15 Ocak 2010 Cuma

Bir Martıyla Söyleşi – isHA

İktisat-Siyaset Haber Ajansı’nın (isHA) hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak gerçekleştirdiği keyifli söyleşiyi, siz okurlarımızla paylaşmanın haklı gururunu yaşıyoruz.

Muhabir arkadaşımız Nezih Yelken, üzerinde yaşadığımız kentin dünü, bugünü ve memleket meselelerine dair soruları içtenlikle yanıtlayan martı ile, şehr-i İstanbul’un kadim semtlerinden Üsküdar sahilinde sizler için buluştu. Eylemlerimiz sürecektir!


İşte o söyleşi;

Nezih Yelken (NY): Öncelikle, bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Sizi çok fazla meşgul etmek istemediğimizden hemen başlayalım söyleşmeye. Okuyucularımıza biraz kendinizi tanıtır mısınız? Adınız? Yaşınız? Nerelisiniz? Biraz kendinizden bahsedin lütfen.

Martı (M): Beni hatırladığınız için asıl ben teşekkür ederim. Umarım keyifli bir sohbet olur sizin açınızdan. Yalnız, siz durumun tam olarak farkında değilsiniz sanırım, ben martıyım.

NY: E, bunu biliyoruz zaten?

M: Hayır, adımı sordunuz da. Martıyım ben. Uçuyorum, simit falan yiyorum atan olursa. Martı.

NY: Ehhmm, peki o zaman. Yaşınız kaç? Kaç yıldır İstanbul’dasınız. Aslen nerelisiniz?

M: Şimdi, martılara yaşı sorulmaz derler ya. (gülüşmeler) Orta yaşın biraz üzeri diyelim biz ona. İstanbul’da doğduk biz kardeşlerimle. Yani büyüklerimiz öyle söylerler.

NY: Anlıyorum. Çok güzel. Peki, yavaş yavaş asıl konumuza geçelim. Uzun yıllardır İstanbul’dasınız. Biraz İstanbul’u konuşalım. Nasıl bir duygu İstanbul’u yaşamak?

M: Zor soru… (yine gülüşmeler) Dediğim gibi doğduğumdan beri buradayım. İstanbul’un görmediğim yeri pek azdır. Fakat son zamanlarda, bir şeylerin değişmiş olduğunu fark ediyorum. Değişim epey önce başlamış fakat yaş kemale erince daha iyi anlıyor martı.

NY: Ne gibi değişiklikler mesela?

M: Biliyorsunuz biz toplu halde yaşarız. En azından öyle yaşamamız gerekiyor doğamız gereği. Fakat hayat şartlarının ve İstanbul’un yapısının değişmesi bizi de etkiliyor ister istemez. Yavaş yavaş bir parçalanma sürecine girildiğini söyleyebilirim.

NY: Ne gibi değişiklikler oldu hayat şartlarınızda? Ya da İstanbul’un yapısındaki değişikliği nasıl tarif edersiniz?

M: Şimdi, malum ya insanlarla benzeşen bir yapımız var. Daha doğrusu onların yaşamında meydana gelen değişiklikler bizi de etkiliyor. Çok somut bir örnek vereyim. Birçok arkadaşımız denizleri terketmek zorunda kaldı. Biz de yarı aç yarı tok direniyoruz aslında. Eskiden, insanlar vapura binerlerken fazladan bir simit alır, onu bize ayırırlardı. Son dönemde ise bakıyoruz, kendi karınlarını doyurmak için bile simit almıyorlar.

NY: Bu çok acı bir durum.

M: Tabii öyle. Mesela yazları, vapurlar mesai bitimi saatlerinde cıvıl cıvıl olurdu. O zamanlar bizim için de bereketli günlerdi. İnsanlar, kendileri yemez bizi beslerdi. Döner yediğimiz günleri hatırlıyorum inanın. Şimdi bir parça topkeke hasretiz, işin doğrusu.

NY: Peki ya, İstanbul’un tarihi dokusunda meydana gelen değişiklikler? Siz nasıl etkileniyorsunuz bu durumdan.

M: Gerçekten çok üzücü bir yıkım gerçekleştiriliyor insanlar eliyle. Tarihi doku önemli tabii. Büyüklerimiz anlatırdı bize, yıllar önce kanatlarını iyice parlatmadan Marmara’nın masmavi sularında, Boğaz’a inemezlermiş. Ayıpmış çünkü. Şimdi öyle mi? Ne boğaz kaldı, ne sahil! Her yer beton… Kahrolmamak elde değil.

N.Y: Ya Marmara denizi?

M: O daha beter. Biliyorsunuz, bizim asıl geçim kaynağımız denizdir. Marmara’da balık mı kaldı? Balıkçılar bile kan ağlıyor. Benim dahi bir çok akrabam ve arkadaşım, denize atılan izmarit ve pet şişe kapaklarından öldüler. Balık sanarak yedikleri çerçöp katili oldu güzelim martıların. Çok dertliyiz ya, derdimizi kime açalım… Kimsenin umrunda değiliz, herkes kendi canının derdinde. Size bu nedenle çok teşekkür ediyorum tüm arkadaşlarım adına.

NY: Bu bizim görevimiz. Asıl biz teşekkür etmeliyiz sizlere.

M: Dediğim gibi zor bir durum bizimki. Martılar yaşam alanlarını değiştirmek zorunda artık. Biz de yavaş yavaş karnımızın doyduğu bölgelere kayacağız, ne yapalım başka?

NY: Mesela?

M: Eskiden birlikte olduğumuz bir çok grup şimdi Ümraniye tarafına, Hekimbaşı çöplüğüne yerleşti. Arada bir deniz hasretiyle buraları görmeye gelirler o kadar. Bizim sonumuz da çöplükler olacak daha ziyade. Gidişat bu.

NY: Artık söyleşinin sonuna yaklaşıyoruz. Sizin de ayrılmanız gerek biliyoruz. O nedenle toparlayalım biraz. Hep kötü şeylerden bahsettik, biraz da hayallerinizden bahsedelim. Nasıl bir İstanbul hayal ediyorsunuz?

M: Valla doğrusu, ben hayal kurmayı bırakalı çok oldu. Dedim ya yaşımı başımı aldım artık. Birşeylerin değişmesi zor görünüyor bu saatten sonra. Ama gençlerimiz hala umutlu. Onlar birgün İstanbul’un değişeceğine inanıyorlar, karnımızın doyacak ve yine hep birlikte denizlerin keyfini süreceğiz diyorlar.

NY: Umutsuz olmaz ama değil mi? Umarız genç martıların hayali gerçek olur. Bunun için çalışmak gerek.

M: Belki.

NY: Bu keyifli söyleşinin sonuna geldik ne yazık ki. Bize zaman ayırdığınız için tekrar teşekkür ederiz. Bizim aracılığımızla söylemek istediğiniz birşeyler varsa onları alalım son olarak. Ne söylemek istersiniz bitirirken?

M: Buradan yetkililere sesleniyorum. Açız oğlum, vicdansızlık yapmayın lan. Tepenize pisleriz! Teşekkür ederim. (kahkahalar)


isHA adına Nezih Yelken

Hiç yorum yok: