Tante Roza'yı Ankara'nın kışa dönen günlerinde 12 saat bifiil çalıştığım iş yerinde kendime yarattığım zaman dilimlerinde tanıma fırsatı buldum.
Çocukluğundan ölümüne dek bir kadının hayatının ondört öyküsüydü o. Herkesin birbiriyle yarıştığı bir dünyada ıslık çalımak, dudaklarının arasında ot çiğneyerek göğe bakma duraklarını aramaktı. Dünyanın herhangibir yerinde bir kadındı o. Sevgi Soysal'ın söylediği gibi tüm kadınca bilinmeyişlerin adı. Tante Roza. 11'inde at cambazı olmak istiyordu, 50'sinde bir fahişe olmak. İşsiz kalmaktı o, aşık ve koca aramaktı, yaşamın tüm gerçekliğini yaşadığı halde 'Sizlerle Başbaşa' adlı kadın dergisine inanmaktı. Tante Roza hiç bir şey olmamak, olamamak, olsa da sıkılmaktı. Çünkü diğer tüm istekler gibi metaların değişimi dünyasında Tante Roza'nın istekleri de hastalıklı ve abartılıydı. Çabuk elde ediliyor ve çabuk sıkılınıyordu. Şişe satarak geçinmek, naylon iç çamaşırı giymek ve sevişmekti. Kocasını çalıştırmamaktı. Öyle ya, o yorgun argın işten döndüğünde ona yaşamayı kim sevdirecekti. İnsanca tüm işler pisti. Tembellik hakkıydı. Bir kadının bir kez bile yalancıktan inlemesi fazlaydı. Tante Roza çirkinlikleri tekrarlamaktansa enayi başlangıçlara koşmaktı. İlk kez bir erkekle sevişmekti. 11. İstanbul Bienali'nin erörist kaberetinden fırlamıştı sanki. Tante Roza bir kez de bize sayfalardan fırlayarak şöyle bir şarkı söylüyor. 'Love love and love
that beatiful mistake
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder