15 Ocak 2010 Cuma

Tekel İşçileri, Ankara'nın Aralık Ayazı ve Marksist Önderlikten Yoksunluk

Bu yazının yazıldığı gün, 15.


gününe giren Tekel işçilerinin Ankara direnişi, özelleştirmeler sonucu yapılan 4857 sayılı iş yasasının 4-c maddesi uyarınca çalışmayı reddetmeleri üzerine başladı. Çünkü 4-c, düşük ücret, sağlıksız çalışma şartları, fazla çalışmanın ücretlendirilmemesi demekti. 4-c, kıdem tazminatı, sendikalaşma yok demekti.

Tekel'de, 2001 yılında yapılan ilk özelleştirmeler alkollü içecekler sahasındaydı. O günlerde bu alanda çalışan işçilerin sayısı 3.631 iken ilk aşamada bu sayı 1.700’e düşmüştür. 2009 yılına gelindiğinde, bu alanda çalışan işçi sayısı ise yalnızca 323’tür. Bu, 10 kişinin yaptığı işi bir işçiye yüklemek anlamına da gelmektedir elbette.


Tokat'taki, Tekel'e ait tütün fabrikasında da durum aynı. Bu fabrikanın 8 Şubat 2008’de özelleştirilmesiyle birlikte hükümet yetkilileri açıklama yapmışlardı; ‘Kimse korkmasın, herkes hiç hak kaybı olmadan işlerinde çalışmaya devam edecek.’ Bu yalan kısa bir sürede ortaya çıktı. Ancak küçük bir azınlık özelleşen Tekel’in insan kaynakları birimince seçildi. Çoğunluğa ise başlarının çaresine bakmaları salık verildi.

Aralık 2009'a geldiğimizde, Türkiye'nin 21 ilinden Ankara'ya gelen Tekel işçileri Aralık'ın soğuğuna, evsizliğe, polis şiddetine karşı direnerek, hak kaybı olmaksızın işlerine geri dönmeye çalışıyorlar. Eski sözleşmeli kadrolarında çalışmak için gece gündüz sokaktalar. 'Ölmek var dönmek yok' diyen Tekel işçisine soruyoruz; ‘ya sendikanız vazgeçerse?’, büyük madenci yürüyüşünü anımsatıyoruz. Genel Maden İş Sendikası'nın tavrını hatırlatıp, ‘tarih tekerrür etmesin’ diyoruz, hiç ihtimal vermiyorlar. Sendikalarına güveniyorlar. Bu durum şüphesiz sendikaların da canını sıkıyor; çünkü, 4-c işçilerinin sendikalı olmalarını engelliyor. Sendikanın tek geliri işçi aidatları olmasa da, bu yine de sendika için büyük bir gelir ve güç kaybı olur. Tütün işçilerinin bağlı olduğu sendika Tek Gıda İş, konfederasyonları ise Türk-İş. Türk-İş genel grev çağrısı yapmaya yanaşmıyor elbet. Yalnızca Cuma günleri 1 saatlik iş bırakma çağrısı uygulanıyor. 1 saatlik iş bırakma tütün işçilerine ne kadar destek olur ya da toplumsal bir muhalefeti nasıl örer? Sonuç olarak Türk-İş, tabandan gelen yoğun basıncı bu tip göstermelik eylemlerle yumuşatma ve uygun zamanda direnişi satma niyetinde.

Hükümetin Tekel işçilerine yaklaşımı ise 'Bugüne dek çalışmadan, yatarak kazandılar, bu günden sonra çalışmayana ekmek yok' biçiminde. Fakat Tekel işletmeleriyle ilgili veriler, onun en çok kar eden kurumlardan birini olduğunu söylüyor! Bu da işçilerin yatmasıyla değil, yoğun bir artı-değer sömürüsüne tabi tutulmalarıyla mümkün oluyordu. Yine 29 Aralık günü Sanayi ve Ticaret Bakanı şöyle bir açıklamada bulundu; 'Özal dönemi özelleştirmelerinde bir çok işçi işsiz kaldı. Biz bu boşluğu 4-c ile dolduruyoruz. Böylelikle işçiler işsiz kalmayacak. Bu sosyal bir proje, zamanla taşlar yerine oturacak.' Veremden korkutup sıtmaya razı etme geleneksel davranışı sürüyor burjuvazinin. Ne de olsa işçiler 4-c ile çalışmaya başlarlarsa buna da alışacaklar, o zaman arsız çocuklarına sorar gibi bir babanın, 'o kadar kıyameti kopardığına değdi mi ?' diye soracak devlet baba Tekel işçisine.


Aynı şekilde burjuva

partilerinin de Tekel işçilerine destek veriyor görünmeleri tam bir ikiyüzlülük. Hem CHP hem de MHP küresel sermayenin programını savunur ve her türlü işçi düşmanı yasayı onaylarken, bugün hükümete baskı yapmak için Tekel işçilerinin yanında görünüyorlar. İşçilerle bütünleşebilecek ve taleplerini ileriye taşıyabilecek sosyalist bir örgütün yokluğunda ortalık burjuva partilerine kalıyor, halbuki onların direniş alanına yaklaşmaları bile söz konusu olmamalı.

Ankara'nın Aralık Ayazı ve Sisli Havası
Aralık ayının ayazına rağmen, Tekel işçileri ve bir çok sol siyasi grup-örgüt, her akşam Sakarya Caddesi'nde bulunan Türk-İş binasının önüne geliyor, halay çekip slogan atıyor. Ankaralılar tütün işçilerine giyecek, barınma ve yiyecek konularında yardımcı olmaya çalışıyorlar. Ancak gerçek açıkça gözümüze çarpıyor. Farklı flama ve bayraklara rağmen Ankara'da dahi oldukça azınlığız, yani toplumun diğer kesimlerinden bu mücadeleye ciddi bir destek yok. Ayrıca işçilerin bu ekonomik taleplerini siyasi taleplere çevirebilecek bir Marksist parti de söz konusu değil.

29 Aralık itibariyle birçok ildeki Tekel fabrikasından, işçilerin iş akdinin feshedildiğinin telgrafları da gönderilmeye başladı. Üstelik bir çok işçi, raporu, izni bittiğinden ya da üşütüp hastalandığından şehirlerine geri dönüyor.

Yapılması Gerekenler, Tarihin Gösterdikleri
Tütün işçilerinin kararlı eylemliliği son derece önemli bir mücadeledir. Ancak işçilerin bu ekonomik talepleri bir adım ileri atılarak siyasileşemezse, sendika bürokrasisinin kontrolünden işçilerin kontrolüne geçmezse ve de üretimdeki işçileri de kapsayarak yayılamazsa tütün işçilerinin uğruna sokakta geçirdikleri gece ve gündüzler kazanımla sonuçlanmayacak. Geçici önlemler yani işçilerin hak kaybı olmaksızın sözleşmeli personel olarak başka iş yerlerine atanması durumu ise mevcut konjonktür dolayısıyla çok uzun süremeyecek gibi görünüyor. Buralarda serbest piyasanın eline terk edilecek, yeniden ihaleler, işten çıkarmalar başlayacak. Bugün önemli olan, verili bilinçle kendisine şu soruları soramayan işçi sınıfına Marksist bir önderliğin propagandasıyla 'üreten ben değil miyim, fabrikalar niye onların? Çalışma yasalarını düzenleyenler, niçin onların ürettiklerimize el koyup bize kırıntılar vermelerine razı oluyor?' diye sormasını sağlamak. Onlara kapitalizmin doğasını anlatmak, reformlarla kapitalizmin evcilleşemeyeceğini, eninde sonunda kendisinin ya da kendi çocuklarının aynı hatta daha acımasız yasalarla mücadele etmek zorunda kalacaklarını ifade etmek. Bunun için örgütlenmeleri gerektiğini onlara göstermek. Bu çabada, işçilerin, her an burjuvaziyle uzlaşmaya hazır sendikalara güvenmemelerini ve kendi taban örgütlülüklerini yaratarak mücadeleyi yaymaları gerekliliği üzerinde durulmalı. Son yaşananlar da işçilerin giderek sendika bürokrasisinden uzaklaştığını ve sola kaydığını gösteriyor.

Bugün işçi sınıfı mücadelesi açısından oldukça önemli bir yer teşkil eden Tekel işçilerinin direnişi burjuvazi-sendikal bürokrasi kıskacından çıkarılamadığı takdirde daha önceki birçok direniş ve grevde olduğu gibi yenilgiye uğrayacak. Ve bu yenilgi yalnızca onları değil, onların direnişini ilgiyle izleyen işçileri de karamsarlığa sürükleyebilir ve yeniden bir mücadeleye girişmek için toparlanmaları uzun zaman alabilir.
a.

Hiç yorum yok: