15 Ocak 2010 Cuma

Bir Sineğin Ölümü

Dün sen geri geldin, ben şaşırdım “Bu kadar çabuk mu?” diye sordum.

“Bıraktılar; ben de anlamadım ama vardır bir hesapları.” dedin.

“Seni çok merak ettim, hadi anlat neler yaptın? Nasıl bir şey hiç tanımadığın onca insan arasında olmak?” diye sordum.

Sen anlatmaya başlayınca fark ettim; bir tuhaflık vardı konuşmanda, vızıldıyordun!

“Vızzzzzzz, bildiğin gibiydi işte ne anlatayım, vızzz sana hep anlattım telefonda ya vızzzzzzz’’…

Şöyle bir dikkatli baktım bir daha sana, sen değilsin; bir sinek, beni sen diye kandırıyor aklı sıra…

Nasıl kızdım, nasıl kızdım bilemezsin! Bir vuruşta serdim sineği yere, küçük bir şaka demedim, vurdum sineğe…

Çok ağrıma gitti, o yüzden verdim en ağır cezayı. Baktım kan bulaşmış turuncu halıya…

Öyle ya; ne cesaret benden böylesine güçsüz bu sineğin benle eğlenmesi…

Sonra düşündüm, sana da böyle mi diyecekler? “Vur, hiç acıma! Bu güçsüz bu çapulcuların haddine mi bizle eğlenmek, ver en ağır cezayı, akıt anlarını…”

Peki ya sen ne dersin?

İşte, bırakıp kendi katilliğime üzülmeyi o dakikadan beri, vereceğin cevaba dertlendim…

iabakkos 

Hiç yorum yok: