını basınla paylaştı.
***
Kısaca son gelişmeleri ifade ettikten sonra, Anayasa’nın Türkiye burjuvazisi için ifade ettiği hayati önemi ve ardından da değiştirilmiş haliyle Anayasa’nın Türkiyeli işçi ve emekçiler için ne anlama geldiğini açıklamaya çalışalım.

Anayasa, bilindiği üzere geçerli olduğu ülkenin ekonomik, siyasi ve hukuki sisteminin oturacağı yasal bütünün ayrıntısız çerçevesini çizer. Bütün yasaların tabi olacağı anayasa, mevcut ekonomik ve siyasal sistemin işlerliği için önemlidir. Anayasada günün getirdiği koşullara uyum sağlamayan noktalar yani kapitalizmin çıkarlarını tehlikeye düşürecek boşluklar mevcutsa bunlar sistem eliyle ivedilikle doldurulur. Aksi takdirde ekonomik, siyasi ve hukuki boyutları birbiriyle ilişkisiz bir yapı ortaya çıkar. Bu yapının varlığını sağlıklı bir şekilde idame ettirebilmesi oldukça zordur. Çünkü sistemin karar mekanizmaları bir ağızdan aynı şeyleri söylemelidir. Kapitalist ekonomide de bu hayati önem teşkil eder. Bugün anayasanın Türkiye’nin iktidar partisi AKP için bunca önemli oluşunun ana sebebi budur. Tayyip Erdoğan'ın oylama esnasında dile getirdiği 'ya tarih yazacaksınız ya tarih olacaksınız' uyarısı bu açıdan bakıldığında boşuna söylenmiş bir söz değildir. Tarihin o dönemki koşullarına uyum sağlayamayan herhangi bir yapı yıkılmaya, yok olup gitmeye mahkumdur.

12 Eylül Anayasası böyle bir zorunluluk içerisinde, kendisini zorla kabul ettirmiş bir anayasaydı. Zor koşulları değişse de, bugün bu anayasa da tarihin bugüne denk düşen koşulları altında biçimlendi ve yasalaştı. 12 Eylül Anayasası’nın ihtiyacı olan bazı kurum ve kuruluşlar ya da onların idare şekilleri, büyük ölçüde bugün geçerlilik-yeterlilik vasfını yitirdi. Ulusalcı kesimin son kalesi gözüyle bakılan Anayasa Mahkemesi, 12 Eylül döneminde farklı söylemlere öncülük ediyorken, bugün, daha sorunsuz yürüyen, işleri kısmen yolunda olan Türkiye burjuvazisinin geleceğe yönelik planlarının önünde bir engel haline gelmeye başladı. AKP'nin temsilcisi olduğu küresel pazar ekonomisinin yani küresel kapitalizmin Türkiye'de daha sorunsuz bir şekilde yürüyebilmesi için geçmişten gelen kılıklarını çıkarmayarak ulusalcı-statükocu yapısında / işleyişinde direten Anayasa Mahkemesi yönetimi ve teşkilatlanması, elbetteki onun için çok büyük bir engel halini aldı. Anayasa üzerinden yürütülen tartışmaların temelinde yatan, iktidarı ve ulusalcı muhalefeti birbirine düşüren de bu zaten.


Lafı çok da uzatmadan, bugünün koşullarına uyum sağlayabilecek ölçüde revize edilmiş, AKP’nin Anayasa paketini, 12 Eylül Anayasası’ndan kurtuluş gibi görmenin doğru olmadığını, gerçekte böyle bir kurtuluş vaadetmediğini belirtelim. Aksine,

dönemin despotik dili, özellikleri ve şekli muhafaza edilen Anayasa’da yalnızca günümüz burjuvazisinin rahatını kaçıracak birkaç noktanın yenilendiği biliyoruz. Türkiyeli işçi sınıfı için Anayasa, küresel kapitalizm içinde hangi yeni hukuki normlara göre öğütüleceğinin, ezilmeye devam edeceğinin diğer adı sadece. Bu sebeple Anayasa paketini özgürlükçü olarak görebilmek ancak burjuva özgürlükçülüğü çerçevesinde gerçekleşebilir.

İşçi sınıfı açısından özgürlükçü bir kapitalist Anayasa ‘ne yazık ki’ mümkün değildir. AKP’nin özgürlükçülüğü ve demokratlığı yaşamın içinde defalarca kez sınanmış ve bu burjuva partisi her defasında sınıfta kalmıştır. Ayrıca CHP, MHP gibi ulusalcı pozisyonlarını muhafaza eden burjuva partilerinin yargının siyasallaştırıldığı söylemi üzerinden kopardıkları fırtına ciddi bir ikiyüzlülüğü barındırmaktadır. Yargı bilindiği üzere mevcut durumda zaten siyasaldır, başka türlüsü de olamaz. Onların istemediği, daha önce de ifade ettiğimiz üzere, yargının AKP lehine siyasallaşacak olması, yani AKP karşısında bir mevzi kaybedecek olmalarıdır. Ve onlar bu memnuniyetsizliklerini kitleleri bilinçli bir biçimde yanıltmak, peşlerinden sürüklemek için kullanıyorlar.
***
CHP 110 milletvekilinin imzasını toplayamaz ve Anayasa Mahkemesi’ne şekil yolundan usulsüzlük davası açamazsa ya da Anayasa Mahkemesi iptal kararı veremezse, diğer bir seçenek olarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Anayasa’yı meclise geri göndermezse Temmuz ortası gibi yapılması muhtemel referandumda Anayasa paketinin tamamı oylanacak.

Bu, bir bütün olarak Anayasa paketinin Türkiyeli işçi ve emekçilere sunulması anlamına geliyor. Yani işçi sınıfı kendisinin nasıl sömürüleceğinin temel sınırlarını çizen bir yasa paketini onaylayacak ya da reddedecek.

Biz, referandumda kitlelere sunulacak paketin ne ‘demokrasi sevdası’nın bir ürünü, ne de ‘toplumsal barış ortamı’nın yaratıcısı olmadığını, olamayacağını ifade ediyoruz. Önümüze “ya evet, ya hayır diyeceksiniz” diyerek getirilen, bir dayatmanın ifadesi olan paketin gerçekte hangi ihtiyaçların ürünü olduğunu unutmayacağız. Ya darbe anayasası ya da darbe anayasasının revize edilmiş halini desteklemeyi reddedeceğiz. Referandum öncesinde yapılması gereken, kitlelere sorunların gerçek kaynağını göstermek ve burjuvazinin bu dayatmasını teşhir etmektir. Kitlelere burjuvazinin demokratik anayasa masalı anlatılmalı, işçi sınıfının ve ezilen toplum kesimlerinin mücadeleyle elde ettiği hakların yazılı olacağı sosyalist bir anayasa için kapitalizmi devirmenin zorunluluğu gösterilmelidir. Sol siyasete egemen olan ve sınırları burjuvazi tarafından çizilmiş olan bir evet-hayır tartışmasının, kitleleri egemenlerin şu veya bu kanadına yedeklemekten öte bir işlevi olmadığı açıklanmalıdır.

Gelişmeleri ileride yaşayarak göreceğiz; ancak bugün gördüğümüz bir gerçek var ki karşımızda, görmezden gelemeyeceğimiz kadar büyük... O gerçek, Türkiyeli işçi ve emekçilerin, kapitalist sistemin çelişkileri altında ezilen kitlelerin, Marksist sınıf partisi eksikliğinin hızla büyüdüğüdür. Bu eksiklik, anayasa tartışmalarının aslında odağı olması gereken bir sınıfın, burjuva ideolojisinin hegemonyası altında egemen sınıfın küreselleşmeci ya da ulusalcı kanatlarından birine yedeklenecek olmasının sebebidir.


marmara

Hiç yorum yok: