15 Ocak 2010 Cuma

İlk Kural; Evrende Her Şey Değişir!

'Çünkü diyalektik tarihsel olarak gelişmiş olan her toplumsal biçimi akışkan bir hareket içinde görür ve bu yüzden onun geçici mahiyetini hesaba katar; hiç birşeyin kendisine zorla kabul ettirilmesine izin vermez, özünde eleştirici ve devrimcidir.' (kapital 1. cilt- almanca ikinci baskı sonsöz.)


Geride bıraktığımız Kasım ayı Berlin Duvarı’nın yıkılışının yirminci yılını doldurduğunu hatırlatıyor bize. Tarihin sonu geldi, sınıf mücadelelerinin sonu geldi çığlıklarının yirmi yıllık gürültüsünün anlamsızlığını gösteriyor resmi istatistikler bile. İşsizlik, yoksulluk ve açlıkla karşı karşıya olan dünyamızın yenilenebilir enerji kaynaklarının da tükenmesi, doğal felaketler, mutasyona uğrayan ölümcül virüslerle yaşamlarımızı idame ettirmeye çalışıyoruz. Ve bu gün bir gerçek var ki, gün gibi ortada; sınıf mücadelesine, enternasyonal bir sınıf hareketine olan ihtiyaç. Dünyanın güçlü bir devrimci önderlikten yoksunluğu bile bugün çalışan sınıfları bunu görmekten alıkoyamıyor.

Türkiye'nin içinden geçmekte olduğu yeni dönem dünya dinamiklerinin gerginliğinden uzak değil elbet. Ancak, Türkiye'nin ulus ötesi sermaye bölüşümünde oynadığı rol, yeni yapılan anlaşmalar, Türkiye'ye bölgede yüklenen misyon dolayımıyla hızla değişen politika, örgütsüz kitleyi sudan çıkmış balığa döndürüyor. Cumhuriyet burjuvazisinin tarihiyle ete kemiğe bürünmüş ve bugüne dek bir şekilde varlığını muhafaza etmiş ulusal güçlerin, Kemalist söylemin yerine geçmekte olan küresel sermaye dili arabesk biçimlere bürünüyor. Türkiye'nin politik dili değişiyor. Yeni İslamcılar, yeni sosyal-demokratlar türüyor. Kitlelere sunulan bu yeni politik unsurlar, işçi sınıfının daha da gericileşmesine ve politikadan uzaklaşmasına sebep oluyor. Bütün bunlar vuku bulurken en direngen çıkanlar sol tandanslı politika yürütenler oluyor. Sosyal demokrasiyi göklere çıkarıp ulusal sınırlar içinde bir solculuk uman sol gruplara rağmen, elbette sol da değişiyor.

Gelelim Haritalara...
Almanya'nın tam ortasına -yıkılmak üzere dikilen- Berlin Duvarı'nın yıkılışından önceki haritalara bakıyorum. Sovyet Rusya çözülmeden önceki haritalar bunlar. Daha eskiye, birinci dünya savaşı öncesi haritalara ve daha öncesi haritalara. Haritaların tek anlamı sınırları göstermek midir acaba? Kırmızı çizgiler, nokta. Kırmızı çizgiler. Devlet sınırlarını sembolize eden kırmızı çizgiler. Mevzu yeryüzü şekillerini göstermek değil midir haritalarda? Cevabını buluyorum. Doğru ya, bir coğrafi harita vardır bir de tarihi harita. İşte bu tarihi haritaların hikayesi sınıfların mücadelesiyle başlar oluşmaya.

Oysa sınırlar ezeli ve ebedi gibidir. Öyle ya, tarih kitapları bunun üzerinedir; falanca ülke ile filanca ülke, falanca kavim ve filanca kavim. Falancalar ve filancalar.

Cemal Nadir'in İkinci Dünya Savaşı'nın ardından bir karikatürü var yaptığı. Bir antikacıya soruyor adam; 'elinizde en eski, artık bulamayacağımız bir şey var mıdır?' Antikacı cevap veriyor; '1938 dünya haritası.' İkinci dünya savaşından önceki sınırlar, birkaç yıllık kanlı bir savaş ile nasıl da değişiyor. Tahran, Yalta ve benzeri konferanslarda, Stalin, Churchill ve Roosevelt boşuna ittifak kurmamışlardı. Dünya yeniden bölüşülüyordu, sınırlar yenilen faşizm üzerinden yükseliyordu. Kral ölmüştü yaşasın yeni kraldı.

Bugün hala sözde sınırlar için verilen mücadelelerde milyonlarca insan ölüyor. Türkler, Yunan'ları sınırları için denize attı, İsrail-Filistin sınırı hala kanlı, Irak-İran savaşı sınırlar yüzünden çıkmıştı, Amerika-Meksika sınırını geçme çabasıyla binlerce kişi ölüyor hala. Sınırlar o kadar canlı ki, hala sınırlar için savaştığını düşünüyor yoksul genç askerler. Milliyetçilik işte bu kırmızı çizgiler üzerinden yükseliyor. Nedir sınırlar? Bizim sınırlara ihtiyacımız var mıdır?

Bir Dünya Partisi Mi?
Bakıyoruz. Oysa hiçbir sorunları yokmuşçasına görüşüyor ülkelerin seçilmişleri, anlaşmalar imzalıyorlar, vizeleri kaldırıyorlar. Suriye ile vize kalktı, Libya ile kalkmak üzere. Avrupa Birliği'nde insanlar ülkeler arası vizesiz seyahat hakkına sahipler. Ve internet teknolojisi ile Güney Afrika'ya, Çin'e anında bağlanabiliyoruz. Teknolojinin de duvarları yok..

Ama bugün aramızda enternasyonal bir mücadelenin adı geçtiğinde 'Olur mu canım, nasıl olur öyle şey! Dünya partisi nasıl olur?' diye haykırıyoruz. Yok ya! Küresel örgütlenmiş kapitalizm karşında küresel örgütlenmiş bir işçi sınıfı olmayacak da ne olacak! Belki önce kafalardaki sınırları kaldırıp atmak lazım.

Bugün, işçilerin dünyanın her kıtasındaki ülkelerden örgütlenebildikleri tek bir dünya partisinin kurulması, bu fikre ihtimal vermeyen politik unsurların yaptığı gibi işçi sınıfını sınırların ötesine berisine itme ve mücadeleyi yerelleştirme çabasından daha kolay aslında. Ulusal sınırların yakın tarihçesine rağmen sınırların kaldırılamayacak olduğu düşüncesi evrende her şeyin değişeceği düşüncesine terstir. Ulusal sınırları, ezeli ve ebedi gibi politika üreten kısır beyinler, ne yazık ki tarihi oldukça değişmez kaba bir eşya gibi algılarlar. Oysa evrende eşyalar da değişir, her diğer şey gibi.

Sait Faik Abasıyanık'ın Havada Bulut adlı öykü kitabında yer alan Yorgiya'nın Mahallesi, bir hayat kadınına aşık olan mahvolmuş bir adamın yazdığı bir öyküdür. Bu öyküde yazar '... yani konformist olmamayı, adetlerin, ahlakın, herşeyin sulp halde olmadığını hatta taşın toprağın bile aşınıp şekil değiştirdiğini bilmeliyiz.' diyor. Aşk da, savaş da kısacası dünyada her şey, sınırların konusu toprak dahi aşınıp değişebilir.

Çünkü komünizm bir dünya sistemidir ve uluslararası bir mücadele ile gerçekleşebilir. Çünkü tarihin malzemesi plastiktir.* Sınırlar gibi taştan duvardan değil.

Oya Baydar’ın Elveda Alyoşa'sından bir alıntıyla bitirelim: 'Gerçek özgürlüğün duvarlarla korunamayacağının anlaşıldığı gün ve hiçbir duvara ihtiyaç kalmayacak kadar özgür olunduğu gün, artık mal hırsı ve mülkiyet ayıbı bir daha işlenmeyecek.'


*Lev Davidoviç Trotsky-İhanete Uğrayan Devrim, sf. 214, Alef Yayınları


a.

Hiç yorum yok: